29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (2)

Çar Büyük Pedro

Klasik Dönem: Rus yazınının Batı ile bütünleşme evresini ifade eder. Daha önce değindiğimiz üzere I.Pedro’nun Çarlığında (1689-1725) başladığı için “Petrin Dönem” denirse de, çağdaşlaşmanın ancak olgunluğa eriştiği Büyük Katerina Dönemini de kapsamaktadır. Rus alfabesinde yapılan reform ile birlikde yürüyen edebiyatın bu dönemi temsil eden Antiokh Kantemir (1708-1744), Vasily Trediakovsky ve Mikhail Lomonosov (1711-1765) gibi yazarlar 18. yüzyıl başlarında Gavrila Derzhavin gibi ozanlara, Alexandre Sumarokov ve Denis Fonvizin (1744-1792) gibi komedya yazarlarına, Alexandre Radişçev ve Nikolay Karamzin (1766-1826)gibi nesir yazarlarına, Krilov gibi “fabl-hayvan öyküleri” yazarlarına yol açtılar. Özellikle batılı standardlardaki uzun öyküleri ile santimantalizm’i (duygusalcılığı) temsil eden Karamzin modern Rus edebiyatı dilinin doğmasında büyük onur payı taşır.

Nikolay Mihayloviç Karamzin Tefrika halinde yayımlanan bu öykülere okurların gösterdiği ilgi, düz yazı türlerini yasaklayan klasisizm akımının temsilcilerini ürkütecek derecede yoğundur. XIX. Yüzyıl genel olarak Rus edebiyatının Batı edebiyatlarına entegrasyon sürecini tamamladığı dönemdir. Bu Rus Aydınlanma Çağı döneminden Tatar asıllı olup Büyük Katerina’nın emrinde elçilik görevlerinde bulunan İstanbul doğumlu Antiokh Kantemir ile dönemin en göze çarpan yazarları Lomnosov ve Karamzin’in yaşam öyküleri ile eserlerinden bazı örnekler verelim.

Kantemir, Antiokh Dmitrieviç

Tatar asıllı Hrıstiyan Rumen ailesinden olup babası Theodor’un Tatarlar tarafından öldürülmesi üzerine Lehistan’a sığınan Konstantin Kantemir Eflâk ve Boğdan (Moldavya) Voyvodalıklarının hizmetinde çalışmaya başlamış; Merzifonlu Mustafa Paşanın Viyana önünde bozguna uğramasını izleyen Avusturya saldırılarında Hotin Kalesinin elden çıkmasının önlenmesinde oynadığı rôl üzerine (1985) Padişah IV. Mehmet’in gözüne girmiş Boğdan Voyvodalığına getirilmiştir. Ancak ölümünden sonra oğulları Osmanlı Sarayına bu sadakati sürdürmediler. Boğdan prenslerinden Dimitrie (Kantemiroğlu) kazandığı Batı ve Klasik kültür yanında Enderunda yetişip mükemmel bir Doğu kültürü almasına, tarihçi entellektüel ve Türk muziği bestekârlığı gibi sanatkâr yapısına karşın 1711 Rus-Türk savaşı sırasında bağımsızlık talebiyle Çar Pedro’ya yanaşmış, savaşı Ruslar yitirince çaresiz Rus uyrukluğuna geçmişti. İşte Antiokh Kantemir bu adamın henüz Osmanlıya bağlı iken, Eflâk Prensesi Kassandra Kantakuzene’den 8.Eylûl.1708’de İstanbulda doğmuş oğludur.

Antiokh Kantemir’in bir gravür resmi

Parantez içinde Bâbıâli Hükûmetinin Rumen asıllıları voyvoda yapmakdan vazgeçip bu görevi Mavrokordato, Karacas, İpsilanti gibi Fener Rum aileleri bireylerine vermeye başladığına, fakat akacak kan damarda durmaz, bunlar yüzünden başına daha büyük gaileler açıldığına işaret etmeliyiz, Ayrıca, Osmanlı Devletinin çökmeye başlamasının Rus aydınlanmasının siyasal dinamiklerinden biri olduğunu ve Rus ve Türklerin tarih boyu (olumlu ya da olumsuz) ilişkilerinin kendi edebiyatlarına yansıması ya da eserlerde referansda bulunulmasını göz önüne alarak, o dönem içinde Rusların Akdenize inme hevesi ile Osmanlı toprakları üzerinde genişleme emellerini uygulamaya koyduğunu, 1695 saldırısında başarılı olamadıysa da ertesi yıl Don Irmağı ağzındaki Azak Kalesini ele geçirdiğini, 1699’da, Avusturya, Lehistan ve Venedik ittifakının Osmanlıya muazzam bir toprak kaybı verdirerek, Bu koca İmparatorluğun çökme haberinin verildiği, Osmanlı adına, Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa ile Reisül-Küttap Rami Mehmet efendi yanında Babıâlinin dışişlerinin tedvirini ellerine teslim ettiği Fener Rumlarından Aleksandros Mavrokordatos’un da murahhas olarak katıldığı “Karlofça Barış Antlaşması”nı imzalatmaya zorlandığını vurgulamamız gerekmektedir. Bu antlaşma ile Avustury’ya Banat ve Temeşvar hariç tüm Erdel Beyliği ve Macaristan, Venediğe Dalmaçya ve Mora kıyıları, Lehistan’a Podolya ve Ukrayna veriliyordu. Savaş hâli içinde bulunulan Rusya ile de 1700’de ‘İstanbul Anlaşması’ yapılarak “Azak Kalesi” resmen bu ülkeye devredildi.

Gelelim Antiokh Kantemir’e... Gençliğini epey uzun bir süre rehine gibi İstanbul’da geçiren Antiokh, Harkov civarındaki aile malikânesine döndükden sonra, bizzat babası tarafından ve St. Petersburg Akademisinde öğrenim gördü. Edebî çalışmalarına daha 17 yaşında iken 1725 yılında başlamıştır. Eserleri, daha sonra alacağı diplomatik misyona da uygun olarak Büyük Pedro’nun Avrupalılaşma reformlarının amaçlarını yansıtır. Bu bakımdan, Rusya’ya edebiyatta Batlılaşma sürecini ilk açanın müellifin, talihin bir cilvesi olarak bir bakıma Türk asıllı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun pek de tesadüfî bir olgu olmadığına da işaret etmeliyiz; zira Osmanlı ile olduğu kadar Avrupa ile de daha eski teması olan entellektüel bir aileden gelen ve bir çok yabancı dile mükemmelen vakıf olan Tatar asıllı bir Moldavyalının her hangi bir Rus’tan Batıya açılmaya daha yatkın olması doğaldır.

Profesör İlber Ortaylı

En son olarak da, Rusya Federasyonu Devleti tarafından “Rus dilini ve kültürel mirasını yayan, ve halkların birbirine yaklaşmasını sağlayan kişilere verilen Puşkin Ödülü”, gene iki ülkenin ortak anıları olduğu Kırım’dan Tatar Türkü asıllı bir aileden gelen çok değerli tarih profesörü onbeşden fazla dil bilen İlber Ortaylı’ya bizzat Başkan Vladimir Putin imzası ile verilerek şu andaki Rus Türk dostluğunu taçlandırılması ibret verici bir rastlantıdır. Şimdiye kadar dünyada 11 kişiye verilen bu ödülün üçünün (diğerleri ozan Ataol behramoğlu ve Rus-Türk araştırmaları Merkezi Başkanı Hasan Aksay) ülkemizden olması komşuluk ilişkileri bakımından mutlu bir gelecek vaad etmektedir.

John Lock’dan Milton’a kadar İngiliz filozof ve ozanlarını da okuyrak çok donanımı bir alt yapıya sahip olan Kantemir 1729-1731 arası yazdığı özgün siyasal hicviyeleri ile tutuculara karşı Çar’ın devrimlerini cesurca savunmuştur. Bunun ödülü olarak 1732’de Büyük Britanya’ya elçi olarak gönderildi. Beraberinde babasının “Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi”ni getirdiği Londra’da da satirler yazmaya ve Horatius ile Anakreon’dan çeviriler yapmaya devam etti. Fakat Rusya’nın başkenti St. Petersburg’da eserlerini basacak bir yayınevi bulamamıştır. Doğal hukuk kuramının inanmış bir destekçisi olarak Aydınlanma fikirlerini hararetle yayıyor, kiliseyi ve ruhban sınıfını sert biçimde eleştiriyordu.

Filozof Fontenelle’in bir portresi.

1736’da 1744’deki ölümüne kadar kaldığı Paris’deki tam yetkili Büyükelçiliğe atandı. Orada çok aydın bir sima ve modern siyaset hukukunun ve yönetim sisteminin teorilerini yaparak Fransız Devrimine gidecek yolun taşlarını çok önceden döşeyen filozoflar Montesqquieu ve Voltaire’in yakın arkadaşı olarak dikkati çekti. 1740’da, o sıralarda çok ileri yaşda olan Descartes’çı filozof ve fizikçi Bernard le Bouvier de Fontenelle’in 1686 tarihli “Entretiens sur la pluralité des mondes-Dünyaların Çokluğu Üzerine Konuşmalar” isimli eserini Rusçaya çevirdi. Bu çeviri, din karşıtı pasajlar bulunduğu iddiası ile kısmen sansüre uğradı. Yazdığı şiirler, genellikle MS. I. ve II. Yüzyıllar arasında yaşamış Romalı ozan Juvenal taklidi satirik, hicviye tarzındadır. Fransız kafiye formlarını Ruscaya uygulamasının, dilini modern okuyucuya ham ve arkaik görünmesine sebeiyet verdiği ileri sürülür. Bu şiirlerinden en bilinenleri “Fikrime göre:Eğitimi Suçlayanlar Şunlardır” ve “Kem Düşünceli Saraylıların İhtiras ve Kibirleri Hakkında”dır. Eski Rus nesir tarzı üzerinde de bir çığır açmaya çalışmıştır.

Kendi felsefesini “O prirode i cheloveke-Doğa ve İnsan hakkında Mektuplar”da açıklamıştır. Önemli felsefe kavramlarının Ruslara tanıtımında ilk Rusca felsefî terminolojinin yaratılması da onur onur hanesinde yazılıdır. Rusların o zamana kadar hiç bilmedikleri kavramları “idea-fikir” “ideia”, “deputy-temsilci” “deputat”, “matière-özdek, cisim” “materiia”, “nature-doğa” “priroda” adları ile Rus dili ve düşüncesine kazandıran odur.

Kendi eserleri, çevirilerindeki özgürlük söylemleri kadar Montesquieu ve Voltaire ile sıcak ilişkileri 1740’ların başında Çar Hükûmeti ile arasını gerginleştirmeye başlamıştı. Ancak, Avrupa başkentlerindeki yüksek itibarı ve uluslararası ilişkilerdeki ve diğer devletler hakkındaki derin vukufu karşısında Hükûmet ipleri onun elinde bırakmaktan başka çare bulamıyordu. Merkeze verdiği raporlar ve diplomatik muhaberatı Avrupa Devletlerinin dış politikaları hakkında çok ciddî ve güvenilir tahliller içeriyordu. Bunlardan büyük çoğunluğu yayınlanmamış; Rus arşivlerinde saklı kalmıştır.

Diplomatik görevindeki yoğun faaliyeti kadar modern Rus edebiyatını açan, Rus klasizminin ve yeni hicviyenin öncüleri arasına giren başarılı bir yazın adamdır. İmparatorun reformlarını var gücü desteklemedeki en önemli eseri Çar’ı yücelten ve ona adadığı “Petrida” isimli, erken ölümü yüzünden tamamlayamadığı epik şiiridir.

Paris’de 31.Mart.1744’de yaşamını bekâr olarak kaybeden Kantemir ardında lehlerine vekâleten miras davası açılan gayrı meşru çocuklar bıraktı.

Yayın Tarihi : 16 Ekim 2011 Pazar 18:30:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?