16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Mitololoji Kaynaklı Sözcükler -39-


Yıllar sonra, Theseos, Ariadne’nin kız kardeşi Phaedra ile evlenecek; fakat hem ikisinin hem de Amazon Hippolita’dan olan oğlu Hippolitos’un (sözlük anlamı “başıboş at) başına büyük felâketler gelecektir. Atinalılar, yurttaşlarının bir yabancı ile evliliklerinden olan çocuklarını neşru saymaz; onlara piç muamelesi yaparlardı. Theseos da, bu oğlunu, güneyde, kendi gençliğini geçirdiği kente, Troizen’e, dedesi Pittheos’un yanına gönderdi. Pittheos da, ayrıca öyküleri anlatılacağı üzere önce Sparta’ya sonra Troya’ya kaçırılan kızı Aithra’nın torunu olduğu için sevgi ile bağrına bastığı çocuğu Troizen tahtının varisi ilân etti. Böylece, Attika Federal yasalarına göre Phaedra’nın çocukları Akamos ve Demofon’un Atina tahtı üzerindeki olası talepleri de berteraf edilmiş oluyordu. Hippolitos mükemmel bir erkek, atlet ve avcı olarak yetişti. Lüks ve refah içinde yaşayanlardan, yumuşak tabiatlılardan ve kendini hemen aşka kaptıran budalalardan nefret ederdi. Fettan Kıbrıslı diye anılan Afrodit’i hor görür; sadece, avcılığına, iffetine ve güzelliğine hayran olduğu Artemis’e ibadet ederdi. Kendisini erkeklerin en erdemlisi olarak görüyordu. Ona yasa dışı çocuk olduğunu dokunduranlara “keşke sizin meşru çocuklarınız da benim kadar değerli olabilselerdi” diyerek narsisizm’ini* açıkca belli ederdi. Bir gün Theseos, yeni eşi Phaedra ile birlikde, gençliğini geçirdiği yurduna çıka geldi. Baba oğul birbirlerini derin bir sevgi ile kucakladılar. Daha fazla içli dışlı olup, kişiliklerini yakından görünce birbirleri ile daha fazla kıvanç duymaya başladılar. Bir mit’e göre, Theseos bir ara, Atinanın nüfuzlu kişilerinden Pallas ve oğullarını öldürttüğü için bir yıllığına Argolid’e sürülmüştü. Üvey annesi ile yalnız kalan Hippolitos onunla hiç ilgilenmemişti. Oysa, bu uğursuz birlikdelik Phaedra’yı üvey oğluna çılgınca aşık etmişti; kendinden çok utanıyor fakat benliğini kâbus gibi saran bu şiddetli duyguyu engelleyemiyor; umutsuzluğa düşüyordu. Bu azap verici bağlılığı, Hippolitos’a öfkelendiği için ona en ağır cezayı vermek azminde olan Afrodit tezgâhlamıştı.

Evripides bu öyküyü, kendisine Dionysia büyük ödülünü kazandıran ve yazarın özet yaşamı ve edebî kişiliği ile birlikde kısaca çözümlemesine gelecek yazımızda gireceğimiz oyununda en etkili biçimde dramatize etmiştir. İradesine egemen olamayıp derdine çare bulamayan Phaedra, sırrını kimseye açmadan ölmeye karar verdi. Ancak, ona bütün kâlbi ile sadık yaşlı nedimesi, canından çok sevdiği hanımının gizli tutkusunu keşfetti. Hanımı için bir zarar gelebileceğini hiç aklına getirmeden, sırf onu selâmete çıkarmak niyeti ile, doğruca Hippolitos’a gitti. “Senin aşkından ölecek. Ona hayatını bağışla. Aşkına karşılık ver” dedi. Hippolitos kadınların aşkından nefret ederdi. Bu yasak aşk ise iyice midesini bulandırdı ve onu dehşete düşürdü; tiksinti ile kadının yanından bina avlusuna kaçtı; kadın da onu izleyerek yalvarıp yakardı. Phaedra da avlunun bir köşesinde oturuyordu; fakat genç çocuk onu hiç görmedi; öfke ile yaşlı nedimeye dönerek: “Bırak beni, sefil cadı! Babama ihanet etmemi mi istiyorsun? Bu sözlerin işitilmesi bile benim ruhumu kirletiyor. Ah kadınlar, habis kadınlar. Bu evi terkediyorum; babam gelmedikçe buraya dönmeyeceğim”dedi ve uzaklaştı. Nedime Phaedra’ya döndüğünde onun yüzünün aldığı ifadeden çok korktu; sesi titreyerek “Merak etme, ben sana gene yardımcı olacağım” diye mırıldandı. Phaedra “Artık sen karışma; kendi işimi kendim halledeceğim” dedi ve peşinde titremekde olan nedime ile eve girdi.

Birkaç dakika sonra avluda sesler işitildi. Dönüşü kutlanan Theseos eve girdiğinde hıçkıra hıçkıra ağlayan kadınlar kendisini karşıladılar; Phaedra’nın intihar ettiğini haber verdiler. Henüz ruhunu teslim etmiş olan kadın, elinde kocasına yazılı bir tablet tutuyordu. Theseos “Artık bana gülen yüzünü göstermiyecek misin?” diye feryat ederek cesedin üzerine atılır. Son isteklerin yazıldığını zannetttiği tableti eline alarak okur; yüzü mosmor kesilir. Avluyu dolduran hizmetkârlara dönerek: “Bu mektupda çok korkunç gerçekler var. Kendi oğlum, zalim ellerini karıma uzatmış. Oh Poseidon, oh Tanrım! Lânetimi duy ve bu lâneti yerine getir!” diye bağırır. Babasının eve geldiğini öğrenen Hippolitos da dönmüş; avludaki karışıklığı görünce şaşırmıştır. “Ne oldu? Üvey annem nasıl öldü? Söyle baba; azabını benden gizleme” der. Theseos gürler: “Gerçek sevgi ve sadakati ölçebilmek için sağlıklı bir denek taşı bulamamışım. Senin nasıl rezil bir zalim olduğunu bu mektup tüm açıklığı ile anlatıyor. Defol, artık bu ülkeden sürüldün. Meşum kaderinle başbaşa kal”. Hippolitos yanıtlar: “Baba, kendimi savunacak hitabet gücüm olmadığı gibi masumiyetimi kanıtlayacak delillerin de bulunmadığı anlaşılıyor. Beni suçlamak için bir ölüye ait bu yalan dolu mektuba dayanıyorsun. Yeminlerin muhafızı Zeus üzerine yemin ederim; senin karına hiç dokunmadım; böyle bir düşünce aklımın ucundan geçmedi; böyle habis bir duyguya asla kapılmadım. Suçum varsa en sefilâne bir ölüme hazırım”. Theseos: “Ölüm gerçeği kanıtlıyor. Defol; ülkeden sürüldün” der. 

Hippolitos yola çıkar; fakat sürgün yerine ölüme gidecek; babasının lâneti gerçekleşecektir. Babasından ebediyen uzaklaşmak üzere sahil boyunca arabası ile yol alırken, (asıl babası Poseidon’un kışkırttığı) bir deniz canavarı dalgaları arasından fırlar; atlar ürkerek gemi azıya alırlar. Gencin kontrolunu kaybettiği araba bu çılgın koşu sırasında yuvarlanarak parçalanır. Hippolitos aldığı ölümcül darbelerle mutlu olmadığı yaşamdan ayrılacaktır. Oğlunun kazaya uğradığı haberini almasına rağmen hiç umursamayan Theseos’un karşısına Artemis çıkar ve gerçeği ona anlatır. O sırada son soluklarını alan ağır yaralı Hippolitos onu bulan devriyelerce içeri taşınır. Hırıltı ile konuşan genç Artemis’e “Sevgili Tanrıçam; senin avcın ölüyor. Ama benim masum olduğumu babama anlatın, değil mi?” Tanrıça: “Senin yerini hiç kimse dolduramaz; erkeklerin en yüce ruhlu olanısın. Senin mahvına çelik iraden ve ruh asaletin sebep oldu” diyerek ona şefaat eder. Genç, yüzünü kâlbi parçalanan babasına çevirerek “Baba, bu senin hatan değildi” der. Theseos feryat eder: “Keşke senin yerine ben ölseydim!” Tanrıçanın dingin tatlı sesi onların ızdırabını dindirmeye çalışır: “Oğlunu kollarına al, Theseos; onu öldüren senin değil, Kıbrıslı Afrodit’in gazabı idi. Bil ki, oğlun unutulmayacak; şarkılarda ve öykülerde yaşatılacak.”

Artemis gözden kaybolduğunda Hippolitos da ruhunu teslim etmiştir.

Theseos’u da acı bir son bekler. Bir kaç yıl sonra, arkadaşı Kral Likomedes’in sarayında konuk iken bu dostu tarafından öldürülecektir. Bunun öyküsü şöyledir: bu arada Piritus’la birlikde yaptığı uğursuz Tartaros (Yeraltı) gezisinden Herakles sayesinde “Avernus”** yolu ile yeryüzüne çıkıp ülkesine döndüğünde Atina halkı arasında bir çok hiziplerin ortaya çıkıp siyasal çatışmalarla ortalığın karıştığını görür. Kışkırtmalar sonucu kendisine karşı da düşmanlıklar oluşmuş, otoritesini kaybemiştir. Bu evre hakkında öykülerde ayrıntılar bulunmadığı için olayların tam dokusu anlaşılamamaktadır. Bazı öyküler, çocuklarını Evboia kralı Kalkadon’un oğlu Elefenor’a emanet ederek canlarını güvenceye aldığını; ancak kendisinin (kaçarak mı yo hükümdarı Likomedes’e sığınır. Ancak, yakın dost bildiği Likomedes mal ve paralarına t ksa sürülerek mi katlandığı bu deniz yolculuğu sırasında) Skiron’da karaya çıkarak arkadaşı olan oranın amaen tuzak kurarak onu Skiron yalıyarından itip öldürür; belki bu kader Skiron’un ruhunun Theseos’dan bir mukabele olarak aldığı intikamdır.

Karizmatik krallarının ölümüne neden olan Atinalılar, başka hiç bir hükümdara yapmadıkları görkemli bir merasimle onun anısını onurlandıracaklardır. Savunmasız kimselerin daima koruyucusu olmuş bu büyük canın anısına burayı köleler ve tüm yoksul, kimsesiz kişilerin sığınağı bir kutsal mahfil yaparlar.

Evripides zamanında Hippolitos’un da bir kültü vardı. Gelinlik çağa gelmiş genç kızlar saçlarından birer tutam onun kabrine armağan ederlerdi. Ondan 6 asır sonra Posanias, Troizen’i ziyarete geldiğinde ona Hippolitos’un evini, onun adını taşıyan bir stadı, Afrodit tapınağını ve Phaedra’nın, yanı başındaki bir mersin ağacının döktüğü yapraklarla örtülü, melânkolik titreşimler dağıtan mezarını göstermişler. Bu öykü kahramanlarından hangisinin haklı olduğunun yorumunu yapmada çok güçlük çıkaran bir manzara. Evripides trajedilerini Fransızcaya çeviren Mme.Marie Delcourt-Curvers, Verona’da kendisine “Juliette’in evini gösterdikleri vakit, aşkı karşılıklsız kalan Phaedra’nın mezarını görenlerle aynı duygulanmayı yaşamış.


* Narsisizm: özseverlik, kendi kendine tutkun olma. Mitoloji’deki “ırmak Tanrısı” Narkissos’un (Lât. Narcissus) adından türetilmiştir; bunun öyküsü de anlatılacaktır.

** Avernus: İtalya, Kampanyada ünlü krater gölü. Dumanları kuşları boğarak öldürdüğü için Yunanca “a-ornos – kuşsuz” adını almış. Bu adın Lâtince versiyonu : “Avernus”. Burasının aynın zamanda, ayrıcalıklı kişilerin Tartaros’a girip çıktıkları yer olarak biliniyor.


tytorun@hotmail.com

Yayın Tarihi : 21 Nisan 2007 Cumartesi 23:13:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?