18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (39)

Fyodor Ivanoviç Tyutçev

Tyutcçev’in Levsky tarafından 1856’da yapılan tablosu

Puşkin ve Lermontovla birlikde son romantik 3 büyük Rus şairi arasında kabûl edilen, fakat Panslavist görüşü ile onlardan ayrılan Tyutçev 5.Kasım. 1803 tarihinde, Bryansk yakınlarında Ovstug’da soylu bir aile’de doğdu. Çocukluğunun uzun süresi Moskovada geçti. Ailenin tuttuğu, isim yapmamış bir şair ve çevirmen olan özel öğretmen Profesör Semyon Raich ona ilk şiir zevkini kazandırmıştı. Klasik diller çevirmeni, eleştirmen Profesör Alkesey Merzlyakov’un edebî çevresine 13 yaşında girdiğinde Horatius’un Maecenas’a risalesini tercüme etmişti. Bu eğitim onda felsefî şiirler yazma hevesi uyandırdı. 1819-21 yılları arasında Moskova Üniversitesinde filoloji öğrenimi gördü. Mezuniyetten sonra Dışişlerine katılarak, akrabası Kont Ostermann-Tolstoy’un beraberinde Münihe stajyer olarak gidecek ve 22 yıl boyunca ülke dışında, Dışişleri hizmetinde çalışacaktır. Münih’de Bavaryalı genç diplomat Kont Joseph von Lerchenfeld’in, evlilik dışı yarı kız kardeşi Amalie von Lercehfeld’e aşık olup onu şiirlerinin ilham perisi yapmış; fakat büyüklerinin başkası ile evlenmeğe zorladığı Amelie ile daha fazla yakınlık kuramamış; ancak ölümcül şekilde yatağa düştüğünde Mart.1873’de “Slozy-Göz yaşları” şiirini ithaf ettiği Amelie’nin onu ziyaretinden duyduğu heyecanı kız kardeşi Daria’ya mektupla nakletmiştir.

Münihde Heine ve Schelling’le tanışmış; Alman romantizminin etkisinde kalmış; uzun yıllar uzakda kaldığı yurdunun özlemini bu 18. Yüzyıl romantizmi uslûbunda dile getirmiştir. Şiirleri dışında kendini yazar kabûl etmedi; sadece siyasal makaleler ve şiirler yazdı. 1826’da bir Rus diplomatının dul eşi Bavaryalı Kontes Eleonore Petersonla; onun 1838’deki ölümü üzerine başka bir aristokrat genç Alman dul Barones Ernestine von Dörnberg’le evlendi. İlk eşi Eleonore henüz hayatta iken Ernestine’le ilişkisi vardı ve ondan bir çocuğu olmuştu. Her iki eşi de Rusça anlamazdı. Ernestine çok sonraları bu dili öğrenmeye biraz çaba sarfetmiştir. Tyutçev’in kendisi de Fransızcayı Rusçadan daha iyi konuşurdu. Özel mektuplaşmalarını hep Fransızca yapıyordu. 1836’daMünih delgasyonundaki halefi Prens Ivan Gagarin’in onun seçilmiş şiirlerini Sovremennik’de yayınlamak için istediği izni biraz da nazlanarak vermişti ve nitekim bu muhteşem lirik dizeler Rusyada kamu oyu ilgisini çekmedi. O “Revue de Deux Mondes-İki Dünyanın Dergisi” adındaki “829’dan itibaren Parisde yayınlanmaya başlayan politik dergide Rusyanın Dünya politikasındaki rôlü üzerine makaleler yazmayı tercih ediyordu. Rus dilinde sadece 400 civarında şiir yazmıştır. Bunları da “bagatelles-önemsiz şeyler” savı ile yayınlamaya değer görmezdi. Nekrasov 1850’de Rus ozanlarının listesini yaparken “önemsiz şairlerin en yeteneklisi” olarak değerlendirmişti. Turganyev’in de aralarında olduğu bir yazar grubu tarafından ona ait şiirlerin ilk kolleksiyonu 1854’de hazırlanırken kendisinden hiç yardım ghelmemişti.

Buna karşın Tyutçev politik görüşlerinde son derece militan Panslavistti. Slav Birliğini şiddetle arzu ediyordu ama bunun Batı güçleri, Vatikan, Osmanlı İmparatorluğu ve Polonya ile geçimsizlik çıkarma sebebi olmadığını, özellikle Polonya’nın bir Slav Devlet topluluğu olduğu için sıcak yaklaşıma değer olduğunu düşünüyordu. Rus Hükûmetinin yenilgi ile sonuçlanan Kırım Savaşına yol açmasını çok eleştirmişti. Diğer tüm politik konularda; özellikle köle emansipasyonunda sınırsız liberaldi.

1850’de kendisinden en az yirmi yaş küçük Elena Deniseva ile onun tüberküloz’dan vefatına kadar gayrı meşru ilişki kurdu. Metresinin ölümünden sonra sevgiye “facia” anlamı veren derin aşk şiirleri dizisini oluşturdu. 1870’lerde erkek kardeşi, oğlu ve kızının ölümleri onu hepten yıktı.

Kendisi emekliliğinde 15.Temmuz.1873’de Çarskoe Selo’da vefat etti. St. Petersburg’un Novodeviçi Manastırı Kabristanına gömüldü. Şiirlerinden örnek olarak “Susmaya acı bir çağrı” olan, “söylenen düşüncenin yalan olduğunu” ifade eden “Silentium (Latince Susma)” dizelerini Vladimir Nabokov’un İngilizce çevirisinden verelim:

Konuşma, -sütre gerisine çekil ve
düşlerini, hissettiklerini gizle
Billur semadaki yıldızlara benzeyen
Ruhunun derinliklerinde tuttukların varsın kendiliğinden oraya yükselsin
Gün batımı orayı karartmadan;
Onların içinde şenlen; tek kelime etme
Bir kâlp başka nasıl bir ifade bulur ki?
Başkası senin zihnine nasıl girer ki?
Seni şevke getirenin ne olduğunu fark eder mi?
Bir düşünce bir kez ağızdan yanlış çıktı mı;
Çeşmenin musluğu bir kez bulandı mı;
Artık doğrudan kaynakdan içeceksin suyu ve bir şey söylemene gerek kalmadan,
Salt kendi iç âleminde yaşa
Kendi ruhunda bir dünya gelişiyor
Peçelenmiş düşüncelerin kara büyüsü dışdaki ışığı kör edebilir....
Sesin günün gürültüsünde boğulur, işitilmez
Sen onların şarkılarına kulak ver,ağzını açma.

Afanasy Afanasiyeviç Fet (asıl soyadı Şenşin’dir)

Afanasy Fet, 1860’da

Lirik şiirleri ile kendisinden sonraki Aleksandr Blok’u etkileyen ozan ve çevirmen Fet 5.Aralık.1820’de, Oryol oblastı’nın Mtsensk kasabasında Novosyolki çiftliğinde doğdu. Doğumu ile ilgili ayrıntılar tam bilinmez ama Jean-Jacques Rousseau hayranı bir entellektüel olan bu çiftliğin sahibi babası Afanasy Neofitoviç Şenşin’in 1820’de Almanyada termal tedavi aldığı sıralarda tanışıp evlendiği (bazılarınca Yahudi olduğu iddia edilen) Charlotta Becker Foeth ile evlilikleri Rusyada kayıtlı olmadığı için bu ülkeye döndüklerinde geçersiz sayılmış ve çocuğun kaydı “Şenşin” olarak değil, Rus imlası ile “Fet”e çevrilerek anne soyadı ile yapılmıştı. 14 yaşında, Jukovsky tarzı şiirlerinin etkisi ile Livonya’nın Werro kenti’nde yatılı bir Alman lisesine kabûl edilmişti. Soyadı orada da sorun çıkardı. Okul Müdürü onu “Foeth” adı ile kaydetti. Adı ve yurttaşlığının karışık olması onu hep sıkıntıya sokakacaktır. Çift 1822’de nikâh tazelemişler; fakat Afanasy baba soyadını ancak 1876’da alabilmiştir. Bu onda kötümser bir yapı geliştirdi.

1942’de henüz Üniversite öğrencisi iken “Moskvityanin” ve “Oçetestvennye zapisky” adlı edebî dergide düzenli yayınlanan duygusal şiirleri olaganüstü ilgi çekti. 1844’de Üniversiteden mezun oldu. O yıl ağır ailevî şoklar yaşadı. Amcası Pyotr Neofitoviç Şenşin vefat etti; kendisine miras kalacak büyük mikdarda paranın yeri bulunamadı. Annesi Charlotta kanserden öldü. Ertesi yılın başında Novosyolki malkânesini nihaî olarak terkekedip Ukraynanın Kerson Eyaletine taşındı. Çok geçmeden İmparatorluk Ağır Süvari Alayına teğmen olarak katıldı. Böylece soylular arasında sağlam yer edinip kendisini izleyen soy karışıklığının verdiği kompleksden kurtulmak istiyordu. 1848’de karşılaştığı yoksul bir toprak sahibinin eğitimli ve aydın kızı 20 yaşındaki Maria Laziç’le gönül ilişkisi oldu; fakat aşağı tabakadan olan kızla evlenmeye gönlü elvermedi. 1851’de kızın yanarak ölmesi intihar kuşkusu yarattığından Afanasy derin bir suçluluk duygusuna kapıldı. Bu olay askerlik mesleğinde bulamadığı ilhamı şiirlerine büyük ölçüde verdi. 1853’de St. Petersbug yakınlarındaki bir “uhlan alayı”na *(1) atandı. Kırım Savaşı sırasında da Estonya kıyı bölgelerini muhafazaya alan kıtalarda hizmet gördü.

Bir Uhlan alayı çatışmada (Polonyalı Juliusz Kossak’ın eseri)

Aynı yıl Nekrasov’un desteği ile girdiği Sovremennik yazarları çevresinde eleştirmen Vasily Botkin, büyük yazar Turganyev ve Sivatapol cephesinden yeni dönmüş başka bir genç subay olup onun ozan yeteneğine hayran olan Lev Tolstoy’la tanışacaktır.

İlk şiir kitabı 1850’de yayınlanan Afanasyh’nin ikinci kolleksiyonunu yayınladığı 1856’da Yüzbaşı rütbesi ile ordudan emekli oldu. 1857’de zengin bir çay tacirinin kızı fazla cazip olmayan fakat çok kibar ve sıcak kanlı Maria Botkina ile Paris’de evlendi. 1860’da Stepanovka malikânesine çekilerek yakın dostları Turganyev ve Tolstoy ile söyleşiler yaptı; lirik şiirleri Rus simgeci (sembolist)ozanları etkilemiştir. Fakat siyasal görüşleri çağ dışı bulunuyordu; bu yüzden gözden düştü. Çernişevsky ve Dobrolyubov’dan ağır hücumlar aldıkdan sonra Nekrasov ve Tuırganyev bile onu dışlamışlardı. Afanasy onlara: “Sosyal misyon, moral ve başka yüce değerler şiir için kâbuıs’dur. O sadece güzellikdir,” diyordu. 1863’de sonra şiir yazmayı doğa ve aşk konuları ile sınırladı. Şiirleri ölümünden sonra 1894’de dört ciltte toplandı. Uğraşlarını temel olarak Ovidius ve Vergilius gibi Latin ozanlarının eserlerinin ve Goethe’nin “Faust”u ve Schopenhauer’ın “Die Welt als Wille und Vorstellung-İrade ve Tasarım Olarak Dünya”sının Rusçaya tercümelerine yoğunlaştırmıştır. 1859’da Sovremennik’de çıkan Shakespear’in “Julius Caesar” versiyonu olumsuz eleştiri almıştır. Son yıllarını anılarını yazmaya özgüledi; 1848-1889 arası anıları iki ciltte 1990’da yayınlandı.

Ölümü, doğumu kadar tartışmalı oldu. Bazı biografi yazarlarını itibar ettiği resmî raporlar Moskova ikametgâhında kalp krizinden öldüğünü yazarlarsa da farklı bazı olaylardan söz eden tanıklar vardır. 21.Kasım 1892’de Moskovada vefat eden Fet 23 Kasımda eski Şenşin aile malikânesindeki yeni Klemyonovo aile kabristanına gömüldü.

Fet’den bir şiir örneği Kuzeyin Huş Ağaçlarını Hep Sevmişimdir (Yevgeny Bonver’in İngilizce çevirisinden)

Kuzey’in huş ağaçlarını hep sevmişimdir;
Boyunlarını öyle hüzünle yere sarkıtmış görüntüleri vardır ki,
Garip canları titreten hummanın
Bir mezarın sessiz konuşmasının serinliğini verirler.

Ama gene de, uzun yapraklı dalları ile
kendini taşkınlara teslim eden Söğüt
Yüreğimizde daha uzun yaşayan ve
Bizleri kamçılayan düşlere daha yakındır.

Kendi dertleri ile hem hâl olan koruluklar,
Onların acı gözyaşları dolu çimenlikleri,
Huş ağaçları soğuk rüzgâra salt
Ortak acıları ve korkularını hikâye eder.

Tüm zeminin kutsal elemlerin
Anavatanı olduğuna inanarak,
Ağlayan söğüt gövdesi
Uzun yapraklı dallarını aşağı eğer.

*(1) Uhlan Alayı: İlk defa Polonyalıların kurdukları mızraklı, özel kıyafetli hafif süvari birliği. Bu isim sonradan Rus, Prusya ve Avusturya mızraklı alayları için de kullanıldı.

Aleksey Feofilaktoviç Pisemsky

Pisemsky’nin potresı (Sergey Levitsky’nin 1856 tarihli eseri)

Rus realizminin büyük ustalarından biri sayılan, yaşamı süresi içinde Turganyev ve Dostoyevsky’e eşit tutulan romancı ve oyun yazarı Pisemsky 23.Mart.1821’de, babası yoksul düşmüş emekli albay Feofilakt Gavriloviç Pisemsky’nin Ramenye Oblast’ı, Kostroma ilinin Çukloma malikânesinde doğdu. Annesi Yevdokiya Şipova’dır. Yazar, otobiografisinde, Çar Ivan Grozny’nin, Büyük Elizabet ile bağlantı kurmaya İngiltereye yolladığı Diyakos Pisemsky dahil çok önemli kişilerin de aralarında bulunduğu çok soylu bir aileden geldiğini anlatır.

14 yaşında girdiği lisede arkadaşları ile oluşturduğu amatör tiyatro gurubu onda drama deneyiminin gelişimini sağladı. Matematik öğrenimi gördüğü Moskova Üniversitesinde iken ilgisini daha çok Schiller, Goethe, Corneille, Racine, Voltaire, Rousseau, Shakespear, Hugo ve George Sand’ın eserlerine yoğunlaştırmış; ve (“Fatmagül’ün Suçu ne?” parelelinde) “Sorumlu Tutulacak o Kız mıdır?” adlı povest’ini yazmıştı. Bu öyküsü zamanın ünlü eleştirmen ozanı Profesör Stepan Şevirov’a *(1) görüşü alınmak üzere verildi. Edebiyatta Naturalist (Doğacı) okula karşı olan muhafazakâr hoca bu öyküyü yumuşatarak yeniden yazmasını önerdi. Pisemsky bu öğütü dinler gibi göründü ama kulak asmayıp 1848’de ufak bazı kırpmalarla 1848’de “Sin Oteçestva” dergisinde yayınlatmıştır. 1844’de Üniversite mezuniyetinden sonra doğduğu ilde memurluk yaparken öykü yazmaya başladı. 1846’da işinden ayrıldı. İlk romanı 1847’de yazdığı “Boyarşina” sıradan halkın çektiği eziyeti anlattığı ve Rus soylusunu yerdiği için yayımı yasaklanmıştı. Bu eseri 1858’de ancak yayınlanmıştır. “Nina” romanını yazdığı 1848’de Yekaterina Svinyina ile evlendi. Tekrar işine döndü. Önemli hizmetler görünce 1854’de İmparatorluk Arazisi Bakanlığına girmek üzere St. Petersbug’a yerleşti. Bu arada, 1850’de “Tyufyak-Ahmak” ve 1851’de “Komik Aktör” romanlarını yazdı. En başarılı yapıtı: “Tışyata duş-Binlerce Can” dır(1858). Bu eser: başka birini sevdiği hâlde, binlece can’ı yâni kölesi olan *(2) zengin fakat sakat bir kızla evlenen Kalinoviç’in bencilliğini anlatır. 1859’da yazdığı “Toryka sudbina-Acı Talih” trajedisi Rus tiyatrosunun baş yapıtlarından olup, Valinin özel elçisi olarak gittiği Kostroma’da yapılan bir tahkikatla ilgili gerçek hayat hikâyesine dayanmaktadır ve kariyerini uç noktaya ulaştırmış; Uvarov ödülü kazandırmıştır. Yazıları Rusyanın hemen tüm edebî dergilerinde yayınlanıyordu.

Stepan Şeviryov

Ancak, Kırsal yaşam hakkında 1850’ler sonu 1860’ların başında yazdığı “Marangozlar Karteli”, “Leşi” *(3), “Yaşlı Hanımefendi” gibi öykülerinde zamanın tüm moda görüşlerine kesin bir karamsarlık ve kuşkuculukla bakıyordu. Rus köylüsünü idealize etme gibi bir çaba içinde olmadığı gibi onları Zola’nın natüralizmi ile temel hayvan içgüdüleri ile zalimce davranan vahşîler olarak gösteriyordu. Iskra dergisi editörleri ile giriştiği bir polemik skandal boyutuna ulaşmıştı. 1861’deki “Yaşlı Adamın Günahı”ndan sonra 1862’deki “Vzbalamuçennoye-Fırtınalı Deniz” romanı Rus toplumunun heyecan verici durumunu betimlemekle birlikde radikallerin sert eleştirlerine hedef oldu. Bu eleştirilerin kaynağı ondaki baskıya karşı direnme yoksunluğu yanında insanlığın daha yüce niteliklere istidadı olmadığı inancı idi. Kendisinden sonraki yazar Skabiçevsky’nin değerlendirmesine göre o Slavofillere olduğu kadar Batı sevdalılarına da öylesine uzaktı.

Andıklarımızdan başka “Kırkların İnsanları” (1869), “Girdap’da” (1871), “Mason” (1880) isimli romanları; “Hastalık Hastası” (1852), “Paylaşım” (1852), “Teğmen Gladkov” (1864), “Savaşçılar ve Bekleyenler” 1864), “Yasa üstü İnsanlar” (1868),”Yağmacılar” (1872), “Baal” (1873) *(4), “Malî Deha” (1876) isimli drama eserleri vardır. Repertuar’ı genellikle etkisi altında kaldığı Gogol tarafından gözden geçiriliyordu.

Yazar yaşamının son yıllarını acı olaylarla geçirdi. En küçük oğlu Nikolay’ın nedeni intiharı, ardından ikinci oğlu Pavel umutsuz bir hastalığa yakalanışı onu ölümüne dek fizik zaafiyete ve melankoliye düşürdü. Dostoyevsky’nin ölümünün tam bir hafta öncesi, 21.Ocak. 1881’de ruhunu teslim etti. Şöhreti Sovyet Devrimi ile tümden silinmiştir.

*(1) Stepan Petroviç Şeviryov: Saratov doğumlu, 1806-1864 yılları arasında yaşamış, özellikle Alman edebiyatının klasik şiirlerini çeviren edebiyat tarihçisidir. Fakat “Çürümüş Batı” diyecek kadar Avrupayı eleştiren fanatik bir Slavofildir.

*(2) Can diye anılan köle köylülerin derebeylerin malı sayılması ve Gogol’un “Ölü Canlar”ının özetini verrirken açıkladığımız gibi bunların toplu olarak birbirlerine satılması geleneğine “Krepostniçestva” denirdi.

*(3) Leşi ya da Lesovik: Slav mitolojisinde yaban hayvanların ve ormanların koruyucusu ruh’dur.

*(4) Baal: Fenikelilerin baş tanrısı Güneş İlâhı.
 

Yayın Tarihi : 24 Nisan 2012 Salı 10:49:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
fuat yöndemli IP: 193.255.246.xxx Tarih : 15.06.2012 07:47:07

Dünkü mesajı yazma sebebim olan İspanya/Endülüs'ten bahseden internet sitenin adresi ve tabiidir ki orada bulunan nefis noktürn kayda geçmemiş.Lütfen aşağıdaki siteye girin, sessiz bir ortamda, ağız tadıyla bunu seyredin, dinleyin, sonra da benim dün yazmış olduğum mesajı okuyun.Bana hak verdiniz mi?http://www.youtube.com/watch_popup?v=GyfGdpF55Uk&vq=medium


fuat yöndemli IP: 193.255.246.xxx Tarih : 14.06.2012 10:40:51

 Rahmetli babamın İstanbul'dan, İbrahim Hilmi Kütüphanesi yayınlarından getirttiği üç fasikül vardı, "Hakiki ve Resimli" lejandıyla basılan Binbir Gece Masallari adında... O eserde, masallardan birinin sonu şöyle bitiyordu:

"Evlâtlar yetiştir, ölsün diye;
Saraylar kur, yıkılsın diye;
Yürü ardına bakmadan,
Bu yol harabiyete gider..."

İlişikteki Endülüs hakkındaki filmi ve noktürnü takip ederken, aklıma bu cümleler geldi; gözlerimin önüne ise, gece, mehtap altında gümüşî suları alçak bir sesle çağlayarak akan bir ırmak...
Bu mesajı seyredip dinlemeden evvel, çok sevgili ve değerli üstâdım Teoman Törün beyefendinin İspanyol edebiyatı hakkında derin bir vukufiyetle hazırladığı o uzun yazı dizisini de mutlaka okumanız gerekir...
Bu vesileyle çok değerli büyüğüm Teoman törün beyefendiye uzun ömürler, sağlık ve afiyetler diliyor; ellerinden saygıyle öpüyorum...Prof.Dr. Fuat Yöndemli
Konya / Türkiye Subject: FW: WONDERFUL.....