18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (68)

Maksim Gorky Aleksey Maksimoviç Peşkov II.

Na Dne-Ayak Takımı Arasında

Rusya Yaşamından Sahneler başlığı altında, 18.Aralık.1902’de, Moskova Sanat tiyatrosunda ilk sahne alışından itibaren bu oyun hem bir başyapıt sayılmış hem de çok sorun yaratan eseri olmuştur. İlk performansı Stanislavsky yönetmiş ve ukalâ entelektüel Sahtin karakterini oynamıştı.

Gorky evinde öykülerini Stalin, Voroşilov ve Molotov’a okuyor. Viktor Govorov’un eseri

Genellikle, siyasal ve toplumsal ortamın umut vaat etmediği zamanlarda yazılmış “realist” eserler gibi bu piyes de kendi başına bir sonuca varmaz. Gorky, ancak, hayâl dünyasında yaşamanın geçici olarak can kurtarıcı olabileceğini, boş umut yaratacağını; güçlü ve özgür olanların gerçekle yüzleşmesi gerektiğini anlatır.

Volga’da mağaraya benzer yoksul izbe bir ev, sahibi Kostiliov tarafından yoksul bir çok insana kiralanmıştır. Kira evinde, bir hırsız, bir kumarbaz, Baron ünvanlı olup konumunu kaybetmiş bir eski aristokrat, çok gezerek görgü kazanmış, eski aktör, bilge bir aydın, keza onun gibi orta sınıf yoksul fakat ukalâ bir aydın, kazançları karınlarını doyurmaya yetmeyen çilingir, şapkacı, kunduracı gibi zenaat sahipleri, bir fahişe gibi toplumun artık ayrık otları olmuş, düşkün insanlar toplandığı gibi yanlarında ev sahibinin karısı zalim Vassilissa’nın kız kardeşi Nataşa da yaşar; yarı aç yarı tok ablasına hizmet eder. Bu garib insanların bir zamanlar tutkuları, hedefleri varken ya kişisel irade zaafları ya da dünyadaki adaletsizlik ve acımasızlık yüzünden ulaşmak istedikleri noktalardan toplumun tabanına itilmişlerdir. Artık fazladan, varlıkları gereksiz, yabanlaşmış insanlardır. Fakat kişiyi çürütüp tüketecek bu zehirli ortamda bile Nataşa sağlıklı içgüdülerini muhafaza etmiştir. Evin kiracılarından, gene toplumsal çevrenin ürünü genç hırsız Vaska Pepel’e gönlü kaymış; onun hayatiyetinden ruhsal bir destek bulmuştur. Vaska kendini şöyle tanıtır:

“Çocukluğumdan beri ben sadece hırsızlık yaptım... Daima ‘yankesici Vaska” diye çağrıldım. Vaska, bir hırsızın oğlu! Gördünüz ya, böyle düşünmeleri bana hiç bir şey ifade etmiyor... Varsın öyle bilsinler... Evet, ben bir hırsızdım, belki de sırf öfkeden... Çünkü kimse bana başka türlü hitap etmedi. Nataşa, sen bana farklı şekilde seslenebilirsin... Sürmekte olduğum ömür hiç kolay değil - dostu olmadan, bir kurtmuşum gibi izlenerek... Batağa düşmüş gibi bu hayata yapışmışım... Neyi tutsam kaygan ve çürümüş; elimden kaçırıyorum... sağlam bir dala tutunamıyorum... ama sen bir çam dalına benziyorsun... batıcı çıkıntıların var ama çürük ve kaygan değilsin.”

Onlar gibi bu karanlık tabloyu bir nebze aydınlatan bir başka çehre, Luka’yı görürüz. Rusya ve Sibirya’da boydan boya taban tepmiş, her tip insanla haşr neşr olmuş Luka’nın deneyimi ona eski bir hacı bilgeliği kazandırmış; çektiği acı ve düş kırıklığı ondaki güzellik ve idealizme olan inancı, önemli ölçüde zaafa uğratmışsa da tümüyle yok etmemiştir; ona nasıl yaklaşılacağını hissetmek gerekir. Karşılaştığı kişilere yaşama yeniden başlama umut ve cesareti ilham eder. Şimdi kendini içkiye vermiştir. Eski aktör kendini şöyle ifade eder:

“Ayyaş, dendi ama ücret karşılığı olmadan tedavi olunabilir. Görüyorsunuz ya, ayyaş da bir insandır. Hazırlanmaya başlamalısınız. Başlayın yeni bir yaşama!” der ve geçmiş serüvenlerini anlatarak Nataşa ve Vaska’ya yeni bir iman aşılamaya çalışır.

Bundan moral bulan iki genç içine düştükleri batakdan çıkma gücünü bulduklarını düşünürler. Nataşa kâlpsiz ablası ile anlaşma yolunu ararken korkunç bir saldırıya uğrar; Vaska sevgilisini kurtarmaya çalışırken karşısında ev sahivi Kostiliov’u bulur; itişirken kazaen onu öldürür. Olaya el koyacak olan zabıta görevlisi Medviedev Vassilissa’nın amcasıdır. Vaska’nın masumiyetini kanıtlama şansı yoktur.

Yönetmen Mark Donskoi’un 1938 tarihli filminde çocuk Aleksey dedesi ve ninesi ile birlikde

Gorky’nin en büyük eseri ve kişiliğinin tanıtımı olan trilojiden(üçlemeden) “Çocukluğum”a geçelim:

Türkçeye Leman Bahçecinin, Rusca aslından çevirdiği Roman’ın akış mekânı yazarın doğup büyüdüğü Nijni Novgorod’daki mahâlle ve sokaklardır ama bu yalın bir otobiyografi olmayıp Rus halkının 1870-1880 yıllarının acılarla dolu yazgısının, hattâ tüm dünya halklarının ortak acılarının öyküsüdür.

Gorky’nin kendisini temsil eden küçük Aleksey’in babası Maksim Savvateyiç’in Astrahan’da öldüğü ve gömüldüğü sahneden ve annesi Varvara ile birlikde Nijni kırsalında oğulları ile kumaş boyamakla geçinen dedesi Vasilisiy Vasilyev’in mülküne, “burlak” denilen işçilerin kıyı boyu çektikleri mavnalarla ırmak seyahati ile başlayan romanın daha realist görünmesi için yazar, doğallıkla, dedesinin daha sonra taşındığı kentte yaşadığı Poleyova ve Kanatnaya sokaklarındaki evlerinin betimlemelerini yapmıştır. Romanın konusu aile içinde “Leksey” ya da “Alyoşa” diye çağrılan “Aleksey”in başından geçen trajik olaylar ve aile yaşantısına egemen sürekli düzensizliklerdir. Babasının vefatı günü doğması beklenen kardeşi de ölü doğar. Aleksey uzun dönem yalın bir sevecenliği olan anneannesi Akulina Ivanovna ile birlikte dedesinin evinde bir türlü geçinemediği diğer akrabaları ile birlikte yaşar. Çocuk yaşında iken Fransız işgalinin yaşandığı 1812 yılı anılarını Aleksey’e canlı şekilde anlatıp deneyimlerini gerçekten realist bir vukufla anlatan, çeşitli etnik topluluklardaki insanların aslından farklı olmadıklarını, her çeşit tipteki insanların her toplumda bulunduğunu ve okumayı öğreten dedesi de başlarda anlayışlı ve sevecen iken işi bozulunca mülkünü satıp Nijni kenti Poleyova sokağına taşınmak zorunda kalır ve asabî, haşin bir hâl alır, aptallaşır; çocuğu karşı da yaklaşımı değişir; vefat etmiş babasının aksine yaramazlık yaptığında cezalandırır ve döver. Annesi başka bir adamla evlenir ve bir oğlu olur. Alyoşa’dan şefkâtini hiç esirgemeyen ninesi Akulina ona, zenginleri soyup vurgunlarını yoksul insanlarla paylaşan iyi kâlpli haydutlara dair çok hoş masallar, efsaneler, dinî kıssalar anlatır. Alyoşa bunları dinlerken onlardaki iyi, erdemli kadın ve melek karakterleri annesi ile özdeşleştirir; devamlı gözünde onu hayâl eder. Bir dayısı Mihayl hayırsızdır; içki içerek ve arkadaşları ile sokaklarda serserilikle vakit geçirir; karısını bayıltıncaya kadar döver. Daha mazbut olan dayısı Yakov ise ikon imalâtçılığı işine devam eder; fakat “Tsiganok-çingene” yakıştırması yaptıkları küçük yaşda kendilerine kapılanmış olup genelde hırsızlıkla geçinen Ivan adlı gence çok ağır bir madenî haç’ı zorla taşıttırıken onun ölümüne neden olur. Dedesi evi mahâlledeki meyhaneciye star; Kanatyana sokağında bir eve taşınırlar. Geçinebilmek için eve pansiyonerler alırlar. Çevredeki insanların değer yargıları acayiptir; çok iyi huylu, çalışkan ve munis bir adam olduğu için nenesinin “Horoşetu delo-iyi iş” adını verdiği, Alyoşanın da söyleşilerinden çok hoşandığı pansiyonere mahâllede kimse iyi gözle bakmaz, dede Vasilyev de onu çok eleştirir; sonunda adam orada dikiş tutturamaz. Alyoşa diğer pansiyoner Pyotr amcanın sohbetine sığınır. Ayrıca, iki güvercin çaldığı için hapse girip orada kendini asan onüç yaşındaki çocuğun acı anısına rağmen mahâllede hırsızlık suç değildir; normal bir kazanç yoludur. Artık Aleksey’in çocukluğunu yaşama hakkı yoktur; o da hırsızlık yapan çocukların çetelerine katılmıştır. Sinirlerine dokunan herkese ve her şeye çiftesi ile saçma boşaltan sivri akıllı bir bey mahâllenin genel cehennemî görünümünü simgeler. Aleksey’in üvey babası kumarbazdır; parasız kaldığından eski bir evde oturmak zorunda kalan anasının hastalanıp ölmesi ile trilojinin ilk kitabı sona erer. Dedesi de artık Aleksey’e bakamayacağını söylediğinden çocuk ekmeğini kazanmak için yollara düşer.

“V lyudyakh-Ekmeğimi Kazanırken”

Çocukluğum”un devamı olup, kendini hapseden dar dünyadan çıkış arayışını nakleder. Birinci kitapta Devrim öncesi feodalizm baskısı altında kitlelerin çektiği acının romantizmi yapılırken bu ikinci kitapta alt sınıfların birbirlerini nasıl istismar ettikleri anlatılır.

Aleksey’in nine evine dönüşü, Mark Donskoi’un 1939 tarihli filminden

Evvela bir kunduracı dükkânına çırak olarak verilir. Ama elleri kaynar çorba ile haşlanır; ninesinin yanına dönmek zorunda kalır. Ninesinin şefkâti ile acımasız dünyada yolunu bulma zorunluluğu arasındaki açmaz onu elleri iyileşince uzak akrabalardan bir mimarın yanına teknik çırak olarak sığınmaya sevkeder. Ancak ona burada yaptırılan uşaklıkdan başka bir şey değildir; bu ağır çalışmaya bir yıl dayanabilir. Kaçarak Volga’da işleyen gemilerden birine aşçı yamağı ve bulaşıkçı olarak girer. Gemiden ayrılınca kuş avcılığından medet umar. Sonra yeniden mimarın yanına gelir; inşaat işlerinde yardımcılık yapar. Ağır iş koşullarına rağmen büyük bir iştahla okumaktan kendini alamamaktadır. Bu yüzden itilip kakılır. Mimarın yanından yine ayrılır. Uygun uğraşı yolları arar ama her girdiği yerde küçük insanların sabotajlarına maruz kalır. Henüz bir çocukken dış dünyayı tanımaya ve hayata çok zor koşullar altında tutunmaya çalışan insanların çırpınmasını anlatır. Kendisi de okuma tutkusunun önüne geçememektedir.

Benim Üniversitelerim” adından açıkca anlaşılacağı üzere “Hayat Üniversiteleri” kastedilmektedir. Nitekim “Triloji”nin bu son kitabı onun 1884-1888 yılları arasında Tataristan başkenti Kazan’da ve Krasnovido kasabasında yaşadığı zamana aittir. Kunduracı çıraklığından aşçı yamaklığına, kuş avcılığından ikona mağazası tezgâhtarlığına kadar yaşamı tanıma deneyimlerinin, Kazan’da girmeye olanak bulamadığı Kazan Üniversitesi teşebbüsü üzerine, gene çevresinin tahammülü olanaksız iş şartlarındaki çalışan ameleler, hırsızlar, serseriler, sıcak demir ve kömür yığınları, genel evler, Çarlık rejiminin yasaklamış olduğu için nereye saklanacağı bilinemeyen kitaplar, devrimci sloganlarla konuşan hırçın öğrencilerle çevrili olarak geçirdiği hayatın üniversite öğrenimine bedel olduğu tezini ileri sürer. Roman kahramanı da (aslında Gorky) bir ekmek fırınında ağır işçi olarak çalışırken umutsuzluğa kapılıp kendini göğsünden vurur; ama sadece akciğerlerinden birine hasar verir.

Balıkçı barınağındaki insanlar, Dosnkoi’un 1940 tarihli filminden

Bundan sonraki serüveni, siyasal suçlu olarak gittiği sürgünden yeni dönen Romas adında bir dükkân sahibi ile birlikte Krasnovido kasabasına taşınmak olacaktır. Burada çiftçiler korku içindedirler ve değişiklik isteyen devrimcilere karşı ihtiyatlıdırlar; bu iki devrimci görüş sahibini kuşku ile karşılarlar. Sonuçda Romas’ın dükkânını ve yaşadığı yeri ateşe vereceklerdir. Gorky de başka arkadaşı ile Hazar Denizi yakınlarına göçer. Kabankul körfezinin pislik içindeki balıkhanesinde bir küçük balıkçılar loncasında iş bulurlar. İlk iki özyaşam öyküsündeki doğal, kırsal dünya, burada yerini kentin karanlık, izbe, içindeki canlar, fahişeler gibi yıkık dökük binalara bırakır. Çarın baskı rejimine duydukları isyan yüzünden Sibirya sürgününü boylayanlar vardır. Öte yandan kent reformcuları ile kırsaldaki çiftçiler arasındaki devrim anlayışındaki doldurulamaz açık fark orada açıkca görür Gorky, bazen yorumlarını da kattığı bir belgesel film gibi, (“En Diptekiler” oyununa benzer biçimde) farklı toplumsal sınıfları simgeleyen renkli kişiliklerin iç âlemlerini de verir. Olumsuz karakterlerin, hoşgörüsüzlüğün, miskinlik ve budalalığın din ve siyasal kurumların baskısından daha belirleyici olduklarını gösterir. Hayat üniversiteleri tüm engellere karşın en olgun kişiliği oluşturabilecek öğrenim kaynaklarıdır.

Gorky bu gerçeği “Çocukluğum” eserinde “Çocukluğumda, bir çok küçük, basit insanların, tıpkı arilar gibi, yaşam üzerindeki bilgi ve düşüncelerinin balını getirip bıraktıkları bir kovan gibiydim. Onlardan her biri ellerinden gelen bütün cömertlikleriyle ruhumu zenginleştiriyordu. Çoğu kez kirli ve acıydı bu bal, ama her bilgi ne de olsa bir baldı”  tümcesi ile ifade etmiştir.

Bu üçleme eser dizisinin ayrı ayrı filmleri yapılmıştır. En başarılısı Sovyet yönetmen Mark Donskoi’un, 1938, 1939, 1940 yıllarında ard arda üçlemenin her kitabının ayrı ayrı sinema uyarlamasını yaptığı Marksist tezli olduğundan 1941 “Stalin Ödülü” kazanan film dizisidir.

Hiç yoktan kendini yaratan Gorky gibi bir dehanın eserlerinin daha fazlasının tanıtılmamasına gönlüm kail olmazdı ama daha önce yaptığım açıklamada görüleceği üzere bu işin sonunu getirememe var.
 

Yayın Tarihi : 30 Ekim 2012 Salı 14:58:40
Güncelleme :30 Ekim 2012 Salı 15:08:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?