26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (102)

Aleksandr Isayeviç Soljenitzin

Aleksandr Soljenitzin

“Gulag Takımadaları” ve “Ivan Denizoviç’in Yaşamında Bir Gün” isimli romanları ile Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış ayrılıkçı ve eylemci Soljenitzin 11.Aralık.1918’de, Rusya’nın, şimdiki Stavropol Kray *(1) bölgesindeki Kislovodsk kentinde doğdu. Annesi Taysiya Soljenitsyna mütevazı bir yaşamda kendini yetiştirip, Kafkasların kuzey eteklerinde Kuban’da geniş bir malikâne sahibi olmuş Ukraynalı bir babanın kızı idi. Aleksandr Soljenitzin’in “1914 Ağustosu” romanının açılış bölümlerinde ve “Kızıl Tekerlek” öykü dizisinde canlı bir şekilde hikâye edeceği üzere, annesi Taysiya I. Dünya Savaşı sırasında Moskovaya tahsile gitmiş; gene Kafkas bölgesi Kozak kökenli olup Rus İmparatorluk Ordusunda subaylık yapan genç Isaakiy Soljenitzin ile evlenmişti. 1918’de Aleksandr’a hamile kalan Taysiya kocasının bir av kazasında öldüğünü duyacaktır. Böylece, Aleksandr doğduktan sonra dul kalan kadıncağızın annesinin elinde zor koşullarda ve savaş yıllarında, babasının Çarlık subaylığı geçmişi gizlenmeye çalışılarak yetiştirilecektir. Bir daha hiç evlenmeyen, onu inaçlı bir Ortodoks olmaya teşvik eden ve kültürünü geliştirmede destek veren eğitimli annesi 1944’de vefat etti. Soljenitzin daha 18 yaşında, Dünya Savaşı ve İç Savaş üzerine yazacağı eserler için fikrî malzeme toplamaya başlamıştı. Bu hazırlığın ürünü olarak, bazı bölümleri hâlâ elde kalmış “1914 Ağustos’u” romanını yazdı. Rostov Üniversitesinde matematik öğrenimi yaptı. Aynı zamanda Moskova Felsefe Enstitüsünden yazışma yolu ile Edebiyat ve Tarih dersleri de alıyordu. O zamanlar kendini Devrim ideolojisine kaptırmıştı. Üniversitede iken 1940 Nisanında Natalya Alekseyevna Reşetovskaya ile evlendi. Daha bir yıllık evli iken Orduya katıldı; sonraki Gulag * (2) yaşamı da onu aile çevresinden mahrum bıraktı. Bir araya gelme izni olmadığı için 1952’de karısı ile boşanmak zorunda kalacaktır. 1957’de tazeledikleri evlilikleri de 15 yıl sürecektir.

II. Dünya savaşı içinde “Yurtseverlik Savaşı” denilen Nazilere direnme sırasında Kızıl Orduda, Topçu sınıfında “ses-kapsamlı batarya” adı verilen düşmanın konumunu akustik teknikle tespit etme görevi olan bir batarya komutanlığı yaparak aktif hizmet gördü. İki madalya aldı. Bitiremediği “Devrime Sevgilerle!” romanı dahil, savaş yılları anıları ve sonradan Sovyet rejiminin ahlakî temelleri hakkında düştüğü kuşkularla ilgili yazılar dizisi Sovyet rejiminin hazımsızlığı yüzünden yaşamının sonlarında yayınlanabilecektir.

Lev Kopelev

1945 Şubatında, Doğu Prusya’da görevli iken, arkadaşı Nikolay Vitkeviç’e yazdığı özel mektuplarında, Stalin’in yönetimi ile ilgili küçültücü muhalif ifadeler ve “Kosyayn-Patron” ve “Balabos-(İbranîceden gelme Yiddiş dilinde) Evin Reisi” gibi nitelemeler kullandığı için, Sovyet Ceza Yasasının anti Sovyet propagandayı yasaklayan hükümlerine dayanılarak tutuklandı. Sorgulanması için Moskova’daki Lubyanka Cezaevine kapatıldı. 7.Temmuz.1945’de, NKVD Özel Konseyi tarafından gıyabında sekiz yıl çalışma kampında tutulmaya, üç yıl da sürgün cezasına hüküm giydi. Mahkûmiyetinin ilk bölümü değişik çalışma kamplarında geçti. “Orta evre” diye andığı ikinci bölümde, (Devlet Güvenliği Bakanlığınca işletilen bir özel bilimsel araştırma kampı olan) Şaraşka’ya gönderildi. Orada karşılaştığı başka bir hümanist, muhalif yazar olan Lev Kupin, bu kamptaki deneyim ve izlenimleri ile ilgili olup kendisi tarafından sansür edilip değiştirilmiş formunun 1968 yılında Batı ülkelerinde yayınlandığı “İlk Çember” kitabındaki Lev Rubin adındaki karakterine esin vermiştir. Bu eserin gerçek versiyonunu 2009’da, Britanya,ABD, Kanada ve Avustralya gibi Anglo-Sakson ülkelerinde yayıncılık yapan Harper Perennial tarafından yayınlandı.

Solzenitzin 1950’de, Kazakistan’ın Ekibastuz kasabasındaki siyasî mahkûmlar için özgülenmiş olup “Ivan Denisoviç’in Yaşamında bir Gün” kitabına temel olacak “Özel Kamp”a gönderildi. Orada maden, tuğla yayımcılığı işçiliği ve dökümhane usta başısı olarak çalıştı. Siyasî mahkûm arkadaşlarından Ion Moraru onun bu kampta, henüz kanser tanısı konmasa da bir tümör alınma ameliyesi geçirmesinden dolayı istirahate alındığı zamanlarını yazmakla değerlendirdiğini nakleder. 1953 Mart’ında Soljenitzin, çalışma kampı mahkûmiyeti sana erince, Kazakistan’ın Rusya ile şimdiki sınırına çok yakın kuzeydoğu bölgesi Kok-Terek’e, müebbet iç sürgüne gönderildi. Ölümcül hâle gelinceye kadar kanser tanısı yapılamamıştı. Nihayet, 1954’de Taşkent’de bir hastanede tedavi edilmesine izin verildi. Tümörü küçültüldü. Bu olay “Kanser in Gözaltında” romanında hikâye edilmiş; ayrıca “Sağ El” adındaki küçük öyküsüne de konu olmuştur. Yazar on yıl süren bu hükümlülüğünde Marksizm idealini terketmiş, Dostoyevsky’e benzer biçimde felsefî ve dinî yaklaşımını yeni bir mecraya yöneltmiş; filozof bir dindar olmuştu. Kızıl Ordu yüzbaşılığı sırasındaki Gulag’daki görevlilerinkine benzer bazı eylemleri için pişmanlık duyuyordu. “Gulag Takımadaları”nın “Ruh ve Dikenli Çit” başlıklı dördüncü bölümünde bu savaş hizmetinin ne işe yaradığını sorguluyordu. Kamplarda, ceza evlerinde, kağıtsız, kalemsiz 1947-1952 yılları arasında yarattığı öykü-şiir “Geride kalan iz” Rusya’da ancak, 1999’da yayınlanacak; 2006’da diğer dillere çevrilecektir. Stalin’in ölümü üzerine 1953’de kamptan tahliye edildi; 1956’da Hrutçev’in yumuşama politikasından sonra 1957’de aklanıp affedildi ve Moskova’ya yakınında Ryazan’da matematik öğretmenliğine başladı. Nobel ödülü hitabesinde açıklayacağı üzere kimseye güveni kalmadığından ilk roman ve povestlerini burada geceleri gizlice yazıyor; yazdıklarını hiç kimse ile paylaşmıyordu. “ “Ivan Denisoviç’in Bir Günü” ve “İlk Çember” Gulag’daki, “Matryona’nın (Ev sahibi kadın) Yeri” ve “Kanser’in Gözaltında” kırsal Rusya ve Taşkentteki sürgün deneyimlerine dayanıyordu. Yaşamı süresi içinde yazdıklarının yayınlanacağına hiç ihtimâl vermiyordu.

Soljenitzin Kamplarda

1960 yılında 42 yaşına geldiğinde “Novyi Mir-Yeni Dünya” dergisinin baş editörü ozan Aleksandr Tvardovsky ile görüşmeye cesaret edip “Ivan Denisoviç’in Yaşamında Bir Gün”ün müsveddelerini verdi. Kitabı 1962’de, Hrutçev’in açık tasvibi ile yayınlandı. Hrutçev bu konuyu Politbüro yönetim kuruluna götürerek: “Benim de sizlerin de yüreklerimizde Stalinist bir ruh kaldığını biliyorum. Ama artık bu şeytanı içimizden söküp atalım.” diyerek yayınlanmasının savunmasını yapmıştı. Kitap süratle kapışıldı ve ünü aniden yayıldı ve çok geçmeden okullarda, üç kısa öyküsü ile birlikte edebiyat derslerinde incelenmeye başlanacaktı. Ve artık, Soljeniztzin “Kanser’in Gözaltında” kitabını herkese duyura duyura ikmâle çalışıyordu. Aynı tarihde ayrıca “Gulag Takımadaları”nın yazımına da girişmişti. Çarpıcı bir realizm ve açık yüreklilikle yazılmış olan “Ivan Denisoviç’in Yaşamında Bir Gün” Sovyet sistemindeki çalışma cezasını Batının da gözleri önüne sermesi Sovyet edebiyatının 1920’lerden beri cesaret edemediği bir olgu idi. Anca bu kadar saydamlık bazı radikal Sovyet politikacılarını rahatsız etmişti. 1964’de Hrutçev iktidardan indiriliverince liberal yönelişe bir denetim getirildi. Soljenitzinin, Tvardosky aracılığı ile yaptığı “Kanser’in Gözaltında” romanının Sovyetler Birliğinde serbestçe yayını başvurusu reddedildi. Bazı yazarlar onu takdir etseler de bu red işlemi Yazarlar Birliğince de desteklendi. Kitabın yeniden gözden geçirilerek anti-Sovyet muhalefet içermediği açık biçimde görülmedikçe yayınlanmasının olanak dışı olduğu kesinlikle açıklandı. Israrı da hoş görülmeyip “persona non grada” oldu. Bu süreci anılarını naklettiği “Meşe Ağacı ve Dana” kitabında kaydetmiştir.

1965’de KGB, “İlk Çember”in müsveddeleri de dahil bazı yazılarına el koydu. Yazar buna karşı gizlice hummalı bir biçimde “Gulag Takımadaları”nı yeniden yazıp tamamlamaya girişti. Bunların daktiloya çekilmiş kopyalarını Estonya’daki arkadaşlarının evlerine gizlice sevkediyordu. KGB’den kaçırılıp Lubyanka cezaevindeki hücre arkadaşı, Estonya Eğitim Bakanlığı yapmış avukat Arnold Susi’ye gönderilen orijinal el yazması müsveddeler, Sovyetler birliğinin çöküşüne kadar Susi’nin kızı Heli Susi’nin muhafazasında kaldı. Soljenitzin Sovyet Yazarlar Birliğinden 1969’da ihraç edildi. 1970’de Nobel Edebiyat Ödülü kazandı. Sovyetlere dönüş izni alamayacağı endişesi ile ödülü bizzat almaya, Stokholm’a gidemeyeceği için Moskova’daki İsveç Büyük Elçiliğinde özel bir tören yapılmasını önerdi. Fakat İsveç Hükûmeti böyle bir kaçamağın Sovyetler gibi bir süper güçle ilişkilerini bozacağı düşüncesi ile öneriyi kabûl etmedi. Yazar 1974’de ülkesinden atılınca Stokholm’de ödülünü alabilecektir. Bu arada ilk eşinden 1972’de ayrılmış ertesi yıl, daha önce ilişkisi olduğu dul ve önceki evliliğinden bir erkek çocuk sahibi matematikçi Natalya Dmitrievna Svetlova ile evlenmişti. Soljenitzin-Natalya çifti, evlenmeden Yermolay (1970), Ignat (1972) ve Stepan (1973) adlarında üç oğula sahip oldular. Soljenitzin 12.Şubat.1974’de tutuklandı ve yurttaşlıktan çıkarıldı. Hemen ertesi günü Sovyetler Birliğinden sınır dışı edilince Batı Almanya’da Frankfurt’a gitti. KGB “Gulag Takımadaları”nın ilk bölüm müsveddelerini bulmuştu. Ozan Yevgeny Yevtuşenko Soljenitzin’e destek mesajı verecek, Hükûmete teessüflerini beyan edecektir. ABD askerî attaşesi William Odom, Soljenitzin’in, Yazarlar Birliği üyelik kartı, mahkeme celpnameleri dahil, arşivinin büyük bölümünü SSCB’den kaçırmıştır. Soljenitzin Odom’un bu hizmetini “Görünmeyen Müttefikler” (1995) isimli anı kitabında şükranla yadeder. Köln’e geçen yazar Heinrich Böll’ün evinde kaldı. Sonra Zurich’e geçti. ABD, Stanfood Üniversitesi’nden ailesi için de iş ve kalacak yer vaadi ile davet aldı. Hoover Enstitüsünde sonra, 1976’da Vermont’da kaldı. 1978’de Harvard Üniversitesinden onursal Edebiyat Doktorası aldı.

Bunu izleyen 17 yıl, 1917 Rus Devrimini hikâye ettiği “Kızıl Tekerlek” üzerinde çalıştı. 1992’de eserin dört ana bölümü tamamlanmış; bu arada daha kısa eserler de yazmıştı. Gençliğinde İngilizce kitaplar okumasına ve 20 yıla yakın ABD’de kalmasına karşın konuşma İngilizcesini pek ilerletemedi. Oysa Richard Cheney ve Donald Rumsfeld gibi Amerika’nın Cumhuriyetçi, muhafazakâr yönetim kurmayları, onun, ABD’ye geldiği 1974’de Başkan olan uzlaşmacı politika yanlısı Gerald Ford’a, Sovyetlerin agresif ve Batı değerleri için zaaf yaratacak politikaları hakkında, doğrudan mülâkat yapmasını istiyorlardı. 1977’de araya Demokrat Jimmy Carter Başkanlığı girdi. Nihayet 1980’de iktidara Ronald Reagan gelince muhafazakâr kurmaylar arzu ettikleri dik duruşlu yönetimi buldular. Ayrıca, Soljenitzin de Rus ulusalcılığından ve Ortodoks dininden vazgeçmek niyetinde değildi. Modern Batının pop kültüründen ve fazla açık saçıklığından da pek hoşlaşmıyordu. Sadece Batı demokrasisi ve hoşgörüsünün hayranı idi.

Soljenitzin, Vladimir Putin ile

Demir Perde çöktü; Soljenitzin 1990’da yeniden Rus yurttaşlığına kabûl edildi. 1994 yazında, eşi Natalya ile birlikte ülkelerine döndüler. Oğulları ABD’de kaldılar. Sonradan Yermolay da dönüp itibarlı bir danışma firmasında görev aldı. Ignat ABD’de ünlü bir piyanist ve orkestra şefi oldu. Ülkesinde eski satvetli hükümdarlık yerine gene huzursuz bir yönetim bulmaktan düş kırıklığına uğrayan romantik Soljenitzin dönüşünde sekiz ikişer bölümlük kısa öykü; “minyatürler” başlığı ile düşündürücü düz yazı şiirler dizisi ve Batıdaki izlenimleri ile ilgili “Değirmen taşları arasındaki tahıl” adlı anı kitabını ve Rus-Yahudi ilişkilerinin tarihini naklettiği ve üstünde değişik yorumlar yapılıp ant-semitizm isnadına maruz kaldığı iki ciltlik “İkiyüz yıllık Birliktelik”i (2001-2002) yazdı.

3.Ağustos.2008’de, 89 yaşında kâlp sektesinden vefat eden yazar Moskova’da Donskoy Manastırına defnedildi. Rus ve Dünya liderlerince saygı ile anıldı.

*(1) Kray : Rusyanın taşrasındaki geniş arazileri olan idarî birimler... Genelde Oblast ile aynı anlamda.

* (2) Gulag : “Devlet Islah edici Çalışma Kampları Yüksek Yönetimi” anlamına gelen “Glavnoye Upravleniye ispravitelno-trudovyh Lagerey” şeklindeki Rusça sözcüklerin üçünün baş hârflerinden oluşan kısaltma...

Sürecek
 

Yayın Tarihi : 10 Mayıs 2013 Cuma 10:08:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.240.42.xxx Tarih : 14.05.2013 23:54:46

Nazmi Hocam,Bu maceram ile ilgili yazımı postaladım. Yarın bu sütunlarda çıkabilir. Orada yazdığım üzere sizin buyurduğunuz gibi bağımsız gezi hem daha ucuza gelir hem de ben gözümü dört açıp, daha güvenli bir sefer yapabilirim. İbretlik bir olaydı. İlgilerinize çok teşekkürler.


Nazmi Öner IP: 178.233.80.xxx Tarih : 12.05.2013 17:04:17

Sayın Törün. Son üç yazınızı ard-arda okudum.
Daniil Ivanoviç Harms hayatı sürgün ve hapislerde geçiyor. Eserleri yasaklanıyor. 37 yaşında hapishane de açlıktan ölüyor
Konstantin Konstantinoviç Vaginov 35 yaşında veremden ölüyor
Nikolay Alekseyeviç Zabolotsky 6 yıl Sibirya sonra Kazakistan sürgünü ve Gürcistan derken o 55 yaşına dek dayanabilmiş.
Aleksandr Ivanoviç Vvedensky 37 yaşında Sürgüne giderken zatülcenp olup ölüyor. Hepsi de “OBERİU” diye bir akımın üyesi. Ortalama ömür 40 yaş civarı.
Şolakhov yönetim yanlısı ama hikayelerinde iç savaşın vahşeti.
Aleksandr Soljenitzin uzun yaşamış ama hayatının neredeyse tamamı çile ve tam bir dram. Hani bu insanlar bu günlere boşuna kalmamışlar, ödüller boşa verilmemiş. Özellikle de Soljenitzin hiçbir şey yazmasa bile, sadece yazmak için verdiği mücadele birkaç Nobel ödülüne değer sanki.
Bir de hani eskiden, Hitlerden daha faşist, daha sadist başka bir lider olabilir mi acaba diye düşünürdüm. Fakat son Rusya ve Sibirya gezim ve özellikle Kafkaslarda yaşananları gördükten sonra, diyorum ki Stalin faşistlikte, sadistlikte ve vahşette, Hitleri ona katlayacak bir cani. Bunu Almatı’da gencecik bir misket kızın gözlerinde, Baykal’da, Abakan’da çeçen veya Çerkez sürgünlerde, İrkutsk’ta bir Özbek veya Kuban’dan Kırımdan gelen sürgünlerde gördüm, izledim ve dinledim. Ve işin ilginci, belki de dünyaya gelmiş geçmiş en büyük cani olan bu adamı 70’li yıllarda biz, Komünizm ve sosyalizm adına savunmuştuk.
Şimdi düşünüyorum da, insan hayatı ne kadar kısa, ama bu süreye neler sığdırmışız, hadi biz neyse, fakat Harms’ın 37 yıllık ömrü aslında yüz yıldan daha mı fazla, bunları anlamak olanaksız. Ama Rus edebiyatında çoğunlukla yazarların yaşamı gerçek bir dram olduğu kadar, aynı zamanda Dünyayı ve devletleri değerlendirmek açısından çok da güzel birer yaşam dersi özelliği gösteriyor. Emeğinize saygılar, kutluyorum.
 


Teoman Törün IP: 88.240.28.xxx Tarih : 13.05.2013 10:28:35

Sayın Hocam, iltifatlarınıza ve çok değerli katkılarınıza sonsuz teşekkürler ederim. Siz bu yorumu attığınız gün ve saat biz ailece Rusya seyahatine çıkma ümidi ile sabahın 05.30'dan beri Atatürk Hava Alanında bekliyorduk. Fakat sonuçta bu gezimiz gerçekleşemedi. Şu anda ayrıntılarını veremeyeceğim. İlgili seyahat acetesi ile konuşmaya çıkacağım. Ve isterseniz bu dizinin bir parçası, ister müstakil bir makale kabûl edin, başımızdan geçenleri, toplumun kurumlarını güvenilir olmaya davet eden bir yazı ile nakledeceğim.Baki saygılarımla.


Nazmi Öner IP: 178.233.80.xxx Tarih : 14.05.2013 10:44:11

Sayın Törün Şirketten paranızı kurtarabilirseniz, Rusya'ya bağımsız kendibaşınıza gitmenizi öneririm. Geçen sene ben Baykaldan Moskova ve Kiev'e kadar dolaştım, Rusya artık güvenli bir ülke. Tur şirketine göre daha ucuza da geleceğinden eminim. Tabi en büyük avantajı ise Rusya'yı tur şirketinin gözüyle değil de kendi gözünüzle görmek açısından bağımsız gezi büyük avantaj. Ama tur rahatlıktır. Güle güle gidin.