29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (3)

Mikhail Vasilyevich Lomonosov

Mikhail Lomonosov

İçinde bulunduğumuz yılın 19.Kasımında doğumunun 300. Yıldönümü kutlanacak olan Rus ozanı ve bilim adamı Lomonosov 19.Kasım.1711’de, Rusyanın en kuzeyindeki Arhangelsk Oblast’ında (Eyalet) tarihî Kholmogory kasabasından çok uzak olmayan bir ada üstündeki “Deniskova” köyünde, bir pomor *(1) aileden doğdu; bu köye onun ölümünden sonra anısına armağan olarak “Lomonosov” adı verilmiştir. Babası zengin bir tarımcı ve denizci, hem Dvina Irmağında hem de Beyaz Deniz (Kola Yarımadası ve Karelia ile çevrili iç deniz) ve Arktik Okyanusunda sefere elverişli kadırga inşa eden gemi sahibi Vasily Dorofeyeviç Lomonosov idi. Bir diyakos’un kızı olan annesi Elena Ivanovna Sivkova, Mikhail 9 yaşında iken yaşamını yitirmiş, çocuk üvey anneler elinde yetişmiştir. Baba Lomonosov oğlunu on yaşına gelince yardımcı olarak yanında çalıştırmak istedi. Fakat, okuma-yazmayı komşusu Ivan Şabni’den öğrenen çocukdaki öğrenme aşkı, eline geçen bir kaç kitabı ezberine almasından belli idi. Etrafındaki Doğa olaylarına karşı son derece mütecessis ve bunların gizlerini öğrenmeye hevesli idi. Öğrenimine kasaba diyakosu Sabelnikov’la devam etti ama Sabelnikov’un din ona kitaplarından başka bir şey vermiyordu. Nihayet 14 yaşında Meletius Smotrytsky’nin bir gramer kitabı olan “Çağdaş Kilise Slavcası” ve Leonty Magnirsky’nin “Aritmetiği” eline geçti Onun için düşlerindeki Moskova’ya gitmekden başka bir hedefi olamazdı. 1724’de üçüncü kez evlenen babası oğlunun eğitimi kaygısnı iyice boşlamıştı. 1730 yılında pembe yanaklı, sarı saçlı 19 yaşındaki genç adam bir gece vakti, donmuş balık taşıyan arabaya sığınıp evden gizlice ayrılarak Moskova’ya yol aldı. Dostlarının çabaları ile Zaikonopasski Okuluna kabûl edildi.

Özellikle, Latin dilinde çok hızlı gelişmesi gözlemlenince 1734’de Moskova’dan yıllık 10 ruble (günlük 3 kopek’e geliyor) bursla Slav, Yunan, Latin dillerini geliştirmek üzere başkent St. Petersburg’a gönderildi. Orada kimya, fizik gibi teknik bilimleri yetkinlikle kavradığı görülünce öğreniminin gelişmiş bir yabancı ülkede tamamlanmasına karar verildi. Böylece 1736 yılında Almanya’da, Alman Aydınlanmasının en önde gelen siması olup çok yönlü olmanın tadını ondan aldığı filozof ve matematikçi Christian Wolff ile tanıştığı o zaman Avrupasının önemli üniversitelerinden Marburg’da metalürji öğrenimine başladı. Almancayı süratle öğrendi ve bu dilde felsefe kitapları okumaya başladı; XVII. Yüzyılın İngiliz teologu ve Doğa Felsefecisi Robert Boyle’u keşfetti. Tarih, coğrafya, sınaî gelişme, ressamlık, astronomi, siyaset velhasıl her konuya derin bir ilgisi vardı bir yandan da, başda hayran olduğu Aşağı Silezyalı doktor ozan Johann Christian Günther olmak üzere Alman müellifleri tarzında şiirler yazmaya girişti.

1739 yılında kaleme aldığı ünlü “Hotin Kalesinin Türklerden Zaptedilmesi Destanı” St. Petersburg’da çok dikkati çekti. Rus Klasik edebiyatını ilk açan Antiokh Kantemir’in dedesi Konstantin Kantemir’in Osmanlı hesabına Avusturyalılara karşı savunup kurtardığı Hotin Kalesinin Ruslar tarafından zaptının (aşağıda çevirisini yapacağımız) destanını yazmak Lomonosov’a düşecektir.

Marburg’da evinde kaldığı biracının 19 yaşındaki kızı Elizabeth Zilch’e aşık olup evlenmişti ama St. Petersburg Akademisinden bazen de aksatılarak gönderilen çok cüz’î ödenekle ağır kitap masraflarının yanında bir de eşini geçindirme sıkıntısına dayanamaz olmuştu.. Bu yüzden iyice borçlanıp profesörlerinden biri ile kavga edince de Üniversiteden kaçıp başıboş Almanya’da dolaşmaya başladı. Bir ara zorla Prusya Ordusuna alınacaktı; asker kaçağı olarak Wesel’de hapsedildi. Hapisten kaçmayı başarıp 1741’de St. Petersburg’a döndü. Bir yıl sonra Rus Bilimler Akademisi Fizik Departmanına bölüm başkan yardımcısı olarak atandı.

Lomonosov’un “Poltova Savaşı”nı betimleyen en başarılı mozaik eseri.

Bu arada, bir küçük çocukla ardında Almanya’da bıraktığı Elisabeth gerçek aşkı taddığı eşi Mikhail’in hasretine ve komşularının dedikodularına dayanmamış, annesinin ölümü üzerine varını yoğunu satarak borçlarını ödemiş ve Rusya’nın yolunu tutmuş; kocasına kavuşmuştu.

Lomonosov’un yüksek kabiliyeti onu üst’ü olan hocalara akıl öğretme gibi tecavüzkâr sayılacak davranışlara itiyordu. Mayıs.1743’de hakkındaki bir suçlama sonucu tevkif edildi ve 8 ay ev hapsinde kaldı. Çalışmaları ile itibar görmesi Ocak.1744’de affedilip serbest kalmasına imkân verdi., Sonunda rektörü olacağı Üniversiteye 1745’de fizik, kimya profesörü oldu. Uzun yaşamamasına karşın ömrüne pek çok sayıda eser ve teknik çalışmalar, buluşlar sığdırdı. Hava, elektrik, maddenin yapısı ile ilgili kuramlar geliştirdi ve keşifler yaptı. Örneğin, 1761’de Avrupa’daki bilginlerin Venüs’ün de bir Güneş uydusu olduğunu gözlemlemeleri üzerine kendi evindeki kendi geliştirdiği rasad dürbünü (teleskopu) ile bu gezegenin etrafında yoğun bir gaz atmosferi olduğunu keşfetti. Renkli cam üretmede kendine özgü bir teknik geliştirdi. Bu teknikle yaptığı mozaikler Ermitaj’da, Tarih müzesinde ve diğer müzelerde sergilenmektedir. Onun eseri mozaikden “Poltova Savaşı” kompozisyonu St. Petersburg Bilimler Akademisinin büyük merdivenini süslemektedir.

Lomonosov’un kurucusu olduğu “Moskova Lomonosov Devlet Üniversitesi”

Rus kültürüne ve geleceğine en büyük katkısı da, her sınıfdan halka ve gençlere açık onun adını taşıyan Moskova Üniversitesini kurmasıdır. Nisan 1755’de kapılarını açan bu üniversitede en seçkin öğrenciler yetişmiş; bunlar cilt cilt Lomonosov kitapları ile ödüllendirilmişlerdir.

Muazzam bir görüş derinliği olan hoca Arktik Okyanusundan buzul devinimlerini araştırıp bunların nereye yönlendiklerini ve Severnaya Zemlya arşipel’ine (adalar grubuna) ne uzaklıkda olabileceklerini yaklaşık olarak hesaplamıştır ki bu tesbit ancak 1913’de kesinlik kazanmıştır. Gene mantıkî akıl yürütmelerle Kuzey kutbunda, Güney kutbunun tersine hiç kara parçası bulunmadığını iddia etti. Kuzey denizinin Murmansk’dan Magadan’a kıyılarının görüntüsünü çizdi (burada babasının denizliğinin etkisi vardır); burası özel bir seferle ancak 1978’de kesin haritasına kavuşmuştur. Cıva’nın donma derecesini ilk tespit eden, toprağın, maden ve turba kömürlerinin, petrol’ün ve amber’in organik menşelerini, buzulların oluşumunu araştırıp bulan odur. Hayran olduğu Robert boyle’un 1673 tarihli bir deneyi sonucu vardığı yanma olayının bazı maddelerde mevcut olduğunu varsaydığı ve “flojiston” adını verdiği akışkan bir madde ile gerçekleştiği kuramını 1756’da yeniden irdelemiş ve bu teorinin yanlış olduğunu kabûl etmişti. Daha sonra çağdaş kimya biliminin kurucusu Antoine Lavoisier de aynı görüşe varacaktır.

Bir yandan edebiyatı ihmâl etmiyor; dizelerde vurgulu heceyi kullanıp Rus şiirine dinamizm kazandırarak devrim yapıyordu. 1748’de Rus edebiyatını hareketlendiren “Belagat”i; 1752’de “Camın Faydaları Hakkında”yı yazdı. 1755’de Rusya’nın ilk gramer kitabını yazarak edebiyat dilini kilise dilinden ayırdı. 1757’de “Kilise Kitaplarının Yararları Üzerine Önsöz”ü yayınladı. “Tamire ve Selim” (1750) ve “Demofon” (1757) adlarında iki trajedisi vardır.

Kont B.C. von Münnich

Edebiyattan çok teknik başarılarından söz ettiğimiz Lomonosov özgür düşünceli ve girişimci bir toplum yaratmadaki başarılarından dolayı Bielinski tarafından “Edebiyatın büyük Pedrosu”, Puşkin tarafından “Ruslar için ilk Üniversite” olarak nitelendirilir.

Bu değerli bilim adamı ve ozan 15.Nisan.1765’de vefat etti.

Şimdi edebî eserlerinden örnek olarak;1739’da Rusların, Ukraynalı, Gürcü, Moldavyalı (Boğdanlı) müttefikleri ile Hotin istihkâmını kuşatıp Tatar ve Türk güçlerini mağlup ettikleri “Stavuçani” (şimdiki Stavseani) Savaşından aldığı ilhamla yazdığı ve Çariçe Anna Ivanovna’ya armağan ettiği epik destanın çevrisini verelim. Bu çatışma sonu kale Türk güçlerinin komutanı Ilyaş Kolçak tarafından (Alman asıllı Danimarka doğumlu olup Rus Devleti hizmetine girmiş) Rus birlikleri komutanı Kont Burkhard Christoph von Münnich’e teslim edilmişti. Fakat bu işgâl Ruslar için geçici bir yengi oldu. 1769 ve 1788 yıllarında Ruslar bu kaleyi tekrar tekrar ele geçirdiler ama barış andlaşmalarına göre bazı toprak kazancına karşı iade ettiler. Ancak 1806-1812 Rus-Türk savaşında nihaî olarak Rusyaya katıldı ve Bessarabyanın bölge merkezi oldu.

Lomonosov’a hamaset esini veren Hotin Kalesi

Daha çok uzun süre Tatar egemenliği altında kalmanın öfkesini haykıran ve Arkaik çağların Homeros’u ağzı ile yazılmış naiv bir rengi olan şiirdeki coşku kuşkusuz pek abartılıdır. Üstelik Prusya asıllı bir komutanın stratejik ustalığının eseri olan başarı Rus askerinin kahramanlığı olarak açıklanmaktadır. Ama ilk dönem Rus edebiyatından bir örnek vermek amacı ile okurlarıma sunmakda yarar gördüğüm bu uzun ve zaten ilkel bir çeşnide olan şiiri İngilizce tercümesinden çevirirken hem şiir yeteneksizliğimden hem de orijinal dideki anlamın aynı cümle inşası ve aynı mısra kalıpları ile muhafazasının olanağı olmadığından genel anlamı verecek biçimde mısraları ortadan kaldırıp kıtaları bir bütün olarak birleştirdim. Ozan duyarlığı ve yeteneği olan okurlarımın bunu revize etmelerinden mutluluk duyarım.

Majesteleri Çariçe Anna Ivanovna’nın Aziz Anısına Armağan Edilmiş Epik Destan: Hotin’in Türkler ve Tatarlardan Zaptı Zaferi

1. Eteğindeki deri vadi sükûn içinde uyurken içinden geçen çaydaki suların nasıl durmaksızın kıpraştığı, rüzgârın ağaçları nasıl salladığı unutulmuş bir dağ zirvesinden esen ani bir mutluluk zihnimi sardı. Orada tepe aşağı hızla inen yiğitlerin zafer çelenkleri dokunuyor; utku söz her bir yana yayılıyor. Uzaklardaki meydanlardan duman kıvrım kıvrım yükseliyor.

2. Aşağıda Pindus’u mu *(2) görüyorum? Antik zaman hemşirelerinin şarkılarını duyuyorum. Permessian *(3) bir ateşle yanıyorum. Onların yüzlerini görmeye can atıyorum. Onlar bana şifa bahşedecek olan suyu verecekler. Bunu iç ve tüm bitkinliğini dindir. Gözlerini Kastalyan (Şiir çeşmesinin) ıslaklığı ile durula. Bakışlarını steplerin ve dağların ötelerine uzat; ruhunu da, kapkara gecenin üstünde sabahın mucizesini gösteren bu topraklara yönelt.

3. Tıpkı, ortasında kaldığı çılgınca haykıran dalgaların, onu garketmekle tehdit ettiği, köpüklerle örtülü güvertesindeki her şeyi darma dağın hâle getirdiği, gümüş renkli gazaplı köpüklerin ortasından inatla yoldan çıkarmaya çalıştığı bir gemi gibi; Tatar sürüleri de, bir anda deryanın dibinden fışkıran mucizevî yalaza misâli Rus ordusunu çevirivermiş; birden genleşiveren süvari buharı semayı karartmıştı! Ama bunların derhal yolu kesiliyor.

4. Anavatan aşkı Rus çocuklarının ruhlarını ve bileklerini güçlendirdi; her biri kanlarını feda etmeyi amaç bildiler. Savaşın çağrısı ile güçlerini topladılar. Bir kudretli aslan zehirli dişlerini gösteren, vahşetle ışıldayan gözlerini açan bir kurt sürüsünden nasıl korkardı? Kükremeleri ormanlarda, sahillerde deprem yaratıyor; uzattığı kuyruğunu etrafa çarparak çamuru, kumu birbirine katıyor.

5. Bir kükürt kazanında fokurdama halinde bu kabarcıklar Etna Dağının bağrındaki tunçdan yıldırımın oluşumumu nu gösteriyor? Yoksa Hades’in zincirlerini şakırdatmasını mı? Ya da çene kemiklerini alabildiğine açmasından mı doğuyor? Hayır, Vadinin üzerine çelik ve alev yağmur gibi yağarken, yoksunluğa terkedilmiş bir köle ulusun etrafı bataklıklar ve düşmanla çevrili seçkin erlerinin yüksek bir kale hendeğinde yüreğinin tutuşması, son hızla ateşin içine atlamaları bu harıltı.

Çariçe Anna Ivanovna Bakanlar Kurulunda (Valeri Jacobi’nin eseri)

6.Oh, İstanbul, silahlı kuvvetlerini, ateşler sarmış gökyüzünün küller, alevler ve ölüm pürkürttüğü dağların arkasından gizleyerek Dicle’nin sularını akıttığı sahillere kaçır. Fakat, bu dünyada kartallarımın gözlerine perde çekecek hiç bir engel yoktur. Onları hiç bir şey: sular, ormanlar, tepeler, seller ya da en vahşi stepler durduramaz. Kartal lejyonlarımın, ancak rüzgârın ölçebileceği yüksekliklere ulaşabilecek kudreti vardır.

7. Pontus (Yunanca Pontos-Deniz) gibi kara da kabarsa ve soluğunu yitirse, dünyanın tüm savaş alanları inlese de, en kara duman ışığa perde çekse de, Moldavan zieveleri kana bulansa da; Ey Rus bunların hiç biri yolunu kesemeyecektir; tek başına Anna’nın adı ile kutsanmış olman seni korumaya yeter. Ve şimdi senin ona adadığın ateşli çaban otakla biçilmiş gibi Tatar saflarını tarümâr edecektir.

8. Gün ışınlarını dalgalar arasına gömüyor geceye karşı savaşını terkediyor. Tatar prensi karanlığın içinde yitip gidiyor; Tatarlar hem aydınlığı hem umutlarını kaybediyorlar. Bir kurt ormanın derinliklerinde rengini kaybetmiş bir Türk cesedini çekiştiriyor. Birisi son gün batımına seyrediyor ve haykırıyor: “Şu lâl renkli sahneyi perdele ve Muhammed’in mahcubiyetini ört! Güneşin battığı gibi denize gömül!”

9. Neden ruhum korkuya kapıldı? Kanım soğuk akıyor, ruhum bir şeylere lânet ediyor! Nedir bu kulaklarımdaki şamata? Orman ve çöl ulurcasına haykırıyor! Yırtıcı hayvanlar bir inde pusuya yatmışlar. Asumanın kapısı ardına kadar açılmış, Ordunun üzerinde kasırga bulutları dolaşıyor. Ve âniden Kahramanımız yüzü ateşler saçarak ortaya çıkıyor; kanla yıkanmış kılıcı ile düşmanın peşine düşüyor.

10. Coşkun akan Don’un yanı başında Rus gücünü tehdit eden istihkâmı dümdüz edip geçen o değil miydi? Ucu bucağı bulunmaz steplerin susuz alanlarında Persleri yere çalan o değil miydi? Bakımsız yaban sahillere çıkar çıkmaz düşmanlarına diktiği o sert bakışı, havaya kaldırdığı o demir yumruğu ve gün ağarmasından önce düz ovaları çiğneyip geçen birliklerinin hızında dört nala giden küheylanı ile...

Çariçe II. Katerina’ın 1764’de Lomonosov’u ziyareti. Ivan Fyodorov’ın eseri (1884)

11. Her yanı Pedro’nun güçlerinin varlığını hisseden bulutlarla, yağmurla ve ard arda çakan şimşekler ve deprem geçirmekde olan ormanlıklar ve çayırlarla çevrili idi. Kim onun dehşet verici yıldırım kuşanarak güneye yönelmiş o gazaplı bakışına dayanabilirdi? İşte o, kibirli Selim’i *(4) Hazar sahillerinden sürüp atacak ve kâfir kellelerini steplere dağıtacak Kazan’ın fatihi olmalıydı.

12. Kahramanlardan biri diğerine dedi ki: “Zahmetimiz boşa çıkmadı; çabamız hedefine ulaştı. Artık dünya’yı Rus korkusu sardı. Sınırlarımızı kuzey’e, batıya, doğuya ve güneye uzattık; bu utkuyu Anna’mız kutluyor ve halkına armağan ediyor.” Artık, biz yiğit meçhûl askerleri karanlık örtüyor, gözlerden, kulaklardan gizliyor.

13. Irmak, savaşçılar arasında dökülmesi mukadder olan kandan, Tatar kanına belenmiş olarak çağlıyor. Yeniden başlatmak istediğimiz korkunç çatışma düşmanın kılıcını, mevziini, utancını terkedip kaçması ile sonlanıyor. Ölü kardeşlerinin kanı üzerinden kaçarken mide bulandırıcı bir tablo çiziyorlar. Yapraklardan en az titreyeni bile, top mermilerinin havayı yırtışlarındaki ses gibi kâlplerindeki korkuyu haykırıyor.

14. Dağlar ve ovalar pınarlarla birlikde: “Oh, Rus’a zafer! Oh, zafer!” şarkısını söylüyorlar. Kaçmakda olan düşman steplerde kendi ayak seslerinden dehşete düşmüş durumda. Bu yakından tanıdığı kişlerin bozgun hâlinde oluşunu gören mehtap onların ayıbından utanıyor; keder içinde kızaran yüzünü gizliyor. Ve Rus’un korkunç gücü trampetlerle tüm âleme ilân edilirken zafer gecenin karanlığında ışık oluyor.

*(1) Pomorlar: Çok eskiden Novgorod’dan gelip Beyaz Deniz kıyısına yerleşmiş bir halk. “Pomor” denizci anlamına da geliyor. Tatar, Mogol esareti altında kalıp çile çekmiş bu insanlar onlardan özgürlüklerini kurtardıkdan sonra tekne yapımı, deniz ve kara avcılığı, ikon boyaması ve fil dişi işlemeciliği sanatlarını edinmiş; XVI. Asrın ortalarından itibaren İngiltere, Norveç, ve İsveç gibi uzak diyarlara deniz yolculuğu yaparak Rusyanın dış ticaretine egemen olmuşlar; Arhangelsk’de tersaneler kurmuşlar, gemi yapımcılığı ustalığı kazanmışlar.

*(2) Pindus (Yun. Pindos) : Batı Yunanistan’da, en yüksek doruğu 2.632 m. Yüksekliğindeki Smolikas olan ve Yunan mitolojisinde Apollon’a, ilham perilerine ve şiire adanmış kalker ve şistli kütlelerden oluşan sıradağlar. Kız kardeşlerden kasıt da bu ilham perileri...

*(3) Permessian (Permessos’a ait) : Permessos (ya da Termessos) Yunan mitolojisindeki Apollon’a adanan ve Musaların (sanat perilerinin) bulunduğuna inanılan dağ Helikon’dan akıp ozanlara ilham verdiğine inanılan sel suyu.

*(4) Selim: Kırım Hanı II. Selim Giray’ı kasdediyor. 

Yayın Tarihi : 22 Ekim 2011 Cumartesi 18:27:06
Güncelleme :22 Ekim 2011 Cumartesi 18:42:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?