31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (11)

Aleksandr Sergeyeviç Griboyedov

Aleksandr Sergeyeviç Griboyedov

 

Diplomatlığı, oyun yazarlığı, ozanlığı ve besteciliği ile çok yönlü bir kişilik olan Griboyedov, daha önce işaret ettiğimiz üzere eseri Türkçeye ilk çevrilmiş Rusdur. Akıldan Belâ isimli bu eser onun yayınlanmış ve hâlâ sahnelenmekde olan tek kitabı olduğu için bir literatür jargonu olan “homo unis libris-tek kitaplı adam” *(1) diye anılır.

Griboyedov 5.Ocak. 1795’de Moskovada doğdu. 1810-12 yılları arasında Moskova Üniversitesinde öğrenim gördü. Napoleon’un Rusyayı işgâli sırasında bir husar alayında Bayaz Rusyada çarpışmalara katıldı. 1818’de İrandaki Rus temsilciliğinde kâtiplik yaptı. Oradan Gürcistan’a, Tiflis’e gitti. Yazmaya erken başlamıştır. 1816’da St. Petersbug’da sahnelenen manzum “Molodive Siprigi-Genç Evliler”i ve bunu izleyen çeşitli oyunlar yazdı. Fakat ne bu oyunlar ne de deneme yazıları “Gore ot uma-Akıldan Belâ” komedisi gibi okurların zihninde uzun ömürlü kalmıştır. Yazar’ın Gürcistanda iken 1823’de yazdığı ve Napoleon Fransasının taklitçileri Rus soylu toplumunun tam bir aşağılayıcı hicviyesi olan bu oyun sansürden geçememiş, sadece bazı bölümleri seçilerek 1825 edebiyat yıllığında yayınlanmıştı. Tamamı ancak yazarın 1829’daki ölümünden dört yıl sonra önemli kırpmalarla yayınlanacak, fakat yazarın ölümünden önce kopyaları çıkarılarak yayılacak, Moskova ve Petersburg’da yaptığı tüm toplantılarda okunacaktır. Eserin tümünün yayınlanması ancak 1861’de gerçekleşmiştir. Sovyetler zamanında Sovyet okullarında, epeyce eskimiş bir dille yazılmasına rağmen zorunlu bir okuma metni olarak Rus Edebiyatı dersleri içinde yer almıştı. Molièr’den gelen klasik okul oyun formatı içinde Denis Fonvizin gibi Griboyedov da konu motiflerinde Rus realist geleneğinin yaratıcılarından olmuştu. Krylov’un vecizeleri gibi onun oyunundaki bir çok deyimler Rus diline vecize olarak geçti. Aşağıda tanıtacağımız karakterleri tümüyle zamanından seçilmiş, gerçekci zemine oturtulmuştur.

Pyotr Çaadayev

 

Muhafazakâr aile babası, önemli bir kamu kuruluşunun genel müdürü Pavel Afanasayeviç Famusov istikrarlı bir toplumun orta direklerinden sayılacak kendi hâlinde, yumuşak başlı, filozof tavırlı bir adamdır. Oyun kurgusunun temel odağı kişiliği tam seçilemeyen kızı Sofya Pavlovna ise romantik eda taşıyan tavırları, zekâsı, ketûmiyeti, sebatkârlığı ile karakterize edilir. Lisa adında bir hizmetkârları vardır. Famusov’un aynı evde ikâmet eden sekreteri Aleksey Stepanoviç Molçalin boş vakitlerini ailenin yaşlı bayanları ile “vist” denilen kağıt oyunu oynamakla geçirir, onların köpeklerini gezdirip eğitir; gönlü de Sofya’ya kaymıştır. Öykünün baş kişisi Aleksandr Andreyeviç Çatsky, sanki Famusovların ve Molçalinlerin bencil dünyası ile içten içe alay ediyormuş gibi izlenim veren sadet dışı hitabeleri ile kafa ütülerdi. Coşkulu idealizmi, hâl ve tavırları ile ailenin Romeo’su gibi idi. Griboyedov’un Rusyada çok az bulunan böyle bir karakter için, tanışık olduğu filozof Pyotr Çaadayev’i *(2) model aldığı söylenir. Diğer karakterler Albay Sergey Sergeyeviç Skalozup, Natalia Dmitriyevna ve kocası Platon Mikailoviç Goriçeler, Kont Tugukhovsky, Büyük anne ve torun Kontes Khryumina’lar, Anton Antonoviç Zagoretsky, Famosov’un baldızı yaşlı Khlyostova, oyunda isimleri Bay N. Ve Bay D. olarak verilen kişiler, kahve salonunun İngiliz hayranı olup zekadan yoksun entellektüel Repetilov, Petruşka ve ayakda dolanan bir çok kişi ve hizmetkârlar...
Oyun karakterlerinin bir çoğunun adları onların kişiliklerinin Rusça tariflerini yansıtmaktadır. Çok az konuşan Molçalin’in adı “molçat-sessiz olmak” fiilinden; Ağır işitien Tuguhkovsky’ninki “tugo-güç” ve “uko-kulak”dan gelir. Sklazub “donuk zekâlı” ya da “hödükçe sırıtan” anlamındaki “zuboskal”ın biraz bozulmuşudur. Hatırlı kişi olan Famusov adını “kamu oyu” ya da “ün” anlamındaki “fama”dan alır.
Oyun, eskimiş geleneklerin hayranı, reformların düşmanı belii sosyal ve resmî kişileri temsil eden Famusovla, üstlerine yaltakçılık eden Molçalinle, soylu genç liberal ve Anglomanyak Repetilovla yozlaşmış soylu çevresinin sert bir hicviyesini yapmaktadır. Batı Avrupa ziyaretinden yeni dönmüş Çatsky, 1820 genç kuşağının tepkilerini yansıtarak bu grubun gülünçlüğünü, aczini teşhir eder.
Griboyedov bu eserini, sadece, İrana karşı 1826’da açılan savaşda Erivan Kontu askerî vali Ivan Paskeviç’in yanına gönderildiğinde Erivandaki garnizonda subay arkadaşlarının aktörlüğü ile sahneye konuşunu bir kez görebilmiştir. Savaşın 1828 Türkmençay Andlaşması ile sona ermesi ile St. Petersburg’a dönmüş “Gürcistan Gecesi” adındaki romantik dramı yazmaya koyulmuştur. Arkadaşı Gürcü Prensi Çavçavadze’nin 16 yaşındaki kızı ile evlenmesinden bir kaç sonra Kaçar sülâlesinin hüküm sürdüğü İran’a tam yetkili sefir olarak gönderildi. Göreve başlamasından çok geçmeden, 11. Şubat.1829’da Şah Fath Ali Şah’ın hareminden iki Ermeni kızla bir Ermeni harem ağasının kaçıp Rus Sefaretine sığınmasından gazaba gelen İranlı bir güruh sefareti basarak Ermeni hadım ağayı, muhafız Kozakları, elçiliğin diğer görevlileri ile Griboyedov’u da öldürdü. Ermeni kızların akıbeti öğrenilemedi. Üniforması parçalanan Griboyedov sokaklarda sürüklenerek dolaştırıldı. Tanınmaz hale gelen cesedi üç gün sonra ancak, eski bir yara izinden saptanabilmiş; Tiflis’e götürülmüş; Aziz Davud Manastırı kabristanına gömülmüştür. 16 yaşındaki hamile eşi faciayı öğrenince düşük yapıp yavrusunu da yitirdi. Bu olayın özürü sadedinde Şah, küçük oğlu Husrev Mirza aracılığı ile Çar’a büyük bir elmas armağan etmişse de diplomasinin özü olan “Elçiye zeval olmaz” düsturuna kulak asmayan İranlı dostlarımız yabancı elçlik basma gibi sakim huylarından ve uygulamalarından hâla vaz geçemiyorlar.

Mizancı Mehmed Murad Bey

 

Dizimizin giriş bölümünde değindiğimiz üzere Türkçeye Rusça orijininden çevirisi yapılan ilk eseri ve Türk okurunun Rus edebiyatı ile tanışmasını ‘Akıldan Belâ’ çevirmeni Jön Türklerin seçkin siması, Dağıstan, Prikovlu Mizancı Mehmet Murat Bey’e borçluyuz. Bu yazar Rus okullarında öğrenim görmüş, çok sayıda roman da yazmış, Türkiyede Mülkiye, Hukuk ve Muallim Yüksek okullarında hocalık yapmış, “Mizan” dergisindeki eleştirileri yüzünden maruz kaldığı Abdülhamit II.nin baskıları karşısında önce Fransaya, sonra Mısıra giderek “Mizan” dergisini orada çıkarmıştır. Ruscadan Türkçeye çevrilen çeşitli eserleri münasebetiyle iler tekrar adı anılacak olan Mehmet Murat Bey kendisini Çatsky ile özleştirdiğinden bu oyunu Türkçeye aktarma hevesini duyduğunu söylemiş.


*(1)
Homo unius libri (tek kitaplı adam) ; Bu sözü XIII. Asrın İtalyan ilâhiyatçı bilgin ve filozofu Aziz Aquino’lu Tommaso’ya atfederler. Fakat bu sözden gerçek murad edilen ihtilâflıdır. Piskapos Taylor’a göre: Tommaso d’Aquino’ya: “bir insanın bilgi ile donanması için en iyi yolun ne olduğu” sorulunca: “Tek kitap okumakla,” yanıtını vermiş. Fakat genellikle Aziz’in: “hominem unius libri timeo-tek kitaplı adamdan korkarım” vecizesini söylediği nakledilir.

*(2) Pyotr (ya Petro) Yakovleviç Çaadayev : 1794-1856 yılları arasında yaşamış bir Rus filozofu. 1826- 1831 yılları arasında Rusya hakkında “Felsefî Mektuplar” adı ile sekiz cüz Fransızca mektup yazdı. Rusyanın entellektüel yanlızlığını ve toplumsal geri kalmışlığını şikâyet ettiği bu mektupları el yazısı kopyaları yıllarca elden ele geçti. Slavofiller (Slav idealistleri) önce onun iddialarını yanlış anlayıp kendi fikirlerini yaymak istediğini sanmışlar; oysa tam tersine fanatik ırkçılığın karşısında olduğunu farkedince ona düşman olmuşlardı.

Konstantin Nikolayeviç Batyuşkov

Konstantin Batyuşkov

 

Romantik dönemin temsilcilerinden ozan, denemeci ve çevirmen Batyuşkov 29.Mayıs.1787’de Vologda oblastının başkenti Vologda’da doğdu. Yaşamının ilk yılları hakkında etraflı bilgi yoktur. 5 yaşından itibaren muhtemelen büyük babası Lev Andreyeviç Batyuşkov’un Tver İli Bezhetsky bölgesi Danilovsko köyündeki aile malikânesinde kalmış olabilir. Gençliğini, Temmuz 1797’den itibaren varlıklı ailelerin çocuklarını yatırdıkları ve O.P. Jacquinot adında bir Fransızın yönettiği özel yatılı okula girdiği ve bir ozan olarak ün yaptığı St. Petersburg’da geçirdi. O okulda Rusca, Almanca, Fransızca, ilâhiyat, kaligrafi,resim, dans ve teknik dersler gördü. 1801’de bir İtalyanın yatılı okuluna girip İtalyanca öğrenimine başladı. İlk edebî etkinliği, Çar Aleksandr I.’in tahta çıkış töreni vesilesi ile Moskova Metropoliti Platon Levşin’in bir hitabesinin Fransızcaya çevirisi olmuştur.

1802 Batyuşkov’un ozan mesleğinin başlangıç yılı kabûl edilir. 15 yaşında kompoze ettiği ilk şiirinin iki dizesini eklediği bir mektubu, antik Yunan klasiklerinden ”Iliada” destanının çevrisi için çalışmakda olduğu için etkilendiği zamanın hatırlı şairi Nikolay Gnediç’e *(1) yolladı. Bu dizelerde ana temasını “gerçeklikden tatmin olamama ve hem coğrafî hem de ruhsal anlamda uzak diyarları özleme” olarak özetliyor; “Muza moya, eşçe devstvennitsa, ugadala-hâlâ bakire kalmasına karşın benim ilham peri’mim şiirimi kutsayacak gücü var,” değerlendirmesini yapıyordu. Gnediç’in çeviri çalışmaları kendisinde de klasik hamasî destanları çevirme şevki uyandırmış; XVI. Yüzyılın İtalyan ozanı Torquato Tasso’nun “Gerusalemme liberata-Kurtarılmış Kudüs”ünden bazı parçaları çevirmişti.

1804’den itibaren şiir etkinliğini ciddî olarak sürdürmeye başladı. İki şiiri daha yayınlanmadan ün yapmıştı. Biri, doğrudan Gavrila Derjavin tarzına öykündüğü “Bog” (Tanrı); öteki “Meçta (rüya, hayâl, fantazi anlamlarında) ruhanî kasidelerdi. Ozan “Meşta”yı ilerki yıllarda söz ve vezin konularında yeniden işlemiş, bu gençlik şiirini: “Meçtan est duşa poetovi i stikov-Hayâl ozanların ve mısraları ruhudur” sözleri ile genel estetik anlayışının bir manifetosu haline getirmek istemiştir. Ancak, Meçta diğer Rus ozanları nezdinde hedonizm’in (zevke düşkünlüğün) ve ruhsal kaçışın beyanı gibi görülmüş ve genelde zayıf bulunmuştur. İlk yayınlanmış şiiri Moskova Üniversitesi bülteninin “Novosti russkoy literaturi” ekinin 1805 Ocağında görünen “Poslanie k stikham moym-Mısralarım hakkında Mektup” adındaki hicviyedir.

1806 Güzünde Napoleon Berlinle birlikde Rusyanın müttefiki Prusya’nın büyük bölümünü işgâl etti. Çar buna karşı kitlesel seferberlik ilân etti. Batyuşkov da Ocak.1807’de onikinci dereceden sivil bir rütbe ile General Nikolay Nikolayeviç Tatişçev’in karargâhına bağlandı. 22.Şubatta asteğmen rütbesi ile Petersburg Milis taburuna verildi ve hemen yola çıktı. Riga’ya vardığında Gnediçle muhaberatını sürdürüyor; manzum mektuplar gönderiyordu. Prusya seferi sırasında Gutstadt ve Heilsberg savaşlarına katılmış 29.Mayısda ağır biçmde yaralanmıştı. Bir yıl sonra, 20.Mayıs.1808’de ST. Anne üçüncü sınıf cesaret madalyası ile ödüllendirilecektir. Nekahat döneminde Riga’da evinde kaldığı tüccarın kızı Emilie’ye aşık oldu; bu sevdanın verdiği ilham ona “Vyzdorovleniie-Nekahat” (1816) ve “Vospominaniia-Anılar” (1817) şiirlerini yazdırmıştır. Bu şiirlerin 1810-20 Rus hüzün şiiri tarzını çok etkilediğini Puşkin de vurgulamıştır.
1809 Temmuzunda ünlü “Videnie na bregag Leti-Lethe Sahillerindeki Görüntü”sünü yazdı. Yunan mitolojisinde “Hades-Ölülerin barıkdığı Yeraltı”ndaki ırmaklardan “Yeryüzünü unutmayı simgeleyen” biri olan “Lethe” hakkında yazdığı bu şiir çabucak yayıldı ama müstehcen oluşu ile, çok açık saçık yazan Ivan Barkov, hattâ Valily Trediakvsky gibi zamanın muhazakâr Rusyasında çok tepki çekti.
Batyuşkov 1812 Nisanında İmparatorluk Halk Kitaplığında “El yazması eserleri Muhafaza”bölümünde görev aldı. Orada dostları Gnediç, Krylov ve Uvarovla birlikde çalışıyordu. Rahat bir yaşamasına karşın sigara tiryakiliği sağlığını bozmuştu. Aynı yılın temmuzunda Napoleon’un işgâl hareketine karşı üst teğmen rütbesi ile askere alınınca keyfi iyice kaçtı. Gnediç’e yazdığı mektuplarda Fransızları “özgürlük ve insanlık felsefesi iddialarının tam tersine barbarlık yapan kimseler olarak naklediyordu. Savaşı “Daşkov’a” adlı hüzünlü şiirini yazdığı mektubunda: “Moy drag! İa videl more zla/ I neba mstitel’nogo kary-Dostum! Cennet gökyüzünden intikam alan/bir şeamet denizi gördüm” diye tanımlıyordu.

 

1814’de Rus Ordusu Paris’e girerken

Batyuşkov, Rusya seferindeki hezimetinden sonra Prusya üzerindeki egemenliğini muhafaza için bu ülkede bazı çatışmalar çıakaran Napoleon’a karşı Prusya, Rusya, Avusturya, İsveç *(2), Britanya, İspanya, Portekiz koalisyonun Leipzig şavaşına da katıldı. Napoleonun (Elba Adasındaki) ilk sürgününe ve 30.Mayıs.1814 Paris Andlaşması ve 1815 Viyana kongresine bağlanacak çatışmalar sonunda Ocak 1814’de Ruslar Ren Irmağını aşarak Fransaya girdiler. Parisde geçirdiği ilk bir ay Batyuşkov için çok heyecan verici olmuştu. Orada, artık Fransız yazınının utku çağının geçtiğine dair izlenim edindiği bir Akademi toplantısına bile katılmıştı. Oradan İngilteye, İsveç’e de ziyaretler yaptı. Bu gezileri ile ilgili anılarını 1827’de yayınladı.

1815’de ailevî sorunların asabî bir çöküntüye sürüklediği Batyuşkov, ruhsal tedavi arayışı ile paskalya orucu günlerinin bir bölümünü Tikhvin manastırında geçirdi. Burada dinî duyguların telkini ile “Nadejda-Umut” şiirini yazdı. Aynı, Charles-Hubert Millevoye’un “La Chute des feuilles-Yaprak Dökümü”nden serbestçe kendi tarzında uyarladığı, aşk ve ölümcül hastalık motiflerinin kaynaştığı “Posledniaia vesna-Son Göreceğim Bahar” 1810-20’ler Ruscaya çeviriler içinde en popüler ağıttır. Yazarın başka bir çevirisi Évariste de Prany’nin “Vengeance-İntikam”ından “Mişçeni”dir.

O yıl Çarsko Selo’da (Çarın Köyü, şimdiki Anıtlar bölgesi) gelecek bölümde yaşam öyküsüne başlayacağımız genç Aleksandr Puşkinle tanışması daha sonraki sanat çevresi kuşakları için tarihsel ve hatta simgesel bir anlam taşımaktadır. 1817’de konular bakımından bölümlere ayrılmış “Opyty” adındaki şiir koleksiyonu kitabı yayınlandı; “Elejiler-ağıtlar” bölümü “Nadejna” ile açılıyor, “Meçta” ile sona eriyordu. “Mektuplar” bölümünün ilk şiiri “Moy Penaty-Dostum”, sonuncusu (Dekambrist isyanda yaşamını yitirmiş bir genç subay olan) Muravev Apostol’a adanmış “didaktik” şiiri idi. “Çeşitli” adını taşıyan son bölüm ise adı üstünde her türden şiir içeriyordu. Edebî çevrede iyice itibar kazanmış olan Batyuşkov “Asker Derneği”, “Halk Kitaplığı”, “Rus Edebiyatını Sevenler Bağımsız Derneği gibi kuruluşları onursal üyesi oldu.

1820’da bunalımları artmış; hava değişikliği için önce Roma’ya sonra giriş iznini zor aldığı Almanya’ya gitmişti. 1821’de Ruhsal dengesizlikleri görülür hâle gelince onu teskin etmek isteyen arkadaşlarının çabaları boşa çıktı. Son el yazısı yapıtlarını geçirdiği ağır bir bunalımda imha etti. Çar Aleksandr I.’in onun tedavisi için gösterdiği tüm özene karşın hastalığının şifa bulmaz bir perseküsyon paranoyasına (takip ve baskı altında olma kuruntu ve takıntısı) dönüşmesi üzerine tedavilerinden umut kesildi. 1833’de emekli maaşına bağlanarak doğum yeri Vologda’da ikamete terkedildi. 7.Temmuz.1855’de Tifüs’e yakalanıp vefat etti.

*(1) Nikolay Ivanoviç Gnediç: B1784-1833 yılları arasında yaşamış, “Balıkçılar” idil’i (pastoral şiiri) ve “Iliada” çevirisi ile tanınmış Ruz ozanı ve çevirmeni. Puşkin onu “Aşil’e benzer tarzda soylu bir sömürgen olarak değerlendirir; Iliada’nın müellifi Homer’in kör, Gnediç’in de tek gözlü olmasına referansla ona: ”Sen de Homer gibi gece ile gündüzü karştırıyorsun diye hitap eder. Ayrıca, Homer’in heksametrik vezni ile alaylı bir kıta da yazmıştır: “Kör Homer’in çevirmeni Ozan Gnediç, kendisi de tek gözlü, aynen çevirisi gibi, yarısı özgün yarısı hayalî”

*(2) İsveç’in Leipzig Savaşı’na katılması konusunda ilginç bir anekdotu verelim. Bilindiği üzere, Napoleon İmparatorluğunu kurarken zaptettiği ya da ittifak yoluyla egemenlik kurduğu ülkelere ailesi efradını ve muktedir komutanlarını Kral tayin ediyordu. Biraz da etkisinden korktuğu Mareşal Jean-Baptiste-Jules Bernadotte’a da, yaşlı ve çocuksuz İsveç Kralı XIII. Karl’a hastalığında naiplik yapmasını ve taht’a veliahd olmasını önermişti. Bernadotte’un ilk görüşü: “Kendisinin Fransız olduğu; halkına sadakat yemini edeceği bir ülkeye Kral olduğu ve bu ülkenin çıkarları ters düştüğü takdirde Fransa ile çatışabileceği için yabancı bir ülkeye Devlet temsilcliği yapamayacağı oldu. Napeleon, onu, Fransanın hiç bir zaman İsveç ile karşı karşıya gelmiyeceği iddiası ile ikna etti. Sonuçda Bernadotte haklı çıktı. Leipzig Savaşında Napoleon’a en büyük darbeyi vuranların başında Bernadotte’un komuta ettiği İsveç birlikleri geliyordu. Şimdi hâlâ İsveç tahtını Bernadotte sülâlesinden gelen Krallar işgâl etmektedir.
 

Yayın Tarihi : 4 Aralık 2011 Pazar 13:43:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?