Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Menzil Bekçisi
Başlangıçta anonim olarak yayınlanan “Menzil Bekçisi”ni Puşkin sonradan Byelkin Öyküleri içine almıştır. XIX. Yüzyılın genel Rus edebiyatı trendi olduğu gibi cereyan ettiği zamandan söz edilmeyen bu öyküde de bugün de hisse kapılacak bir mesaj vardır. Puşkin burada, “Tipi”nin tersine olayların kronolojik sırasına özenle uymakta; belirli bir düzen içinde aile muhafazakârlığına karşı romantik aşk, ahlakî yozlaşma, sınıflar arası çatışma ve insan varlığının anlaşılmazlığı temalarını işlemektedir.
![]() |
Menzil Bekçisi, kızı ve konuğu |
XIX. Yüzyıl başlarında yolcular yollar boyunca belli aralıklarla inşa edilmiş konak yerleri (menzil) sahiplerince tedarik edilen at, ihtiyaca göre arabalarla seyahat ederlerdi. Hükümetin düzenlediği bu hizmet için aynı zamanda menzil bekçiliği yapan hancılara ruhsat verilirdi. Yorulan at, dinlendirilip başka bir yolcunun hizmetine verilmek üzere müteakip menzilde bırakılırdı. İşte böyle bir olanaktan yararlanarak koca Rusya’da uzun seyahatler yapmış A.N.G. adındaki yolcu ağzından Byelkin’e anlatılmış olan öykü bu kişinin Çarlık Rusya’sında toplumun düzey bakımından on dört sınıfa ayrılmış olduğundan ve bu en aşağı on dördüncü sınıfa girenlere menzil bekçileri de dahil iken neden meselâ sarhoş, rüşvetçi Üniversite öğrencisi kayıt memurları gibi kamu görevlilerinin de girmediğinden, nükteli bir dille şikâyet ettiği bir tiradla başlar.
Asıl öyküde Rusya’nın bir taşrasında elli yaşlarında, fakat gücü kuvveti yerinde olan bir baba ve ondört yaşındaki kızı Dunya tarafından işletilen bir hana uğrayan kızına, ölmüş eşine güvenmiş olduğu kadar güvenen babanın şefkatine ve namus anlayışına yoğunlaşılmaktadır. Hikâyeyi anlatan, iliklerine kadar ıslandığı bir sağanak altında gelip sığındığı han’da baba kız’dan hiç unutamayacağı çok sıcak bir ilgi görmüştü. Yıllar sonra aynı hana tekrar uğrayan yolcu babayı yerinde bulur ama kızın bir hüsarla kaçmış olduğunu öğrenir. Önce olanları anlatmaya hicabından, isteksiz davranan hancı yolcunun içkili bir sohbetteki samimiyetine güvenerek ona açılır. Anlattıklarına göre: konuk gelen ve toplumsal hiyerarşide altıncı olmanın verdiği kibirle tepeden bakan subay hastanmış; günlerce yataktan çıkmamış; o arada handa dinlenmiş hazır at da kalmayınca yeni gelenlerin dinlenmesi beklenmişti. Bu kez acelesi olduğunu söyleyerek bağırıp çağıran subayı kızcağız zorla yatıştırmaya çalışıyordu. Nihayet bir kaç gün sonra at ve araba hazırlandı. Subayın öfkesi geçti. Minnet borcunu ödemek için Dunyayı köy civarında kısa bir gezintiye çıkarmayı önerdi. Kızın tereddüdüne karşı babası ona müsaade etti. Fakat hüsarın gerçek niyeti kızı kaçırmakmış. Hancı onların St. Petersburg’a gittiklerini öğrenmiş. Kızın gönüllü olarak kaçacağına ihtimal vermeyen ve kızını geri almak isteyen baba St. Petersburg yolunu tutar. Dunyayı geri alma girişimleri, zorba kocanın onu tekmeleyerek kovması ile boşa çıkar.
Hikâyeyi anlatan bu hana tekrar uğradığında zavallı babanın kahır yüzünden çok aşırı içerek hayatını kaybettiğini öğrenir; ziyaret ettiği mezarını çok ıssız ve bakımsız bulur; o kadar uzun yoldan geldiğine ve masraf ettiğine pişman olur. Fakat o ara, köy’e kısa bir zaman önce bir kaç çocuğu ve hizmetkârları ile birlikte gelen çok iyi giyiminden zengin ve soylu olduğu anlaşılan bir kadın da mezarlığı ziyaret eder; gözyaşları içinde yas tutar. Bu kadının Dunya olduğunu öğrenen yolcu buraya geldiğinden artık tatmin olmuş; huzura kavuşmuştur. Puşkin’in bu hikâyesinden XIX. Yüzyıl başlarında bile kuşaklar arasında mesafeler hâsıl olduğu; Dunya’nın babasını sevmekle birlikte bağımsızlığa gereksinim gösterdiği anlaşılmaktadır.
Yolcuya göre Çarlık idaresinin en alttaki ondördüncü sınıfa koyduğu menzil bekçisi toplumun en mübarek üyesidir ve “temiz geleneklerinin gerçek bir şehidi olmuştur. Eleştirmenler öykü ile İncil’deki, gerçek olduğu söylenen bir anekdota dayanan “Müsrif ve Hayırsız Evlâd” lejandı arasında paralellik bulurlar.
Derebey’in Kızı
Diğer dillere çevrilirken farklı isimler almış bu öykü de öykü içinde yer almayan genç Bayan K.I.T. tarafından Bylekin’e nakledilmiştir. Öykü karakterleri Lizateva Muromsky ve Aleksey Berestov adında iki genç kişidir. İkisinin de babaları, gereğinde Devlete asker ve silah sağlayan zengin toprak ağalarıdır, derbeylerdir; ama malikânelerinde sürdükleri farklı yaşamlarından ötürü birbirlerini hiç tutmazlar. Berestov, Muromsky’i, Rus geleneklerine burun kıvıran “anglofil” (İngiliz hayranı) olmakla suçlar. Murovsky ise Berstovun bir işe yaramaz geleneklerin açmazına kendisini kaptırması ile alay eder.
![]() |
Rusya’da bir Derebeyi Malikânesi |
Öykü Lizateva Muromsky’nin hizmetkârlarından birinin, Berestov malikânesindeki bir hizmetkâr arkadaşının isim günü partisine katılmak üzere gideceğini hanımına bildirmesi ile başlar. Ertesi gece dönen hizmetçi hanımına o eğlencenin nasıl geçtiği hakkında bilgi verir ve Aleksey’in canlı ve hoş sohbet tavırları ile etrafa neşe dağıttığından söz eder. Lizateva ise Aleksey’i, toplumda diğer XIX. Yüzyıl yüksek sınıf Rusları gibi melankolik bir genç olarak tanındığını bilir. Gerçekte cazibeli bulduğu gencin bu hâli kendisine göre bir nevi riyakârlıktır. Hizmetçisinden onun tavır değiştirdiğini öğrenince mantar toplayan bir köylü kız kılığına girerek sık sık ormana ava çıkan Alekseyle karşılaşmayı planlar.
Berestov ormanda rastladığı ve adını “Akulina” olarak veren genç kızdan çok etkilenir. Mektupla iletişim kurmaları için ona okuma yazma öğreteceğini söyler. Akulina iki haftada okuma yazma öğrenecek kadar zeki çıkmıştır. Bu gizli buluşma ve iletişimleri bir eyyam sürer. Bir sabah av kazası geçiren baba Muromsky, Berestov tarafından kurtarılır, eve taşınır. İki aile arasındaki buzlar erir. Berestovlar Muromsky malikânesine yemeğe davet edilir. Fakat bu davet Lizateva’nın yaptığı kaba şaka meydana çıkacak diye yüreğini ağzına getirmiştir; babasına yemek sırasında konuklara kimliğini vermemesi için ricada bulunur. Babası onun dileğine uyar; kızın kimliği açıklanmadan ziyafet sona erer. Bir süre sonra Berestov ailesi malî sıkıntıya girer; oğullarına ismini işittikleri ve çevrelerine aile düzeyi bakımından en uygun Lizateva Muromsky ile evlenmesini önerirler. Delikanlı önce tereddüt eder; sonra Muromsky’lerin evine, kızlarına böyle bir teklif aldığını ama başka bir kız sevdiği için bu teklifi yerine getiremeyeceğini söylemek üzere koşar. Murovskylerin mutfağında Llizatevayı Alekseyin Akulinaya yazdığı mektunu okurken bulur. Ve orada Akulina’nın gerçek kimliğini öğrenir.
Cenaze Levazımatçısı
Bu öykü tümden acayip, fantastik türdendir. Bunun anlatıcısı karakterlerin kıyafetlerinden söz etmez. İsteyen okur kendi zamanına uygun giysileri öykü kahramanlarına yakıştırabilir. Öykü konusu Adrian Prokhoroff adındaki oldukça maddiyatçı, fahiş ücretler isteyerek müşterilerini kazıklama meraklısı ve asık suratlı bir cenaze levazımatçısının ait olduğu toplumsal sınıftan tatminsizliğidir.
![]() |
Nikitinskaya’da Assumption (Semaya Yükselme) Katedral’i. |
Adrian Prokhoroff, iki kızı, hizmetçisi ve irili ufaklı tabutlar, tabut örtüleri matem şapka ve mantoları, mum ve şamdanlar gibi tüm cenaze malzemesi ile birlikte Moskova’da mesleğini icra ettiği ve artık yakında hayatı sona erecek pek kimse kalmamış olan Basmannaya semtinden ayrılıp meslek hayatı boyunca biriktirdiği paralarla daha iyi bir ev aldığı genellikle Almanların koloni teşkil ettiği Nikitinskaya’ya taşınır. Fakat yeni mahalleye geldiğinde de, taşınma esnasında sağanak yiyen manto ve şapkalar çekmiş, buruşmuş ve diğer eşyalar da paslanmış bozulmuş olduğundan yenilenmeleri, dolayısiyle ilave masrafı gerektirmektedir. Bu vaziyetteki eşya yükü mutfak ve oturma odası gibi ilgisiz mekânlara istiflenirken zaten huysuz olan adam öfkesini kızlarından ve hizmetçiden çıkarmaktadır. Bir umut mahalle bakkalının uzun süre yatalak kalmış yaşlı karısı Trukhina’nın vefatı etmesindedir. Bu arada kapı çalınır. Alman aksanlı biri güler yüzle bir kaç ev ilerde oturan komşularından Gottlieb Schultz olduğunu, onu bir hoş geldin yemeğine davet için geldiğini bildirir. Adrian adama çay ikram ederken işlerinin nasıl gittiğini sorar; fena olmadığı, ama ikisinin mesleği arasında birsinin canlılara, diğerinin ölülere hitap etmesi bakımından ciddî fark bulunduğu gibi kendisine dokunan bir yanıt alır. Ertesi gün tabutçu ve iki kızı komşularını ziyaret için hazırlanıp çıktılar. Adrian ne kadar muhafazakâr Rus giysisi içinde ise kızları Akulina ile Darya da tersi Batı Avrupalı kıyafetleri, sarı boneleri, kırmızı potinleri ile göz almaktadırlar.
Schultz ailesinin evine gelindiğinde çoğu o mahallede toplanmış Alman kolonisinden olan diğer esnaf komşuların da çoluk çocuk toplanmış olduklarını gördüler. Esnaf grubun içinde kamu görevlisi olarak sadece Nikitskaya kapısının yanında görev yaptığı için tüm Alman esnafın tanıdığı Finlandiyalı nokta polis memuru Yurko vardı. Ev sahibinin, kamuya 25 yıldır sadakatle hizmet eden bu arada Napoleon istilasının azizliğine uğrayıp 1812’de sarı boyalı nöbetçi kulübesi yanan ve daha sonra yerine gotik tarzda yeni bir kulübecik yapılan bu adamcağıza farklı bir sempati ve saygı besliyordu. Nihayet Schultz konukların dikkatini çekmek için seslenip bir şampanya şişesinin tapasını patlatarak, Rusça: Sevgili karım Louise şerefine içiyorum, diye kadehini kaldırır. İkinci bir şişeyi konukları şerefine açar. Şerefe içmeler birbirini kovalar; Moskova’nın ve bir düzine müttefik Alman kentinin, tüm esnaf loncaları ve ustaların, kalfaların şerefine içildi. Adrian da coşmuştu: “Yahu, aklıma gelmiyor ama her hangi bir şeyin şerefine içelim,” diye kadehini kaldırdı. Birden bire şişko bir fırıncı:“Kendileri için çalıştığımız müşterilerin şerefine kaldırıyorum,” der. Konuklar birbirlerini kutlamaya başlar. Kunduracı terziyi, terzi kunduracıyı, fırıncı her ikisini de... Bu karşılıklı kutlamalar arasında Yurko, Adrian’a dönüp: “Bak buraya küçük babalık sen de cesetlerinin şerefine iç” münasebetsizliğini yapar. Herkes yüksek sesle güler. Ama cenaze kaldırıcısı buna çok bozulmuş; kendini hakarete uğramış hisseder. Kaşlarını çatar. Akşam duası çanları ile kalabalık neşe içinde dağılır. Cenaze levazımatçısı eve pür hiddet ve gönlü kırık döner: “Neden benim mesleğim ötekilerinki gibi doğru dürüst bir şey değil” diye söylenir:. Bir cenaze kaldırıcısı cellâtla kardeş midir? Bu dinsiz, imansızlar nereme gülüyorlar?. Tabut yapımcısı soytarı mıdır? Ben de onları benim mekânıma davet etmek istiyordum; fakat artık etmeyeceğim. Onlar yerine, kendileri için çalıştığım kutsanmış Ortodoks ölüler benim aziz konuklarım olur. O sırada botlarını çıkarmakta olan hizmetkâr: patronunun bu konuşmalarına şaşar; Ölüleri yeni evine davet etmesinin pek hayra alamet olmadığını söyler. Adrian: “Tanrı adına onları davet edeceğim. Gelin dostlarım gelin hemen yarın size mükellef bir ziyafet çekeceğim.”
Bu sözlerinden sonra kendini yatağa atar ve horlamaya başlar. Uyandırıldığında hava hâlâ karanlıktır. Atlı özel bir haberci bakkalın karısı Trukhina’nın o gece vefat ettiğini ve beraberindeki bir droşki’de (üstü açık, dört tekerlekli, yolcuları ayakta durduğu Rus arabası) getirdiğini bildirmeye gelmiştir. Mevta evinin kapısı önünde polis nezaretinde mum gibi sarı yüzüyle yatmaktadır; henüz kokma ve çürüme başlamamıştır. Etrafında eş, dost, akraba, hizmetçiler toplanmıştır. Tüm evlerin pencereleri açılmış. Mumlar yanmaya, papazlar ölünün ruhuna dua okumaya başlamışlardır. Adrian, Turkhina’nın yeğeni genç mağaza sahibine gider ona kendisinden tabut, mum kandilleri, tabut örtüsü çuha ve diğer cenaze malzemesini alması gerektiğini, bunun için hiç fazla para almayacağını söyler. Öteki biraz duyarsız tavırla, teşekkür ederek, pazarlık etmeye gerek görmeden anlaşır. Gerekli muamelelerin yapıldığı dairelerle Nikistkaya Kapısı yanındaki kabristan arasında bitmez tükenmez gidip gelmeler başlar. Nikitskaya Kapısına geldiğinde hava kararmıştır. Asansiyon kilisesi yakınında dostu Yurko ile selamlaşırlar. O sırada gözüne, bir adamın imgesi çarpar gibi olur; fakat o esrarengiz kişi anında kaybolur. “Ne oluyor?” der Adrian: “beni soyacaklar mı acaba?”.
![]() |
Hortlaklar |
Büyük kapı yanındaki tali kapıdan aynı kişi çıkar, ona doğru gelir. Önünde durup başından tregolkesini (üç köşeli şapka) çıkarır. Adamın siması yabancı gelmez ama kafası karışıktır; hatırlayamaz: “Buyrun içeri” der. “Merasime gerek yok, küçük baba, sen önce gir, konuğa yol göster!” Merdivenden çıkarlar. Adrian içinden: “Bu herif de nerden çıktı?” der. İçeri telaşla girer. Fakat girer girmez dizlerinin bağı çözülür. Zemin cesetlerle doludur. Pencereden sızan mehtabın ışığı sarı, mavi yüzleri, sarkmış ağızları, yarı kapalı donuk gözleri, kıvrılmış burunları aydınlatmaktadır. Kadınlı, erkekli Adrian’ın çevresini kuşatmış cesetler ona selam veriyor gibidirler. Sadece parasızlıktan paçavralar içinde getirilip ücreti ödenmeden hizmetleri yapılmış birisi uysal bir tavırla uzakta kalmıştır.Bütün diğerleri, gran tuvalet, , boneleri, kurdelaları ile kadınlar, muntazam traşlı erkekler, bayram kaftanları ile tacirler, görkemli üniformaları ile subaylar pür zarafet kıyafetleri ile göz kamaştırır. Bir tuğgeneral, Prokhoroff’a, bu saygın topluluğu temsilen: “Gördünüz mü” diye söze başlamış; “Hepimiz sizin sıcak davetinize geldik. Sadece buraya gelemeyecek olanlar, parça parça olup salt kemik yığını kalanlar yerlerini terk edemediler. Hatta bunların içinden biri o haliyle bile geldi.” Onun bu sözüyle küçük bir iskelet kalabalığı yararak Adrian’a yanaştı. Eti, kası kalmamış yüzüyle Adrian’a dostane gülümsedi. Üzerinde lime lime olmuş kırmızılı-yeşilli çuha üniforma parçaları sarkıyordu. Botlarının içinde parçalanmış kemikleri takır takır ötüyordu. İskelet omuz kemiklerini takırdatarak, Prokhoroff’a: “Beni tanımadın, galiba,” dedi: “Muhafızların çavuşu, Pyotr Petroviç Kurilkin’i 1799’da, meşeden yutturması ile çamdan yaptığın ilk tabutunu bana satmıştın. Fakat Adrian tüm gücünü toplayarak haykırdı ve onu iterek uzaklaştı. Pyotr Petroviç yıkılarak parçalara ayrıldı. Bütün cesetler bir öfke homurtusu ile arkadaşlarının onuruna ayağa dikildiler. Tehditler ve lânetlerle Adrian’ın üstüne yürüdüler. Onların haykırmalarından kulakları sağır olan ev sahibi nerde ise ölecekti. Aklını kaybeder gibi oldu; emekli çavuşun iskeleti üzerine düşerek bayıldı.
Bir süre sonra, Güneş yatağından kalkmış; ışıldamaya başlamıştı. Puşkin’in parodi (müstehzi, alaylı betimleme)tekniği başlangıçta bir çok Rus eleştirmeni tarafından anlamsız, kaba ve beceriksizce bulunmuştu. İlkelliği ile hor görülen bu öykülerde, toplumun temel çelişkilerinin allegorik bir dille teşhir edilmesinin önemi sonradan anlaşılmıştır.
Rus eserlerinin doğrudan orijinalinden bir çok çevirileri olan değerli ozan ve yazarlarımızdan Ataol Behramoğlu “Byelkin Öykülerini” de Türkçeye kazandırmıştır.
Sürecek