Ilya Arnoldoviç Faynzilberg Ilf ve Yevgeni Petroviç Kataev
![]() |
Ilya Ilf and Yevgeni Petrov |
İki kardeş Kataev’den Yevgeni Kataev’in Ilya Ilf’le sürekli ortak çalışmalar yaptığı ve 1920’lerin ve 30’ların mizah yazınında “Ilf ve Petrov” olarak birlikte anıldıkları için biyografileri de bir arada verilir (Yevgeni, babasının adı “Pyotr”dan esinlenerek “Petrov” müstear adını kullanmış;”Ilf” ise müstear olan bu adı Gerçek ad ve soyadının ilk harflerini birleştirip oluşturmuş). Biyografisini verdiğimiz Valentin Kataev’in 5-6 yaş küçüğü olan Yevgeni de tarihi kesin olarak belli değilse de 30.Kasım.1903’de Odesa’da doğduğu en muhtemel olanı… Yoksul bir Yahudi ailesinden gelme Ilya Ilf ise onun ağabeyi Valentin ile yaşdaş; 15.Ekim.1897, Odesa doğumludur.
Ilf çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Odesa’da gazetecilik yapmaya başladı. 1923’de Moskova’ya giderek, ilk çalışmalarını Gudok (Islık) ve “Moriak” dergilerinde yayınladı. Yevgeni Petrov ise Liseden mezun olup, 1921’de “Ukrayna Telegraf”da muhabirlik aldı. Odesa Suçları Araştırma Dairesinde de memuriyet yaptıktan sonra, kendi ifadesine göre cebinde tabanca, fakat ne yapacağı hakkında belli bir fikri olmadan pis bir araba ile, bir Güneylinin soğuğuna dayanamayacağı Moskova’nın yolunu tuttu. Bir yazar olmak niyetinde yokken, 1923’de gülmece dergisi “Krasnyi perets-Kızıl Gazete”de editör yardımcılığı aldı; Gudok’un da yazı kuruluna girdi. Ilf’le 1925’de Gudok’da tanıştılar. Ağabeyi Valentin Kataev’in teşviki ile küçük öyküler yazmayı denedi. 1924’de bunlarda küçük bir derleme yaptı. Valentin 1927’de Petrov ve Ilf’in birlikte çalışırlarsa daha yaratıcı olacaklarını keşfetti; kendisi de onlara yol göstericiliğe soyundu.
Ilf ile ortak çalışmaları, Sovyet tarihinde sanatın baskı altna alındığı edebî dogmatizm öncesi, görece olarak liberal bir dönemi olan “Yeni Ekonomik Politika” zamanında yayınlanmış “On iki Sandalye” (1928) ve onun devamı olan “Küçük Altın Buzağı” (1931)romanlarının ana karakteri Ostap Bender adında, düzeyine erişilmez bir servet sahibi olma peşinde, tamahkâr bir adamdır. Bu Ostap Bender tipi okuyucular arasında çok tutuldu ve yazar ikili de büyük bir popülarite kazandı. İkilinin eserlerinde sergilemek istedikleri Devrimin ana hedefinden farklı bir Sovyet Devleti ve Sovyet insanı yaratılmaya çalışılmasıdır. Ilf’in muhabirlikle Orta Asya’da yaptığı gezilerde rastladığı eski geleneklerle yeni sistem çatışması “On iki Sandalye”nin ana temalarından biri olmuştu. Eleştirmenlerin suskun kaldıkları bu kitaplar ancak Maksim Gorky’nin müdahalesi ile bastırılabilmiştir. Bu eserin fikir babasının Yevgeninin ağabeyi Valentin olduğuna değinmiştik. Valentin buna dayanarak eserin tüm baskıları ve çevirilerinin kendi adına ithaf edilmesini ısrarla talep etmiş. Böylece, Sovyet mizahında, müelliflerine daha hızlı şöhret sağlama olanağı veren bir takım oluşturma olgusu ortaya çıktı.
1929’da evlenen Petrov 1932’den itibaren hem “Pravda-Gerçek” gazetesine hem de mizahî “Krokodil-Timsah” dergisinde yazılar yazdı. 1936’da Ilf ile birlikde seyahate çıktılar; bu ülkeyi baştanbaşa otomobille dolaşmalarını ve kültürel köklerden yoksun maddeci Amerikaliları anlatan “Odnetajnaya Amerika-Küçük Altın Amerika”yı yazdılar. 1937’de yazdıkları “Tonya” ismindeki uzun öyküde kapitalist bir toplumda yaşamaya zorlanan Sovyet halkının sorunları hicvediliyordu.
Her ikisinin de ömürleri kısa sürmüş; Ilya 13.Nisan.1937’de veremden ölmüştü. Onun yokluğunun ağır şekilde hisseden ve kariyerini “Literaturnıya Gazeta’da ve “Ogonyok-Küçük Işık” adlı dergide sürdüren Yevgeni Petrov ise bu gazetelerde yayınlanmış, çoğu savaş konulu: “Ardımızdaki Moskova”, “Komutan ve Komiser”, “Binbaşı Zakayev’in Kuşları”, “Katya” gibi pek çok küçük öyküler, dört film senaryosu yazmış;, Nazi Almanya’sının Sovyetler Birliğini işgale kalkıştığı tarihlerde Savaş muhabirliği yaptığı kuşatma altındaki Sivastopol’den Moskova’ya dönerken 2.Temmuz.1942’de uçağının düşürülmesi ile yaşamını yitirmiştir.
Yuri Karloviç Oleşa
![]() |
Oleşa 1936’da |
Gene “Odesa Okulu” diye nitelendirilen edebî gruptan olan ve dönemin ağır sansür baskısına karşın yazdığı edebî değerini hiç yitirmemiş eserlerle XX. Yüzyılın en büyük Rus ve Sovyet romancılarından olduğu tescil edilen Oleşa 3.Mart.1899’da doğdu. Anılan gruptan daha çok Ilf-Petrov ikilisi, İzak Babel ve Zigizmund Krijijanovsky ile bir araya gelmiştir. Yüzeysel olarak Komünist yanlısı mesajlar verme fakat satır aralarındaki ince bir derinliği olana imalar kullanma ustalığı ile tanınan yazar, Ukrayna’da, şimdi “Kirovohrad” denilen “Elizavedgrad”da Polonyalı soyundan gelen bir aile içinde doğdu. Babası Karl Antonoviç, sonradan içki, kumar iptilâsının önüne geçmekle görevli bir kurumun müfettişi olmuş, yoksul kalmış bir toprak sahibi idi. Aile 1902’de Odesa’ya yerleşti.
Oleşa parlak bir öğrenci olmasına rağmen, Kızıl Orduya gönüllü katılımı başladığı Hukuk öğrenimini terk etmesine neden oldu. Edebî kariyeri ise Odesa’da, Kataev, Eduard Bagritsky, Dmitry Merejkovsky gibi etkili genç yazarların oluşturduğu “Yeşil Fener” adlı gruba katılması ile başladı. Odesa’da başladığı devrim için propaganda materyeller, üretimini 1921’de taşınacağı Harkov’da sürdürdü. İlk küçük öyküsü “Melek”i yayınladıktan sonra Moskova’ya yerleşip “Islık” dergisine girdi; burada “kara kalem” takma adı ile mizahî şiirler yazdı. 1924 ve 1927 yıllarında yayınladığı iki şiir kitabından sonra tümüyle düz yazı ve dramaya döndü. İlk yayınladığı roman “Haset” en popüler olmuş eserlerindendir (1927). Vladimir Nabokov’un fikrine göre ise, Sovyetler Birliği dönemimde yazılmış en büyük romandır. Zamanın harc-ı âlem teması eski ve yeni düzen, bir anlamda bireyselcilik ve kollektivizm çatışmasını ele aldığı bu eserin kısa bir açıklamasını aşağıda vereceğiz. 1924’de kaleme aldığı fakat yayınlanması geciken “Üç şişman Adam” adındaki peri masalı da piyasaya çıkınca çok popüler oldu. 1920’ler, 30’lar boyunca yazdığı küçük öykülerden “Liompa (1928), “Kiraz Taşı” (1929) ve “Nataşa”yı (1936) tiyatro oyunu olarak da düşünmüştü. 1931 tarihli “İktisadî Varlıklar Listesi” adında bir oyunu da vardır. 1930’lardan itibaren yoğunlaşan Stalinist baskı karşısında yazmaya pek devam edememiş; 1934’deki Sovyet Yazarlar Birliği Toplantısında huzursuzluğunu açıkça ifade etmişti. 1936’dan sonraki yaşamı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bir ara tutuklanıp çalışma kamplarından birine gönderildiği de söylendi. 1956’da bir yazı seçkisinin yayınlanması tekrar itibar kazandığını gösteriyor.
10.Mayıs.1960’da kalp sektesinden vefat etti.
Haset
Hem şiirsel üslubu hem de bölümler arasındaki titreşimli geçişleri, yenilikçi kurgusu ile göze çarpan bu roman Nikolay Kavalerov adındaki komünist değerleri reddeden çok duygusal bir gencin, örnek bir Sovyet yurttaşı ve bir sosis fabrikasını başarı ile yönetmekte olan hâmisi Andrey Babiçev’e duyduğu önüne geçilemez antipatisi ve hasedi ile kendi kendini yemesi konu edilmekte ve Sosyalist ideallerinin çok keskin bir hicviyesini yapılmaktadır. Kavalerov, Andrey Babiçev’in kardeşi Ivanla birlikte komünist rejimin baskısı altında çiğnenmekte olan eski güzel ve ince duyguları yeniden yaşatmağa girişir. Ama bu arada kendi işledikleri günâh ve adaletsizliklerin mahkûmu olurlar.
Bu roman, devletin resmî yayın organı Pravda da dahil olmak üzere Sovyet eleştirmenleri tarafından, değersiz burjuva duyguların yergisi olarak çok tutuldu. Oysa, öyküde, Kavalerov’un Andrey Babiçev’e yazdırdığı bir mektuptaki şu ifadelerde örneği görüldüğü gibi Sovyet değerler sistemi de örtülü biçimde de olsa yargılanıyor: “Ben sevecenlik, merhamet duygusu, bireyin ruhuna yaklaşım; beni rikkate getiren her şey için mücadele ediyorum”; diyen baş karakterin ağzından Sovyet modelindeki insaniyet dışı duyarsızlık dile getiriliyor; fakat bu argümanlar burjuva zihniyetinin “duyguları sömürme komplosu” diyalektiği ile Sovyet sansürüne karşı vaziyet idare ediliyordu. Bazıları Oleşa’nın bu taktiğinin Pasternak’ın “Dr. Jivago”suna yol açtığını söylerler. Bazıları Oleşa’nın hem kapitalizm hem komünizm ekstremleri arasında bir orta yol göstermek istediğini iddia eder.
Zigizmund Dominikoviç Krijijanovsky
![]() |
Zigizmund Krijijanovsky |
Oleşa ile Odesa Okulu grubu içinde birlikte olduklarına değindiğimiz Krijijanovsky, kendi kendini: “Ben tanınmamışlığı ile tanımış bir yazarım“ tarifi ile belirttiği üzere ün yapmamış, eserlerinden çoğu ölümünden sonra ortaya çıkmış bir kısa öykü yazarıdır. 11.Şubat.1887’de, Kiev’de Polonyalı bir aile içinde doğdu. Çoğunlukla Robet Louis Stevenson, G.K.Chesterton, Edgar Allan Poe, Serapion Kardeşlik Grubuna ilham veren E.T.A. Hoffman, H.G. Wells gibi yabancı müellfler ve Gogol’un etkisinde öyküler yazdı. 1920’lerde Aleksandr Tayrov Oda Tiyatrosunda çalıştığı sıralarda edebiyat çevrelerinde aktifti. 1929’da, Rus sinemasının kurucu babalarından Yakov Protazanov’un “St. Jorgen Festivali” filmi için senaryo yazdı. Son povestlerinden “Tütsülü kadeh” (1939) mucicezevî şekilde devamlı şarapla dolan bir kadehin öyküsü olup bazılarınca yazarın alkol düşkünlüğü ile yorumlanmıştır.
28.Aralık.1950’de Moskova’da vefat eden Krijijanovsky’nin nerede defneildiği bilinmiyor. Araştırıcı Vadim Perelmuter 1976’da Krijijanovsky’nin arşivini buldu ve 1989’da bir öykü kitabını yayınladı. Peşinden yazarı derlenmiş tüm eserleri beş cilt halinde yayınlanınca, bazı yerlerde absürd görünse de, bazen Arjantinli Borges’le kıyaslanabilecek, bazen Kafka’nın allegorik egzistansiyelizmi ile buluşan olağanüstü yaratıcı ve şiirsel uslûbu ile kayda değer bir Sovyet yazarı keşfedilmiş oldu.
Sergey Aleksandroviç Yesenin
Yevgeni Yevtuşenko’nun: “Bir ozan olarak Mayakovsky’nin ve Yesenin’in karışımı olmak isterdim,” diye adını andığı, 30 yaşında intihar ederek yaşamına son vermiş popüler lirik ozan Yesenin 3.Ekim. 1895’de, Ryazan Oblastı, Konstantinovo köyünde, bir çiftçi aile içinde doğdu. Çocukluğu daha çok dede ve büyük annesinin nezaretinde geçmişti. Şiir yazmaya 9 yaşında başladı. 1912’de Moskova’ya göçüp Üniversiteyi dışardan takip eden öğrencilerden oldu. İlk şiirleri Rus folkloruna dayanır. 1913’de çalıştığı yayınevindeki iş arkadaşı Anna Izryadnova ile evlendi. Ondan Yuri adındaki oğlu oldu. 1915’de St.Petersburg’a taşındı. Şiirde şeklin önemini öğrendiği Alaksandr Blok, lirizmi öğrendiği Nikolay Klyuev ve Andrey Belly ile tanıştı. Sergey Gorodetsky de dostları arasında idi. İlk şiir kitabını “Ölü için Âyin” adı altında 1916’da çıkardı. Aşk ve sade yaşamı terennüm eden şiirleri ile dönemin en sevilen ozanlarından oldu. 1916-17 yıllarında askerlik yaptı. Ekim Devrimini memnuniyetle karşıladı ama çoğu sanatçı gibi kısa süre içinde düş kırıklığına uğradı. Bolşevik rejimi “O Haşin Ekim Beni Aldattı” şiirinde olduğu gibi eleştirmiştir. 1917 Ağustosunda Zinaida Raikh adındaki aktrisle ikinci evliliğini yaptı. Sonradan yaşamını rejisör Vsevolod Meyerholda birleştirecek bu kadından bir kızı (Tatyana), bir oğlu (Konstantin) doğacaktır. Fırtınalı geçen evlilik 1921’de sona erdi. Tatyana saygın bir yazar, Konstantin de iyi tanınmış bir futbol hakemi olacaktır.
![]() |
Isadora Duncan ve Yesenin |
Eylül.1918’de Yesenin “Söz Sanatçılarının İş Ortaklığı” adını verdiği kendi yayınevini kurmuştu. 1921 Baharında ressam Georgi Yakulov’un stüdyosunu ziyaret ederken, kendinden 18 yaş büyük Amerikalı ünlü dansöz Isadora Duncan ile tanıştı. Birkaç kelime Rusça bilen Isadora ile hiç yabancı dil bilmeyen Yesenin 2.Mayıs.1922’de evlendiler. Yesenin bu uluslararası şöhret olan eşi ile Avrupa ve ABD turuna çıktılar. Alkol iptilası zavallı ozanı fena vurmuştu. Öfke krizlerine giriyor; otel odalarını alt üst ediyor; restoranlarda fırtınalar estiriyordu. Bu birliktelik de tam bir yıl, Mayıs.1923’e kadar sürdü. Yesenin hemen aktris Augusta Miklaşevskaya ile ilişkiye girdi; Duncan ile ilgili boşanma ilâmını almadan Augusta ile gayrı resmî bir törenle evlendikleri söylenir. Fakat hemen aynı yıl şair Nadejna Volpin’den bir gayrı meşru oğlu olmuştu. Yesenin, onun gibi ozan olup 1960’larda Andrey Sakarov’a katılıp muhalif eylemlerde bulunacak Aleksandr Yesenin-Volpin adındaki bu oğlunu hiç görmemiştir.
Yesenin’in son yılları gene ayyaş ve serseri bir yaşamla geçmekle birlikte en ünlü şiirlerini de ürettiği bir dönemdir. 1925’de tanışıp evlendiği beşinci eşi Sofya Andreyevna Tolstaya büyük yazar Lev Tolstoy’un torunu idi. Yesenin’e yardımcı olmaya çok uğraştı. Fakat yazar ağır bir zihinsel çöküntüye uğramış bir ay hastanede kalmıştı. Taburcu olduğundan iki gün sonra bileğini kesti kanı ile veda mektubu yazdı; ertesi gün, 27.Aralık.1925’de kendini Leningrad’da kaldıkları Hotel Angleterre’in odasının tavanındaki ısıtma borularına astı. Naaşı Moskova’daki Vagankovskoye Kabristanına nakledildi.
Ryazan Eyalet Üniversitesine onun adı verildi. Nikolay Buharin’in eleştirileri, Stalin ve Nikita Hrutçev yönetimleri sırasında onun eserlerinin yayınlanması yasağına neden olmuştu. Artık, şiirleri okul müfredatlarına alınmış bulunmaktadır. Karamsar şiir örneklerinden birini veriyoruz;
Elveda, dostum, elveda
Elveda, dostum, elveda / Aşkım, sen kâlbimde gömülüsün. / Ayrılmamız ve tekrar tekrar birleşmemiz / alın yazımızdır. / Elveda, elini sıkmayı yüreğim kaldırmıyor. / Kaşlarımızı çatarak kederimizi belli etmeyelim. / Ölmekte bir olağanüstülük yok ki / Yaşamanın da görülmemiş bir şey olmadığı gibi.