17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (66)

Rus yazınında “Gümüş Dönem” adı verilen 20. Yüzyıla Giriş Edebiyatı

Rus Devrimi Özeti III.

Dönelim, Ekim ihtilâlinden sonra Urallara gönderilen son Rusya Çar’ı II. Nikolay’ın akıbetine... Bu konu en etraflı şekilde, Romanovlar Hanedanı’nın kesin tasfiyesinin yapıldığı tarihte Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi olan rahmetli Galip Kemalî Söylemezoğlu’nun 1939’da yayınlanan “Rusya Tarihi” isimli eserinde verilmiştir.

Çar II. Nikolay, eşi, veliahd oğlu ve dört kızı ile birlikde

Şubat.1917 devriminde Çar’ın “Çarskoe Selo” dinlenme ve konuk ağırlama konağında gözaltında tutulmasından itibaren, Tobolsk’da ve Yekatgerinburg’daki Ipatiev adında bir adamdan kiralanan evde çektiği çileleri ve karşılaştığı aşağılamaları uzun uzun anlattıktan sonra nasıl yargılanacağına hâlâ karar verilemediği bir evrede 1918 Temmuzu sonlarında Amiral Kolçak komutasındaki Beyaz ordunun yaklaşmakda olduğunun haber alındığını nakleder. Devrim Hükümetinin Moskova İcra Merkez Komitesi Moskova’ya gönderilen Yekaterinburg komiseri aracılığı ile, yeni muhafız kıtası komutanı Yurovsky’e, Romanov ailesi hakkında (gıyaplarında) verilmiş idam hükmünün en kısa zamanda infazı emredilmiştir. 1918 Temmuzunun 29’unu 30’una bağlayan gece yarısı (eski Rus takvimine göre (16/17 Temmuz), kentte bir kargaşa çıkması endişesi ile dikkatli ve gizli tutulan bir operasyonla önce Çar, kucağında 13 yaşındaki hemofili hastası Veliahd Çareviç Aleksey’le, ardından eşi (B.Britanya Kraliçesi Victorianın sülalesinden Alman İmparatorluğu Hesse Dukalığı Düşesi iken II. Nikolay ile evlenince Ortodoks olan) Çariçe Aleksandra, kızları Olga, Tatyana, Maria, Anastasya ile aile doktorları Yevgeni Botkin, Çariçe’nin oda hizmetçisi Anna Demidova, kâhya Ivan Karitonov, uşakları Aleksey Trup bodrumdaki tek kapılı, tek pencereli, demir parmaklıklı indirildiler.

Anlatılanlara göre aile verilen talimata soğukkanlılıkla ve son derece itaatli davranıyormuş. Komutan Yurovsky birdenbire Çar’a hitabederek: “Nikolay Romanov, artık ömrünüz bitti!” demiş. Çar ne demek istediğini Yurovsky’den sormuş. Yanıt olarak beynine bir kıurşun yiyerek hemen ölmüş. Bu ateş, bodruma indirilen tüm aile efradı, hizmetkârları ve doktorun katli talimatı olmuş; tabanca ve süngü darbeleri ile onların da işi bitirilip cansız cesetleri bir kamyona bindirilmiş; civardaki bir ormanın yolu tutulmuş. Bu infazı yapan muhafız kıtasının Macar ya da Lituanyalı Bolşeviklerden olduğu söyleniyor. Durumun halktan gizlenmesi için Ipatiev’in evi daha bir kaç gün muhafaza altında tutuldu.

Amiral Aleksandr Kolçak

Amiral Kolçak’ın önlenemeyen yürüyüşü karşısında Bolşevikler kenti terketmeden önce duvarlara: “Sabık Çar Nikolay Romanov hakkında verilmiş idam kararının 16/17 Temmuz gecesi infaz edildiğini; aile efradının emin bir mahâlle sevk edildiğini” bildiren ilânlar asılmıştı. Beyaz Sibirya ordusunun başındaki Kolçak, Çeklerin yardımı ile kente 7.Ağustos’ta (eski Rus takvimi ile 25.Temmuz) girdiğinde sorgu yargıcı Nikolay Sokolov aracılığı ile durumu araştırmış; ilânlardaki bilginin asılsızlığını tespit etmişti. Nitekim amatör arkeolog Avdonin’in yaptığı bir kazıda 1979’da Sverdlovsk’da “Ipatiev evi kurbanları”nın toplu olarak gömüldüğü mezar keşfedilmiştir.

1896 Mayıs’ının 26’sında (Gregoryen 30. Mayıs) Taç giyme merasimini izleyen kargaşada “Kodinka Faciası” denilen ve 1400’e yakın kişinin ölümüne yol açan olayların, Kanlı Pazar’ın, Yahudi karşıtı pogromları sorumlusu olarak görülmesine, hükümdarlığı sırasındaki Rusyanın dış yenilgilerine ve tüm zaaflarına karşın centilmen davranışlı, temiz yüzlü II. Nikolay ve ailesi Rus Ortodoks Kilisesi tarafından 1981’de“Şehit Aziz Nikolas ve aziz şehitler” diye takdis edilmiştir. 14.Ağustos.2000’de ise Kilisenin Sinod Meclisi tarafından “Aziz”likleri kaldırılıp “Muzdarip Nikolas” ve “Muzdaripler” diye tescil edildiler. Ailesinden kızı Anastasya’nın katliamdan bir şekilde kurtulmuş olduğu söylentileri bir tür efsaneye dönüşmüş ve sanat eserlerine konu olmuştur.

Babası Almanya’dan New York’a 16 yaşında iken göçmüş bir Yahudi olup kendisi 1896’da Brooklyn’de doğan, ABD’deki çeşitli üniversitelerden ve Meksika Üniversitesinden diploma ve lisans üstü dereceler almış ve bu üniversitelerde okutmanlık yapmış, 1919 yılında Amerika Komünist Partisinin kurulmasına, 1924 Moskova’daki V. Dünya Komintern’ine katılmış Bertram D. Wolfe’nin 1948’de yayınladığı “Three Who Made a Revolution-Devrimi Yapan üç Adam” adındaki eser, zamanının Amerikalı edebî ve soyal eleştirmeni Edmund Wilson tarafından : “Bu konudaki her hangi bir dildeki en iyi kitap olarak” tanıtılmıştır. Gerçekten bu kitap, edebiyat dünyasındaki kaynaklarına da işaret ettiği Sovyet Devrimini çok nefis bir edebî uslûp ve derin bir vukufla vermektedir. Dünya yüzündeki sosyalist hareketlerle ilgili sayısız eserleri arasında Lenin, Stalin, Troçky, Rosa Luxembourg, Meksikalı sosyalist ressam Diego de Rivera’nın biyografilerini de kaleme almıştır.

Andığım eserinde Rusya’nın“samoderzhetz” (iktidara bizzat egemen olan) çarlarının otokratik yönetimini savunan Karamzin dışında yazın adamlarının çoğunlukla liberal bir dünya özlediklerini; I. Aleksandr ile I. Nikolay’a danışmanlık yaparken ilk kez liberalizmin esenlik yolunu açacağı fikrini ilham ederek “liberalizm’in babası” unvanını alan Mihail Mihayloviç Speransky’den başlayarak “Toplumun Mutluluğu için Kılavuz” arayışında olduklarını ama yöneticilerin uçsuz bucaksız Rus İmparatorluğu topraklarından Avrupayı ancak bir fortoçka’dan (küçücük havalandırma penceresi) seyrettiklerini; Rus halkının Gonçarov’un “Oblomov” ile simgeleştirdiği bir miskinlik içinde olduğunu; buna karşın bazı dinamik beyinlerin bu meskenet’in süregitmeyeceğinin ayrımına vardıklarını yazar. Bu dinamik şairlerden Lermontov, daha 1830’da, 16 yaşında iken: “Rusya için bir yıl gelecek ki, karanlık bir yıl, Hükümdar artık tacını başında taşımayacak...” dizeleri ile 1917’nin kehanetinde bulunmuştu.

Evet, İtalya’nın XIII. Asırda Dante’si, XIV. Asırda Petrarca’sı, İngilizlerin XIV. Asırda Chaucer’ı, XVI. Asırda Shakespear’i, Marlowe’u, İspanyolların aynı asırda Cervantes’i, Fransızların XVII. asırda Corneille’i, Racine’i varken Rusya’nın Batıya sadece dar bir pencereden bakması yüzünden sesi hiç çıkmazdı. Batılılaşma başlangıcı Çar Büyük Pedro ile tepeden geldi. İlkel bir toplumda olmakla birlikte, Rusya’da eli kalem tutanlar, kendilerini edebiyata konu oluşturacak zengin bir ortamda buldular. Devrim de gecikti. Devrim süreci de tam bir infilâklar dizisi hâlinde gerçekleşti. Üstelik Meksika Devrimine gönül vermiş Mariano Azuela, Martin Guzman gibi Meksikalı yazarların düş kırıklığını Rus kalem erbabı da yaşayacaktı. Zira, coğrafyalarında kişilerin ve halkların eşitliğini öngören, “yoldaşlık” ve “toplumsal ortaklık” kavramlığı getiren bir rejim kurulmuştu ama meydan “primus inter pares-eşitler içinde birinci” olma kavgasını yapanların ihtirasına açılmış; komünizmin insan doğasına ve realiteye aykırı bir ideal olduğu, en azından Devrimin içinde olanlar tarafından anlaşılmaya başlamıştı.

Sovyetlerin Çarı Iosif V. Cugaşvili (Stalin)

Devrim, Rusya’nın gördüğü en acımasız “Çar”ı yarattı: Stalin... Lâkabı “çelikden-Stalin” olan Iosif Vissariyonoviç Cugaşvili Ocak.1924’de Lenin’in ölmesi üzerine, diğer Bolşeviklerden Zinoviev ve Kamenevle uzlaşarak, Lenin’in onun parti genel sekreterliğinden alınması yolundaki siyasal vasiyetini sümen altı etmiş; Savaş komiserliği yapmış Troçky’nin Devrimdeki rôlünü küçülterek onu önce komiserlikden almış; Buharin ile ortak önderliğe geçmiştir. Troçky’i önce iç sürgüne, Ocak.1929’de ülke dışına göndermiştir. Zulümleri ve iktidarını koruma entrikaları meyanında 1936 yılında Zinoviev ve Kamenev’i de Menşevik sapkın, Troçkist ithamı ile tasfiye ve idam edecektir. 1936-38 arası SSCB’nin kamusal gizli polis gücü olan NKVD ve Devlet Güvenli Komitesi KGB aracılığı ile Sivil Savaş sırasındaki “Kızıl Terör”e rahmet okutan korkunç bir tasfiye hareketine girişmiş, muhalif eski komünist liderlerin devlete ihanet suçu ile yargılandığı Moskova duruşmalarında bu kez başlıca hain olarak gıyabında Troçki ve geniş ölçüde Komünist Parti üyelerini ve hükûmet görevlilerini, Kızıl Ordu mensuplarını ölüme mahlûm ettirerek ortadan kaldırmıştır. Vefa duygusundan nasibini almamış diktatör 1937 Haziranında, Kızıl Ordunun zafer kazanmasının ulusal kahramanı, Lenin nişanı ödüllü Mareşal Tuhaçevsky’i bile Almanlar hesabına yıkıcı eylemlerde bulunma suçundan Kızıl Ordunun başka 7 komutanı ile birlikte idam ettirmiştir.

Mareşal Mihail Tuhaçevsky

1938 yılında Buharin, Rykov ve diğer seçkin Bolşeviklerden Nikolay Kretinsky, Kristian Rakovsky, Genrik Yagoda ile birlikde diğer onaltı bürokratı da keza Troçkist suçlaması ile idam ettirecektir. Sovyetler Birliğine bağlı diğer Cumhuriyetler halkları ve yurttaşlarına da, “ıslah edici çalışma kamplarda, cezaevlerinde, sürgünlerde kan ağlatmıştır. Ulusal Komünizm idealinin kuramcısı Tataristan aydını Mir Seyyit Sultan Galiyev defalarca tutuklanmış; Kasım 1928’de Solovsky çalışma kampına gönderilmiş, sonra kendisinden haber alınamamış; kimine göre, “Büyük Tasfiye” zamanında, 28.Ocak.1940’da Lefortovo hapishanesinde bizzat Stalin’in emri ile KGB tarafından öldürülmüş; kimine göre 1939’da cezasını tamamlayıp serbest bırakılmışi fakat sonra izi kaybolmuştur.

Devamlı suikast tehlikesi altında yaşayan Troçky de ikamet ettiği ülkeleri sürekli değiştirmiş; fakat son sığındığı Meksika’da, 20.Ağustos.1940’da güvenini kazanan bir İspanyol komünisti Ramón Mercader tarafından bir buz kırıcısı ile katledilmiştir. Stalin bu suikastte parmağı olmadığını iddia emiş ise de 20 yıl hapis yatan Mercader’i önce gıyabında Lenin Nişanı ile ödüllendirecek; 1961’de Sovyetler Birliği Kahramanı ilân edecektir. İlerde “Ivan Denisoviç’in Yaşamında Bir Gün (1962), “Gulag Takımadaları” eserlerini yazacak Aleksandr Soljenitsin (1973) bu “Büyük Tasfiye” kurbanlarının sayısı (biraz abartılı olsa da) 60 milyon olarak vermiştir.

Kızıl Ordu komutanlarını Almanlarla işbirliği suçlaması ile idam ettirmiş diktatör 23.Ağustos.1939’da Almanya ile saldırmazlık paktı yapacak; Baltık ülkeleri Romanya, Polonya’nın bölüşülmesi gizli bir anlaşmaya bağlanacaktır. Nazilerin Polonya’ya girişinde Rusya bundan istifade ile, Estonya, Lituanya, Letonya’yı, Polonya’nın kalan yarısını işgâl etmiş; Stalin’in emri ile Katyn ormanlarında 7000 silâhsız savaş esiri Polonyalı subay katledilmişti.

Sovyet Devriminin ülkemize etkilerini de kısaca hatırlayalım. Wrangel’in nihaî yenilgiye uğrayan Beyaz Ordusunun Şubat.1920’de İstanbul’a varışından sonra Wrangel Rus sığınmacıların başı olarak onları Türkiye’den başka Tunus, Sırbistan, Slovenya’ya dağıtır. Bazı yüksek rütbeliler Avrupa sosyetesine kabûl edilir. Wrangel Tunusda ordusunu toparlama gayretlerine girerse de bunu başaramıyacağını anladıktan sonra Eylül 1927’den itibaren Belçikaya yerleşip maden mühendisi olarak çalışır. İstanbul’da kalan sığınmacıları da, diğerleri gibi büyük ölçüde sefalet beklemektedir. Onların varlığına tanık olan babalarımız, dedelerimiz, kalabalık alanlara param parça üniformaları ile gelerek boyunlarına astıkları tabladaki çikolataları: “Na şokola, iki buçuk...” daveti ile satıp karınlarını doyurma kaygısına düşmüş Rus subaylarının hikâyelerini anlatırlardı.

General Wrangel’in Beyaz Ordu genel komutasını aldığında yapılan dua töreni

Bu arada Lenin’in hemen Devrim sonrasında, Çarlık Rusya’sının onayı ile İngiltere ve Fransa arasında imzalanan “Osmanlı topraklarının çok büyük bölümünün paylaşılmasını öngören 16.Mayıs.1916 tarihli ve Sir Mark Sykes ile Georges Picot adlarındaki müzakerecilere izafetle “Sykes-Picot” denen gizli antlaşmayı Dünya kamuoyuna ifşa etmiş ve Rusya’ya ait bölümünü iptâl ettiğini açıklamıştı. Bu jesti Sovyetlerle sıcak ilişkiler kurulmasının bağımsızlık Savaşına destek almada çok önemli bir fırsat olarak gören Mustafa Kemal 23.Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulmasından hemen üç gün sonra Rusya’daki Devrim Hükümetine diplomatik ilişki kurma teklifinde bulundu. Sovyet Rusya Dışişleri Halk komiseri Çiçerin bu teklife 2.Haziran tarihli mektubu ile yanıt vermiş; 20.ağustos. 1920’de iki hükümet arasındaki olumlu müzakereler sonucu çekişme hâlinde olduğumuz Ermenilerle de yaptığımız 3.Aralık.1920 tarihli “Gümrü Barış Antlaşması” ile, 1877-78 Osmanlı Rus savaşından beri Rus işgaline geçmiş olup Ermenistan Sovyetine ait olduğu ilân edilen topraklar Türkiye’ye iade edilmiş; 16.Mart.1921’de yapılan Moskova Antlaşması ile Sovyetlerle diplomatik ilişki pekiştirilmiştir.

Artık, pek kronolojik sıraya bakmadan, Rus yazarlardan Devri günlerini olgun yaşta idrak ettiği için “Sosyalist Gerçeklik” edebî yöntemini getirmiş yazar ve aynı zamanda siyasal aktivist Gorki’den başlayarak Rus ve Sovyet yazın mensuplarını tanıtmayı sürdürelim.
 

Yayın Tarihi : 21 Ekim 2012 Pazar 00:15:13
Güncelleme :21 Ekim 2012 Pazar 00:15:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?