15
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -85-


OIDIPOUS KRAL OLUYOR: Oidipous’a göre Apollo kehâneti doğrulanmamıştı; baba bildiği Polybos’un Korntjhos’da güvende olduğunu zannediyordu. Iakosta’dan, Polyneikes ve Eteokles adlarında iki oğlu, Antigone ve Ismene adlarında iki kızı oldu. Çocuklar yetişkin yaşa geldiklerinde, Thebai korkunç bir salgınla karşılaştı. Sadece insanlar değil, ülkede yaralanılacak ne kadar cins hayvan ve bitki varsa kırılıyordu. Sağ kalabilenler açlığa mahkûm olmuşlardı. Ülkenin en sorumlu yöneteni olduğu için bütün tebaaya çocukları gözü ile bakan Oidipousun yüreği kan ağlıyordu. Iakosta’nın erkek kardeşi Kreon’u, tanrılardan yardım istemesi için Delphi’ye gönderdi. Kreon umut verici haberlerle döndü. Ülkenin başındaki belâ yok olacaktı ama bir koşulla; Kral Laios’un katili bulunup cezalandırılmalıydı. Oidipous rahat bir soluk aldı; ne yapıp edip, katil ya da katilleri bulacak; lâyık oldukları cezaya çarptıracaktı. Ünlü kör bilici Teiresias’ı çağırıp suçlunun kim olabileceğini sordu. Fakat yaşlı adamın tepki ile verdiği: “Ben bunu ifşa edemem; hepiniz gaflet içindesiniz!” yanıtını duyunca çok şaşırdı. Uyruklarına karşı duyduğu sorumluluğun güdüsü ile kâhini sert biçimde zorladı; sonunda: “Galiba, sen de bu komplonun içindesin ki saklıyorsun.” diye tahrik etti. O zaman Teiresias, hiç korkmadan: “Aradığın katil sensin!” diye gürledi. Kral, yaşlı bilicinin artık bunadığına ya da bir çılgınlık krizine kapıldığına hükmetmişti: “Yıkıl karşımdan!” diye bağırdı.

XIX. Asır, Fransız afiş, poster ve tanblo sanatkârı Charles Francois Jalabert’in eseri: Antigone Oiedipous’a rehberlik ediyor.

Durumu anlattığı Iakosta (Epikaste olarak da anılır) nebi ve kâhin geçinenlerin desteksiz attıklarını fikrine katılarak, Laios’a kendi oğlu tarafından öldürüleceği kehânetinin gerçekleşmediğini; adamcağızı, Delphi yolunda bir üçlü kavşakda soyguncuların öldürdüğünü nakletti. Oidipousun bakışları değişmişti: “Bu olay ne zaman olmuştu?” diye sordu. “Sen Thebai’ye gelmeden hemen önce.” - O sırada maiyetinde kaç kişi varmış? – Beş kişi; aralarından sadece bir kişi kaçmayı başarıp döndü. Hepsi öldürülmüş. – O adamı bana getirin. – Hemen buldurayım ama ne düşünüyorsun? Onu bana söyle. – Ben buraya doğru gelirken karşıma aniden çıkan bir adam yüzüme karşı benim Polybos’un oğlu olmadığımı bağırdı. Ona bununla ilgili sorular sormak istediğinde bana yanıt vereceğine hezeyan geçiriyormuş gibi, babamı öldüreceğimi, annemle evleneceğimi ve ondan, yüzlerine bakanları ürpertecek, iğrendirecek çocuklarım olacağını söyledi. Ben aldırmadım; Korinthos’a dönmemekde kararlıydım. Üç yol ağzı bir noktaya geldiğimde, kıyafetinden soylu olduğu anlaşılan birinin öncülüğündeki beş kişilik bir gruba rastladım. Adam istihkarla beni iterek yol kenarına atmaya çalıştı. Ben dikilince asası ile bana vurdu. Ben öfkeden deliye dönmüştüm; mukabele edince silahlı adamları üstüme saldırdılar; ben de kılıcımı çekip hepsini teker teker hakladım. Acaba, başlarındaki adam Laios olabilir miydi? Iakosta dudak büktü: - Yok canım; o başka olay.. Laios’u öldüren soyguncuların ellerinden kurtulan muhafız her şeyi farklı anlattı. Kâhin geçinenlerin dediklerine kulak asma.

Kâhinlerin söylediklerinin palavra olduğuna tam kendi kendilerini ikna etmişlerken, Korinthos’dan gelerek, Polybos’un öldüğünü bildiren bir haberci huzura getirildi. Iakosta: -“ Gördün mü, Delphi kehâneti gerçekleşmedi; baban senin elinle öldürülmedi” diye bağırdı. Fakat huzurdaki haberci yüzünde acı bir istihza ile: “Haşmetlim, siz Polybos’un oğlu değilsiniz” dedi. - Peki, benim anam, babam kim? - Bilmiyorum, efendim; dağlarda gezip tozan bir çoban sizi bana vermişti. Bu konuşmalar sırasında yaşlı bir adam huzura girer. Haberci bahsettiği çobanın bu adam olduğunu söyler. Kraliçe bu olaya çok tepki gösterir; merak içinde olan Oidipous’un onlarla söyleşmede ısrarı üzerine salonu terkeder. Zorlamalara dayanamıyan çoban, Laios’un ölüme terk edilmesini istediği bebeği Kithairon Dağına götürmek üzere bizzat Kraliçenin verdiğini, Delphi bildirisine rağmen kıyamayıp Polybos’un hizmetkârına teslim ettiği küçük varlığın da şu anda karşısındaki Oidipous’dan başkası olamıyacağını ikrar eder. Sonunda öz babasını kendisinin öldürdüğünü anlayan Oidipous ışık dolu bir saltanat dünyasından karanlığın gayyasına yuvarlanmıştır. Azap çığlıkları ile Iakosta’nın odasına koşar. Eşini (ya da anasını) ölü bulur. Korkunç gerçeğin infilâk eder gibi ortaya atılması onu intihara sürüklemiştir. Dehşetten gözleri dışarı uğrayan Oidipous belindeki bıçağa bakar; Iakosta gibi intiharı seçmesi karşılaştığı travmanın türü bakımından anlamlı olmayacaktır. Bu rezaleti öğrenen çevresinin bakışlarını görmemek için başka bir diyet yoluna gider; kendi elleri ile gözlerini oyarak içine düştüğü karanlığı somutlaştırır.

ANTIGONE: Thebai Hanedanının bu bölümle ilgi pasajları geniş biçimde Sophokles’in “Oidipous Kolonos’da (Lat. Oedipus in Colonus) ve “Antigone” isimli iki oynununda yer almıştır. Bu bölümdeki Menoikeus’un ölümü olayı ise Euripides’in “Hikedites – Yakarıcı Kadınlar” oyununun konusu olmuştur.

Giovanni Battisra Tiepolo’nun “Eteocles ve Polynices” tablosu.

Iskosta’nın ölümünden sonra Oidipous kör gözlerine rağmen çocuklarını bağrına basarak onları yetiştirmeye çalıştı. Çocukları hiç de, Korinthos’dan Thebai’ye yolculuğu sırasında karşılaştığı bilicinin dediği gibi yüzlerine bakanları titretecek korkunçlukda değillerdi; Thebaililerin çok sevdikleri sıcak kanlı, sevimli insanlardı. Oidipous, doğal olarak tahtı terk etmişti. Büyük oğlu Polyneikes de onun yerine geçmeye yanaşmadı. Uğradıkları ağır travmayı bilen Thebaililer bu durumu makûl karşılamışlardı. Iakostanın erkek kardeşi Kreon Kral Naibi oldu ve yıllar boyu Oidipous’a çok sevecen davrandı. Fakat, günün birinde nedense, halk .Oidipous’u kentten sürmeye karar verdi. Her halde, kendileri için de utanç verici bir anının daha fazla göz önünde durmasını hazmedememişlerdi. Kreon bu kararı Oidipous’un oğullarına iletti. Onlar da rıza gösterdiler. Artık, Oidipous’a şefkâtle kucak açan sadece kızları kalmıştı. Kenti terk eden kör adama rehberlik görevini Antigone yüklendi (Antigone’nin anlamı “eğilmeyen”dir. anti=karşı; gon=eğim, gonia=açı; Rumcada “gerno=eğilmek). Konuşkan, tatlı dilli, adı gibi soylu, sarışın güzel Ismene ise, babasının kentteki mal varlığının yönetimi ve diğer menfaat ve hukukunun korunması ile gerekli bilgilerin kendisine ulaştırılması uğraşısını üzerine aldı. Oğulları ise hemen iktidar kavgasına başladılar. Eteokles, daha küçük olmasına karşın baskın çıktı; tahtı ele geçirdi; kardeşini kent dışına sürdü. Bu öykünün Hitit kaynaklı olduğu, Eteokles’in ilk biçimi olan “Eteukleves”in Hititçe “Tauaglauas”dan geldiği tahminine dayanıyor. Adı gibi “çok azimli bir savaşçı” olan ve intikam ateşi ile yanan Polyneikes bir ordu toplayıp tekrar Thebai’ye yürümek niyeti ile Argos’a sığınır;

Amaçsız ve umutsuz yürüyüşlerinden sonra Oidipous ve Antigone Atina yakınlarındaki, bir zamanlar intikam ifritleri Erinyerler iken “kalotheletes-hayırsever” tanrıçalara dönüşmüş ilâhî varlıkların yerleşip, yolda kalmış duacılara sığınak yeri olarak kutsal merkez yaptıkları şirin Kolonos kasabasına gelirler. Yaşamının büyük bölümünü dayanılmaz manevî acılarla ile geçiren ihtiyar kör adam orada Apollo kâhininin teselli ve huzur veren son bildirilerini, kendisini ziyarete gelen Ismene’den öğrendikden sonra, kızlarının kollarında mutluluğa kavuşmuş olarak ölecektir. Atina Kralı Theseus onu saygı ile karşılamış, ülkesine onur ve mutluluk getiren yüksek soylu bir konuk muamelesi yaparak, bir zamanlar lânetli olduğu için korku ile bakılan bir sima olduğunu unutturmuştur.Theseus, babaları ölen kızların güven içinde yurtlarına dönmelerini sağlar. Kızlar, kentlerine döndüklerinde erkek kardeşlerinin ordularının kent sınırında savaştıklarını görürler. Ne yapacaklarını, kimin tarafını tutacaklarını bilemezler.

Polyneikes’e altı kabile şefi katılmıştır. Bunlardan önde gelenler Argos Kralı Adrastos (adı konumunu koruyan, zemine sağlam basan demek) ve onun eniştesi (kardeşi Eriphyle’nin kocası) Amphiaraos idi. Adı “çifte lânetli anlamını taşıyan Amphiaraos bu savaş için hiç istekli değildi; kâhin olan bu adama, savaşdan, yedi kişiden Adrastos dışında sağ dönen olmayacağı malûm olmuştu. Ne var ki, karısı Eriphyle Polyneices’den armağan olarak çok değerli bir gerdanlık almıştı. Aslında Polyneikes, büyük büyük annesi Harmonia’dan kalma bu paha biçilmez gerdanlığı, kadına, Amphiaroas’ı savaşa ikna etmesi için rüşvet olarak vermişti. Eriphle de, durumu bilmeyen Amphiaraos’a, Adrastos’un her hangi bir dileğini reddetmiyeceğine yemin vedirmişti.

Her bir komutan Thebai’nin yedi görkemli kapısından birine taarruz etmişti. Polyneikese, Eteoklesin idaresinde korunan kapıyı zaptetmek işi düşüyordu. Saraya kapanıp kalmış Antigone ve Ismene’ye erkek kardeşlerinin birbirlerini öldürecekleri düşüncesi azap veriyordu. Ancak, ilk kez, Kreon’nun, kendi babasının adını verdiği ve özenle yetiştirdiği, henüz bıyıkları terlememiş delikanlı Menoikeus’un ölüm haberi geldi. Nebi Teiresias’ın uğursuz kehanetlerinden biri daha gerçekleşiyordu; Menoikeus ölmedikçe Thebai kurtulamıyacaktı. Babası bu kadere inanmıyor: “Mutlaka, o kendini kurban etme özverisini gösterdi” diye mırıldanıyor; “kentim için bile olsa oğlumu kurban etmezdim; o masum bir çocuk” diye tanrılara isyan ediyordu. Savaş deneyimi olmayan zavallı kendini er meydanına atmaya kalkmış ve hemen canından olmuştu.

Fulchran-Jean Harriet’in,ABD. Cleveland Fransız Sanatı Müzesinde sergilenen 1798 tarihli “Oidipous Kolonos’da” tablosu.

Kuşatanlar da muhasara altında kalanlar da bir kazanç sağlamamışlardı. Polyneikes tahta geçmeyi başarabilmiş değildi ama geriye de çekilmiyordu. Polyneikes’in inadı onu yeni bir yönteme yöneltti; kardeşi ile teke tek çarpşacaktı. Birbirlerine ağır darbeler vurdular ve ikisi de yerde birbiri ardı sıra ruhlarını teslim ettiler. Eteokles can çelişirken ağabeyine bakıp ağlıyordu. Genç yaşında kentini savunmaya soyunan Menoikeus boşuna kurban olmamıştı; saldırgan komutanlardan, Adrastos dışındakier öldü. Evlât acısı ile yüreği yanan Kreon, Thebai’ye saldıranların, Polyneikes dahil hiç birinin gömülmemesini, savaş alanında kuşlara, kurtlara yem olarak bırakılmasını, Eteoklesin görkemli bir biçimde cenaze töreninin yapılmasını emretti. Ama bu tür bir intikam ilâhî hukuka ve tanrıların kurdukları düzene aykırı idi. Gömülmeyen ölüler Styks Irmağını aşamıyor; Ölüler Ülkesinin çevresini dolanıp duruyorlardı. Defin çok kutsal bir görevdi. Kreon, cinayetler işlediğine inandığı Polyneikes için farklı düşünüyordu. Onu gömenler suç işlemiş olacaklardı. Antigone vr Ismene bu kararı dehşet içinde öğrendiler. Kral naibinin buyruğuna boyun eğmekden başka çare görmeyen Ismene acısını kalbine gömdü. Fakat, Antigone, ağabeyinin ruhuna yapılan bu zûlmü hazmedememişti. Kız kardeşini ikna edemeyince, tek başına gece alana giderek Polyneikes’i gömdü. Fakat muhafızlara yakalandı; huzuruna getirildiği Kreon, emirnamesini hatırlatarak, kanuna karşı geldiğini söyleyence, “Hayır!” diye haykırdı; “Adaletin ve tanrıların yasasına karşı olan sensin! Bunlar hiçbir zaman emirnamelerle değişmez”. Pişmanlık içinde, ağlayarak yanlarına gelen Ismene kardeşinin suçunda ona yardım ettiğini söyledi. Antigone bunu yalanladı; ölümü sadece kendisinin hak ettiğini ileri sürdü. Yiğitçe ölüme gitti. O günden sonra ne Ismene’den ne de Thebai Hanedanının son temsilcisi Oidipous’un yakınlarından bir haber çıkmıştır. Ismene’den kala kala bir asteroid’e verilen adı kalmıştır.

Bu uzun ve karmaşık öykünün bütün zamanların sanatkârlarına ilham vermesi kaçınılmazdı. Vazo, kupa üzeri antik resimlerden başka büyük ölçüde Tiepolo gibi Rönesans sanatçılarına; Ingres, Jalabert, Harriet gibi yakın çağ ressamlarına konu oldu. Oidipous hakkında, Ortaçağ sonlarında (XV. Asır) “Le Roman d’Oedipus” adında anonim (yazarı bilinmeyen) bir eserde ağırlığın “Sphenks”de olması ilginçdir. Gene, garip bir biçimde,aynı çağda Jacobus de Voragine’nin “Altın Efsanesi”nde ve Jean Michel ile Arnold Greban’ın ortaklaşa yazdıkları “Mystère de la Passion - Tutkunun Gizemi”nde Oidipous’un serüvani Yahuda’ya (Yakubun kardeşi) mal edilmiştir. André Gide’in “Oedipe”i, Jean Cocteau’nun “La Machine Infernale - Cehennem Makinası” XX.. yüzyıl sanatçılarının konuya kayıtsız kalmadıklarını göstermektedir. Keza “Oedipus Rex” Stravinsky’nin müziğine girmişltir. Carl Jung’un psikiatri bilimine getirdiği “kompleksler” kavramından yola çıkan Sigmund Freud’un keşfettiği “Anneye duyulan marazî yakınlaşma”ya “Oidipus Kompleksi” adını vermesi mitolojinin Psikiatri terminolojisine en önemli armağanıdır.

Antigone, sanatçılar için daha da zengin bir kaynak olmuştur. Gene Jean Cocteau’nun, Jean Anouilh’in, Athol Fugard’ın, Andy Wibbels’in oyun yazıları; Porto Rico’lu yazar Luis Rafael Sanchez’in “La Pasiòn Segùn Antigona Pérez – Antigona Pérez’in Tutkusu”, Femi Osofisan’ın “Tegonni, bir Afrikalı Antigone”si, Henry Bauchau’un “Antigone’u; Denby Swansun’un “Yöneten Alice”i, Montayne Parrish’in “Echo Boom - Yankı Patlaması”, Seamus Heaney’in “The Burial at Thebes - Thebai’de Gömü”sü, David Hopkins’in “Antigone” adlı komik kitabı, Ariella Linovski’nin “Scandalously Impure: Hope for Transcending Cultural Norms- Rezilane bir Murdarlık: Kültürel Değerlere Yücelme için Umut” isimli deneme kitabı; Perulu ozan José Watanabe’nin Sophokles’den adapte ettiği “Antigone”u, Alman dramatist’i Berthold Brecht’in metni üzerine Frederick Rzewski’nin “Antigone-Legend” isimli piyano eşliğinde solo müziği; Carl Orff’un, Mikis Theodorakis’in, Mark Alburger’in operaları kayda değer.

Yayın Tarihi : 20 Aralık 2007 Perşembe 12:41:29
Güncelleme :20 Aralık 2007 Perşembe 13:37:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?