19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -99-


İTALYADA SAVAŞ: İtalyada, Troialı maceracı grubu, başlarına Juno’nun açtığı çok badireler atlattılar. Kaprisli tanrıça, memleketin en çetin kavimleri Latinleri ve Rutulianları, tüm huşunetleri ile Troialıların karşısına çıkarttı. Latium kentinin kralı ve Saturnus’un torununun torunu olan Latinus’a bir gece rüyasında babası Faunus görünmüş, Kralın tek çocuğu Lavinia’yı ülke içinden kimse ile evlendirmemesini, onun kaderinin yabancı bir koca olduğunu tebliğ etmişti. Bu birlikden, Dünyayı egemenlik altına alacak bir ırk doğacaktı. Bunun içindir ki: Aeneas’ın, Krala, Troialılar’a sahil kenarında, dinlenecek; hava ve su alacak; güvenlerinin sağlanması için tertip alınacak alan tahsisi dileğinde bulunmak için gönderdiği elçilik heyetini iyi niyet ve nezaketle karşıladı. Babası Faunus’un öngördüğü damadın bu Troialı olduğu içine doğmuştu. Elçilere bu haberi Aeneas’a iletmelerini rica etti.

Fakat, Juno gene işe burnunu soktu; Gaea’nın kızı, Hades’deki Furialardan Alecto’yu çağırdı ve ülkeyi en yıkıcı savaşlardan birine sokmasını istedi. Adının anlamı gibi amansız ve acımasız bir ifrit olan Alecto için Juno’nun bu emrini yerine getirmek büyük bir zevk ve mutluluk kaynağı idi. Latinus’un eşi Amata’nın kâlbini, kızının Aeneasla evliliğine muhalefet için şiddetli bir kaprisle doldurdu. Sonra, Rutulianların kralı Turnus’a uçtu. Turnus, Lavinia’nın aşkı ile yanıp tuştan en ateşli ve nüfuzlu damat adayı idi. Hayallerini süsleyen Lavinia’nın elinden alınma düşüncesi onu çıldırtmaya yetti. Zaten, bir yabancı barış heyetinin Latinusla anlaşmaya oturduğu haberlerini alır almaz, Latium’un üzerine sefer hazırlıklarına başlamıştı. Orduyu hemen “hazır ol”a geçirdi. 

Fransada, Villelaure’de bir Gallo-Romen villanın, İ.S. 175’de yapılma mozaik döşemesinden alınma “Aeneid’den bir boks sahnesi”. (ABD. California’daki Paul Getty villasında sergleniyor)

Alecto’nun üçüncü aşama düzeni çok ustalıkla hazırlanmıştı. Bir Latin çiftçisinin, olaganüstü güzel bir genç erkek geyiği vardı. Tüm gün boyunca kırlarda ehlileştirme talimlerine çıkarılıyor; gün batımında, herkesce bilinen çiftlik kapısından içeri alınıyordu. Çiftçinin, onu deli gibi seven kızı postunu özenle tarar, boynuzlarını çelenklerle süslerdi. Tüm köy halkı da, bu tatlı geyik yavrusuna hiçbir yabancıyı dokundurtmaz; hangi niyetle olursa olsun, yanına yaklaşanların canını fena hâlde yakarlardı. Mel’un Alecto, Aeneas’ın delikanlı oğlu Ascanius,* kırda avlanırken, korulukta yatan geyiğin üzene sevk etmişti. Gafil çocuk okunu doğrultarak vurduğu hayvanı ağır yaraladı. Bakımcısı, eve ulaştıramadan zavallı geyik yolda can verdi. Alecto, hayvanı öldüren avcının kim olduğunu süratle çiftlik sahibine haber verdi. Öfkeli çiftçiler, Ascanius’u bulup öldürmek için üzerine saldırdılar. Troialılar onu savundu. Bu olayı öğrenen Turnus’a, Latiumu işgâl için daha sağlam bir bahane çıkmış; Rutulianlar Kral Latinus’un kapılarına dayanmıştı. Öfkeli karısı Amata, karşı tarafın haklı olduğunu ileri sürerek Latinus’un şevk ve cesaretini iyice kırdı. Adamcağız, olayların fecî sonuna tanık olmamak düşüncesi ile kendini sarayına kapayarak intihar etti. Oysa, kentteki bir geleneğe göre, Tanrı Janus’un Tapınağının barış zamanı sımsıkı sürgülü olan iki kapının, savaş açıldığının duyurulması için, Kral tarafından, borazanlar ve savaşçıların naraları eşliğinde Kral tarafından törenle açılması gerekiyordu. Şimdi bu ritüelin yerine getirilme olanağı kalmamıştı. Tanrı Janus (ya da “Ianus”), kimine göre İtalyaya Teselyadan göç etmiş; kimine göre de Yunan etkisi İtalyaya pek sızmadan var olan Roma’ya özgü ev kapılarını koruyan ve geçişler (ıana) ve taklar (ıanus) tanrısı idi. Onuruna her yıl 9 Ocak’da “Agonium” denilen şölen düzenlendiği için “Janus” adı batı dillerinde “ocak” anlamına gelen (İt. “gennaio”, İsp. “enero”, Fr. “Janvier”, İng. “january” gibi) sözcüklerin kökeni olmuştur. Bir yıldan başka yıla geçişi ifade ettiği için ters yönlere bakan yapışık iki kafa ile temsil edilirdi. Bazılarına göre ise, bir olasılığın gerçekleşme ya da gerçekleşmeme hâllerini anlatırmış. “Agonium” ise Yunanca “agein = sürme, hamle, enerji” kökünden gelen “yarışma” anlamında “agonia”nın türevidir. Fakat, İt. ve İsp. “agonia, Fr. “agonie”, İng. “agony” sözcükleri, bu festivaldaki kurban törenlerinin anısı olarak “can çekişme” anlamını kazanmıştır. Ianus, Latium bölgesinden su nymphası Iuturna** ile evli idi.

Kentliler kapalı Tapınağın karşısında ne yapacaklarını şaşırmışken, sorunu, göklerden süzülerek inen Juno çözdü. Sürgü kollarını kendi ellerinin ilâhî gücü ile kırarak kapıları ardına kadar açtı. Halk, artık savaş naraları atabilirdi. Latinlerle Rutulianların ittifak haindeki ordusu küçücük Troia grubu için korkunç bir tehditti. Cesur ve deneyimli savaşçı Turnus, gene bir parlak asker olan, fakat çok zalim davrandığı tebaası olan Etrüsklerin isyanı üzerine kaçıp ona sığınmış Mezentius ve babası Volks’ların kralı Metabus’un yabanlıklarda yetiştirdiği, her tür silâhı ustalıkla kullanan yırtıcı genç kız Camilla ile güçlerini birleştirmişti.

Tiber Irmağı kıyısında kamp kurmuş Troialıların durumu çok kritikti. Bu ırmağın Tanrısı Baba Tiber, Aeneas’ın rüyasına girdi. Irmağın geliş yönüne doğru hareket ederek, küçük, yoksul bir kasabanın hükümdarı Evander ile buluşmasını salık verdi. Bu küçük kasaba gelecekte Dünyanın gözdesi görkemli bir kent olacak; üzerinde Romanın surları ve kuleleri yükselecekti. Ve bu ideal için Aeneas’a destek elini her zaman uzatacaktı. Bu Tanrı sözü üzerine, Aeneas, hemen tan vakti, silahları adamları ile dolu bir teknede ırmak seyahatine başladı. Evander ve genç oğlu Pallas onu çok sıcak bir kabûlle karşıladı. Saray niyetine kullandıkları kaba ve harap binayı konuklarına gezdirdiler. Pencerelerden gösterdikleri manzaralar içinde, ilerde üzerinde altın süslemeleri ile ışıldayacak Capitolium’un yükseleceği, Jove’a (Jupter’e) adanmış tepe eteğindeki Tarpeia Kayası***, tüm Dünya temsilcilerinin toplantı yeri olacak “Forum Romanum”un açılacağı sürü otlağı yerler vardı. Kral, bir zamanlar buralarda Faunusların, nymphaların ve vahşi insanların yaşadığını; fakat sonra, hayırsız evladı Jupiterden kaçan Saturnus’un buraya gelip adalet ve düzen tesis ederek “Altın Çağ” yaşattığını; devran dönüp zenginlik hırsı ve savaş çılgınlığının yeniden canlandığını anlatmış. Kendisi de Yunanistanı yöneten tiranların zûlmünden, sevgili yurdu Arcadia’dan buraya kaçan bir sığınmacı imiş; şu anda yaşadıkları minik kasabaya kaçtığı yerin adını vermiş.

İhtiyar hikayesini bitirdikten sonra, konuğunu rezidans niyetine kullandığı basit kulübeye götürdü. Aeneas, yapraklar ve samanlardan oluşmuş bir döşek üzerinde, üzerinde bir ayı postu, geceyi geçirdi. Ertesi sabah, Kral, iki kocaman köpekden ibaret maiyeti erkânı ve koruma heyeti ile gelip onu kahvaltıya buyur etti. Troialıların yardımına koşmayı çok istediklerini, ama, yeni Arcadia’nın gücünün buna fazla yetmeyeceğini söyledi. Ancak, yardım sadedinde, Aeneas’ın tam tanımadığı düşmanları hakkında açıklamalar yaptı. Irmağın çok uzak bir sahilindeki Etrüsklerin kaçak kralı sadist Mezentius Turnus’a yardım ediyordu. Canavarca zûlmettiği halkı onu ele geçirip cezasını vermeye can atıyordu. Bu bakımdan Aeneas onları çok iştahlı bir müttefik olarak kullanabilirdi. Kendisi, ancak, oğlu Pallas’ı Troialı kahramanın rehberliğine verebilir; küçük bir Arcadia’lı şövalye müfrezesini de emrine tahsis edebilirdi. Aeneas’a, süratle Etrüsk ordusuna giderek, onların desteğinin sağlaması amacı ile, yetiştirdiği acar bir küheylânı emanet etti. 

Fransız yontucusu Jean-Roman’ın 1827 tarihli “Nisus ve Euryalus” heykeli
(Louvre Müzesi’nde sergileniyor)

Aeneas, beraberinde Achates, doludizgin Etrürklerden yardım istemeye giderken Troialılar olanca hız ve güçleri ile toprak set ve siperler yapmaya koyuldular. Onları hazırlıksız yakalama gayreti içinde olan Turnus saldırışa geçmişti. Troialılar, Aeneas’ın ayrılmadan önce kendilerine verdiği direktiflere uyarak, salt savunma taktiğini başarı ile uyguladılar. Fakat, kendilerini arı oğulu gibi sarmış Rutulianların darbeleri sayılarını giderek azaltıyordu. Yardımın bir an önce gelmesi kesin zorunlulukdu. Bu küçücük birlikden, ölüm korkusu olmayan, Nisus (Gayretli) ve Euryalus (Güneydoğu Rüzgârı) adında iki yiğit, karanlıkda görülmeyecekleri umudu ile, geceleyin düşman kampına dalıp, oradan geçerek Aeneas’a ulaşmayı düşündüler. Nisus deneyimli ve yavuz bir askerdi; Euryalus, aynı derecede yürekli, çevik bir delikanlı idi. Çarpışmalarda daima yan yana idiler; becerileri birbirinin tamamlayıcısı idi. Düşman kampını uzakdan kollayan Nisus, arkadaşına, çadırlarda çok sönük ışıkların bulunduğunu, etrafdaki derin sessizlikden tüm askerlerin derin uykuda olduğunun anlaşıldığını naklederek, onun kendisini izlemesine gerek olmadığını söyledi. Pederastik bir ilgi duyduğu ve delice aşık olduğu gence kıyamıyordu. Euryalus bu öneriyi şiddetle reddetti. Nisus’un ısrarları kâr etmedi. Bir danışma toplantısı yapmakda olan Troialı şeflerin önüne gidip planlarını anlattılar. İki askerin bu özverisinden duygulanan şefler, onlara çok değerli ödüller vereceklerini vaad ettiler. Euryalus: “Ben, bir tek şey istiyorum; o da şudur: benim anacığım bu kamp’da kalıyor. Bu dünyada tek varlığım o; geride diğer kadınların yanında kalmak istemiyor. Peşimden gelecek. Eğer ölürsem…” Ascanius onun sözünü sert bir biçimde kesti: “O benim Troia’da kaybettiğim anamın yerini alacak. Yemin ederim; en az senin gösterdiğin şefkâti göstereceğim; onu başımda taşıyacağım… Gözün arkada kalmasın!”.

Harekete geçen iki yiğit düşman siperlerini aştılar.


*Ascanius’u bazı kaynaklar, Aeneas’ın İtalya’ya gelmesinden sonra Lavinia’dan doğma oğlu olarak gösterirler.

**Iuturna: eski adı “Diuturna - sürekli ilahe, ölümsüz” demek. Ianus ile evliliğinden Fons (ya da Fontus) adında pınar tanrı doğmuş. Onun adı Batı dillerinde “kaynak, pınar, çeşme” anlamlarındaki (İt. “fontana”, İsp. “fuente”, Fr. “fontaine”, İng. “fountain” gib) sözcüklerin kökenini oluşturur.

***Tarpeia, Capitolium’un bekçisi Spurius Tarpeius’un kızı imiş. Tiber Irmağının doğusunda dağlık bir bölgede yaşayan Sabinuslar’ın kaleye yaptıkları saldırı sırasında Tarpeia bir ara gördüğü Sabin kralı Tatius’a aşık olmuş. Kendisi ile evlenmeye razı olursa kapıları açacağına söz vermiş. Ama, kaleye giren Tatius kızla evlenmediği gibi kızı da kalkanlarla ezip öldürtmüş. Adı verilen kaya sonradan katillerin cezalandırılmak üzere aşağı atılacağı infaz mahâlli olmuş.

Yayın Tarihi : 25 Şubat 2008 Pazartesi 00:04:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?