18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (72)

Dmitri Sergeyeviç Merejkovsky ve Zinaida Nikolaevna Gippius

Dmitri Merejkovsky “Rus Şiiri Gümüş Dönemi”ne ufuk açan ve ‘Simgeci akım’ın kurucularından kabûl edilen bir sima olup ozanlığı yanında romancı, metafizik düşünür, eleştirmen yönü ile de tanınmaktadır. Onun yaşamını keza aynı değerdeki ozan, yazar ve editör olan ve Rus Simgeciliği kurucularından Zinaida Gippius ile birlikte vereceğiz. Zinaida, onun yaşamını ve çektiği çileleri Merejkovky’nin ölümüne kadar 52 yıl paylaşmıştır.

Dmitry Sergeyeviç Merejkovsky
Zinaida Gippius

 

 

 

 

 

 

 

 

Merejkovsky 14.Ağustos 1865’de St. Petersburg’da, Yelagin Adasında doğdu. Babası Sergey Ivanoviç çeşitli yerel idarelerde yüksek derecede kamu görevi hizmeti görmüş; Çar II. Aleksandr’ın maiyet bürosuna özel danışman olarak da girmişti. Dmitry’nin, kardeş kalabalığı içinde oldukça yalnız geçirdiği çocukluğunun yönlendirici ışığı olarak andığı annesi Varvara, gene yüksek rütbeli bir başkent Emniyet görevlisinin kızı idi.

St. Petersburg Üniversitesinde tarih ve filoloji öğrenimi gören Merejkovsky 1888’de ilk şiir kitabını yayınladı. O yıl tanıştığı 19 yaşındaki ozan Zinaida Gippius ile ertesi yıl evlendi. 1892’deki “Çağdaş Rus Edebiyatının Gerilemesi Nedenleri ve Yeni Akımlar üzerine” isimli denemesi bazılarına göre “Rus sembolizmİ”nn manfestosu niteliğindedir ama gerçekde genel olarak Rus modernizminin bir evresini anlatır. Yeni yüzyıla geçildiğinde, iki kez birlikte sürgüne gitmek zorunda kaldığı eşi Zinaida Gippius ile birlikte din felsefesi üzerine tartışma panelleri düzenledi. Fikirlerini 1903-1904 arasında çıkardığı “Yeni Yol” dergisinde yayınladı. “Hristos i Antihrist-İsa ve Deccal” başlığı altında yayınladığı trilojisi (üçleme) ile Rusya tarihsel romanını yeniden hayata geçirmiş; tarih teoloji (din bilimi) kuramlarını da ortaya koymuştur. Üç ana bölümde verilen bu büyük eser, geniş ölçüde, ilgili coğrafyalardaki tarihsel çağların özelliklerine özgülenmiş olup, müellifin geniş genel kültürünü yansıtır; tarih ve ilahiyat hakkındaki değerlendirme ve görüşlerini açıklar.

1905’deki “Kanlı Pazar” olayından doğan tepkisini “rejimin dine karşı davranışı” diye dile getiriyordu. Eşi ve dergilerde aynı fikirleri paylaştığı düşünür, yazar ve editör Dmitry Vladimiroviç Filosofov ile 1906 baharında anarşizmi gereğinde dinî bilincin sevkettiği bir misyon kabûl ettikleri gönüllü bir Paris sürgününe çıktılar. Merejkovsky’nin yazı doğurganlığı sürüyordu: Devrimci temalar taşıyan “Gelincik Goncası” (bu eser eşi Gippius ve arkadaşı Flozofov’un katılımı ile yazılmıştır), “Son Aziz” adındaki oyunları ve sosyo/politik/ felsefî denemeleri “Barış Değil Kılıç”, “Durgun Sularda” yayınlandı. Bunlarda “evrimci mistisizm” adını verdiği kuramını da işliyordu. Orada Fransız yazın ve düşün çevresinin Anatole France, Rudolf Steiner, Bergson gibi Fransız sosyalistleri ile bağlantı kurdular. Fakat karı koca, kendi düşüncelerine karşı o ortamda gözlemledikleri genel uyumsuzluktan keyifleri kaçmış şekilde 1908 sonlarında yurtlarına döndüler.

Merejkovsky ikinci bir üçlemesinde (I. Pavel-1908, I. Aleksandr-1911, 14 Aralık-1918) gene Rus tarihini dialektik (tez-antitez) uslûbu ile eleştirel bakışla ele aldı. “Tolstoy ve Dostoyevsky” ile “Gogol ve Şeytan denemeleri de böyle eleştirel çalışmalardır. Devrimden önce Çar rejimi karşıtlığını “Çar ve Devrim” (1907) eserinde açıklamışken, 1917 Ekimindeki Bolşevik iktidarın, tüm diğer vicdan sahibi yazar ve düşünürler gibi onları da düş kırıklığına uğrattı; Gene Filosofov ve Zinaida’nın sektereteri genç Zlobin ile birlikte ülke dışına çıkmak üzere, Kültür komiseri Anatoly Lunaçarsky’den “Kızıl Ordu Savaşçılarına okunmak üzere bazı antik Mısır metinleri sağlamak görevi” gerekçesine dayandırılan bir izin alarak Polonya sınırından çıkış yaptılar, Varşovada aylarca kaldıkdan sonra 1920’de bu kez nihaî olarak Paris’e yerleştiler. Merejkovsky 1818’den ikinci sürgünde yaşamını geçirdiği Paris’de, 9.aralık.1941’deki vefatına kadar “Sovyet Rusya’nın eleştirmeni” unvanını kazandı. Komünizmden gözü korktuğu için yaşlılığında Hitler ve Mussolini’ye bu belayı kaldırabilecek güçlü liderler olarak sempati göstermiştir. Fakat siyasal bildirgelerine Batıdaki aydınlar burun kıvırınca şiir ve dinî, felsefî denemeler, “Tanrıların doğuşu”, “Giritteki Tutankhamon” (1925), “Mesih” gibi tarihî romanlar; Napoleon, İsa, Aziz Augistinus, Aziz Paulus, Assisili Aziz Francesco, Jeanne d’Arc, Dante ve başka ünlü hükümdar ve kutsal bilinen kişilerin biyografilerini yazmaya döndü. Vahye dayanan bir Hrıstiyanlığı benimsediği için kendine özgü bir peygamber gözü ile bakılıyordu. Bu eğilimi coşkulu idealizmine ve edebî yaratıcılığına da yansıtmıştı.

Gippiuus, Flosofov ve Merejkovsky 1920’de Varşova’da

Dokuz kez Nobel Edebiyat Ödülü adayı gösterildi; 1933’de bu ödülü kazanmaya çok yaklaşmıştı ama kendi yurttaşı Ivan Bunin’e yenik düştü. 1939 yazında, “Dante’nin Yaşamı”nın Paramount stüdyosunca Fransız Film Müellifleri Derneğinin ortaklığı ile film haline getirilmesi planlanmıştı ki 1. Eylûl’de II. Dünya savaşının ilânı üzerine 9 Eylûl’den başlayarak cereyan eden hava akınları ve Paris’ten kaçışlar, tahliyeler karşısında bu proje iptâl edildi. Merekkovsky ailesi de onbinlerle Parisli ile birlikte Güney’e Biarritz’e göçtüler. Na var ki Almanların 14.Haziran.1940’da Paris’e girmelerinin ardından 27.Haziran 1940’da Biarritz de Nazi güçlerince işgâl edildi. İşgâl şartları altında yazarımızın 14.Ağustostaki 75. Yaş günü, Rus kolonisinden Pavel Milyukov, Ivan Bunin, Mark Aldanov’ında katılımı ile bir Fransız yazar grubu tarafından kutlandı. Ne var ki, Merejkovsky’nin, Nazi yanlısı bir teşekkür konuşması dostlarının gönüllerini yaralamıştır. Fakat bu sayede, paraları tükenmiş Merejkovsky çiftinin Nazilerim yardımı ile Paris’e dönmesi ve ikamet sağlaması mümkün olabilmiştir.

Paris’teki apartman katlarında “Küçük Theresa”yı bitirmeye çalışırken 9.Aralık.1941’de beyin kanamasından yaşamını yitiren Merejkovsky, Paris’in 8. Arondizmanında “Küçük Rusya” denilen Daru caddesindeki “Aziz Aleksandr Nevsky” Rus Ortodoks kilisesinde dinî töreni yapıldıktan sonra “Saint-Geneviève-des-Bois Rus Kabristanı”na gömüldü.

Çok çeşitli yorumlara ve eleştirilerle karşılaşması; birçoklarınca yetenekli bir şarlatan yaftalaması ile değerinin tahribata uğratılmaya çalışılması, sıra dışı düşünce yapısının doğal bir sonucu oldu.

Birlikte yaşadıkları 52 yıllık hayatı, sonunu getiremediği “Dmitry Merejkovsky” adlı eserinde anlatan eşi Zinaida Gippius hakkındaki bilgileri de şöyle özetleyelim;

20.Kasım.1869’da Belyov’da doğan Gippius’un babası Nikolay Romanoviç Gippius Rus-Alman karışığı bir aileden geliyordu. Annesi Anastasia Vasilevna ise Ekaterinburg Polis Şefinin kızı idi. Babasının kent kent dolaşması gereken bir görevi olduğu için kızlarına resmî öğrenim tanıma imkânı pek bulamadı ve özel öğretmenlerin eline vermek durumunda kaldı. 48 yaşında veremden ölünce oldukça kalabalık aile geçim sıkıntısına düştü. Daha yedi yaşında şiir yazmaya başlamış olan Zinaida biraz varlıklı amcası Aleksandr’ın onun için kiraladığı Daça’da arkadaşlarına dans ve şiir okuma partileri veriyordu. 1888’de Merejkovsky ile karşılaşınca çekiciliği ile onu büyülemişti; ayrıca artık yayınları olan bir şairdi. Tiflis’de evlendiklerinde her birinin daha üstün olduğu türde yazı yapmaları üzerine bir anlaşma yaptılar; Zina nesir, Dmitry şiir yazacaktı ama bu anlaşma yürümedi. Gippius 1889-1903 arası yazdığı şiirlerin ilk derlemesini 1004’de yayınlanınca büyük takdir çekmiş; Innokenty Annesky: “İşte 15 yıllık Rus modernizminin özü ve ruhu bu kitaptır,” demişti. İlk iki küçük öykü kitabı da “Yeni bir Halk” (1896) ve “Aynalar”dır (1898). Gippius St. Petersburg seçkin çevrelerinin en göze çarpan siması olmuştu. Nesir yazıları ve makalelerindeki politik ve toplumsal görüşleri de kocasının paralelinde idi. Bu bakımdan, içeriklerine muhalefet edenler olsa da edebî uslûbu daima beğenildi. 1906’da küçük öykülerini topladığı “Kızıl Çimenlik”i yayınladı. 1908’de sahnelendiğine işaret ettiğimiz “Gelincik Goncası” oyununu büyük ölçüde o kaleme almıştır. Bunun dışında “Kutsal Kan “ (1900) ve son olarak “Yeşil Yüzük” (1916) oyunları Vsevolod Meyerhold tarafından Aleksandrovsky Tiyatrosunda sahnelenmiş; büyük sükse kazanmışlardır. 1903-1909 arası yazdığı şiirleri 1910’da yayınladığı kitapta topladı. 1912’de “Mehtap Karıncaları” küçük öykü kitabını çıkardı. Bir üçlemenin ilk ve üçüncü kitapları olan “Şeytan Bebekleri”ni 1911’de, “Çareviç Roman”ı ise 1912’de yayınladı. Bazı anılarını “Yaşayan Çehreler”de topladı (1925). Genelde din ve ruhaniyet merkezli yazdığı şiirlere “Son Şiirler” (1918) istisna teşkil eder. İki şiir derlemesi “Günlükler” (1911-1920 arası yazdıkları) ve “Pırıldayanlar”ın (1939) yayınlanması zorunlu taşınma telaşı içinde olduğu zamanlara rastlamıştır.

Zinaida Gippius 9. Eylûl.1945’de Parisde öldü; başta Ivan Bunin seçkin bir entelektüel grubun katıldığı bir törenle kocasının yanı başına gömüldü.

Tüm yazılarında olduğu gibi, Valery Bryusov tarafından taşıdıkları coşkunun aşılamaz içtenliği övülen şiirlerinde de aşırı kötümserdir. İnsanlık kültürünün canavarca tahribi onun başlıca temasıdır. Şiirlerinden bir örnek olarak “1916’da yazdığı, sekreteri Zlobine ithaf ettiği KORKUNÇ”u verelim:

Yaşamayı bırakıp sadece uyumak korkunçtur.../ Her şeyin sürekli çoğaldığını seyredip,
Geçmişte böylesine vahşi bir çok günah işlemiş olup,/ gökyüzüne boş boş bakmak ayıptır.
Ben nerede günahlarımın affı için dua edeceğim? / Sarp bir meyil üzerinde kısır döngülerin sonuncusu üstündeyim.
Fakat en korkunç ve utanç verici olanı,/ kimsenin birilerini sevmemiş olması.

Vyaçeslav Ivanoviç Ivanov ve Lydia Dmitrievna Zinovieva-Annibal

Vyaçeslav Ivanoviç Ivanov

Gene b ir çifti, 1866 Moskova doğumlu Vyaçeslav Ivanov ile aynı yaştaki eşi Lydia Zinovievna Annibal’ı bir arada tanıtacağız. Ivanov Sembolist akıma kapılmış bir ozan ve filozof, çevirmen, oyun yazarı, edebî eleştirmen kariyeri ile tanınır. Ivanov Moskova 1. Jimnazyumundan altın madalya ile mezun olup Moskova Üniversitesine girdi; tarih ve felsefe öğrenimine başladı. Oradan Berlin Üniversitesinde Roma Hukuku ve İktisat; Roma Üniversitesinde arkeoloji eğitimi yaptı. Almanyada Nietzsche felsefesinin; Novalis ve Hölderlin gibi romantik ozanların etkisinde kaldı. Arkeoloji öğrenimi ise onu, Romanın ruhanî misyonu ve Kadîm Yunanın “Dionisos” kültünün dünya tarihi üzerine etkilerini incelemeye sevketti. Nitzsche’nin “Trajedinin Doğuşu” eserinin sistematiği çerçevesinde yaptığı bu çalışmanın sonunda “Yunan Antik Dininde Izdırap Çeken Tanrı” denemesini yazmıştır (1904).

Kendisi gibi ozan, yazar, dramatist ve daha önceki evliliğini sona erdirmiş olan Lydia Zinovievna ile tanışıp evlenmeleri Roma’daki doktora tezini tamamladığı 1899 yılına rastlar. Evlendikten sonra sırası ile Atina, Mısır, Filistin gezilerine çıktılar. O arada İtalya’ya da sık sık uğrayan Ivanov Rönesans sanatını iyice inceledi. Katolik sufîlerin yarattığı Orta Çağ şiirlerinin etkisi ve Alplerin verdiği esinle ilk sonnelerini yazdı. İlk şiir demeti, Rus sembolizminde arkaik bir ruhla yeni bir çığır açtığı söylenen “Çoban yıldızı” 1903’de yayınlandı. 1905’de St. Petersburg’a dönüşünde sanat çevrelerince çok sıcak karşılandı. Yerleştikleri kuleli bir evde eşi ile birlikde, Aleksandr Blok, Nikolay Berdyayev, Konstantin Somov, Vsevolod Myerhold gibi ozan, filozof, sanatçı, dramarist simaları sürekli ağırlamaya; hattâ evi tiyatro salonu gibi kullanmaya başladılar. Ivanov, sonraki Roma ikametinde bu yaşamı; “Rusya gibi bir cehalet ummanında kültürün sığınabildiği küçük bir ada hayatı geçirmek” diye tanımlamıştır.

Lydia Zinovieva-Annibal

Şiirlerinde Antik yunan özlemini dile getiren bu “klasist ozan” Tiyatro oyunlarına da, gene klasist tadda kendi kuramlarını uygulamıştır. ”Tantalus” (1905) ve “Prometeus” (1919) Aiskhylos tarzı trajedideki dramatik yapıyı taklit ederek mitolojik konuları ele almış; sembolist anlayışa uygun müphem ve arkaik dil kullanmıştır. Gerçek dışı, ütopik fikirlere dayansa da bu oyunlar seyirci üzerinde çok etki yaratmıştır. Rus Sembolizminde ikinci evreyi temsil eden bu antikiteye kayma Fransa’daki yozlaşmadan da uzaklaşıp Nietzsche’nin Alman felsefe geleneğine yaklaşmayı ifade etmektedir. Ivanov, gene Atina trajedisinin ritüellerini örnek alarak,“kollektif hareket” adını verdiği yeni bir tip kitlesel tiyaro oluşturmayı önerdi. Mimik (mimesis)hareketi değil, bizzat hareketi (praxis) öne çıkardı. Sahne ve izleyici salonu ayrımını kaldırdı; orkestrayı klasik Yunan orkestrası gibi orta yere çıkardı. Böylece tüm hazır bulunanlara bu kültürel etkinliğe irticalî (emprovize) katılım olanağı sağladı.

Değerli eşi Lydia’yı 17.Ekim.1907’de, zatürreeden, erkenden yitirmesi ona korkunç bir darbe oldu. Bu darbe şiirlerini biraz da bilinçsizce teozofik ve mistik konulara sürükledi. Lydia’nın hayalinin kendisine, eski eşinden olma kızı ile evlenmesini istediğini iddia ederek üvey kızı ile 1910’da evlendi; bir oğul sahibi oldu. Anna Ahmatova, ozan’ın tuhaf davranışlarına, daha Kuleli evde ilk tanışmalarında tanık olduğuna anılarında yer verir.

Puşkin’in uzak soyundan gelen Lydia Zinovieva’nın, Rusya’da ilk kez lesbienliği (kadın eşcinselliğini) tartışmaya açan “Otuzüç İğrenç Şey” kısa öyküsü ve genel olarak bir genç kızın tedricen moral ve dinî bilince nasıl vardığı üzerinde odaklanan “Trajik Menajeri” *(1) kısa öyküler demeti kayda değer.

Ivanov 1920’de Baku’ya gidip Üniversitede,1923’de yayınladığı “Dionisos ve Erken Dioniosculuk” çalışması ile “Klasik Filoloji” Kürsüsü şefi oldu. Komünist hükümet 1924’e kadar onun ülke dışına çıkmasını engelledi. Ancak o yıl Roma’ya gidip, Latin ve Bizans Hrıstiyanlığının birbirini tamamlayan kardeş paçaları olduğu iddiası ile 1937’de Rus Katolik Kilisesine girip, artık kendini “gerçek Ortodoks” (?)hissettiğini iddia etti. Roma’da 1949’da vefat etti; “Cimitero Acattolico” kabristanına defnedildi.

*(1) Menajeri: hem “yönlendirme” hem “hayvan muhafaza yeri” olarak iki anlamlıdır.
 

Yayın Tarihi : 23 Kasım 2012 Cuma 10:07:13
Güncelleme :23 Kasım 2012 Cuma 10:22:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?