22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -84-


THEBAI HANEDANI: Kara bahtlı olmada Atreus Hanedanı ile yarışan Thebai sülâlesi, en çok, Sophokles’in “Oedipos” trajedisi ile tanınmış ve ona, çalışmalarını, Atreus Hanedanı üzerine yoğunlaştıran çağdaşı Aiskhylos’dan bile fazla ün kazandırmıştır. Bu büyük Hanedan dramına, klasik dönemde çok popüler olan ve çeşitli yazarlarca kaleme alınan “Kadmos ve kızları”nın öyküsü ile başlamak gerekir. Bu öyküyü en sade dille ve sürükleyici olarak apollodoros anlatmıştır.

Eğriboz’da (Yun. Evvoia; eski Euboea) bulunmuş, İ.Ö. 560–550 yıllarına ait olduğu sanılan, amfora üzeri “Kadmos ve Ejderha”yı betimleyen siyah figür (Louvre’da sergileniyor)

KADMOS VE KIZLARI: Europa’nın bir boğa tarafından kaçırıldığını hatırlarsınız. Babası Agenor, oğulları Kadmos, Phoeniks ve Kiliks’inı onu aramaya yolladı ve kardeşlerini bulmadan geriye dönmemelerini tenbih etti (Kadmos ve Europa’nın babalarının Phoeniks olduğunu ileri süren mitlerin de varlığına işaret etmiştik). Kadmos, sürülecek belirli bir iz bulunmadan oraya buraya dolaşacağına, önce Delphi’ye gidip Apollo’ya akıl danışmayı tercih etti. Tanrı ona, gerçekten serseriyane dolaşmanın bir yarar getirmeyeceğini; Delphi’den ayrıldıktan sonra bir düve göreceğini; onu izlemesini; düvenin yatıp uyuyakaldığı yerde bir kent inşa etmesi gerektiğini bildirdi. Gerçekden yolda uğradığı Phokis Kralı Pelagon kendisine bir düve vermiş. Gûya, Korinthos Körfezinin kıyısındaki Thebai kenti Apollo’nun bu emri ile kurulmuş; etrafındaki ülkeye de düve’nin adı verilerek “Boiotia” denmiş. Fakat Thebai’yi kurup yönetebilmesi için, Kadmos’un civardaki bir pınar başını tutup su içmeye gelenleri öldüren bir ejderhanın hakkından gelmesi gerekiyormuş. Bu işi başarınca Athena ona görünmüş ve toprağı sürüp ejderhanın dişlerini ekmesini buyurmuş. Ektiği yerlerden kılıçlı kalkanlı yüzlerce adam çıkınca çok korkmuş; fakat bu savaşçılar hiç onun yüzüne bakmadan birbirleri ile kıyasıya çarpışmaya başlamışlar. Aralarından sadece beşi dışında gerisi telef olmuş. Yanına gelip kendisine biat ettiklerini söyleyen bu beş güçlü adamın yardımı ve kendinsin zekâ ve dirayeti sayesinde Thebai’yi kalkındırmış, müreffeh bir ülke haline getirmiş. Thebai akropolisinin eski adı olan “Cadmeia”nın eponimidir.

Aktaion’un Diana’ya (Artemis) yaptığı sürpriz (Tiziano’nun 1556-59 arası Philip II. Siparişi ile yaptığı tablo – İskoçya Ulusal Galerisinde sergileniyor.

Kardeşi Phoeniks’in ülkesinde kullanılan fonetik alfabeyi, Herodotos’a göre, Yunanlılara uyarlayan Kadmos’dur. Kadmos, Ares ve Aphrotide’in kızları Harmonia ile evlendi. Düğün sırasında Aphrodite kızına, Hephaistos’un imâl ettiği nefis bir gerdanlık armağan etti. Fakat bu armağan ailenin sonraki kuşaklarına uğursuzluk getirecektir.

Çiftin dört kızı, bir oğlu oldu. Kızların hepsi başlarına gelen belâlarla boğuştular. Zeus’dan doğan oğlu Dionysos’u henüz doğuramadan, eşini gerçek yüzü ile görme tutkusuna kapılan Semele’nin, Zeus’un yıldırımı ile çarpıldığından söz etmiştik. Kardeşi Ino Orkhomenos Kralı Athamas ile evlenmiş; Learkhos ve Melikertes adında iki oğlu olmuştu. Athamas’ın önceki karısı Nepheleden olan çocukları Phriksos ve Helle’yi kıskanarak, tanrılar kurban olmalarını istiyor bahanesi ile onları öldürmeye kalkışınca, altın postlu koçun sırtında kaçırılan çocuklarının acısı ile deliren Athamas, Melikertes’i öldürdü; Ino ve öteki oğlu Learkhos’u kovalamaya başladı. Ana oğul kendilerini denize atmışlar. Bu konuda çok farklı mitler vardır; bazılarına göre kardeşi Semele ölünce Ino Dionysos’u himayesine almak isteyince Hera’nın gazabına uğramış; çıldırarak Melikertes’i kaynar suya atmış; kocası Athamas da Learkhos’u çılgınlık sonu geyik zannederek vurmuş. Kimine göre Ino’nun tek oğlu Melikertes imiş. Her ne ise, Ino Learkhos ile ya da sırtında taşıdığı ölü Melikertes ile denize atladıkdan sonra tanrıların lûtfuna ermiş; kendisi “Leukothea” oğlu “Palaemon” adı ile denizlerin ilâhî varlıkları olmuşlar. Ino mutlu sona erişmiş ama diğer iki kardeşi oğulları yüzünden bedbaht olmuşlar. Agave, tüm anaların en acınası imiş. Dionysos’un Mainad’lar grubuna alınarak çıldırtılmış, gene hatırlayacağınız üzere, aslan zannettiği oğlu Pentheus’u öteki kadınlarla birlikte parçalamışlar. Autone de oğlunu kaybedecektir ama, Agave’nin kaderindeki kendi elleri ile öldürmek gibi tüyler ürpertici bir cinayetle değil… Usta ve yürekli bir avcı olan oğlu Aktaion av sonu yorgun ve susamış kaldığı bir gün, küçük bir çayın içine girip bir havuz oluşturduğu mağaraya girer; bütün isteği bu berrak suya girip serinlemektir. Bilmez ki; orası Av Tanrıçası Artemis’in en sevdiği mahrem banyo yeridir. Tam o sırada Tanrıça giysilerini çıkarmış; çıplak vücudunun bütün letafeti ile suya süzülmek üzeredir. Fakat henüz suda çırpınmaya başlamadan önce kendinse hayretle bakan delikanlıyı görür. Kasten oraya kendisini dikizlemeye gelmiş bir külhani olduğunu zannettiği Aktaion’u, anî bir infiâlle geyik hâline getirir. Yiğit Aktaion, artık tümüyle bir geyik karakteri ve yüreği kazanmıştır. Korku içinde sıçraya sıçraya kaçmaya başlar; fakat Artemis’in köpekleri peşindedir. Çok geçmeyen yetişip onu parça parça yaparlar. Horatius’un “Dianaya İlahi” adlı şiirinde “Bakir tepelerin, ormanların, çalıların hâmî’si; gencecikken kadın olmuş güzelleri doğum sancısının getirdiği ölümden bağışlayan bakire; üçlü erdeminle sen üç defa kutsanmaya lâyıksın” dizeleri ile övdüğü Artemis bu kez vehmi ve kaprisi yüzünden masum gencin canına kıymıştır. XVII. Asır Fransız kompozitörü Marc Antoine Charpantier bu trajedi üzerine bir opera yapmıştır. İtalya’da, Campania Bölgesi Caserta İli Başkentinde Caserta Sarayı bahçesi havuzu içinde “geyiğe dönüşen Aktaion’ saldıron köpekleri betimleyen nefis bir heykel grubu bulunmaktadır. Artemisin banyo yaparken Aktaion tarafından görülmesi, başda Venedik okulunun büyük ustası Rönesans ressamı Tiziano’ya olmak üzere tablo sanatkârlarına esin vermiştir.

Çocuklarının ve torunlarının başlarına gelen felâketlerin acısı yüreklerini dağlayan Kadmos ve Harmonia, içinde yüzdükleri refahın diyetini ölçüsüz bir ızdırapla ödemişlerdir. Pentheus’un ölümünden sonra kendilerine şeamet getiren bu diyarı terk ederler. Ama gene kötü talih yakalarını bırakmaz; çok uzaklara Illyria’ya (bugünkü Arnavutluk) ulaştıklarında tanrılar onları yılan haline getirirler; ama elbette, bir suçun cezası olarak değil. Alın yazıları öyle çizdiği için… Sadece, gene masum olup tüm dünyayı kaplamış yoksul yığınları mı çekecek?!.. Bu da böyle bir ibret dersi.

Hele hele, Kadmos’un torunun çocuğu altın yürekli Oedipos’un tecellisine ne dersiniz?

Vatikan Müzesinde sergilenen bir Attik kyliks (içki kupası) üstü kırmızı figür (İ.Ö.470) Oidipous’u Sphenks’le birlikde iken betimliyor.

KRAL OIDIPOUS: Pek çok klasik dramatist’in, temelde aynı formda olmak üzere, ele aldığı bu konu en yetkin biçimde Sophokles tarafından işlenmiş; yazdığı Kral Oidipous (Oidipous Tyrannos - Lat. Oedipus Rex) tragediasıilk kez İ.Ö. 429 yılında oynanmıştır.

Thebai Kralı Laios, Kadmos’dan inen üçüncü kuşaktandır. Uzak kuzinlerinden olan Iakosta ile evlenmiştir. Saltanatları başlar başlamaz Apollo da kader ağlarını örmeye girişir. Bu arada Laios, öğrencilerinden birine tecavüz ettiği için Pelops tarafından lânetlenmiştir. Delphi rahibesi Laios’a, öz oğlu tarafından öldürüleceğini tebliğ ettiğinde endişeye düşen Kral kaderi değiştirebileceğini düşünmüş. Bir oğlu doğduğunda, palas pandıras kucağındaki bebeği, ayaklarını bir sicimle sıkı sıkıya bağlatarak, koruma grubuna teslim eder; ıssız bir dağ başına ölmeye terk etmelerini emreder; böylece huzura kavuşur. Seneler sonra karşısına çıkan bir yabancının saldırısı sonucu yaşamını yitirecektir. Ancak ölürken de, öngörülerinde hiç yanılmaz olarak bilinen Apollo’nun kehanetinin gerçekleşmediğini düşünecektir. Korumalarından bir tanesi kent’e dönüp, bir soyguncu çetesinin saldırısına uğradıklarını, kendisi hariç bütün grubu öldürdüklerini bildirir. O sıralarda kentin başı bir belâya çatmış olduğu için bu haberin ne derece sağlıklı olduğu tahkik edilemez. Sphenks adında, vücudu kanatlı bir aslan, fakat yüzü ve göğüsleri kadın biçiminde bir ejderha kent yolunu tutmuş; bütün geçenleri durdurup bir muamma (bulmaca) sorar; insancıklar bilemeyince onları yutarmış. Bu ejderhanın yöreden çekilmemesi üzerine bir tür kuşatma altında kalan kentliler Thebai’nin yedi saltanatlı kapısını kapatıp kendilerini güvene almak istemişler ama bu kez de yiyecek stokları tükendiğinden açlık felâketi ile karşı karşıya kalmışlar.

Kentin ahvâli böyle iken, Korinthos’dan yola çıkan çok yiğit ve zeki bir genç yabancı kente doğru yaklaşmaktadır. O da, başka bir Delphi kâhininden babasını öldüreceği öngörüsünü almıştır. Baba olarak bildiği Kral Polybos’u o kadar sevip saymaktadır ki, kazaen de olsa bu kaderle karşılaşmamak için, Polybos’u bir daha görmeme pahasına, kendini gurbet yollarına atmıştır. Bu genç, Laios’un dağlara terk edip öldü bildiği bebekden başkası değildir. Laios tarafından onu dağlara bırakmakla görevlendirilen merhametli koruma ona kıyamamış; çocukları olmayan Korinthos Kralı Polybos ve Kraliçe Merope’nin bakımına bırakmıştır. Çift, kendilerine verildiğinde bağlı olduğu için ayakları şişen bebeği “şişik ayaklı” anlamında ‘Oidipous’ diye isimlendirir ve evlât edinirler.

Artık yurtsuz, yuvasız kalan Oidipous’un hiçbir şeyden korkusu kalmamıştır. Meydan okurcasına ejderhanın karşısına çıkar; soracağı bulmacayı bekler. Sphenks: “Sabahları dört ayaklı, öğleyin iki ayaklı, akşam üç ayaklı olan yaratık nedir?” diye sorar. Delikanlı için bunu tanıtlamak çok kolaydır: “İnsan; çocukluğunda emekler; yetişkinliğinde iki ayak; ihtiyarlayınca bastonu ile yürür”. Bunu duyan ejderha, ne hikmetse intihar eder. Bu büyük felâketten kurtuldukları öğrenen kent halkı onu âlâyı vâlâ ile karşılarlar ve ölen kralları yerine tahta çıkarırlar. Oidipous, dul kalan kraliçe Iakosta (yani öz anası) ile evlenir. Bakalım bu acı rastlantının sonu neye varacak?

Yayın Tarihi : 16 Aralık 2007 Pazar 00:08:52
Güncelleme :16 Aralık 2007 Pazar 15:05:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?