2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (81)

Sadrüddin Aynî

Sadrüddin Aynî

Bu kez Rus İmparatorluğuna bağlı Buhara Emirliğindeki Saktara köyünde, bir çiftçi ailesi içinde 22.Nisan.1878’de doğmuş, Tacik asıllı bir aydından söz edeceğiz. Romancı, gazeteci, tarihçi, sözlükçü Sadrüddin Aynî Sovyet Devriminin Orta Asyada şekillenmesine hizmet ettiği gibi (Pers kökenli) Tacik edebiyatının kurucusu olup Tacikistan’ın ulusal ozanı kabûl edilmektedir. Çek yazar Julius Fucik: “Onun kitapları olağanüstü bir sanat eseri oluğu kadar öğretici hizmet de görmektedir. Sovyet halklarının geçmişteki ızdıraplarını ve başarılarını objektif gözle yansıttığı için belge olma değeri de taşır,” sözleri ile Aynî’nin tüm Sovyetler dünyası içindeki önemini de vurgular.

12 yaşında yetim kalan Aynî ağabeyinin yanına Buhara’ya yerleşti; bir medreseye yazılıp Arapça öğrendi. Çocuk yaşta (1884’de), kültürlerini tevarüs ettiği Rumî, Ömer Hayyam, Rudakî ve Firdevsî tarzı aşk ve doğa konulu şiirler yazmaya başladı. Duyarlı bir aydın olarak tüm Dünyanın gidişatı, Batı toplumu ile ilgileniyordu. Bu konuda dostu, Rusya’yı yakından bilen Ahmed Daniş gerek söyleşilerinde doğrudan verdiği bilgiler, gerekse yazdığı “Novadir el-Vekayî _ Az Görülür Olaylar” “ adlı kılavuzu aracılığı ile ona daha aydın bir âlemi tanıtmıştı. Doğulu filozofların tüm eserlerini de inceleyen Aynî İslam Dünyasının içinde yaşadığı çağ içindeki yerini tespit edip “Gençlerin Eğitimi” adındaki eseri ile ilerici yöntemler kullanmalarını, çocukların sadece okuması değil yazmaları gerektiğini önerdi. Bu reformist tavrı ile Buhara Emirliği ve bürokrasisi ile İslam ulemasının şiddetli muhalefetine maruz kaldı. Ekim 1917 devriminde, daha önce Rus İmparatorluğuna bağlı Hanlık ya da Emîrlik adlarındaki yerel yönetimler altındaki Orta Asya da karışmış; bu arada taşıdığı özgürlük ruhu ile halk içinde popülaritesi olan Aynî de tutuklanıp 75 kırbaç ve içindeki insanlık dışı muamelelerle atasözlerine taşınmış Arg kalesinde hapis cezası almıştı. Devrimci Rus askerleri onu kurtardılar. Buhara Emiri öcünü Aynî’nin ağabeyini idam ederek aldı. Semerkand’a göçen Aynî, Özbek ve Tacik gazetelerinde hemen edebî faaliyetine geçti. Artık yazdığı şiirleri “Özgürlüğe Yürüyüş”ten başlayarak toplumsal konulara çevrilmişti. İlk tarihî denemesi “Emîrlerin Tarihi-Buhara Yöneticileri” Orta Asya’da Sovyet gücünün pekişmesinde önemli bir rol oynadı.

Aynî onuruna çıkarılmışnSovyet pulu

1920’lerin başında Özbekistan ve Tacikistan’da Rus Devriminin tanıtımına destek verdi. 1934 yılındaki Sovyet Yazarları Kongresinde Tacikistan’ı temsil ederken Gorky ile tanıştı. Yazılarında ulusal kimliğine sığınarak, Orta Asya’nın birçok aydınının ağzını kapayan Sovyet sansüründen ve Sovyet terör ve tasfiyelerinden yakasını kurtarmayı bilmiştir. 20 yıl boyunca Tacikistan’ın Yüksek Sovyet üyesi oldu. Üç defa Lenin nişanı kazandı ve Tacik Bilimler Akademisinin ilk başkanı oldu. Tacik ulusalcılığının onun çabaları ile gelişmesi ve canlı kalması, 1992’de Sovyetler Birliğinin çöküşünde bağımsız Tacikistan’ın süratle hayata geçmesini sağlamıştır.

Aynî ilk kez 1927’de Tacik dilinde yazdığı “Dokunda” romanı ile ulusal konuları deşelemeye başlamış ve bu dilin geleceğini güçlendirmiştir. 1940’da tamamlanan dört ciltlik “Yodoşto-Yaşamımın Kısa Öyküsü” Buhara’daki genel yaşamı anlatan biografi ve çevre tanıtımı niteliğinde en önemli eseridir. Eleştirel yazılarında genellikle Buhara Emîrini hedef aldı. Keza ün yapmış romanlarından “Gulomon-Köle” ve “Jallodon i Buhara-Buhara Cellatları”da Emîrlerin zûlmünü anlatır. Yalın ve gerçekçi stille yazdığı “Odina” ve “Marg-i Sudkur-Tefeci” gerilim filmlerine konu oldu.

Ulusalcı yazar Tacikistan Başkenti Duşanbe’de 15.Temmuz. 1954’de vefat etti. Özbekistan sınırları içinde kalan Semerkand’daki evi şimdi yıkım tehlikesi altındadır.

Aynî’yi çocuk yaşlarında iken tanımış olan Tacik folklorcusu Recep Amonov kendi anıları içindeki “Cura-i Karîn-i Man-Benim Yakın Bir Arkadaşım” başlıklı bahiste, Aynî’nin özyaşam öyküsünün, çocukluk anılarını naklettiği ilk bölümü “Öküz Irmağının Kumları” *(1) üzerinde özellikle durmuş olup, Aynî hakkında zengin bilgiler vermiştir.

*(1) Öküz Irmağı (ya da Amu derya): Orta Asya’nın en büyük ırmağı olup ilk çağlarda İran ve Turan’ı (Pers ve Türk ellerini), özellikle Panj ve Kızıl Su kavşakları arasında, ayran sınır kabûl edilirdi.

Yevgeni Ivanoviç Zamyatin

Yevgeni I. Zamyatin

Rus anti-ütopyacı tarzı yaratan bilim kurgu yazarı ve siyasal hicviyeci Zamyatin, 20.Şubat.1884’de, Moskova’nın 300 km. güneyindeki Lebeyan’da doğdu. Babası bir Ortodoks papazı ve okul müdürü, annesi müzisyendi. Çoğu Rus aydını gibi çok ateşli bir Bolşevik iken Ekim devrimindeki şiddet ve haksızlıklar karşısında muhalefete geçip tepki gösterdiği için polis takibatı ile karşılaşacaktır.
1902-08 tarihleri arasında St. Petersburg’da gemi inşa mühendisliği öğrenimi yaptığı sıralarda Bolşeviklere katılan Zamyatin 1905 Devriminde tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Fakat kaçıp, gizlice Başkente döndü. İncelemelerini tamamlamak için 1906’da Finlandiya’ya geçti. Rusya’ya yeniden döndükten sonra hobi olarak roman yazmaya başladı. 1911’de tekrar tutuklanıp sürgüne yollandı ise de 1913’de affa uğradı. Aynı yıl yayınladığı, küçük bir Rus kentindeki yaşamı hicvettiği üç ciltlik “Uyezdnoye-Bir Taşra Masalı” ona hemen ün sağladı. Ertesi yıl, Rus İmparatorluk Ordusunu eleştiren “Dünyanın Sonu” öyküsü yüzünden yargılandı. Çeşitli Marksist dergilerde yazmaya devam etti. Rus Donanması mühendisi olarak mezun olduktan sonra hem ülkesinde hem dışarda mesleğini yapmaya koyuldu. İngiltere’de bazı tersanelerde Rusya’nın ısmarladığı buzkıranların inşasını denetledi. Burdan aldığı izlenimlerle yazdığı “Adalılar” ve onu izleyen “Bir İnsan Balıkçısı” kitaplarında İngiliz toplumu ile alay eder. 1917 Devrimi üzerine çeşitli gazeteler çıkarmış; yazı yazma sanatı üzerine dersler vermiş; Jack London, O. Henry, H.G. Wells gibi Anglo-Sakson Dünyası müelliflerin eserlerini Rusçaya çevirmiştir. Bolşeviklerin sansür sistemine karşı çıktı. Özetini vereceğimiz 1921 tarihli ünlü “Biz” romanında “anti-ütopik” (ya da “distopik”)bir bakışla yani istenmeyen, bir olgu haline gelmesinden korkulan bir tahminle yazdığı olası “bir polis devlet”i betimliyordu ki, bu romanı, diğer ünlü bilim kurgu yazarları Aldous Huxley’in 1932’de yazdığı “Cesur Yeni Dünya”sı ve George Orwellin 1949’da yazdığı “1884”üne ilham vermiştir. Doğallıkla Rusya’da yayınlanması mümkün olmayan bu kitabın gizli baskıları ya da el yazmaları, çoğunlukla Rus dili yayıncılarından Marc Slonim aracılığı ile Batı ülkelerine kaçak gönderildi. Gittikçe eleştiri ve alay dozunu arttıran cesur yazıları, 1921 yılında St. Petersburg’da bir kısım genç yazarlardan oluşan “Serapion Kardeşler” edebî grubu üzerine etkili olmuştu. Aynı yıl kaleme aldığı “Korkarım” adlı denemesinde: “Korkarım, Rus Edebiyatının geçmişinden başka geleceği yok,” yargısına varıyordu. Sonuçta ülkesinde yazılarının okunamayacağı olgusu karşısında öncen(1923’de) tiyatro oyunlarına yöneldi. Fakat “Biz” romanının İngilizce çevirisinin 1924’de ABD’de, Rusça özgün nüshasının da Prag’da 1927’de yayınlanması üzerine eserlerinin Rusya’da yayınlanması yasaklanınca Rus Proleter Yazarlar Birliğinden ıstifa etti. 1931’de gene Gorky aracılığı ile yurt dışına çıkmasına Stalin tarafından izin verildi.

Paris’e yerleşen Zamyatin Fransız rejisörü Jean Renoir’a, Gorky’nin “En Diptekiler” tyiyatro oyununun sinema adaptasyonunu yapmada yardımcı oldu. 10.Mart.1937’de kâlp krizinden vefat eden yazar Paris yakınlarındaki Thiais mahallesinde “Stalingrad Caddesi”ndeki “laik kabristan”a gömüldü.

Yevgeny Zamyatin’in yaratıcısı olduğu “distopya” türü “Biz” romanı, İngilterede, Tyne tersanelerinde inşa edilen buzkıran kontrolünü yapmak üzere Newcastle’da ikamet ettiği sıralarda kaleme alınmağa başlanmıştır. Buradaki çalışma organizasyonunu ve Rusya’daki 1905 ve 1917 devrimleri üzerindeki gözlemlerine dayanan simgesel bir değerlendirme olan bu eser ilk kez New York’da İngilizce çevirisi ile yayınlandı. Orwell’in “1884”üne esin vermiş bu eserin konusu şöyledir:

Distopik Ülke- Tek Devlet

Kentli bir ulusun kurduğu “Tek Devlet”in tüm dünyayı egemenliği altına aldığından bin yıl sonra, dünya dışındaki gezegenleri de işgâl etmek amacı ile “Bölünmez” adındaki uzay gemisi inşa edilir. Bu projenin başmühendisi D-503, Bölünmez’in olabildiğince süratli ve hatasız bir şekilde inşasının takibini sağlamak üzere bir günlük tutmaya başlar. D-503 de, Tek Devlet’in diğer yurttaşları gibi, gizli polisin ya da özel adı ile “Muhafızlar Bürosu’nun denetimine açık özel bir camdan yapılmış apatman dairesinde kalmaktadır (Orwell’in eserindeki “telescreen’i hatırlayınız). Devletin belirlenmiş gecelerde birlikte olmalarına izin verdiği sevgilisi 0-90 çok kısa boylu olduğu için D-503 onu hamile bırakmaktan sakınmaktadır. Kız ise bu duruma çok üzülmektedir. 0-90’ın başka bir aşığı, D-503’ün çok yakın arkadaşı olan R-13 ise kamu görüşüne açık idam infazlarını okuduğu şiirlerle törensel hâle getirmekle görevlidir. 0-90 ile 0-503’ün, gene gizli polisin denetimi altında düzenlenmiş bir birlikte yürüyüşü sırasında I-330 ismindeki kadına rastlarlar. Bu kadın, Tek Devlet yasalarının şiddetle karşı çıktığı içki, sigara müptelâsıdır ve önüne gelen erkekle yatıp kalkan bir hâyâsızdır. D-503 ile I-330 birbirlerine dayanılmaz bir meyil duyarlar. D-503 bu zaafını bastırmaya çalışır. I-330 ise onu, Tek Devlet sınırları içinde, camları hariç, saydam olmayan, denetime korunaklı yegâne bina olan eski bir eve davet eder. Kentin estetik ve tarihsel bakımdan çok değerli bu binasına kontrol düzeneği yapılamamıştır. D-503’ün işini terketmesi mazareti olarak I-330 oradaki rüşvetçi bir doktordan hastalık raporu sağlayabileceğini söyler. D-503 korku içinde kadını Muhafızlar Bürosuna ihbar etmeye kalkışır. Fakat bunu gerçekleştiremez. Geceleri, zihnî bozukluk emaresi sayılacak derecede ağır kâbuslar görür. I-330, D-503’ü alıştıra alıştıra, kendisinin Tek Devlet’i yıkmayı amaç edinmiş MEPHI adındaki yeraltı örgütü üyesi olduğunu ifşa eder. Onu, Antik binanın altındaki gizli tünellerden, bir kent devletini kuşatan Yeşil Duvara götürür. 0-503 orada dış dünyanın yerleşikleri ile tanışır. Bu insanların vücutları hayvan kürkleri ile örtülüdür. MEPHI’nin gayesi Yeşil Duvarı yıkıp Tek Devlet yurttaşlarını dış dünya ile birleştirmektir. Öte yandan, aralarındaki son tatsızlığa rağmen sevgilisi 0-90 ısrarla, 0-533’den hamile kalmak istemekte; buna karşılık çocuklarını Tek Devlet’in yetiştirmesine terketmeyi kabûl etmektedir. D-503 buna razı olur. Ancak, hamilelik ilerledikçe 0-90 bebeğinden hiç ayrı kalamayacağını farkeder. D-503’ün isteği üzerine I-330 onları Yeşil Duvarın dışına kaçırır.

D-503, tuttuğu günlüğün son kaydında, son zamanlarda Tek Devlet’in tüm yurttaşlarına uygulandığı üzere, kendisinin de zorla bir masaya bağlanıp beyninin bir bölümünü işlevsiz hâle getiren “Büyük Operasyona” tâbi tutulduğu açıklanmaktadır. X ışınları aracılığı ile beynin imgelem ve duyarlık yetilerini körelten bu ameliyeden sonra D-503 kendi istemi ile Tek Devlet yöneticisi “Velinimet”e (Orwell’in eserindeki “Big Brother-Büyük Birader’i hatırlayın) MEPHI’nin çalışmaları hakkında ihbarda bulunur. Fakat I-330’un en ağır işkenceler altında dahî kendi yoldaşları hakkında bilgisi olmadığını ileri sürmesine çok şaşar. I-330 ve onunla birlikle tutuklanmış yoldaşları masum olduklarını iddia etmelerine karşın ölüme mahkûm olurlar. Öte yandan MEPHI isyanı güçlenmeye başlar; Yeşil Duvarın bir bölümü yıkılır; kuşlar kente yeniden akın eder. Halk toplumsal itaatsizlik ve ayaklanma eylemlerine girişirler. D-503’ün, Velinimet’in mantık ve itidal yoluna geleceğini umut etmesine karşın sonuç Tek Devlet’de asayiş bozulması, aziz mertebesinde saygı duyulan, tapılan başka bir Velinimet’in iktidarı alması; nihaî bir Devrim umudunun yıkılmasıdır.

Aleksey Mihailoviç Remizov

Aleksey M. Remizov

Simgecilik genel akımı çerçevesinde fantastik ve büyülü öyküler yazmada imgelem zenginliği olan Rus modernist yazarı Remizov 6.Temmuz.1877’de, Moskova’da, ticaretle geçinen bir aile ile içinde doğdu.

Moskova Üniversitesine öğrenim görürken radikal görüşlerle ilgilendi ama bir eylemi olmadığı hâlde, bir protesto yürüyüşü sırasında yanlışlıkla tutuklanarak Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Sekiz yıl süren sürgünde Rus folkloru ile yoğun biçimde ilgilendi; ortaçağ Rusya’sının gözde sanatı olan kaligrafi’de (yazma sanatında) uzman oldu. Antik Rus sanatı öğrencisi bir kızla evlendi. Eşi, ona Rusya’nın kültür çevresine yaratıcı bir hizmeti dokunan Roerich ailesi fertleri ile tanıştırdı. Bu deneyimler onun edebî kişiliğini yapılandırdı. İlk ciddî ayaklanma yılı 1905’de sürgünden dönüp St. Petersburg’a yerleştiğinde şevkle edebî faaliyetine koyuldu. Absürt ortaçağ halk masalları tarzında çok süslü ve abartılı bir dille imalı öyküler yazmaya başladı. Asıl ideolojik amaçlarının bu pek anlam çıkarılamayan geleneksel tumturaklı dil altına gizlediği öyküleri yeraltı devrimcileri nezdinde çok tutulup ün kazanmıştı. Slav folkloru ve mitolojisinden alınma imalı peri masallarından “Posolon” (1907) ve “Dokuka i balaguire” (1914) bunlardandır. Oysa geleneklere tümden karşı olduğu için Andrey Bely tarafından “Küçük Şeytan” diye nitelendiriliyordu. Sosyalist devrimci çevrelerle temasta olmasına karşın büyük devrimde Bolşevikler karşısında yer aldı. “Rus Ülkesinin Yıkımı ve Harabîyeti”nde (1918) bu tepkisini dile gtirir ve Devrimi XIII. Asırdaki Mogol istilâsı ile kıyaslar. 1921’de sağlık mazereti ile önce Almanya’ya, orada ekonomik bunalım çıkınca Paris’e göçtü. Yaşamının son yıllarında tekrar Sovyet yurttaşlığı aldı ama yurduna hiç dönemedi. 26.Kasım.1957’de Paris’te vefat etti ve Sainte Genevieve Ormanı Kabristanına defnedildi.

Diğer eserlerinden “Köprü” (1905), “Saat” (1908), “Bastırılamayan Zil” (1910), çılgın bir babanın, civciv zannettiği masum kızını öldürmeye kalkıştığı korku hikâyesi “Kurban” (1911), “Haç Hemşireleri” (1910), kırsal dinî cemaatlerin eksantrik batıl inançlarını anlattığı mizahî roman “Beşinci Salgın” (1912), “Rusya Kasırgası” (1927) ve bazı dramalarından “Yahuda Trajedisi” ve “Iskariot Prensi” kayda değer.

Boris Dmitrieviç Grekov

Boris Dmitrieviç Grekov

Bir Sovyet tarihçisi, SSCB Bilimler Akademisi üyesi olan Grekov, halen Poltova Oblast’ı Mirgorod’da, 21. Nisan.1882’de doğdu. 1901-05 tarihleri arasında Varşova Üniversitesinde öğrenip oradan Moskova Üniversitesine geçiş yaptı. 1907’de mezun oldu. İlk çalışmalarını Novgorod’un ekonomik tarihi, özellikle “feodal voçina” (aile mülkü) üzerine yoğunlaştırıp bu sistemin adaletsizliğine dikkati çekti. Büyük Ekim Devriminde Marksizm’le iyice bütünleşmiş; Rus ve genelde Doğu Slavlarının tarihini “tarihsel materyalizm” açısından değerlendirmişti. En temel çalışması “Kievli Rusya”da eski Rusların, avcılıktan çok yabancı köle edinmeye dayanan toprak işlemesine mukabil Doğu Slavlarının toplu yaşamdan doğrudan feodal yapıya intikal ettiklerini tespit etmiş; burjuva tarihçilerin doğu Slavların sosyoekonomik yapılarının geri kalmışlığı iddiasını reddetmiştir. Yöneten ve yönetilen sınıfların oluşumunu araştırma sonucunda eski Ruslarda bir devletin mevcut olduğu ve dolayısıyla, Gruşevsky’nin “Kiev Rusyası”nın aslında Ukrayna olduğu; Ruslarda “Devlet” kavramının ancak IX. Asırda ortaya çıktığı şeklindeki bilim dışı bulduğu inancını reddetmiş ve Kiev’in Rus, Ukrayna ve Beyaz Rus halklarının ortak yurdu olduğunu ileri sürmüştür. “Kiev Rusyasının Kültürü” (1944) adındaki eserinde Kiev Rusya’sının çok yüksek derecede kültür sahibi olduğu, Avrupalı komşularından hiç de geri kalmadığını, uluslararası sorunlarda önemli rôller aldığını iddia eder. Batı ve Güney Slavları üzerinde de, özellikle yasama çalışmaları yönünden incelemeler yapmıştır. “Antik dönemlerden XVII. Yüzyıla kadar Rus Çiftçileri” adlı eserinde Rus kırsal toplumunu Marksist kuram ışığında değerlendirir; Lituanya ve Polonya çiftçileri ile de bağlar kurar.

Yakubovsky adındaki bilim adamı ile birlikte yazdığı “Altın Ordu ve Çöküşü” (1950) eseri ile tarih bilimine ve kaynak araştırma tekniğine önemli katkısı olmuştur. Lomonosov, Puşkin, M.N. Pokrovsky hakkında da görüşlerini yazdı. Leningrad ve Moskova Üniversitelerindeki hocalığı yanında bitmez tükenmez araştırmaları ile temayüz eden Grekov çeşitli bilim enstitülerine müdürlük etti. İkinci ve Üçüncü Sovyet şuralarında delege olarak bulundu. Bulgaristan ve Polonya Bilimler Akademilerinde de delege olarak bulundu. İki Lenin nişanı ve başka ödüller kazandı. Moskova’da 9.Eylül.1953’de vefat etti.
 

Yayın Tarihi : 14 Ocak 2013 Pazartesi 11:00:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?