17
Haziran
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -86-


THEBAİ’YE KARŞI YEDİLER : Bu öykünün iki büyük yazarı var. Daha fazla ün kazanmış olanı Aiskhylos’un bu isimdeki oyunu, şiirsel değeri yüksek, tumturaklı bir anlatımla kaleme alınmış coşkuları tahrik eden hamasî bir destan gibidir. Eurpides’in, öyküyü, ölüleri toprakda kalan Argoslu anaların onları gömme mücadelesi evresi ile sürdüren “Yakaran Kadınları”ı ise, bu ozanın çağının öncüsü olduğunu gösteren en önemli eseri olup çağımız insanına daha hitabeder. Bu efsaneye Latin ozanı Statis’in “Thebai” adlı “epos”unda da rastlanır.

İ.Ö.IV. asır bir kırmızı figür “Antigon”’yi erkek kardeşinin mezarı başında betimliyor.( Paris, Louvre Müzesinde sergileniyor).

Polyneikes, kız kardeşinin canı pahasına gömülmüş; Styks Irmağını geçmiş son ve ebedî yurdu Ölüler diyarının yolunu tutmuştu. Ancak, silâh arkadaşları beş komutan’ın cesetleri toprak üzerinde kalmıştı. Herakles’in kendisine armağan ettiği sihirli at Arion’la kaçarak hayatını kurtarmış olan ve savaşı başlatma sorumluluğunu taşıyan Adrastos yoldaşlarını gömdürmek için yeniden Thebai’lerle çatışmaya atrık gücü yetmeyeceği için, ölü arkadaşlarının dul ve yetimlerini yanına alıp Atina Kralı Theseus’a başvurdu; “Tüm dileğimiz ölülerimizin gömülmesinden ibarettir. Atinalıların tüm kentlerin halklarında daha haksever olduğunu bildiğimiz için desteğinizi umuyoruz” dedi. Thesesus : “Ben size nasıl destek verebilirim ki? Haksız yere Thebai’nin üzerine saldıran sizlerdiniz” yanıtını verdi. Fakat, tüm ağlayan, yakaran ölü anaları ve eşlerinin şefkâtinden medet umarak etrafını sardıkları anası Aethra, Theseus’un sözlerine müdahale etti: “Oğlum; senin ve Atinanın şerefi adına konuşuyorum. Mazlum olanları savunmak senin krallık görevindir. Ölülerin gömülme haklarını yok sayan zalimleri ilahî yasaları uygulatmaya zorlaman gerek. Bu tüm Yunanistanın kutsal değeridir. Tüm site-devletleri bu anlayışla bir arada güçlü tutabiliriz.” Theseus bu kez anasına hak verdi; ancak, özgür ve eşitlikçi bir yönetim kabûl ettikleri için, bu konuda da halk meclisinin rızasını almak durumunda olsduğunu bildirdi.

Kral, meclisi toplamak üzere sarayı terk ederken, Aethra’nın etrafını almış zavallı kadınlar heyecan ve merakla beklemeye koyuldular. Uzunca bir süre sonra Theseus müjdeli haberle döndü. Halk Meclisi, Thebaililere, kendileri ile çok iyi komşu olarak kalmayı çok arzu ettiklerini; ancak bu dostluğun günah işlememeğe bağlı bulunduğunu; hakkın yerine getirilmemesi halinde, mazlumların hakkını korumak üzere savaş açmak zorunda kalacaklarınının tebliğine karar vermiş. Theseus sözlerini yeni tamamlamıştı ki; bir ulağın geldiği bildirildi. Huzura alınan ulak Atinanın efendisinin kim olduğunuı sordu. Theseus, burada bir efendinin bulunmadığını; özgür bir devlet olan Atinayı halkın yönettiğini söyledi. Ulak: “Bu Thebai için harika bir durum!” diye bağıdı: “Demek ki, cahil halk güruhunun ipe sapa gelmez kararları ile yönetilen bir kent karşısındayız”. Theseus, tam tersine, Atinanın tüm toplumun ortak rızaları ile düzenlenen yasalara göre yöneltildiği için tam bir istikrar içinde yaşadığını; bir tiranın, kendisine rakip gördüğü değerli yurttaşları ortadan kaldırarak istikrar ve huzurdan yoksun bırakarak, insanları kölelik duygusu içinde zincirlediği bir ülkede olmadıkları için engin bir mutluluk, güç ve güven içinde oldukları yanıtını verdi; “Thebai’ye dön ve onlara barışa aşık olduğumuzu; sizin devletinize bir zarar vermek istemediğimizi; sonunda tüm insanların toprak olacağına, fakat değer taşıyan şeyin onları anıları olduğuna inandığımız söyle” dedi.

Kreon, Theseus’un öğüdüne kulak asmadı; ve Atinalıların Thebai’ye savaş açması kaçınılmaz oldu. Thebai kolaylıkla zaptedildi. Dehşet içindeki halk ya katliama uğrayacaklarını ya da köle yapılıp kentlerinin harap edileceğini düşünüyorlardı. Muzaffer Atina ordusu her şeyi kolaylıkla yapabilecek durumda idi. Fakat soylu Theseus: “Biz buraya yıkım için gelmedik; tek koşulumuz toprak üstünde kalmış zavallı beş cesedin derhal yıkanıp, kefenlenmesi, tabutlara konması ve mezarlarına gömülmesidir ” dedi.

Yas tutan ana ve eşler cenaze töreninde saygı ile yerlerini aldılar. Adrastos silah arkadaşlarına son konuşmasını irad etti: “Thebai duvarları üzerine tırmanan, orada Zeus’ meydan okurken onun yıldırımı ile can veren, devasa cüsseli ve güçlü, benim en sadık, mert dostum Kapaneus; seni tatlı sözlerinle anacağız. Fakirane bir yaşam süren, servetin kölesi olmayan Eteokles en büyük zenginliği, ruh yüceliğini kazandı. Onun yanındaki Hippomedon mihnetten, cefadan keyf alan bir yürekli avcı ve askerdi. Çocukluğundan beri kolay yaşamı küçük gördü. Atalanta’nın oğlu Parthenopaeus (parçalanmış bakirelik çocuğu demek) kadın, erkek tüm insanların sevgilisi idi; kimseyi incitmezdi. En son, ölürken bile düşmanının beynini emen sakin adam (!) Tydeus Kalydonia Kralı Oinios’un oğlu Tydeus; yaşamının anlamı salt kılıç ve kalkanı idi; söz değil icraat üretirdi.”

Adrastos’un eniştesi Amphiaraos ise farklı bir kaderle karşılaştı. Hakkındaki mitler karanlık olmakla birlikde toprağın açılıp onu yuttuğu; kâhinlik yapan iblise dönüştüğü söylenir.

Cenaze töreni için, bir tepelik üzerinde yakılacak odun yığını tutuşturulduğunda yanında bir kadın belirdi ve: nihayet mezarını ve cenaze ateşini buldum. Artık seninle birlikde ebedî mutluluk yolculuğuna çıkabilirim” diyerek kendini ateşe attı. Bu Kapaneus’un karısı Evadne idi. Dante’nin “İlâhî Komedyası“ı XIV. şarkıda (canto)Kapaneus’un Cehennemin yedinci Dairesine yerleştirilmiş olması bu kahramanın meziyetlerinin değerlendirilmesinde zihinlerin ne kadar bulanık olduğunu gösteriyor.

Tanrıları inkâr eden Kapaneus - karakalem, mürekkep ve sulu boya resim
Felton Bequest, 1920 -( Londrada Vicyoria Ulusal Galerisinde sergileniyor)

Acılı analar ve eşler, yakaran kadınlar bir nebze huzur bulmuşlardı. Thebai karşı bir erdem utkusu kazanmışlardı. Ancak, barşcıl olma erdemine sahip çıkamayan, öc alma duygularına yenik düşen Adrastos, on yıl sonra, ölen silâh arkadaşlarının oğullarını kışkırtarak, onları Thebai üzerine yürütecektir. Babalarının yenilgi acısını çıkartan gençler tüm Thebai’lileri taş taş üzerine bırakmadıkları kentten kaçırttılar. Bu büyük firar sırasında kör bilici Teiresias kayıplara karıştı; bir daha hiç görünmedi. Adrastos ise, söz verdiği barışa ihanet suçunun cezasını evlâd acısı ile gördü; oğlu Egialeus (Aegealeus) bu savaşda hayatını yitiren tek komutan halefi oldu. Eteokles’in oğlu Laodamas tarafından öldürülen Egialeus, Korinthos Körfezinin kuzey doğusundaki Megaris kasabasına gömüldü. “Büyük ev” anlamındaki “Megaris”in genellikle çoğulu “Megara” kullanılır ki bu, büyük olasılıkla, bizim Arapçadan aldığımız “mağara” sözcüğünün kökenini oluşturur. Uzak diyarlardaki ticaret kolonileri ile ünlü Megaralılar, İ.Ö.VII. asırda İstanbul Boğazına kadar giderek, önce Khalkedon’u (Kadıköy), sonra karşı yakasında Byzantion’u (İstanbul), Anadolunun kuzey batısındaki Bitinyada Astakos ve Herakleia kentlerini kurmuşlardı. Daha önce, Sicilya ve Güney İtalya kıyılarında ticarî yerleşimler yapmışlardı. Napoli kıyısındaki, bugün turistik cazibesi olan “Castel dell’Ovo - Yumurta Şatosu”nun kurulu olduğu adacığın eski adı “Megaris” idi.

Thebai’den kalan tek anı, ilk savaşın rüşvet aracı olan Harmoınia’nın gerdanlığı Delphi’ye götürülüp yüzyıllar boyu din ziyaretçilerinin (hacıların) görüşüne sunuldu.

Bu seferden önce Troya Savaşı çıktığı için Tydeus’un oğlu Diomedes bu büyük çatışmaya da katılacaktır.

Bu savaş da “Epigonoi - sonradan gelen soylar” adında başka bir epos’un konusu olmuştur. Sophokles bunu aynı isimli bir trajedisi ile oyunlaştırdı.

Yayın Tarihi : 24 Aralık 2007 Pazartesi 19:20:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?