15
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -73-


HERO ve LEANDROS: Çanakkale Boğazının Anadolu yakasında, Çanakkale il merkezinin 8 km. batısında Nağra burnu ile karşısındaki Gelibolu Yarımadası’ndaki (Eceabat ilçemiz sınırları içersinde) Kilitbahir (Kilidülbahir) istihkâmlarının bulunduğu noktalar arasındaki mesafe boğazın en dar yeridir. Bir yandan, Fatih Sultan ve Köprülü Mehmet Paşa dönemlerinde inşa edilmiş Kilitbahir ve Seddülbahir kale ve istihkâmları, öte taraftan Hamidiye ve Hasan Mevsuf bataryaları, Birinci Cihan savaşında Çanakkale’ye dayanan İtilâf Devletleri donanmalarının bu dar alanda, Marmara’ya sızmalarına sed çekildiği, boğaza kilit vurulduğu noktalardır. 1953 Nisanında, açıklarında 81 denizcisi ile Boğaz sularına gömülen Dumlupınar denizaltımızın acı anılarını yaşatan Nağra burnunun hemen doğusunda, ilk kez Trak yerleşimi olduğu sanılan yörede Miletoslular, İ.Ö.670’de “Abydos” adında bir kent kurmuşlardı. Antik dönemde Abydos bu bölgenin en önemli kenti idi. Karşı sahilde Kilitbahir’in bulunduğu yerde ise, Eolialılar tarafından kurulmuş “Sestos” kenti vardı. Bu iki kent, Pers Kralı Kserkses’in (Serhas) Yunanistan seferine çıktığında, ikisi arasına gemilerinden bir köprü kurarak ordularını geçirmesi olayı ile de ün kazanmıştı. Hikâyemiz Sestos kasabasından genç bir Aphrodit rahibesi ile Abydos’dan Leandros adındaki gencin aşklarına dairdir. Bir ilkyaz günü gerçekleştirilen festivalde Hero ile karşılaşan Leandros ona derhal aşık olur. Leandros’un tatlı komplimanlarına; Aşk Tanrıçası Aphrodit’in, bir bakirenin kendisine ibadet etmesinde kutsal bir şey görmediği, bununla sadece alay edeceği yolundaki iddialarına inanan Hero da onun aşk teklifini geri çevirmez. Anlaşmaları uyarınca Leandros, her akşam suya atlayıp (kimine göre Sestos’daki deniz fenerinin ışığından, başkalarına göre Hero’nun tepedeki bir noktaya yaktığı meşaleden yararlanarak) yüze yüze karşıya geçer, Hero ile buluşurmuş. Bütün yaz boyunca, bu sevda randevusu düzenli biçimde gerçekleşmiş. Ancak yaz sonunda havanın bozduğu fırtınalı bir gecede şiddetli rüzgârın etkisi ile fener kırılmış ya da meşale devrilip suya düşmüş. Leandros karanlık sularda yolunu kaybedip boğulmuş. Bir gün cesedi Sestos sahillerine vurunca, onu gören Hero kendini kayalara atarak canına kıymış.

Bizanslılar sonradan, hikâyenin geçtiği yeri İstanbul Boğazına yakıştırmışlar; Salacak açıklarında, deniz üstündeki, bizim Kız Kulesi dediğimiz yapıya “Leandros Kulesi” adı vermişler.

Antik dönemden intikal eden bu kısacık hikâye, sayısız ozanların, kendi imgelemlerinin zenginleştirdiği uzun, lirik şiirlerine konu oldu. Ovidius, “Heroides” isimli eserinde, hikâyeyi iki aşığın mektuplaşması şeklinde işledi. Bizanslı ozan Musaeus da bir şiir yazdı. İstanbul’un fethinden sonra İtalyaya kaçan Yunanlı bilgin ve sanatçıları çevresine toplayan İtalyan Bassiano’lu Aldus Manitius Venedik’de, 1493’de kurduğu matbaada ilk kez bu şiirin basımını yapmıştır. Bu basımdan sonra Museus’un şiirinin çeşitli dillere çevirileri yapıldı. Tasso İtalyancaya, Boscan İspanyolcaya, Marot Fransızcaya çevirdi. 1598’de Christopher Marlowe “Hero ve Leandros” aşkı üzerine, lirik şiir ya da eleji’den daha uzun, daha çok kahramanlık destanı olan “epope”den kısa olduğu için “küçük epik” ya da “epyllion” denilen türde bir şiir yazmış. Öykünün konusu ve formu temelde Ovidius tarafından verilmiş ise de Marlowe’un, fantezi yaratmadaki kendine özgü uslûbu ve duygusal şiddeti ile öyküye büyük bir nefaset kazandırdığı fakat eksik bıraktığı şiiri, ölümünden sonra George Chapman, 1616’da tamamlamış. Sir Walter Raleigh “Cynthia’ya Okyanus’un Aşkı” isimli eserinde, Shakespear “Much Ado About Nothing - Hiçbir Şey için Yapılacak Çok Şey”, “A Midsummer Night’s Dream - Bir Yaz Gecesi Rüyası”, “As You Like It - Siz Nasıl İstersniz”, “Two Gentlemen of Verona - Veronalı iki Bey” isimli oyunlarında hikâyeye atıfda bulunmuştur. Ben Jonson, “Bartholomew’ın Fuarı” adlı piyesinde, Hero ve Leandros’u, Çanakkale Boğaz’ı yerine Thames ırmağının iki yanında etkinlik gösteren kukla oyununa dönüştürerek, Marlowe’un şiirini mizahîleştirmiştir. Bu mit’in kukla oyununda kullanılması zamanımız yönetmenlerinden Kit Mc Kay tarafından da uygulanmıştır. Besteci Nicholas Lanier 1628’de bu şiirin müziğini yapmış. Bu eser İngiliz dilinde “resitatif - konuşma tarzı” ilk müzik yapıtlarından olup, Kral Charles I.i ve ileri gelen İngilizleri hayran bırakmışdır. 1699’da, William Wycherley, yayınladığı “Hero ve Leander Yergisi” isimli uzun bir parodi’de, öyküyü ilk kez Ben Jonson’un ele aldığı yergici tavrı ile sürdürdü. Zaten, çok ilgi çeken bu öykü ahlâkî yönden eleştiri konusu da olmuştu. Sir Robert Stapylton’un 1645’de yayınladığı Musaeus şiiri çevirisi üzerine, öykünün evli hanımları gayrı meşru ilişkilere teşvik ettidiği iddiaları ortaya atılmıştı. Stapylton 1699’da, bu aşıklar üzerine duygusal ve nezih bir trajedi de yazıp yayınladı ama bu eser temsil edilmedi. Bunun üzerine Wycherley, yukarda andığımız “burlesque” tarzı yazıyı yazarak, öykünün olumsuzluğunu vurgulamıştır. Bunu da, James Smith’in konuyu tümüyle müstehcen biçimde işlemesi izlemiştir. Gene de, konuyu kahramanca duygusallık, hatta (John Done gibi) felsefe yönünden ele alan sanatçılar eksik olmamıştır. Besteci Adam Guettle, “Mitler ve İlâhîler” isimli şarkı dizisinde “Hero ve Leandros” mitini Leandros’un ağzından seslendirir.

Bu mit’e en coşkulu yaklaşım, eksantrik mizacına uygun bir tarzda, Lord Byrondan gelmişdir. Londra’da Osmanlı yönetimine karşı bağımsızlık savaşı başlatan Yunanlıları desteklemek üzere 1823 yılında kurulan Komitenin, bu desteğin yerinde uygulanması için verdiği temsilcilik görevini hemen kabul edip yola çıkan ozan, para yardımlarının ve ikmâlin yerin ulaşmasında ve savaş planlarını yapılmasında, romantik Yunan hayranlığı sonucu büyük bir hevesle katkıda bulunmuş; bu arada, Leandros’a öykünerek, efsanenin cereyan ettiği yerde, topal bacağına bakmadan, yüzerek boğazı geçmeye kalkışmıştı. Fakat bu maceranın ne denli zor olduğunu, soğuk alarak sağlığının bozulduğunu “Written After Swimming from Sestos to Abydos - Sestos’dan Abidos’a Yüzme Macerasından Sonra Yazılmış” şiirinde anlatmıştır; Yunanistanda içinde bulunduğu sefilâne koşullart yanında, belki bu üşütme de, 1824’de, Missolonghi’deki ölümüne neden olan hastalığı tetikleyen bir zafiyet yaratacaktır. Bu arada, yanına uşak olarak aldığı Loukas Khalandritsanos adındaki genç ile yaşadığı sapık ilişkilerle, Hylas’ın peşinden koşan Herakles’in, Hyakhintos’a sırıl sıklam aşık olan Apollo’nun ruhlarını şâdetmişs de, Yunanlılar kendileri için gözterdiği büyük özveriye karşılık minnetlerini onu “Yunan Ulusal Kahramanı ilân ederek ifade etmişlerdir.

Hero ve Leandros görsel sanatlarda da, özellikle halıcılıkta ve goblen işlemede çok harcıalem bir tema oldu. Bu mit’in sanat süjesi olarak bu denli yaygın kullanılmasını yumuşak da olsa belli bir erotizm içermesine yoruyorlar. Leandros’un ölüm nedenini Hero’nun aşığını, kötü hava şartlarında dahi, her an karşısında görme ihtirasına bağlayan Ovidius yorumundan sonra hikâyenin kadın karşıtı bir eğilim taşıdığı düşüncesi egemen olmuştur.

CLYTIE: Bu öykünün, bir genç kızın sevdiği tanrının ona yüz vermediği bir konuya ait olması bakımından mitolojide başka benzeri yoktur. Okeanos ve Tethys’in kızı bir su nyphası olan Clytie Güneş-tanrıyı (Helios) seviyordu; ama bir ara onunla kur yapıp sonradan Leucothea’nın peşine düşen tanrı ona karşı tümüyle ilgisiz kalmışı. Onun gökteki gezintisini, sürekli seyretmek için, aç, susuz, çıplak bir kayalığın üzerinde dokuz gün süre ile çakılı kalmış olan Clytie bitkin düşmüştü. Bu dayanılmaz izleme sonunda onu kısmen sararttı, kısmen brozlaşıp kahvegengine dönüştürdü. Artık yönünü devamlı güneşe çeviren (heliotrop) “günebakan” çiçeği olmuştu.

İ.S.40–50 yıllarına ait olduğu sanılan Clytie büstünü, Charles Townley, büyük İtalya turu sırasında (1771–74) Napolideki Principe Laurenzano ailesinden almış. Aile, önce bu eserin mahallînde kalması konusunda direnmişse de Townley’in israrı karşısında bir lûtuf gösterek kendisine terk etmişler. Heykel, Johan Zoffany’nin eseri olan aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere Townley’in kitaplığını süslemekte idi. Bu heykelin resimlerini Townley kart vizitleri üzerine bastırmıştı. Hırsızları şaşırtmak için heykelin daha hafif sahtelerini yapmış; hatta Gordon ayaklanmaları sırasında evi ateşe verildiğinde, kolunda onlardan biri ile evi terk etmiş. Bu heykel, antika severler arasında o kadar ilgi çekmiş ki, önce mermer; XIX. Asır sonlarında da porselen kopyaları kapış kapış satılmış.

Johan Zoffany tarafından yapılmış tablo:  Townle, yanı başındaki masa üzerinde “Clytie” büstü olduğu halde otururken. Townley’in koleksiyonundaki Clyte Büst’ü

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Watts’ın da “Clytie” konulu bir yağlı boya tablosu;
Frederick Lord Leighton’un bu isimde uzun bir şiiri vardır.

Yayın Tarihi : 20 Ekim 2007 Cumartesi 13:04:17
Güncelleme :20 Ekim 2007 Cumartesi 13:11:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
TeomanTörün IP: 85.108.206.xxx Tarih : 23.10.2007 13:09:50

Sayın Halit Özcan, Mitoloji dizime gösterdiğiniz nazik ilgi ve son derece değerli katkınız beni çok mutlu etti ve minnettar bıraktı. Yazlık dönüşü ve üstüste ev nakillerinin, yazılarımdan beni kısa süre uzaklaştırması yüzünden yorumunuzu biraz gecikerek yanıtlıyorum.Yazılarımda sık sık tekrarladığım ve örnekler gösterdiğim gibi, mitolojik öykülerin çok değişik kaynakları oluyor; benim gibi, bu işe emekliliğinden sonra soyunmuş amatör bir yazarın çabası da hepsini birden toparlamaya yetmiyor. Tanrı sağlık verir diziyi sonlandırabilirsem, elbette ciddî bir gözden geçirme faslı olacak. Böyle bilinçli bir katkıyı yapan dostlarımdan sadece ikincisisiniz. Oysa, benim interaktif bir çalışmaya çok gereksinimim var. Ne yazık ki, şimdiye kadar AİZANOİ antik kenti gibi görkemli bir arkeoloji zenginliğini sinesinde barındıran bir merkezi ziyaret etme fırsatım olmadı. İnşaalah, yakın zamanda bu eksiğimi de tamamlarım. Öneriniz üzere, ilgili öykü ile irtibatını ben de araştıracağım. Saygı ve Selâmlar. Teoman TÖRÜN


TeomanTörün IP: 85.108.206.xxx Tarih : 23.10.2007 13:17:55

Sayın Özcan, Yukarda kaydetmeyi unuttuğum bir hususu daha belirteyim. Redaktörü ve başyazarı Sayın Erdem Yücel'in zaten bir arkeolog olduğu ve iller ve ilçeler bazında çok zengin bir arkeoloji yayını bulunan Kenthaber'in Kültür Kurulunun "AİZANOİ" hakkında da hazırlağı ayrıntılı bilgileri, zannederim siz de "google"da bulmuşsunuzdur. Baki saygılar. Teoman TÖRÜN


halit özcan IP: 85.108.219.xxx Tarih : 21.10.2007 22:39:55

Sn Teoman Törün'e saygılar. Mitolojik hikayeleri okuyup bilgilendik.Mitolojik olayların yeri ve zamanı hatta kahramanları bile zaman zaman karıştırılıyor diye düşünüyorum.Fülüt ve Oya işlemesinin Kütahya bölgesindeki Frig yada ilk kullanıldığı hikaye edilmektedir.Sn T.Törün'den AİZANOİ antik kenti ile ilgili Kahramanlar ve hikayeler veya kaynaklar hk.bilgilendirmemizi arzulamaktayım.Aizanoi'de yaşanmış çok hikayenin olması muhtemeldir.Hem Şehir mükembel ve Azanistler PAGAN inanışındalardı.Aizanoliler Eğlenceğe düşkün insanlardı.Hamam Daunalar karma idi.Hamamlar Cıblak güzel kadın süslemeleri vardı.Halen var.Çok Güzel kadın heykelleri bulunmakta.şehircilik açısından:Dünyanın en Ğörkemli MABEDİ,Tiyatro ve bitişiğinde Stadium,Bir başka yarış alanı,'ad hamam,2ad Pazar yeri.Birisinde Borsa binası(enfilasyonla mücadele edilmiş)Muazzam gezi alanı Çaddeler,Köprüler -halen kullanılıyor,Mezbeha,Taşkın Rıhtımları,Taşkın Barajı -halen işe yaramakta vs ve Dünyanın ilk KİRALIK KASASI bulunmaktadır.Buna banka da diyebiliriz.Böyle bir Şehirde sanırım Çok Kahraman ve Çok Hikaye vardır.AİZANOİ İle ilgili Bilgi belge hikaye vs bildirmek zahmetine katlanabilecek herkese vs sn T.TÖRÜN'e saygılar.


Engin Koca IP: 195.174.36.xxx Tarih : 28.10.2007 20:36:40

Teoman hocam saygılar. Ben Engin Koca. "Mixoparthenos" hakkinda verdiginiz cevap icin cok tesekur ederim. İnternette yaptığım arastirmalardan sonra, Mixoparthenos'un iki kuyruklu bir siren (ya da mermaid) olduğunu öğrendim. Sirenler sizinde bildiğiniz üzere, güzel sesleriyle gemicileri felaketlere sürükleyen deniz kızlarına denir. Aklıma sizin bu karakteri başka bir isimle bilebileceğiniz geliyor. Ayrıca starbucks'ın logosunda da mixoparthenos resmi varmış bunu öğrenmiş oldum. Maalesef internette bu konuda türkçe bilgi yok, ingilizce olanlarda da mixoparthenos'un mitolojik bir karakter olarak ne gibi bir görevi olduğunu anlatmıyor. Bunları sizinle paylaşmak istedim. Teşekür ederim. Saygılar.


TeomanTörün IP: 85.107.158.xxx Tarih : 25.10.2007 20:05:35

Kusura bakılmasın, bu bir yorum değil, beni e.postamdan arayan Engin Koca ismindeki sayın okuyucumuza bir mesajdır. Yukarki yorumlarda arzettiğim mazaretlerden dolayı, kendilerinin postasını da açmakda geciktim. Fakat postasını kapadıkdan sonra (çok çeşitli nedenler oluyor) bilgisayarım kilitlendi. Başka bir cihazdan dileğini buradan yanıtlamaya çalışacağım (ihtiyartlı davranmamı mazur görsünler). Anlammını bulamadığını söylediği "mixoparthenos" sözcüğünün bir mitoloji kahramanı ya da mitolojik bir terim olduğunu hiç sanmıyorum. Bilindiği üzere "Tanrıça Athenma"nın epitetlerinden biri olan "parthenos" bakire demektir. Doğa biliminde, hatta inkiraza uğramış canlılarla uğraşan "paleontoloji"de "partogenez" (parthogenesis)eşeysiz, döllenmesiz üremeyi ifade eder. Yani bakirenin döllenmeden yeni canlı üretmesidir. "mixo" da melez ya da yarı yarıya anlamına geldiğine göre; mutavassıt yani ikisi arası bir üreme şekli olsa gerek (bu tür üreme de varmış). Siz en iyisi bu terimin anlamını gen bilimcilerden ya da paleontologlardan öğrenmeye çalışın. Saygılsrmla Teoman TÖRÜN