22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -72-


POMONA VE VERTUMNUS : Bu iki ilahî varlık Yunanda yoktu; Romalı idiler. Tam öykülerini, doğallıkla Ovidius’dan ve çağdaşı olup onun gibi mitolojiye bir sanat değeri kazandıran ve yaşamını özetle aşağıda vereceğimiz, Propertius’un elejilerinden alıyoruz.

Pomona, Silva Hanedanının Latinlere hükümdarlık yaptığı dönemde, yabanıl doğayı, ırmakları, gölleri, ormanlık alanları sevmeyen tek nympha idi. Hamadryad’lardan (Orman perileri) olmasına karşın, meyva bahçeleri dışında ağaçlıklardan hoşlanmazdı. Salt, bir bahçıvan eseri olan ağaçları budar ve onlara aşı yapardı. Kendini erkeklerden de uzak tutardı. Bunun nedeni de, kendisine asılmakda olan Silvanus ve Picus adlarındaki iki yarı tanrının tacizleri ve gözünün önünde birbirleri ile kaba bir dövüşe tutuşmaları idi. O olaydan sonra bahçesinin etrafına duvar inşa ettirmiş; erkek tanrılardan bucak bucak kaçar olmuştu. Bahçe sınırlarının dışına çıkmıyor; yabancı genç erkeklerin içeri girmelerine de izin vermiyordu. Bitki yetişmesi, mevsim değişiklikleri, bahçeler ve meyve ağaçları tanrısı olan Vertumnus ise ona yürekden temiz bir aşkla bağlanmış; ama yanına doğrudan yaklaşma cüretini bulamamıştı. Ya ot biçicisi, ya garip bir çoban ya da asma budayıcısı görünümünde, hep kılık değiştirerek onu görme fırsatını buluyordu. Ama bu pejmürde kıyafetlerle onun dikkatini çekemeyeceğinin farkında idi. 

Vertumnus ve Pomona (Jean Baptiste Lemoyne’un rokoko tarzı tablosu -1683-83, Versailles Sarayında küçük bir salonda)

Aklına daha iyi bir fikir geldi. Çok ihtiyar ve fakir bir kadın kıyafetinde gelerek Pomonadan bir iki meyve istedi. Kızın verdiği meyveleri çok beğendiğini, emsalsiz bulduğunu; fakat kendisinin çok daha güzel olduğunu söyleyerek onu öptü. Kızın hoşgörüsünden yararlanarak, büyük bir iştahla uzun uzun öpmeye devam etti. Bu kez kız tedirgin olmuş; kendini geri çekmişti. O zaman onun bahçeden çekilmesine izin verdi. Yakınında bulunan ve etrafına, çok dolgun ve mosmor üzüm salkımları ile dolu asma dallarının dolandığı bir karaağacın gölgesine yaslanarak oturdu: “Ne kadar güzel birlikdelik; bu iki bitki bir arada olmasaydı böyle bereketli ürün verirler miydi? Bu asmadan ibret almıyor musun?” diye söylendi. Sonra Venüse yakardı: “Tanrıçam bu kıza ilham ver. Onu nasıl çılgınca sevdiğimi biliyorsun. Bana yardımcı ol” dedi ve ona Iphis’in hazin öyküsünü anlattı. Ovidius’un, genel tarzı olarak, hikâye içinde hikâye anlatmak yöntemi ile naklettiği bu öykü, aşağı tabakadan Iphis adlı bir gencin eski, soylu ailelerden Teucer’lerin kızı Anaxarete için duyduğu tutkulu aşka dairdi. Iphis, arsız bir dilenci gibi Anaxarete’nin kapısından ayrılmaz; onun nedimeleri aracılığı ile ardı arası kesilmeyen aşk mektuplarına karşı kızın


tavrı acımasızca kesindir. Kibirli aşağılamaları karşısında Iphis umudunu keser ama bu onun trajik sonu olur. Bu basit kurgulu öyüyü Ovidius, oylumu yüksek duygusal anlatımı ile, heyecanla okunabilir kılıyor.

Pomona da, erkeklerden korkusundan, kendisini bahçesine öylesine kapamıştı ki, kız kardeşi “Kırlar ve Çiçekler nymphası” Flora ile yapması gerekli yıllık danışma toplantılarını savsaklıyordu. Çiçeklere kokularını ve renklerini veren, bal peteklerinin içine lezzet dolduran, baharlarda kırlara çıkan kız ve oğlanları çiçekden taçlarla süsleyen Floranın, Doğanın düzeni hakkında her bahar başında Pomona ile fikir alış verişinde bulunması lâzımdı ama çağırıları artık geri çevriliyordu. Venüs katı kâlpli kızlardan nefret ederdi. Pomona’yı bahçeye çağıdı; taş gibi sert bir yüz ifadesi ile: “Seni erkeklerden tiksindiren iki uçarı zamparaya bakma. Onlardan Saturnus’un oğlu Picus, kendini aşık ettiği Canens’I yüz üstü bıraktı. Göründüğü gibi genç olmayan Silvanus ise, şimdiye kadar hemen tüm nymphalara kur yaptı. Sen ise Vertumnus’un ilk aşkısın ve son olarak kalacaksın. Ona teslim ol” dedi. Pomona şaşırmıştı: “Kim bu Vertumnus?” diye sordu. Vertumnus üstündeki fakir kadın giysilerini çıkardı. Karşısındaki ışık saçan, yakışıklı delikanlıyı gören Pomona ona hemen hayran oldu. 

Pomona ve Vertumnus (Luca Giordano – 1683-84, özel koleksiyon)

İki genç evlendiler; ve o günden itibaren bahçede iki bahçıvan faaliyet göstermeye başladı.

Etrüsk asıllı bir tanrı olan Vertumnus’un adının, aslında Etrüskçe “Volumna-Şiddetli Tutku”dan geldiği sanılıyor. Romada, halk dilinde “değişmek” anlamında “vertere” ile karıştırılıp bu isim türetilmiş ve bu öykü, tümüyle Latinler tarafından yaratılmış. Vertumnus kültü de Roma’ya taşınmış, İ.Ö. 300’lerde Aventinus Tepesinde tapınağı inşa edilmiş. Vertumnalia festivali her yıl 13.Ağustosda icra edilirdi. Propertius, bu öyküyü örnek verdiği 4. eleji kitabında, Roma’daki Vicus Tuscus sokağındaki Vertumnus heykelinden söz eder. Ovidius ise, “Fasti” isimli eserinde, Roma Forumunun bulunduğu mevkiin henüz bir bataklık olduğu sıralarda, 9.Haziran Vestelia festivali anısını naklederken: “Adı her biçimi ve anlamı alan Vertumnus denilen şu tanrıya sadece lâyık olduğu ‘ırmağın arkasına set çeken’ adı verilmedi.” der (Tiber ırmağını kasdetmiş olsa gerek).

Öykünün sanattaki yansımaları olarak: Pomona’nın İlkçağda Floransada yapılmış bir mermer heykeli; Le Gros (Büyük) diye anılan XVII. asır Fransız sanatçısı Pierre Legros’nun Versailles Sarayında ve Barrois’nın Marly’deki bahçe süsü heykelleri, Luca Giordano’nun yukarda örneğini verdiğimiz heykeli; Lemoyne’un gene örneği verilen tablosu, Maillot’nun “Pomona” resminden söz edilebileceği gibi, goblen örtülere ve halıcılıkdaki izleri de kayda değer. Çok iyi bildiğimiz Türk Ermenisi zengin Kalust Gülbenkyan’ın Brüksel’deki müzesinde ve Paul Getty müzesinde, Maurice Jacques’ın, “Tanrıların Aşkları Serisinden” verilen mitolojik öykülerle ilgili işlenmiş goblen örtüler arasında “Pomona ve Vertumnus” tasvirlerine de rastlanmaktadır. Lowe Müzesinde “Vertumnus”un heykeli bulunmaktadır.

Edebiyat alanında bu öyküyü işleyenler: XVI. asrın İngiliz hiciv yazarı Thomas Nash’in “Summer’s Last Will and Testament” (1592) eserinde Vertumnus’la istihza etmektedir. Bir ara, saraylarda bu öykü üzerine oyunlar yapmak moda olmuştu. Mm. De Pampadour, Versailles Sarayında küçük bir seyirci topluluğu önünde, Pomona’yı temsilen, zerafetle dansedip şarkı söylemişti. Avusturya Arşidükü ve Germanya İmparatoru II. Rudolf ressam Giuseppe Arcimbolo’ya “Vertumnus” tablosunu yapması için modellik yapmıştı. Bu tablo, İsveç’de Skoklostar Şatosunda saklanmaktadır.

PROPERTİUS : Roma’da Roma Forumu ile Maximus yuvarlak alanı (circus) arasındaki yol üzerinde antik bir cadde olan Vicus Tuscus’daki heykeli de bulunan Vertumnus tapınağına gelen tacirlerin verdikleri adakları şiir kitaplarında anlatan Propertius, yukardaki örnek hikâyedeki gibi aşk kederleri ve acılarını anlatan bir eleji ozanıdır. Augustus çağında, Horatius, Vergilius, Ovidius, Tibullus ile birlikde beş büyük mitoloji ozanırıdan birdir. İmparator Augustus’un ve güzel sanatlar patronu olan danışmanı ve Euqites (şövalye) Maecenas’ın himayesinden pek çok edebiyat ustası arasında yararlanmıştır. Kendi yazdıkları dışında yaşamı hakkında pek fazla bilgi toplanamamıştır. Ön ismi bile kesin olarak bilinmemektedir. Donatus onu “Sextus Aurelius” diye anar ama bunun gerçek adı olduğundan emin olunamıyor. İ.Ö.50-45 yılları arasında tam bilinemiyen bir tarihde doğmuş. Kendi şiir kitaplarında, doğum yeri olarak sıkça “Umbria”dan söz etmektedir; fakat çağdaş “Assisi” kasabası sakinleri ona hemşehri olarak sahip çıkmaktadır. Ölümü çok erken gelmiş (İ.Ö. 15 civarında).

Babasını erken kaybetmiş; Sezar’a yapılan suikast’ı izleyen kargaşa ve iç savaşlar esnasında, İ.Ö. 41 yılındaki zor alımla (müsadere) topraklarının önemli kısmı ailenin elinden alınmış. Fakat annesi ellerinde kalan varlıkları ile ona iyi eğitim temin etmeyi başarmış. Hatta, kitaplarında, özellikle, İ.Ö. 33’de konsül olan Lucius Vabilis Tullus’un yeğeni ile yakın arkadaşlığından, Equiline Tepesindeki çevresinde söz etmesi çok yüksek tabaka ile haşır neşir olduğunu göstermektedir. Roma’ya önce avukatlık yapma niyeti ile gitmiş. Bu arada kendisinden yaşça büyük Cynthia adındaki kadınla karşılaşması yaşamının akışını değiştirmiş. Hemen tüm konularını Cynthia’nın oluşturduğu eleji (ağıt şarkılar) kitapları yazmaya başlamış. İ.Ö.25’de yazdığı ilk aşk şiirleri demetinden oluşan kitabının adı “Cynthia Monobiblos- Tek Kitabım Cynthia”dır. Cynthia’ya duyduğu sonu gelmiyecekmiş gibi görünen tutkulu aşk ona özel bir eleji tarzı ilham etmiş; Vertumnus’unki gibi biricik (unique) aşkın örneklerinin verildiği mitolojik ögelerle süslediği şiirleri ile “aşk” olgusuna büyük bir incelik, zerafet ve nezahât kazandırmıştır. Sevgilisine: “Cynthia prima suis miserum me cepit ocellis - contactum nullis ante cupidinibus” (Beni ilk kez Cythia gözleri ile perişan bir biçimde esir etti - daha önce Cupid bana hiç dokunmamıştı); “cuncta tuus sepelevit amor, nec femina post te - ula dedit collo dulcia vincla meo” (senin aşkın tüm diğerlerini gömdü - senden sonra da hiçbir kadın boynuma o haz veren bukağıyı geçirmemişti) eleji beyitleri (elegiac couplets) ilk aşkının ilk ve tek olduğunu ilân etmektedir. Çağımız oyun yazarı Tom Stoppard “Aşkın İcadı” adındaki başyapıtında, onun sanatı ile insanlığın duygusal tarihinde kaydettiği bir aşamayı anlatıyor, Batılıların “romantik aşk” dedikleri sevda türünü tanıttığını ileri sürüyor. Fakat gene de, Propertius’un sanatı mitoloji ile kaynaştırma duyarlığının kökeni, İ.Ö.III. asır ozanı Kallimakhos’a dayanır.

Propertius dört eleji kitabı yazmış; ancak, aşk ilânıı, tutkular, kıskançlıklar, kavgalar, lânetlemelerle gibi değişik duyguların seslendirildiği şiirlerin tarihlerinin verilebilmesi, dolayısiyle Cynthia ile arasındaki bağlantının nasıl bir seyir gösterdiğinin saptanması pek mümkün olamamaktadır. III. kitapdaki son iki şiir bu sevdanın sona erdiğini ifade eder gibidir: “versibus insignem te pudet esse meis” (Benim mısralarımın seni ünlü yapması utanılacak bir şey oldu). IV. Kitabın yayınından önce Cynthia vefat eder. Bu kitapda Cynthia’ya özgülenmiş sadece iki şiir vardır. Bunlar, aralarındaki ilişinin karmaşıklığını yansıtır; yakıcı bir duygu mu yoksa istihza mı sergileniyor, pek anlaşılamaz. Unutulmaz ve nezih türünden olsa da aşkın kaderi küllenmek midir? Şu son mısranın anlatmak istediği nedir: “inter complexus excidit umbra meos” (Sonra onun gölgesi kucağımdan çekip gitti)?..

Maecenas’ın öğütlerine uyarak ulusal eleji de yazmış olan ozanı, XX.asır ozanlarından Ezra Pound “Sextus Propertius” adındaki şiirinde onu yergici ve siyaset anlayışında isyankâr olarak tanımlıyor.

Propertius, Ben Jonson, Goethe, Rimbaud, Proust, Stein, Joyce gibi yeni ve yakın çağ edebiyat ünlülerini; ruhsal ve duygusal ruhsal yapısı ile, özellikle Cynthia ile ilişkisi açısından, doğallıkla Freud’u çok etkilemiştir.

Yayın Tarihi : 15 Ekim 2007 Pazartesi 15:18:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?