27
Nisan
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (82)

Boris Leonodoviç Pasternak

Pasternak yirmili yaşlarında

Şimdi Sovyet edebiyatında kritik bir dönem açmış, kazandığı Nobel Ödülü, yazdığı eserin objektif ve edebî niteliğine rağmen, ülkesi yönetimi ve diğer yazarları tarafından politik amaçlı bulunduğu iddiası ile tepkiye maruz kaldığından yazarca reddedilmek zorunda bırakılan Pasternak’ı anlatalım.

Rus dilinin şiir, roman, çeviri dallarında ustalarından, Nobel Ödülü ile gürültüye sebebiyet verdiği “Doktor Jivago” romanı yazarı Pasternak 10.Şubat.1890’da Moskova’da, Rus Ortodoks Kilisesine kabûl edilmiş, aslen Yahudi olan varlıklı bir aile içinde doğdu. Post-Empresyonist bir ressam olan babası Leonid Pasternak Moskova Güzel Sanatlar Okulunda profesördü. Pianist olan annesi Rosa Kaufman sanayici İsidor Kaufman’ın kızı idi. Boris’in doğumundan kısa süre önce aile Ortodoks Kilisesini, hayran oldukları aile dostları ve baba Pasternak’ın çizgileri ile kitaplarını resimlendirdiği Lev Tolstoy’un anlayışındaki samimî Hrıstiyanlık uğruna terketmişlerdi. 1956’daki bir denemesinde Boris Pasternak, babasının, Tolstoyun yazdığı “Diriliş” kitabını nasıl bir coşku ve keyifle illüstre ettiğinin anılarını naklader. 1910 Kasımında, ilgili bölümde anlattığımız üzere Tolstoy kendi evinden Astopovo’ya kaçıp istasyon şefinin evinde ruhunu teslim ettiğinde Leonid Pasternak durumu telgrafla haber almış, oğlu Boris ile birlikte olay yerine koşmuş; büyük yazarın ölüm yatağında bir tablosunu yapmış.

Pasternak, aile dostları ünlü sanatçılar Rahmaninof ve Skriabin’den etkilenerek müzisyen olmaya heveslendi ve Moskova Konservatuarına yazıldı. Fakat buraya devam etmekden vazgeçip Almanya’da Marburg Üniversitesine girdi ve Herman Cohen ve Nikolai Hartmann gibi Yeni “Kant’çı” filozoflardan ders aldı. Biyografisini yazan Max Hayward’a göre lise son sınıfta aşık olduğu ve bitirme sınavları için birlikte çalıştıkları Ida Vysotskaya da 1912 yazında Marburg’a onun yanına geldiğinde ona aşkını açıkladı. Bu aşkını 1917’de yazdığı “Marburg” şiirinde hikâye edecektir.

Pasternak olgun yaşta

İlk yayınlanan şiir kitabı “Bulutlardaki İkiz” 1914’de yayınladı. Bu şiirleri Kant felsefesi ile Lermontov, Puşkin, dostluk ilişkisi kurduğu Avusturyalı ozan Rainer Rilke ve Alman romantik ozanlarından aldığı esinin harmanlama ürünü olup hâlâ simgecilik etkisi taşısa da farklı karakterinden dolayı “öncü” olma niteliği taşır. Pasternak’ı takdir eden hocası Profesör Cohen Almanya’da kalıp Felsefe doktorasını vermeye teşvik etmiştir ama o Dünya Savaşının çıkması üzerine Moskova’ya döndü. Bu sıralarda büyük ozan Vladimir Mayakovsky ile tanıştı. İkinci şiir kitabı “Poverh Baryerov-Engellerin Üzerinden” (1916) çok ilgi uyandırdı. Bunu “Temalar ve Çeşitlemeler” (1917) izledi. Ida’ya evlenme teklif etmeye niyetli idi; fakat onun geleceği hakkında kuşkulanan kızın ailesi, Ida’nın öldüğünü söyleyerek onu atlattı. Genç yazar bu kederini “Geçiş İzni” adındaki şiir kitabında mısralara döker. Perm yakınlarında bir kimya fabrikasında iş buldu. Ailesinin diğer fertleri ve çoğu arkadaşlarının tersine, Ekim Devriminde ve1918-20 iç savaşı boyunca Moskova’yı terketmemiş; Beyazlar işgâlindeki güneye kaçmamıştır. Ancak, Pasternak, ünlü romanındaki Yuri Jivago gibi Bolşeviklerin hoşgörüsüzlüğü ve korkunç tasfiye hareketlerinden çok olumsuz etkilenmiş; sefalet çekmişti; en değerli kitaplarını ekmek pa rası uğruna satmıştı.

Savaş sonunda hem çeviriler yapıyor hem kendi özgün şiirlerini yazıyordu ama sadece kızıl yönetimin propogandası olan “toplumcu gerçekçilik”e izin veren Stalin’in baskısından bunları yayınlama olanağı hemen hiç yoktu. Yapılabilecek en etkili şey sanatçıları buluştuğu kafelerde eserlerini tanıtmak ve Rusların “samizdat” tâbir ettikleri yöntemle bu ürünleri ülke dışına kaçırmaktı. Rus şiirinde devrim yaptığı kabûl edilen ve Osip Mandelştam, Marina Çvetayeva vb. genç kuşak ozanlara model olan “Sestra Maya Jizn-Kız kardeşimin Yaşamı” (1922) adındaki şiir demeti bu yolda geniş bir kitleye tanıtıldı. 1921’de yazdığı lirik “Kopuş” şiir dizisi Mayakovsky, Andrey Bely, Anna Ahmatova ve Vladimir Nabokov’un övgülerini kazanmıştı. 1920’lerin sonlarında Rilke ve ülke dışındaki Çveyateva ile çok sıkı bir üçlü iletişim kurdu. Ülke içi yazında da “Luverlerin Çocukluğu”, “Geçiş İzni” gibi özyaşam öykülerini içeren düz yazıya döndü. Bazı şiirlerinin de Sovyet halkı tarafından kabûl edilebilir hâle getirmek için stilini değiştirdi; “İkinci Doğuş”, “Erken Kalkan Trenler” adlarında yeni bir şiir kitapları bastırdı. Bu kararsızlığı Nabokov’un onunla “Ağlayan bir Bolşevik” ve içine kapanık eski Amerikalı bir kadın şaire benzeterek “Pantolon giymiş Emily Dickinson” diye istihza etmesine yol açacaktır.

Pasternak 1922 Ocağında Evgenia Lourié ile evlendi. 1930 Aralığında karısını ve oğlunu terkeden Pasternak 1931 Temmuzunda Zinaida Neuhaus ile tanışıp ikinci eşi olacak bu iki erkek çocuklu bu dul kadınla gezilere çıkacaktır. “Kızıl Terör” başlayınca Komünizm’den iyice düş kırıklığına uğramış olan Pasternak “Sosyalist Gerçekçilik”le çatışmamak için bir çareyi de çeviri ile meşgûl olmada buldu. Rilke, Petöfi, Goethe, Verlaine ve Ukraynalı ünlü kalemlerden çeviriler yaptı. Bu defa da çevirilerinin telif yazılarını ikiye katlayacağı eleştrisi ile karşılaştı. Sonra, çok çetin olan Shakespear dizisinin çevirisine girişti. Ama aslında, 1946’da tanışacağı ve çalışmalarına yakından tanık olacak Olga Ivinskaya’nın naklettiği gibi kendini çeviri’ye hasretmeye tahammül edemiyordu. Hattâ bir gün tanıdığı biri ona iki tam sayfasını onun biyografisine özgülemiş bir İngiliz gazetesi getirmiş; bu yazının “Pasternak Cesurane Sükûtunu Muhafaza Ediyor” şeklindeki başlığına dikkatini çekmişti. Bu başlığın yorumunu kendisi: “Susuyorum, zira yayınlanmıyorum,” açıklaması ile yaptı. 1934’ün 14.Mayıs gecesi Akmeizm akımının öncülerinden olduğuna değindiğimiz ve ayrıca biyografisini vereceğimiz can dostu Osip Mandelştam’ın tutuklanması onu iyice çılgına çevirdi. Hemen Izvestia gazetesinin o sırada editörlüğünü yapan eski “Politbüro” üyesi Nikolay Buharin’e giderek Maldelştam lehine ricacı oldu. Oysa zavallı Buharin’in de kendi başına sürecek merhemi yoktu; o da Mart.1938’de idam edilerek Büyük Terör’ün kurbanı olacaktı. Fakat Buharin Pasternak’ın bu dileğini Stalin’e iletip yazarın bu korkunç diktatörle bir telefon konuşması yapmasına aracılık etmişti. Kremlin Sarayından Stalin’in kendisini aradığı telefonu gelince çok heyecanlanan Pasternak zalim diktatörün alaylı ifadeleri karşısında meramını hiç anlatamaz oldu.

Boris Pasternak’ın 1936-60 yılları arasında yaşadığ Peredelkinodaki şu anda müze olan Daşası

Kremlin’i sonraki arayışlarında “Yoldaş Stalin’in meşgûl olduğu” yanıtlarını aldı. Sinir çöküntüsüne uğrayan Pasternak, Stalin’e onun adına ülkede vahim adaletsizliklerin cereyan ettiğini mektupla yazmayı aklına takmıştı. Mandelştan yollandığı sürgünde yaşamını esrarengiz biçimde kaybetmiştir. Büyük tasfiyenin cereyan ettiği 1937’de, Çarlık zamanındaki Yahudi gençlere öğrenim sınırlaması yüzünden yüksek tahsilini İsviçre’de yapan, Devrime büyük hizmetleri olup Kızıl Orduda büyük reformlara imzasını atan General Iona Yakir, İç Savaşın en büyük askerî kahramanı Mateşal Tuhaçevsky’nin idam cezası almalarının desteklenmesi için Sovyet Yazarlar Birliği üyelerinden istenen imza kampanyasına Pasternak katılmadı; imzasını vermedi. Birlik Başkanı Vladimir Stavsky, Pasternak’ın bu inadının kendi kellesini götüreceğinden çok korktu. Birlikden bir grup Pasternak’ı, Moskova yakınlarındaki Peredelkino’daki Daça’sına götürüp hamile eşi Zinaida’nın yanında imza vermesi için sıkıştırıp tehdit ettiler. O boyun eğmedi. Eve döndüklerinde eşi kendini yerlere atıp başlarına bir iş gelmemesi için yalvardı. Yazar gene oralı olmadı. O geceyi tutuklanma korkusu ile geçirdiler. Sonradan NKVD (İçişleri Halk Komiserliği) ajanlarının onları pencelerin arkasında dinledikleri ve tüm konuşmalarını duydukları öğrenilecektir. Yazar, bu kez Staline direkt mektup yazıp kendi yaşamını onun uğruna feda etmeye hazır olduğunu fakat, Tolstoy ideallerinin sevdalısı olarak başkalarının yaşamları üzerine tasarrufta bulunmaya hakkı olmadığını bildirmiştir. Stalin’in “Büyük Terör” döneminde tasfiye edilecekler listesinde Pasternak’ın adını çizerek: “Bulutlarda gezen bu adama da dokunmayalım.” dediği söylenir. Kızıl Ordunun anlı şanlı komutanlarının kaderlerini kurtaramadıkları ”Büyük Terör”den bir romantik yazarın yakasını sıyırması ibret vericidir. Bunda yönetime direkt saldırılarda bulunmayan bir yazarın idamının, daha büyük bir küresel gürültü yaratacağı endişesinin rôlü muhakkaktır. Pasternak’ın sekreterliğini yapmış olan metresi Ivinskaya: “StaIinle Pasternak arasında inanılmaz bir sessiz düello” olduğuna inandığını söyler.

Pasternak’ın “Çocukluk” adındaki romanını yazdığı Sovyetler Nazi Almanya’sı ile savaşa girip Moskova bombalanmaya başladığında Pasternak, Lavruşinski sokağındaki evinin damında İtfaiye gözlemcisi hizmeti aldı. Bu uğraşı ona keyif veriyordu. 1943’de cephedeki askerleri ziyaret etmesine izin verilince yaralı askerlere şiir okuyup onlarla sohbet ederek moral vermekten da çok huzur bulmuştu. 1944’de “Erken Trenlerde”, 1946’de “Seçilmiş Şiirler”, 1954’de “Şiirler” adlarındaki şiir kitaplarını çıkarmıştır. 1945’de Savaşın bitiminde Stalin tasfiyelerinin ortadan kalkacağı umudu uyandırdı. Fakat, kapıları mühürlenmiş tren katarlarının, yığınla insanı “gulag” denilen ve daha sonra başka bir muhalif yazar Soljenitsin’e “Gulag Takımadaları” romanını yazmaya esin verecek zorunlu çalışma kamplarına taşıması bu umudu kırdı. Kampa götürülenlerin, Almanların eline esir düşen Korgeneraal Vlasov’un “Rusya Kurtuluş Ordusu” adı altında Stalin karşıtı bir kuvvet örgütleyip Nazilerle işbirliği yaptırdığı hainler olduğu söyleniyordu ama çoğunluğu alelade muhalif subaylar ve sivillerdi. Faşist karşıtı ve başka siyasal örgütlerdeki Yahudiler ve affedildikleri ilân edilen Rus göçmenleri de ülkeye gelir gelmez gulaglara yollandılar. Etnik gruplar için Sibirya sürgünü özellikle tercih edildi. Pasternak 1945’de düz yazı eserlerini toplu olarak yayınladı. Stalinin 1953 Martındaki ölümünden sonra: “Korkunç bir rüya gördük; aslında Stalinin akıbeti de Hitler gibi olmalı idi!” diyecektir.

Olga V. Ivinskaya

1946 Ekiminde, Novy Mir gazetesinin yayın bürosunda çalışmakta olan dul Olga Vsevolodovna Ivinskaya ile tanıştı. Büyük eseri “Doktor Jivago”daki Lara Antipova karakterinin ilhamını veren bu kadın intihar eden birinci kocasından bir kız, Stalingrad Savaşında ölen ikinci kocasından bir erkek çocuk sahibi Alman-Polonyalı karışımı bir kadındı. O sırada Macar ulusal şairi Sándor Petöfi’nin dizelerini çevirmekte olan yazar Olga’ya Petöfi’nin bir kitabını armağan ederek ilgisini gösterdi. Olga da bu ilgiyi karşılıksız bırakmadı. Tercüme çalışmalarında ona yardıma başladı ve o andan itibaren Pasternak’ın biyografisi faaliyetlerine katkısı dokunacak en sağlam kaynak oldu. Peredelkino daçasındaki eşi Zinaida’yı boşamaya gönlü elvermeyen Pasternak İlk gençliğinde Ida Vysotskaya’ya duyduğu derinlikteki aşkla bağlandığı Ivintskaya’ya 1948’de en iyi çözümün onun gazeteyi terkedip, doğrudan kendisine sekreterlik yapması olduğunu söyledi. Olga’nın Potapov caddesindeki dairesine “Bizim Dükkân” adını verdiler. Paul Verlain’den Hint ozanı Rabindranath Tagore’a, Çek yazarı Viteslav Nezlav’a kadar tercümelerini Pasternak Olga’nın katkısı ile yapmıştır. Ancak, Pasternak’a ilişemeyen yönetim 1950 yazında hamile olan Ivinskaya’nın casusluk suçlaması ile beş yıl Gulag’da hapsine mahkûmiyetini sağladı. 1958’de Pasternak, bir dostuna mektubunda, Olga’nın kendi hesabına hapse girdiğini yazacaktır. Mart.1953’de Stalin’in ölümü üzerine Olga serbest bırakılacaktır. Elbette Stalin’in ölümü ile Sovyetlerdeki baskı hemen kalkmadı ama daha yumuşamaya doğru bir evrimleşme başladı.

Pasternak en tanınmış yapıtı “Dokto Jivago’daki bazı pasajlar, her ne kadar münferit yazılar hâlinde 1910’lardan beri gazetelerde yer almışsa da, Stalin sonrası görüntüdeki yumuşamaya sığınıp bir roman formatında bu dönemde yazmaya başlayıp 1956’da tamamlamış; Novy Mir gazetesine sunmuştur. Gazete bu romanın yayınlanmasını Sovyet tarzı ”sosyal gerçekçilik” dışı görerek reddetti. Pasternak ve Ivinskaya hemen roman metninin İngiliz filozofu Sir Isaiah Berlin aracılığı ile Milano’ya götürülerek İtalyan yayıncı Giangiacomo Feltrinelli tarafından 1957’de bastırılmasını ve hemen tüm Dünyaca tanınmasını sağladılar. Feltrinelli’nin bu tavrı onun İtalyan Komünist partisinden atılmasına mâl olmuştur. Ertesi yıl bu eser Nobel Edebiyat Ödülüne lâyık görüldü. Önce Komünist Partiyi gazaba getiren bu esere karşı KGB (Devlet Güvenlik Komitesi) ve Sovyet Yazarlar Birliğinin şiddetli kampanyası karşısında Pasternak bu ödülü reddetmek zorunda kaldı. Fakat Nobel Komitesine yazdığı özür mektubunda da red nedeninin bu tepki olduğunu açıkladı.

Yukarda anılanlar dışında 1959’da“Gökyüzü Açılınca” şiir demetini yayınlayan Pasternak’ın 1945-60 arası yazdığı şiirler “Perde Arası” başlıklı kitapta toplanmıştır. Diğer kayda değer düz yazı eserlerinden “İkinci Doğuş”u 1932’de Goethe’nin “Faust” çevirisini telif sayılacak nefasette 1952’de, “Otobiyografi Denemesi”ni 1956’da yazmış; 1949’da seçilmiş eserlerini bir araya toplamıştır.

Peredelkino’daki daçasında 30.Mayıs.1960 akşamı akciğer kanserinin sebep olduğu ölümünden önce oğullarını karşısına çağırmış: “... ertesi gün camları açmayı unutmamalarını” vasiyet etmiştir. Ortodoks Rus Kilisesinden bir papaz, onu ölmeden önce kutsadı. Cenazesi de dinî törenle kaldırıldı. Ölümü ardından metresi Ivinskaya, kızı Irina Emelyanova ile birlikde Pasternakla Batılı yayıncılar arasında bağ kurma suçlaması ile ikinci kez tutuklandı. Irina 1962’de, Olga 1964’de serbest bırakıldılar. Olga’nın “Zamanın Bir Tutsağı” başlıklı anıları 1978’de Parisde Rusça basılıp hemen İngilizceye çevrilmiştir. Olganın saygınlığı, ancak 1988’de Gorbaçov Rusya’sında kabûl edilecektir.

Pasternak adındaki müstesna yazar ise, Stalin zûlmüne karşın ülkesinden kaçmamış; yönetimde bir demokrasi ayarı yapma umudu ile sessiz bir savaşa girmiş; yüzüne kapana kapılar ve soluduğu terör havası onu kahrından akciğer kanseri yapmış; fakat sonunda “Doktor Jivago” gibi bir efsane ile savaşından galip çıkmış; Demirperde’nin yıkımını hazırlamıştır.

Doktor Jivago özetini gelecek bölüme bırakarak, şiirlerinden Komünist rejimin yasakladığı “HAMLET”i örnek olarak veriyoruz:

Sahneye çıktığımda homurtular bir cezir dalgası gibi geriliyor.
Kapıda durup, beklemeyi deniyorum,
Daha uzak yankıları algılayabilmek,
Gelecek yılların kazancıma neler katacağını hesaplayabilmek için.
Binlerce dürbünün üstüme odaklandığı
Bu gece karanlığında.
Al götür şu kutsal kâseyi, Muhterem Peder,
Senin iktidarın her şeye yeter.
Şu değişmez senaryoya bayılıyorum,
Ben kendi hesabıma aldığım rôlden mutluyum.
Ne var ki başka bir drama gündeme girmek üzere,
Ah, işte ondan beni muaf tut.
Ama o senaryonun gerçekleştirilmesi kesinleşmiş,
Ve gayrı kabil-i rücu sözleşme mühürlenip imzalanmış
Yapayalnız kaldım; bir yalan dolan çemberine alındım; ne yöne gideceğimi şaşırdım;
Yaşam bir alanda amaçsız yürümek değildir.

 

Yayın Tarihi : 19 Ocak 2013 Cumartesi 11:10:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?