18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (21)

Nikolay Vasilyeviç Gogol

Ölü Canlar (Mertvye Duşi)

Yazımı hakkında ön bilgi verdiğimiz “Ölü Canlar” Türkçeye ilk kez, 1914 doğumlu olup, Rus devrimi ertesi Rus Yahudisi ailesinin yanında 5 yaşında iken ülkemize getirilmiş Erol Güney ve eseri Fransızca çevirisinden izleyen Melih Cevdet Anday’ın birlikte 1936’daki çalışmaları ile kazandırılmıştır. En son Elanur Bahar Hanım’ın 2005 tarihli, Erghin Altay’ın 2010 tarihli çevirileri piyasaya çıktı. 1940’larda Cumhurbaşkanı İnönü ve Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından açılan Dünya Klasikleri tercümesi kampanyasına katılan ikiliden Erol Güney 1954’de bir haksızlığa maruz kalarak vatandaşlığı elinden alınıp İsrael’e göçmüş fakat Türklüğünü unutmamıştı. 95 yaşında Tel Aviv’de vefat eden bu değerli gazeteci ve yazın adamının hizmetlerini hayırla yad’ediyoruz.

Erol Güney
Melih Cevdet Anday

 

 

 

 

 

 

 


Melih Cevdet Anday, aynı eserin “Arthur Adamov” senaryosunu Sabahattin Eyüboğlu ile birlikde 2000 yılında tercüme etmiştir. Diğer dillerde en yaygın olarak okunun çevirisi David Magarshack’ın ABD. Baltimore yayını “Dead Souls”dur. Burada el yazmalarından ele geçen II. bölüm’ün dört ayrımı ve son ayrımlardan birinin de çevirisi bulunmaktadır. Bu çevirinin önsözünde de belirtildiği üzere, Gogol bir tür itirafname olan Dostları ile Söyleşi yazılarında bu eserin konusunun kendisine ilk kez Puşkin tarafından önerildiğini açıklar. Puşkin bu konuyu kendi tarzında şiirle ele almayı tasarlarken, Gogol’un mizah kalemi ile büyük bir roman ortaya çıkaracağını düşünmüş ve bu işi ona devretmiş. O sıralarda mutsuzluğu görülür şekilde artan Puşkin: “Tanrım Rusyamız ne kadar mahzun!” diye feryad etmektedir. Bu gönül ve fikir adamlarının, bayağılık, ruhsal boşluk, sahtekârlık, baskı, suiistimâller içinde kaynayıp giden toplumu kurtarma misyonunun bir umutsuzluk girdabında yok olup gitmemesi azmi ile gücünü toplayan Gogol 1834 yılı sonlarına doğru kaleme almaya başladığı romanı 1836’da İsviçredeki ikameti sırasında gözden geçirir; yazımını 1836-37 arası Parisde sürdürür; nihayet 1837-38 arası Romada iken birinci bölümün ilk yarısını oluşturur.

Gogol “Ölü Canlar”ın ikinci bölümünün el yazmalarını yakarken (Ilya Repin’in eseri .

Bir dolandırıcının maceraları ile ilgili olup, bazı eleştirmenlerin XVI- XVII. Asırlarda örnekleri görülen “pikaresk-serserilik yaşamı” tarzında kabûl ettikleri eserin buraya kadarki kısmında şevk ve umutla çalışmıştır. Moskovadaki arkadaşlarına, işin bu evresi ile ilgili şu enteresan açıklamayı yazar: “bir Temmuz günü Genzano veAlbano adındaki küçük kasabalar arasında, sırtını küçük bir tepeye vermiş fakir bir küçük han’a uğramıştım. Han’ın, çeşitli dillerin konuşulduğu, bilardo topları takırtılarının hiç dinmediği bilardo salonunda bir masaya yerleşip, yanımdan hiç ayırmadığım el yazması roman müsveddelerini çıkarıp büyük bir ilham motivasyonu ile sayfalar doldurarak bir ayrımı bitirdim. Böyle bir ilham bana çok nadir gelmiştir”. Ne yazık ki, Gogol bu ayrımın hangisi olduğunu tasrih etmemiştir. Bunun romanın baş karakteri dolandırıcı Çiçikov’un cimri Plyuşkin’i ziyareti ile ilgili ayrım olması büyük olasılıktır. Gogol’un24.Şubat.1852’de yobaz papaz Matyev Konstantinovsky’nin buyruğu üzerine eserin ikinci bölümünün çok büyük kısmını yaktığına işaret etmiştik.

Gelelim romanın özetine:

Kent merkezindeki Han’a küçük, fakat güzel görünümlü, dört tekerlekli yayları rahat çalışan bir araba yanaşır. İçinden çıkan pek yakışıklı sayılmayan, fakat zarif tavırlı ve güzel giyimli, tıknaz, orta yaşda bir beyefendidir. Pavel İvanoviç ÇİÇİKOV adındaki bu kişi kendini üniversite danışmanlığı da yapan, iş temasları için araştırmaya çıkmış bir çiftlik sahibi olarak tanıtır. Araba sürücüsü Selifan ve hizmetçisi Petruşka ona refakat etmektedirler. Vali, savcı, çiftlik sahipleri gibi kentin yöneticileri ve ileri gelenleri ile hemen temas kurar. Hareketli, konuşkan ve her konuda bilgisi ve fikri olan bir kişi olarak, Vali ona hayranlığını: “Böyle bir konukla kentin onur duyduğunu,” ifade eder.

Kentteki yerlilerle çok samimî olup tüm etkinlik ve toplantılarına katılan Çiçkov, başda uyanık, kibar tavırlı Manilov ve kaba saba, beceriksiz görünümlü Sobakoviç olmak üzere yerlilerin kent dışındaki çiftliklerini de ziyaret eder. Kendisini çok sıcak karşılayan Manilov ve ailesi, onun aşırı mütecessis tavrından kuşku duymaya başlarlar. Kaç kölesi olduğu, en son sayımı hükûmete ne zaman verdiği, o zamanmdan beri kaç kölenin öldüğü gibi ahret suâlleri üzerine kendisinin bile kesin bilgisi olmadığı için kâhyasına müracaat etmek zorunda kalan Manilov Çiçikov’a bunları neden istediğini sorar. Önce bocalayıp: “Köyü satın almak istiyorum” diyen konuk, sonra ölmüş olan kölelerin ölüm belgelerini almak istediğini söyler. Öldüğü hâlde Devlete beyanı verilmemiş köylüler için boşuna vergi vermemesi için bunları kendisine satmasını önerir.

Çiçikov Bayan Koroboçka ile karşılaşıyor. Kendisi de beyaz Rusyalı bir Yahudi olan Marc Chagall’ın empresyonist bir eseri.

O dönemim yasalarına göre, toprak sahipleri arazilerindeki insanları sayısına göre vergi ödemekte idiler. 4 yılda bir yapılan her nüfus sayımında bu rakam tesbit edilir; yeni sayıma kadar alınacak vergi sabit kalırdı. Görünüşde her iki taraf da bu işlemden kârlı çıkacaktır. Çiçikov bu belgeleri toplayarak mülkünü rehine koyup para alacaktır. Manilov ise bunun için ücret istemeyeceği; hemen sözleşme yapabileceği yanıtını verir.

Yapılan sözleşme üzerine Çiçikov yola çıkar. Şiddetli bir yağmur arabalarının devrilmesine neden olur. Toparlanıp yeniden yola koyulurlar ve karşılarına çıkan ilk evin kapısını çalarlar. Geceyi geçirdikden sonra sabahleyin ev sahibi Bayan Koroboçka’ya hangi mevkide olduklarını sorduğunda yanlış istikamet tutturmuş oldukları anlaşılır. Manilov’a yaptığı öneriyi sohbet ettiği ev sahibine de ona yardımcı olacağı, çiftlik ürünlerini alacağı vaadi ile yöneltir. Kadıncağız çok şaşar; uzun uzadıya dil dökerek onu ikna eder.

Oradan meyhaneye gider. Orada, daha önce savcının evinde tanıştığı Nozdriev ile karşılaşır. Nozdriev mallarını panayırda teşhirden dönmekde olduğunu söyleyerek onu da misafir edeceğini söyler. Çiçikov çok meşgûl olduğunu ileri sürsese de çenesi kuvvetli, atıp tutan kumarbaz Nozdriev’in şiddetli ısrarı karşısında onun evine konuk olur. İçkili yemekde sohbet arasına Çiçikov o anda ölen kölelerin beldelerini satın alma peşinde olduğunu da sıkıştırır. Açık göz bir adem olan Nozdriev de önce çok şaşırır ama ölü canlarını satmak için pazarlığı çok yüksekden tutar. Çiçikov zengin bir kızla evlenmek için müstakbel kayın pederinin üç yüz can köle talep ettiğini, kendisinin bu yüksek fiyatı ödeyecek parası olmadığını söyler. Nozdriev gene bir şey anlamamıştır ama konuyu kapatırlar. Çiçikov’u iskambil oyununa davet eder. Çiçikov yanaşmaz. Muhatabı o zaman hile yapılmaya müsait olmayan dama’yı kabûl etmesini ister. Bunu kabûl eden Çiçkov’a karşı gene hile ile kazanır. Çok öfkelenen Çiçikov evi terkeder.

Çiçikov ve Nozdriev (Pyotr Sokolov’un eseri)

Bir yandan Çiçkov’un bu acayip ticareti kentte günün dedikodusu olmuştur. Bu alış veriş kârlı mıdır, değil midir; kölelerin götürülecekleri yeni toprak ve iklimde işe yararlar mı, yaramazlar mı; su olanakları nasıldır; kölelerin yeni iklim ve koşullara alışıp alışamayacakları; ipi kırıp kaçıp kaçmayacakları; bazılarının işe yaramaz kölelerini Çiçikov’a iteleyip itelemeyeceklerini; giden kölelerin Çiçikov’un halen yanındakiler ile uzlaşıp uzlaşmayacakları; huy değiştirip değiştirmeyecekleri; dürüst bir düzene uyup uymayacakları; Rusyanın içki satışı serbestliği olan küçük llerine yakın bir çiftliğe gidecek olmalarının onları ayyaşlığa itip itmeyeceği; göç srasında serserilik ruhuna kapılıp kapılmayacakları; onlari disipline sokmak için Çiçikov’un yeterli otoritesi olup olmadığı konularında aydın insanlara yakışan mantıkî (?) fikir alışverişinde bulunuldu. Çoğu Çiçikov’un durumunun gerçekden çok zor ve nazik olduğundan; ayaklanmalarla karşılaşabileceğini; kimisi evel Allah asayiş güçlerinin böyle şeylerin hakkından gelebileceğinden dem vuruyordu. Kimisi çok baskılı bir denetimin, diğerleri babacanca sevecenlikde bir muamelenin muhassenatından söz ediyordu. Hattâ, dönemin İngiliz eğitimcisi Joseph Lancester’in önerdiği tipde “karşılıklı eğitim” sisteminin uygulanmasını isteyecek kadar entellektüellikde ileri gidenler bile vardı. Çiçikov’a sempati duyulduğundan ona dostça öğütler verenler çıkar. İyi yürekli kentlilerden kölelerin güvenle nakledilmesi için ona kolcu vermeye hazır olanlar vardır. Çiçikov onlara minnettarlığını ifade eder; yanına alacağı köylülerin çok mazbut insanlar oldukları savı ile kolcu desteğini kesinlikle reddetmekle birlikde gereğinde diğer yardımlarından yararlanacağını söyler. Centilmen görünüşü dolayısiyle kentte adı bu kadar yoğun geçtiği için artık onun milyoner olduğuna da inananlar, kentte daha fazla kalması için ricaya gelenler de vardır. En büyük etkiyi de kadınlar üzerinde yaratmıştır. Bir gün otelindeki oda masası üstünde imza ve ad bulunmayan, sadece “Çiçikov’un kâlbi bu mektubun sahibini bulmalı!” yazılı bir mektup bulur; çekmecesine koyar. Daha sonra da Valinin balosu için bir davetiye alır.

Bu davete gitmesi hazır bulunanlar üzeıinde çok büyük bir sevinç yaratır. Bütün gözler onu izlemektedir. Hazır cevaplığı ve zerafeti ile herkesi daha da fazla büyüler. Çiçikov bu arada, mektubun sahibini keşfedebilir miyim düşüncesi ile özellikle bayanların yüzlerini tek tek okumaya çalışır. Fakat birden bire salona dalan Nozdriev yüksek sesle Çiçikov’un salağın teki olduğunu, ölü canlar satın aldığını ilân eder. Önce bu ayyaş adama kulak asmayan konuklar davetten sonra bu çarpıcı olayı etrafa yayınca her kafadan ayrı ses çıkar; yabancının Valinin kızını kaçırmak için böyle dümenler çevirdiği inancı doğar. Sonuçda tahminler iki grupda kutuplaşır: “Ölü canlar ticareti” ile ilgilenen “Erkekler partisi” ve Valinin kızının kaçırılması varsayımına kafayı takan “kadınlar partisi”...,

Çiçikov’un evveliyatı hakkında bilgi, gecikerek romanın 11. Ayrımında verilmektedir. Biz özeti biraz daha derli toplu yapmak için bu bilgiyi bu araya sıkıştıralım. Kahramanımızın ailesi gerçekden soylu bir kökden gelmekde idi. Ancak bu soyluluk irsî mi idi yoksa yaşam tarzı ile mi kazanılmıştı; orası bilinmiyor. En azından Çiçikov onlara çekmemişti. Küçük yaşta annesini kaybetmiş; genelde para göz olan babası ise onu, bakması için yaşlı bir akrabasına bırakmıştı. Okulla da başı hoşlaşmamıştı. Fakat açıkgözlüğü okulda öğretmenlerini idare etmeye ve fazla arıza çıkarmadan mezun olmasına yardımcı olmuştu. Diploması ona ancak küçük bir memuriyet sağlar. Başda onu gözü tutmayan müdürünü kafa kola almayı başarır; onun evine dadanır; kızına yakınlaşır. Kendisini adam akıllı kullanan Müdüre “baba” demeye başlar. Bir zabıt kâtipliği koparır; bundan sonra Müdüre eski saygısını göstermez olur. Rüşvet alır; para yapar. Ne var ki yeni atanan müdür ilkelidir; suiistimâllere göz açtımaz; yozlaşmış memurlar takibe, evleri hazineye alınır. Çiçikov da istediği gibi elinde oynatamadığı müdürden yılıp, kendini daha yağlı bir kapıya, gümrük idaresine atar. Burada başlangıçda ideal bir görevli gibi davranır. Hiç rüşvet kabûl etmez; kaçakçılara aman vermez. Üstlerinin gözüne girip yetkileri arttırılır. Bu defa kaçakçılarla kucak kucağadır; muazzam servet edinir. Bu durumu dikkati çekince hakkında takibata geçilir; fakat tatlı dili, zarif tavırları ve daha önemlisi para yedirmesi sayesinde yakayı mahkûmiyetten kurtarır. Ama yoksul kalmıştır; çiftliklerde kâhyalığa razı olur. Bir ara bir kaç yüz kölenin rehin işlemini izleme görevini alır. Finansal zorluk içindeki çiftlik sahibine hükûmetten köle sayısı oranında borç para sağlamada yardımcı olmak üzere; ona vekâleten, Maliyeye başvurur. Maliye memuruna kölelerin yarısının öldüğünü bildirerek bunun sakınca oluşturup oluşturmayacağını sorar. Memur, nufus sayımında sağ görünüyorlarsa, resmî kayıtlara itibar edileceğini, yeni doğumların eksikleritelafi edeceği varsayımına göre mahzur yaratmayacağını söyler. Resmen sağ olan köle başına ikiyüz rubla borç para verilebilmektedir.

İşte Çiçikov yeni maceralara atılmak için ilhamı bu görüşmeden alır.

Sürecek
 

Yayın Tarihi : 24 Ocak 2012 Salı 12:17:13
Güncelleme :24 Ocak 2012 Salı 12:30:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.89.xxx Tarih : 24.01.2012 13:59:21

Saygıdeğer Teoman. Gogol'ün ''Ölü Canlar'' eserinin bir çevirmeni daha var: Savaş Tunalı. Eserin orijinal ismini ''Dead Souls'' olarak ifade ettiğine göre her halde İngilizceden çevirmiş olmalı. Athena Yayınları'ndan çıktı. Birinci baskısı 2004'te, diğer iki baskısı 2010'da yapılmış. Türkçe üslûbu hiç de fena değil. Fiyat etiketinin üzerine ikinci bir etiket yapıştırıldığına göre zamlı fiyatı 5 lira 95 kuruş. Alelâde ve sıradan romanların 15 - 20 lira fiyatla alıcı bulduğu ülkemizde, bu gibi klâsik romanların ucuz fiyatla satılması, yayıncının arz-talep dengesini hesapladığını ve de en acısı, bu gibi klâsikleri okuyan aydınların gelir düzeyinin düşüklüğünü mü gösteriyor dersiniz? 


Teoman Törün IP: 88.240.13.xxx Tarih : 25.01.2012 12:02:57

Değerli kardeşim, katkılarına çok teşekkürler. Ben de okurlarımdam çalışmalarımın interaktif  girişimlerle ikmâlini bekliyorum.