17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (61)

Anton Pavloviç Çehov IV.

Çehov’un öykülerinde ele aldığı konular çok çeşitlidir ve bu konular üzerinde derin tahliller yapar. Heder olmuş, yoksul küçük Vanka dışında da her sınıftan çocukların iç âlemlerine girmeye önem verir. Daha çok genç yaşlarda kaleme aldığı biri 2.5 yaşından biraz büyük, öteki dokuz yaşındaki iki çocuğun yaşamı tanıma gayretlerindeki tavırları ile ilgili ikisi ile Çehov’un “öykü” türü yazı örneklerini sona erdireceğiz. Dizimizin başlarında Fransız yazın çevrelerince : “Rusların Tolstoy, Dostoyevsky gibi romancıları varsa bizim de Maupassant gibi “öykücüler kralımız” var iddiasına değinmiştik. Her hâlde bu polemik yapılırken Maupassant’dan on yaş daha genç Çehov tam ün yapmamıştı. Aslında, Çehov, çapkınlık hikâyelerinden başka pek bir şeyler vermemiş Maupassant’dan kıyaslanamayacak kadar üstün bir öykü yazarıdır.

Grişa

Grişa: Sadece 2 yıl, sekiz aylık tombiş çocuk Grişa’ın yaşama bakışını irdeleyen, onun psikolojisine inmeye çalışan bu öyküyü Çehov 26 yaşında iken yazmıştı.

Bakıcısı ile bulvarda gezintiye çıkan, soğuk alır korkusu ile haddinden fazla giydirilmiş; bir de nisan güneşinin etkisi ile nerdeyse soluk alamaz hâle gelen Grişa bu giysi yükü altında minik adımlarını beceriksizce ve ürküntü ile atar; fakat bu zor haliyle ve o güne kadar tüm dünyasının evlerinin hemen yakınındaki kare biçimindeki meydan olmasına karşın şaşkın bakışlarında, aslında içinde bulunduğu ortamdaki tüm kişi ve varlıkları tüm ayrıntıları ile dikkatle gözlemleyen çok mütecessis bir insancık görülmektedir. Çehov henüz dünyayı tanımamış bu küçük varlıkta da bir ciddiyet bulmakta ve onun kişiliğini kabûl ve teslim ettiği bir perspektif getirmekte; sadece ondaki yorumlama farkına işaret etmektedir. Bunu yaparken sanki öykünün küçük kahramanı ile alay ediyor gibidir. Ona göre, çocuk etrafında çeşitli uğraşlarla vakit geçiren kişileri annesinin onun yatağı yanına koyacağı oyuncak bebekler gibi; yanından geçen kediyi, gözleri ve kuyruğu haricinde babasının giydiği kürk ceket gibi görür. Fakat kesinlikle, ana-babalarının, diğer kişi ve canlıların devinimleri, örneğin bir kedinin yalanması, kuyruğu çocuklar için gözlem içgüdüsünü şiddetle tahrik eden etmenlerdir; bakıcısına tehalükle bunların ne olduğunu sorar. Yanından geçen atlı araba onu çok keyiflendirir; kendisine komik gelen atlara istem dışı güler. Buna karşın aynı büyükler gibi zevk düşkünlüğünün onlara dünyayı unutturması da bir olgudur. Onların elinden, oburcasına yediği o tatlı yiyeceklerle beslenirlerken, uyuması için onlar tarafından ninniler eşliğinde sallanırken onların bireysel farklılıkları üzerinde zihin yormazlar. Ama yaşam onlar için de tümüyle oyun ve eğlence değildir; duyumsadıkları bazı şeyler zevk aldıklarından daha farklı ve tehdit edici görünüyor ise bunları daha önemle algılarlar; örneğin, onun bulvarda geçit töreni yaparken gördüğü muhafız kıtasının omuzları tüfekli, kırmızı yüzlü erleri daha fazla merak ve kaygı uyandırır ve bunların ne olduklarını bakıcısından sorduğunda endişesi ortadan kalkar ama merakı ve onları gözlemleme içgüdüsü daha da derinleşir. Birden karşılarına çıkan ve bakıcısı ile aşnalık eden, uzun boylu adamda en fazla dikkatini çeken, onun cekedini süsleyen parlak düğmelerdir. Evde, alnında bir sıcaklık hissederek soğuk almış olmasından korkan annesinin kaygısını, deneyimini kullanıp: “Soba! Anneciğim, soba!” diye gidermeye çalışır. Ancak, anne’nin kuruntusu zail olmaz: “Her hâlde bozuk bir şey yedin,” diye ona bir kaşık hintyağı içirir.

Grişa karşılaştığı ilginç görüntüleri rüyasında da görüp deneyimlerini pekiştirecektir.

Step-Bozkır Rusya’da toplumsal yapının kökten değişimi gerektiği tezini içeren ve yazar’a ilk ününü kazandıran, İngilizceye 1903’de çevrilmiş lirik gerçekçilik janr’ında Rusların “povest” dedikleri bir kısa roman ya da uzun gezi öyküsü’dür.

Çehov’un Puşkin ödülü ile taltif edildiği yıl olan 1888’de yayınladığı “Bozkır”, son derece güzel yabanıl bir doğal çevre boyunca yapılan seyahatin, ölmüş büyükannesini bir tabut içinde uyuyup duruyor” diye safîyane tarzda anlatan bir çocuğun ağzından, gene naiv dille olsa da ”güneş yanığı tepeler, menekşe karışımı ve kahverengimsi yeşil ufuk derinlikleri gibi lirizmle bezenen bir uslûpda anlatılması, gene bu çocuğun arkadaşlık yaptığı yetişkinlerin karakterlerine ilgi gösterip nüfuz edebilmesi, “yalnızlık duygusu”nu vurucu bir etki ile vermesi 28 yaşındaki yazara en yaygın ünü kazandırmıştır.

Steplerde bir çiftçi Tatar ailesi

Öykü Peder Kristofor Siresky ve aile dostu yün ticareti ile uğraşan Ivan Kuzmiçov’un Bozkır üzerinden güneye yapmakta oldukları seyahati ile başlar. Kuzmiçov, bir araba kervanı ile satmak üzere koyun yünü taşımaktadır. Okulu Kiev’e nakledilmiş olan yeğeni Yegoruşka’yı da yanına almıştır. Bir sivil memur dulu anasından ilk kez uzak kalacak olan küçük oğlan, yol boyunca etrafında gördüğü her değişik manzarayı ilgi ile seyreder. Çocukça fakat eleştirel olmayan bir hayranlıkla yorumlar getirir. Örneğin, uzaklardan seçebildiği bir yel değirmeni onun için kollarını sallayan kısacık bir adamdır; tarlalarda ekinleri biçen çiftçilerin tırpanları bir ağız “sviş, sviş” sesleri çıkarır. Yegoruşka, stepin yorgun çiftçilerine, özellikle çöp bacaklı kadınlara acıyarak bakar. Bir yandan rahip ve tacir, özellikle kendi tâbi tutuldukları eğitimin erdemleri üzerine tartışmakta; gezinin amacı olan yün alıcısı Varlamovla buluştuklarında nasıl pazarlık yapılacağını tasarlamaktadırlar. Güneşin bunaltıcı sıcağı altında terlerken toplaşmakta olan fırtına bulutları endişe yaratmaktadır.

Trende Yegoruşka kendini bir dizi maceraların ve ilginç karakterlerin merkezine düşmüş gibi hissedecektir. Salomon adında, dalkavuk tipleri hor gören bir Yahudi; kibirli insanlar; yanaklarından öperken Yegoruşkayı ürperten, gözü yağlı av Varlamov’u ayarlamakta olan yoksul kalmış güzel Kontes Dranitskaya ve başkaları... Sohbet ettikleri diğer yolcuların her birinin ikbâl mevkilerinde iken halen düşme bahtsızlığına uğramış olmalarına Yegoruşka şaşar. Özellikle Panteley adındaki yaşlı sürücünün “gerçek” diye anlattığı ya uydurma ya da insafsızca abartma çok yaşam öykülerinden çok hoşlanır. Küçük oğlan, genç ve güzel eşi ile çok gururlanan Konstantin adında bir Ukraynalı ve Dymov adlı tatlı sert arabacı ile de iyi anlaşmıştır. Ancak, kısa boyu ile kocaman çizmeleri içinde kaybolmuş gibi duran, ağarmış saçlı yün taciri Bay Varlamov’a pek ısınamamıştır. Bu yeni arkadaşlıkların eğlenceli yanı, şiddetli bir kar fırtınası üzerine Yegoruşka’nın soğuk alıp ateşlenmesi ile kesiliverir. Amcası ile en yakındaki han’a sığınırlar; han odasında sık sık gelen ve kendini bilmez hâlde sayıkladığı nöbetler onu mecalsiz bırakır. Yanındaki büyükler onu avutup moral vermeye çalışırlar; öte yandan yün satışından nasıl kâr edecekleri hakkında söyleşirler. Rahip, Yegoruşka’nın sırtını zeytinyağı ve sirke ile oğuşturur. Küçük oğlan ertesi sabah kendini daha iyi hissetmektedir. Rahip efendi ona okula gitmenin erdemleri hakkında telkin verir. Amcası onu alıp bir arkadaşının annesinin gözetimine bırakır. Kahramanımızın buna keyfi kaçmıştır. Öykü yalın bir biçimde: “Bir yaşamın nasıl olması gerektiği” sorusuna varır.

Arabaları uzun bir tren katarına rastlayınca amca yeğenini sürücülerden birine teslim eder; müteakıp geziyi ayrı ayrı yapacaklarını söyler. Günlerce süren bu yeni seyahati boyunca Yegoruşka bu katardaki herkesi ayrı ayrı tanır; onların karakterleri ve yaşam hikâyeleri hakkında fikir edinir.

Çehov en başarı gösterdiği edebî tür olan oyunlara da 18 yaşında iken başlamıştı.

Platonov Çehov’un, kimisince 18 yaşında yazdığı iddia edilen, genelde 1878-1882 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen, isim vermeden yazdığı tek perdelik fakat altı saatlik çok uzun bir dramdır. Rusyada “Babasızlık” ya da “Adsız bir Oyun” adları ile sahneye konmuştur. Yazar bu oyunu, Moskova’daki Maly Tiyatrosunun giderek ünlenen, Sovyetler zamanında “Cumhuriyetin Halk Sanatkârı” diye anılacak) yıldızı Maria Nikolayevna Yermolova’nın oynaması arzusu ile yazmıştı; fakat Yermolova oyunda rôl almayı reddetti. Böylece eser gölgede kaldı. Sonra Sovyet devriminin gulgulesi içinde kayboldu sanıldı. Oysa Çehov’un kız kardeşi Maria 1918 yılında öteki değerli eşya ile Anton’un bu eserinin el yazmasını da bir banka kasasına tevdi etmişti. 1921’de Maria Yaltadan Moskova’ya dönüşünde bu kasayı açıp oyunu Rus bilim adamlarına verdi. İngilizce çevirilerine oyunun kahramanının adı verilmiştir.

Birçok eleştirmen oyundaki drama hatalarına dikkat çekerler. Fakat yazarın öğrencilik yıllarında kaleme aldığı ilk dram eseri olarak istikbal vaadeden bir cevher taşıyan bu oyun bir kenara atılmamış, en azından İngiliz oyun yazarı Michael Frayn’a, Çehov’un eserlerini iki cepheden vermesi özelliğine sığınarak 1984’de bu konuyu iki buçuk saatlik “Wild Honey-Yaban Balı” isimli gerçekden çok nefis bir Çehovyan komediye dönüştürmesine yol açmıştır. Bu komedinin 1960’da, Rex Harrison’un rôl aldığı “Royal Court” yapımının sahnedeki süresi iki saate sığdırılmıştı.

“Platonov”un film uyarlaması “Mekanik Piyanonun Bitmemiş Eseri” filmi (Aleksandr Kaliagin ve Yevgenia Gluşenko canlandırıyor)

Oyun kışlarını Moskovada geçiren dul bir hanım çiftlik sahibinin yazın taşradaki çiftliğine dönmesi ile başlar. Oradaki yerel dostları kasaba doktoru, oyunun başkarakteri olan okul başöğretmeni “Mihail Platonov” ve eşi ilebuluşur. Dul hanım Platonov’un gönlünü çalmaya çalışmaktadır. Aslında, içlerinden biri evli üç kadın Platonov’un ilgi konusudur. Fakat o eşine sadık kalma azmindedir. İkinci perdenin ilk sahnesi tam bir klasik yanlışlıklar komedyasıdır. Gece vakti tam eşi uyuduğu sırada Platonov’un evinin yanı başında cereyan eden olayda çiftlik hanım ağası Anna Petrovna karanlıkda Platonov’un karşısına çıkar, samanlıkta biraz laflama önerir. Fakat, bu buluşmaya kimi sarhoş, kimi ciddî işleri olan çeşitli kişiler karışıp rahatsızlık yaratırlar. Bunlardan biri Platonov’un en yakın arkadaşının karısıdır; onunla kaçmayı umut etmiştir. Fakat Platonov’un öyle bir niyeti yoktur. Sahneye karambol halinde giriş çıkışlar Shakespear komedilerini andırır. Bu seri hareket ve şamatada kimse birbirini doğru anlamaz. Sonuçda, Platonov’un eşi, bu yanlış anlamalar yüzünden kocasını terkettiğini bildiren acıklı bir not yazıp ortadan kaybolur. Her üç kadın da kendilerini manen ölmüş hissederler. Platonov da ortadan kaybolmak için hedefsiz ve şaşkın bir biçimde kaçar. Hattına girdiğini farketmediği tren onu ezer, geçer. Trajik olması gereken bu ölüm mizahî bir uslûpla sunulur. Platonov çok iyi bir insan olmasına karşın zayıf sinirleri ve kararsızlığı yüzünden hiç uğruna yaşamını yitirmiştir. Bu oyunun ayrıca, 1971’de gene Rex Harrison’un canlandırdığı TV. Filmi ve 1976’da Aleksandr Adabaşyan senaryosu ile ve Nikita Mihailov yönetiminde “Neokonçenneya pyesa dlya mekaniçeskogo pianino-Mekanik Piyano için Bitmemiş Eser” adında bir film uyarlaması vardır. Bu adaptasyon da Trevor Griffiths tarafından 1990’da sahneye aktarılmıştır.

Çehov’un bir seri tek perdelik komedilerinden ikincisi “Medved-Ayı”nın özet ve değerlendirilmesini verelim.

Tam adı Medved: Şutka v odnom deystvii- Ayı; bir perdelik bir şaka olan bu oyunu Çehov 1888’de yazıp, çocukluk arkadaşı ve bu oyunun ilk temsilinde rejisörlüğünü ve Smirmov rôlünü üstlenen Nikolay Nilolayeviç Solovstov’a armağan etmişti. Buradaki “ayı” sözcüğü mecazen kaba saba adamı ifade etmektedir.

Moskovadaki Rus Akademik Gençlik Tiyatrosu oyuncularından Ilya Isayev “Ayı”daki rôlünde

Tam adından anlaşılacağı üzere “Fars” (maskaraca hareket komedisi) türünden olan bu oyun’un ilk perdesi 7 ay önce yitirdiği kocasının matemini tutmak için kendisini kapadığı odayı kesinlikle terketmeyen bir dul kadının uşak Luka ile konuşmasını gösterirken açılır. Uşak onu evden ayrılmaya ikna etmeye çabalamaktadır. Fakat, beyhude, Bayan Elena Ivanovna Popova yerinden kımıldamaz, kimseyi görmek istemediğini söyler. Bu kez kapıya gelen Grigori Smirnov isimli kişi Bayan Popova’yı görmeden ayrılmamakta ısrarlıdır. Zira Popova’nın müteveffa kocası ondan veresiye yulaf satın almış; parasını ödemeye ömrü vefa etmemiştir. Popova da, vekil harçlarının ancak iki gün sonra geleceği için şu anda ödeme yapma imkânsızlığını ileri sürer. Oysa alacaklı adam, Grigorı Smirnov da paraya çok sıkışmıştır; o an tahsilat yapmak zorundadır. Kadın üzüntülerini belirterek görüşmeyi reddeder. Parayı almadan gidemeyeceğini beyan eden adam Popovanın bulunduğu salona kadar gelir. Uzayıp giden tartışmalar boyunca Bayan Popova’nın müteveffa kocasının ne denli üç kağıtçı bir adam olduğu gerçeği açığa çıkar. Para ödemeyeceğini kesinlikle bildiren kadın alacaklıdan yakasını kurtarmak için odadan çıkar. Odada yalnız kalan Smirnov ne kadar bahtsız olduğunun muhasebesini yapar; kadınlarla geçmiş deneyimleri hiç hoş olmadığı için Bayan Popova’ya da güvenmemektedir. Evi terketmediği için çıkmasını sağlamak üzere yanına gelen kadınla şiddetli bir tatışmaya girer; uşak Luka’ya küstah bir tavırla kendisine bir kvas ya da başka bir içki getirmesini emreder. Oyunun sonlarına doğru Smirnov’un ve Popova’nın ikisinin de öfkeleri doruk noktaya gelir; kadın Smirnov’a bir ayı olduğunu; ayının da ötesi yaban ayısı, canavar olduğunu söyler. Smirnov muhatabının kadın olmasını göz ardı ederek onu düelloya davet eder. Konuşmaları kapıdan dinleyen uşak Luka büyük bir korkuya kapılmış bu yabanî adamın hanımına bir zarar vereceği korkusu ile koşa koşa civarlardan yardım istemeye gitmiştir. Gözü kara Popova ise kocasının metrûkesi içinden iki tabanca alıp Smirnov’un yanına gelir. Fakat Smirnov kadının ne kadar güçlü yapıda ve samimî bir öfke içinde ve ayrıca gamzeli yanakları ile çok çekici olduğunu farkeder. Birden ona gönlünü kaptırır; aşkını ilân etmeye başlar. Kadın da rikkate gelir; yüreği yumuşar; kararsız kalır. Çekip gitmesini istediği adama bir noktadan sonra bekleyip soluklanmasını önerir. Luka yanında bahçıvan ve arabacı ile olay mahâlline geldiğinde Smirnov’u kadına sımsıkı sarılmış onu öpücüklere garkederken görür.

Kendi gerçek kişilik yapısını keşfedememiş insanların eleştirisinin yapıldığı bu fars-vodvil türü oyunda, kendisini kadın düşmanı (misojinist) bir maço zanneden Smirnov ile kaybettiği kocasının anısına sadakatini hiç ihlâl etmeyeceği inancında olan ve teskin edilemez bir matem içinde görünen Pavlova özelinde, bazı insanların kendilerinde varlığına vehmettikleri üstün karakter gücünün pek sandıkları düzeyde olmadığının ayrımına varmaları için küçük bir deneyimin yeterli olduğu tezi işlenmektedir.

Sürecek
 

Yayın Tarihi : 16 Eylül 2012 Pazar 17:31:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Nazmi Öner IP: 178.233.80.xxx Tarih : 17.09.2012 16:07:38

Sayın Törün
Edebiyatımıza, kültür ve sanatımıza büyük bir katkı sağladığına inandığım yazı dizinizi ne yazık ki, gezilerim nedeniyle Mayıs başından buyana okuyamamıştım. Mayısın başından 15 Temmuza dek süren, bu çok zorlu ve riskli gezi sırasında, çoğu yerde internet bulamadım. Bulduğum yerde de uzun boylu internetle uğraşacak vaktim yoktu. Günde 12 saat gezi, akşamında notları almak ve resimleri düzenlemek yüzünden uykuya bile çoğu zaman 4-5 saat ancak kalıyordu. Dönüşte de Türkiye’de biriken işler ve yazıları resimleri toparlamak derken, bu gün fırsat bulunca kaldığım yerden okumaya başladım. Dostoyevski’yle ilgili 6 bölümü okudum. Dostoyevski’yi bütün yönleriyle ilk kez bu kadar derli toplu buldum diyebilirim. Okumadığım eserlerinin konularını da öğrenmiş oldum ki, Dostoyevski’nin ruh halinin okuduklarımla bir bütünlük oluşturduğunu gördüm. Umuyorum diğer bölümleri de fırsat buldukça sırasıyla okuyarak bugünkü yazınıza geleceğim. Yalnız şunu da itiraf edeyim ki böyle okumak da güzelmiş. Örneğin Dostoyevski’yi bölüm bölüm 15-20 günde okusam belki bu kadar etkili olmazdı sanırım. Bu güzel çalışmanın kesintisiz devamı dileğiyle kutluyorum. 


Teoman Törün IP: 88.241.149.xxx Tarih : 18.09.2012 14:11:17

Sayın Hocam,

Hiç esirgemediğiniz iltifalarınız ve moral desteğiniz bana daima güç verdi. Benim de (yazlıkda bulunmamın yarattığı bazı engeller dışında) merak ve zevkle izlediğim gezi anılarınızadan çok çok değerli bilgi kazanımlarım oldu. Ellerinize, zihninize, yüreğinize, seyahatname söz konusu olduğuna göre doğal olarak ayaklarınıza sağlık. Bilmiyorum, geçmiş bölümlerde bazı okurlarımızla yorum köşelerinde yaptığımız fikir alış verişi sonucu, şu anda yayınlanmakda olan "Çehov" bahsinden sonra (ki Rus Edebiyatında, çok karmaşık toplumsal ve siyasal hareketlenmelerin de etkileyeceği) XX. asıra giriş faslından itibaren kısa biografi ve tek bir öykü ya da öykü-roman-oyun özeti ile iktifa edip, daha çok siyasal gelişmelere referansda bulunacağım. Yoksa bu diziyi bitirmeye ömrüm vefa etmeyecek; başka yazı projelerine sıra gelmeyecek. Bilgilerinize sunarım; ama derinleşmesine lüzum gördüğünüz konularda yorum köşem katkılarınıza amade olacak. Baki saygılarımla.