16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (14)

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin

Şimdi Puşkin’in eserlerinden özet örnekler verelim:

BORIS GODUNOV

Boris Fyodoroviç Godunov

Puşkin’in diğer sanat eserlerine temel oluşturan bu dramı Rus tarihinin tam bilinmeyen, loş bir dönemi ile ilgili bir oyunudur. Ozan’ın Güney Rusya’daki ikameti sırasında yazılmaya başlanmış olan bu oyun 1831’de yayınlanabilmiştir. Ancak, sahnelenmesi sansür’e takılıp 1866’ya kadar gecikecektir. 25 sahneden oluşan oyun dili kafiyesiz, on heceli manzumdur. Oyunun baş kişisi XVI. Yüzyılda Moskova’ya göçmüş Tatar Saburov-Godunov ailesinden gelen ve evlenme suretiyle Saraya intisap eden ve liyakati sayesinde boyarlık verilerek soylu sınıfa geçen Boris Godunov’dur. Konunun ilgili olduğu dönem IV. (Korkunç) İvan’ın 1584’de ölümü üzerine, Boris Godunov’un zekâ özürlü veliahdı Fyodor’un yerine 1584-1598 yılları arasında, Rusya’ya gerçekten çok yararı olan başarılı naipliğinden sonraki, Fyodor’u berteraf edip fiilen Çarlık iktidarını aldığı 1698-1605 tarihleri arasıdır. Oyunun odağı, Korkunç-Grozni İvan öldüğünde henüz çocuk olan ve özürlü Fyodor’un yerine taht üzerinde asıl hak sahibi Prens Dimitri’nin 1591 yılında ölmüş olmasına dayandırılmaktadır. Godunov’un 1605 yılındaki ölümü ile 830 yılında Novgorod’da Rus Devletini kuran efsanevî Norman savaşçısı Rurik’in hanedanı 1613’e kadar süren bir “fetret” döneminden geçerek sona erecek, Godunov’un mücadele edip sürgüne yolladığı hasımlarından Fyodor Nikitiç Romanov’un oğlu Mihail’in Çar olması ile Romanov saltanatı başlayacaktır.

Biz Puşkin’in “Boris Godunov” eserinin özetine geçelim:

Korkunç Ivan öldüğünde Rus tahtına halef olarak zayıf akıllı oğlu Fyodor’u bırakmıştır. Bu bakımdan liyakati bilinen Boris Godunov, Zemsky Sabor-Ülke Meclisi tarafından naip olarak Rus yönetimine geçmekle görevlendirilir. Ancak, Godunov geçici yöneticilikle yetinmeyecek kadar ihtiras sahibidir. Akıl sağlığı açısından tahta geçme şansı olmayan Fyodor yerine fiilen küçük kardeşi henüz rüşd yaşına gelmemiş Dmitri’ye veliaht gözüyle bakıldığı için Godunov onu öldürtmüş; kaçırılıp kaybolduğu iddiası ile olayın üstünü kapatmıştır; yıllarca durumu idare ederek taht’ı işgâl eder. Fakat Dmitri’nin gerçek akıbeti hakkında dar bir çevrede uyanan kuşkular giderek yayılan dedikodularla Gregory adında enerjik bir genç papaz öğrencisinin kulağına kadar gider. Konuyu araştıran Gregory cinayete kurban giden Dmitri’nin kendisi ile aynı yaşta olduğunu öğrenir. O sıralarda Rusların koyu düşmanı komşu Polonyalılar savaş çıkarıp sınırı aşmak için bahane arayıp, Rus siyasal ortamını huzursuzluğa sevk etmektedir. Genç papaz da tozun dumanın birbirine karıştığı o günlerde, her türlü tehlikeyi göze alarak ve Boris’in Veliahd’ın öldüğünü kanıtlama cesaretini gösteremeyeceğini düşünerek Dmitri’nin kendisi olduğunu iddia etmeye karar verir. Uygun zamanı bekleyerek bağlı olduğu manastırdan kaçar. Çok becerikli taktiklerle sınır devriyelerini atlatarak Polonya sınırından içeri girer; bu ülkenin yetkili makamlarına kendisini Rus tahtını gaspetmiş Boris Godunov’un takip etmekte olduğu veliaht olarak tanıtır. Polonyalılar gökde aradıkları fırsatı yerde bulmuşlardır. Büyük bir hararetle onun Rus tahtı üzerindeki iddiasına sarılırlar. Çok kalabalık ve güçlü bir ordu hazırlayıp, Rusya’yı işgâl etmesi için düzmece veliahd’ın komutasına verirler.

O arada Boris Godunuv başka belâlarla da cebelleşmektedir. Kıtlık, açlık, veba salgını ülkesinin kırıp geçirir. Muhalifi soyluların darbe için çevirdikleri entrikalar da tahtını sallamaktadır. Hepsinden beteri ilerleyen yaşının ve ardı kesilmeyen mücadelelerin yıpratmakta olduğu zihin ve irade gücüne güveni zayıflamıştır. Bir de kayıp prens olduğu iddiası ile bir sahtekârın ortaya çıkıp muazzam bir ordunun başında Rusya’ya girdiği ve Başkente doğru yürümekte olduğu haberi karşısında günahının kefaretini ödeme zamanı geldiği duygusu ile irkilir. Öldürdüğü çocuğun hortlamış olması, zihnen ve bedenen çöküntü içinde olan yaşlı bir adam için ağır bir travma oluşturur. Polonya ordusunun savaş açma sebebini öğrenen boyarların, “zemsky sabor”da bunun hesabını sordukları yaşlı naibin dili ve bilinci tutulmuştur; kâlbi bu sorumluluğun ağırlığına daha fazla dayanamaz; sahtekâr prensin ordusu henüz başkentten daha uzaklarda iken yaşamını yitirir.

Bolşoy Tiyatrosu, Taras Ştonda Boris’i canlandırıyor.

Gerçek olaylar, Puşkin’in bu oyununda anlatıldığından epey farklıdır. Gerçekten Prens Dimitri olduğunu söyleyen ve halktan önemlice destek gören birinin komutasında Kozaklar ve maceracı Lehlerden oluşmuş bir ordu Güney Rusya’ya girmiş; fakat Moskova’ya ilerlemesi Godunov tarafından durdurulmuştur. Bu olaydan sonra Godunov’un ani vefatı ile “fetret dönemi” başlamıştır.

Bu oyunun diğer sanat türleri için ilham verdiği sanatçılar içinde “Rus beşlerinden” Modest Mussorgsky’nin (beşlerden diğerleri: Borodin, Balakirev, Rimsky Korsakov ve Cézar Cui’dir) 1868-1873 yılları arasında bestelediği “Boris Godunov” operası bu bestecinin başyapıtı sayılmaktadır. Eserin 1869 yılında vücuda getirilen birinci versiyonunun sahneye konması İmparatorluk Tiyatroları tarafından reddedilmiştir. Taşıdığı ana fikri ile birlikte revize edilmiş ikinci versiyonu 1874’de St. Petersburg’da sahneye kondu. Vsevolod Meyerhold’un 1930’da bu oyunu Sergey Prokofiev’e ısmarladığı bir müzikle tekrar sahnelemek istemiş; fakat bu kez Komünist yönetimin siyasal baskısı altında bu projeyi geri almıştır. Aynı proje, ancak 2007 yılında ABD. Princeton Üniversitesi sahnesinde, ancak İngilizce çevirisi ve Prokofiev’in müziğine ek olarak Peter Westergard, Chester Dunning, Caryl Emerson veSergey Fomiçev’in tamamlayıcı motif ezgileri ile süsledikleri bir performans olanağına kavuşacaktır.

New York, Manhattan’daki Metropolitan Operada Musorgsky’nin “Boris Godunov” operası sergileniyor.

Puşkin’in çok sevimli “Povesti pokoynogo I.P.Belkina-Rahmetli Ivan Petroviç Byelkin Hikâyeleri” kitabındaki beş öyküyü de özetleyelim:

Bu kitabın önsözünde Puşkin, Ivan Petroviç Byelkin adında bir toprak sahibinden dinlediği öykülerin, onun vefatından sonra yayıncısı gibi davranmaktadır. Byelkin’in çok esrarengiz bir adam olduğunu, hayatı hakkında ağzından bilgi alamadığını, sadece hobisinin öykü öğrenip bunları başkaları ile paylaşmak olduğunu söyler. Anılan beş öykü de anlatanın ağzından ve Puşkin’in sanat ilkeleri ve kurduğu edebî çerçeve içinde ve ortak ana tema istikametinde birbirine örülmüş olarak nakledilir.

Mermi İzleri

Bu hikâye Byelkin’e, askerlik hizmeti yaparken bir sınır karakolunda Albay’ı I.L.P. tarafından anlatılmış. Askerler boş zamanlarında vakit geçirmek için kart oynamak üzere Silvio adında değişik mizaçta birinin yanına giderlermiş. Silvio, sürekli her önüne gelen yerde atış denemesi yaparmış; bu nedenle evinin tüm duvarları mermi delikleri ile kaplı imiş. Bir gün konuklarından birinin kâğıt oyunundan doğan bir nedenle hakaretine uğramış; fakat bir konuğa karşı yakışık almayacağını düşünerek onu düelloya davet etmemiş. Bu tavrını korkaklık addeden askerlerin çoğu onu ayıplamışlar. Ama o durumunu şöyle izah etmiş: Yıllar önce, giriştiği bir düello’da hasmı bir yandan kiraz yerken bir yandan onun ateş etmesini bekliyormuş. Ve o anda, hasmının yaşamın bir anlam ifade etmediği felsefesinde olduğunu farketmiş ve onu vurmaya gönlü elvermemiş; ona düello’yu ertelemeyi önermiş. Bu ilk hasmının o zamanlar nişanlı olduğunu bir yerden duymuş ve evlendikten sonra, artık hayata karşı o kadar kayıtsız kalamayacağını algılamış. İşte o anda intikam almaktan vaz geçmiş. Şu anda da bir kâğıt oyunu yüzünden askeri düello’ya çağırdığı takdirde onu öldürmesinin muhakkak olduğunu, fakat çok düşük oranda da olsa önce kendi hayatını kaybetme riski varsa bunun bir kâğıt oyununa hiç ama hiç değmeyeceği fikrinde olduğunu söylemiş.

Bir düello Sahnesi

Bu öyküyü nakleden kişi yıllar sonra, askerlik mesleğinden istifa edip kendi köyündeki yurtluğuna çekilir. “Hoş geldin ziyareti”ni yapan komşularına çok geçmeden iade-i ziyaret eder. Onlardan birinin duvarında bir “İsviçre manzarası”nın resmedildiği ve üzerinde birbirine yakın iki mermi deliğinin bulunduğu bir tabloyu görünce ordudaki hizmeti sırasında karşılaştığı çok keskin nişancı Silvio’nun hikâyesini anlatır. Bunu duyan ev sahibi büyük bir heyecana kapılır ve kendisinin Silvio’nun o sözü edilen hasmı olduğunu açıklar. Onun anlattığına göre düelloda ilk atış hakkı kendisininmiş; gerçekte atışı yapmış fakat ıskalamış; mermi duvarda görülen tabloya isabet etmiş. Silvio ona nişan aldığı sırada bizim komşunun nişanlısı odaya girmiş. Silvio ona acıyarak hedefini aynı tabloya çevirip diğer kurşun deliğinin hemen yanını vurarak onun yaşamına son vermesinin ne kadar kolay olduğunu göstermiş.

Tipi

Bayan K.I.T. de başkasından dinlediği bu hikâyeyi Byelkin’e anlatmış. “Kar Fırtınası” da diyebileceğimiz öykü onyedi yaşındaki soylu küçük bayan Marya Gavrilovna ve onun genç aşığı Teğmen Vladimir ile ilgilidir ve 1811 yılında başlar. Sosyal düzeyi kendi statülerinin çok gerisinde olan Teğmen Vladimir’e karşı kızlarının duyduğu aşkın onun çok fazla okuduğu Fransız romanlarının etkisi ile kendini kaptırdığı bir tür toplumsal trendin sonucu olduğunu düşünen ebeveyni bu ilişkiyi hiç tasvip etmiyorlarmış. Bu durum karşısında, Marya Gavrilovna ve hizmetkârı ile Vladimir arasında bir hazırlanacak düzenle teğmenin kızı kaçırması ve gizli bir törenle evlenmeleri konusunda anlaşmışlar. Kış vakti gece yarısı Maria Gavrilovna hizmetçi refakatinde bir kızağa binip Vladimirle buluşacakları ücra bir köy kilisesine gidecektir. Başta bu plana aklı yatan Marya Gavrilovna’nın, düğün töreni vakti yaklaştıkça huzuru kaçmaya; giderek iyice kaygılanmaya başlamış. Tam nikâh töreninin düzenleneceği gece, endişeden ölecek hale gelen Marya artık bu işten vazgeçip nikâha gitmemeyi kafasına koymuşken korkunç bir kar fırtınası da patlayıvermiş. Fakat hizmetkârı onu sözünü tutmaya ikna etmiş.

Öte yandan, Vladimir de ordugâhından çıkıp yalnız başına kilisenin yolunu tutmuş; tutmuş da tipiden yolunu kaybetmiş. Başarabildiği tek şey bir küçücük köye varabilmek ve köylülerden kilisenin yolunu sormak olmuş. Köylüler yanlış yoldan geldiğini, kilisenin çok uzağında kaldığı bu tipi ve karanlıkta oraya varıp nikâha yetişmenin olanaksız olduğu bilgisini verme dışında ona yardımcı olamamışlar.

Damat adayını kilisede bulamayan Marya Gavrilovna ertesi sabah evine dönüp uykuya yatmış; fakat bu ara soğuk aldığı için ağır hasta olup ateşlenmiş. Bilinçsiz bir durumda bir sürü şeyler sayıklamaya başlamış. Bu sayıklamalar arasında Vladimirle kaçma planları da ağzından çıkmış. Ağır nöbetler içinde kıvranan kızlarının hayatından endişe eden ve Ortodoks inancına uygun olarak bu evliliğin hiç bozulmayacak ebedî bir bağ taşıyacağına kanaat getiren ebeveyn ona destek için Vladimirle evlenmesine izin vermişler. Teğmenle iletişim kurmak için birliği ile temasa geçince, Napoleon’a karşı savaşa katıldığını, artık ordu hizmetinde olmadığını bildiren tutarsız bir mektup almışlar. Öyküyü anlatan Vladimir’in Borodino Savaşında yaşamını yitirdiğini söyler.

Borodino Çatışmasında Rus Iziumsk Hüsar alayı taarruzda.

Bu haberden sonra Marya Gavrilovna ve annesi yeni bir malikâneye taşınırlar. Babası da ölmüştür. Burası da onunla evlenmek isteyen gençlerle dolar. Ama Marya hâlâ Vladimir’e aşıktır, taliplerini geri çevirmektedir. Fakat yeni tanıştığı Burmin adında bir yaralı bir hüsar albay (hafif süvari subayı) ilgisini çeker; sık sık buluşurlar. Dedikoduya göre bir zamanlar kendini sefahâte vermiş bu adam artık uslanmış ve tevazu sahibi olmuştur. Ancak evlenme teklifini bekleyen Marya Gavrilovna ondan böyle bir yaklaşım görmez. Başka çare kalmayınca onunla her şeyi açıkça konuşacak mahrem bir buluşma tertip eder; bu derece yakın olmalarına karşın neden dürüst bir biçimde evlenme konusunu ağzına almadığını sorar. Burmin’in söyledikleri şaşırtıcıdır. Onu derin bir aşkla sevdiğini ancak evlenmesinin önünde, zaten dört yıldır evli olması gibi bir engel olduğunu açıklar. Ancak, evlendiği kadının kim olduğunu bilmemekte; onu tekrar görebileceğini de hiç umut etmemektedir. Hayretten gözleri fal taşı gibi açılmış Marya’ya öyküsünü anlatmayı sürdürür; 1812 yılının kışında alayına katılmak üzere bir rehber refakatinde bilmediği topraklarda troyka ile seyrederken yollarını kaybederler. Uzaktan ışığını gördükleri küçük bir köye yönelir; bir kilise önünden geçerken genç subayı gören köylü kalabalığı: “Buradan!” diye bağırır ve: “Gelin’in bayıldığını, nikâh kıyacak papazın da ne yapacağını şaşırdığını söylerler. Burmin’e tören için hazır olup olmadığını sorarlar. Sorumsuz tabiatlı genç çapkın subay gelin’in çekiciliğini farkedince muziplik olsun diye hemen onun yanına yanaşır. Bir iki mumla aydınlatılmaya çalışılan kilise koyu loştur. Herkes gölge halinde silueti ile seçilmektedir. Sonunda nikâh kıyılır; Damattan gelini öpmesi istenir; fakat gelin onun yüzünü yakından görünce beklediği adamın o olmadığını farkeder ve bayılır. Burmin Marya’ya o sıralarda zihninin çok karışık olduğunu; ne evlendiği köyün adını ne de gelinin şimdi nerede olduğunu bildiğini; tanıkların korku dolu bakışları karşısında troykasına binip doludizgin uzaklaştığını açıklar.

Hikâyesi bitince Marya Gavrilovna adamın elini eline alır; kendisini hâlâ neden tanıyamadığını sorar. Burmin yıllarca kayıp olan eşini bulmuştur. Sevgililer kucaklaşırlar.

Fantastik tarafı olan bu öyküde, gerçek kurguyu keşfetmek okuyucuya kalmıştır. Vladimir aslında Burmin gibi bir genç kızın kâlbi ile oynamayı seven bir sefih midir? Nikâhtan kaçıp alayına mı katılmış ve Borodino çatışmasında ölmüş müdür? Aynı meşrepteki Burmin de tesadüfen sefere katılmak üzere tipide yola çıkmış; böyle bir serüvenden m i geçmiştir; resmen nikâhlandığı kadını yüz üstü bırakmış mıdır? Yoksa Vladimir nikâhlandıktan sonra birden yaptığına pişman mı olmuş; savaşta ağır yaralanıp belleğini yitirmiş; kişilik kaybı ve değişikliğine mi uğramıştır? Veya tamamen fantastik ve doğaüstü bir olay mı nakledilmektedir? Mantıkî yanı yok fakat nefis bir öykü.

Elbette bu öykü de başka sanatçılara tema olacaktı. Bu bağlamda Georgi Sviridov’un müzikal süit’i ile soundtrack’ini yazdığı, Vladimir Basov tarafından yönetilen 1964 tarihli müzikal filmi anmalıyız.
 

Sürecek

Yayın Tarihi : 19 Aralık 2011 Pazartesi 11:28:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?