25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (92)

Sovyetler Zamanında Türkî ve Tatar Yazın Ustaları

Sovyetler dönemindeki Türkî dünya yazarlarının tanıtımını ve içinde bulundukları koşulları bir arada vereceğiz. Rus esareti altında Türkî âlemin kendi dillerinde yazan, söyleyen, özellikle (1733-1813 yılları arasında yaşamış) Türkmen Mahdumkuli, “Zühre ve Tahir” lirik şiirinin müellifi (1810-11862) Kadirbey Oğlu Molla Nepes gibi öykücüleri, ozanları vardı. Doğallikla bunların, karanlıkta kalmalarını yeğleyen, Müslüman Türkî toprakları istilâ ederken Ukrayna Kafkaslardaki Müslüman toplulukları kırıp kaçıran Çarlık Devleti tarafından desteklenip Türkî edebiyat için akademik olanakların sunulması söz konusu değildi. Çarlık Rusyasındaki Müslümanlar üzerindeki bu baskı ve bilinçsiz nefret I.Dünya Savaşı sırasında onların da Rus Ordusunda zorla hizmete alınmalarına karşı 1916 yılında çok büyük bölümü Türkî olan Müslüman toplulukların ulusal özgürlük amaçlı “Basmaçi İsyanı” denilen ayaklanmalarına yol açmıştır. Orta Asya Türk dillerinde “eşkiya” demek olan bu sözcüğü Türkîler “idealleri uğruna fedailik yapma”; Ruslar olumsuz anlamı ile kullanmışlardır. Ekim 1917 Devrimi sırasında Türkistan siyasal hareketi “Bolşevik Taşent Sovyeti” adı ile Bolşeviklere katılma yoluna girdi ve Fergana Vadisinde “Özerk Hokand Hükûmeti kurdu. Bunu izleyen aylarda, bu defa ekonomide kolektif sistemi de hedef alan Fergana Vadisi merkezli yeni bir şiddet hareketi başlamış ve gerilla eylemleri ile tüm Sovyet Türkistan’ına yayılmıştır. Şeriat talebindeki Basmaçi ayaklanmalar Hive ve Buhara’ya da yayılması ve Türkiye’yi terkedip Pantürkizm idealine sarılan Enver Paşanın bu harekata katılması üzerine Kızıl Ordu Birlikleri Ermeni Taşnakları ile birlikde ayaklanmayı bastırmaya soyundu. Şimdiki Tacikistan’da, 4.Ağustos.1922’de at üstünde umutsuz bir saldırı yapan Enver Paşa şehit edildi. Zaman zaman Türk ve İngiliz gizli servislerinden istihbarat alan Basmaçi grupları Sovyetler için gaile yaratmayı sürdürdü. Ancak genelde Batılıların da hoş bakmadıkları şeriatçı Basmaçî akım 1934’de yatıştırıldı.

Sovyet Birliği enternasyonal temelde kurulduğu için ve Basmaçi tehdidin etkisi ile de, önceleri, Rus olmayan toplulukların da edebiyat zevki kazanması amacı ile gönüllü Rus gruplarınca bu topluluklara, Stalin’in koyduğu “formda ulusal ama içerikte sosyalist” kaydı çerçevesinde, yazın türü ve form bilgileri verilmesi kampanyaları açılmıştır. İlerde tanıtımını yapacağımız “Andrei Platonov” yazı adı ile bilinen “Andrei Platonoviç Klimentov”un eserlerinin İngilizce çevirmeni olan Robert Chandeler’in verdiği bilgiye göre, Andrei Platonov’un da katıldığı bu kampanyalarla yetiştirilen Türkmen yazarların hayranlık yaratan en yeteneklisi, biyografisini vereceğimiz Berdy Kerbabayev ve pek çok madalya, nişan yanında Türkistan Mahdumkuli Devlet Ödülünü kazanan Türkmen müzisyen ve bestecisi Kuliev Aşir imiş. Fakat 1930’lar ortalarında başlayan Stalin tasfiyeleri bu kampanyanın da önüne geçti. Türkî Âlemde de aydın kıyımları başladı.

Hatice Gayibova

Bunlardan en dramatik olanı (1893-1938 yılları arasında yaşamış) Azerî kadın piyanist ve müzik hocası Hatice Gayibova’nın akıbetidir. Volga Tatarı kökenli olup 1945’de Tiflis’e yerleşmiş Teregulov ailesinden Âzerî Sünnî Müslüman bilim adamı Osman Müftüzâde’nin kızı olduğu için “Hatice Osman bey kızı Gayibova” olarak anılan Hatice Hanım Tiflis’teki St. Nina Lisesinde öğrenim gördüğü sıralarda 10 yıl boyunca piano eğitimi de aldı. 18 yaşında mezun olunca Kafkaslar Müftüsü aydınlanmacı Hüseyn Efendi’nin oğlu Nadir Gayibov ile evlenip yerel bir Rus-Müslüman okulunda öğretmenlik yaptı. Âzerî Makamını ilk kullanan müzisyenlerden olan bu çok yetenekli piyanist 1919’da Baku’ya taşındı ve Azerbaycan Devlet Konservatuarını kurucularından ve 1920’de Azerbaycan Halk Eğitim Komiserliğinin (Bakanlığının) Doğu Müziği Bölümü başkanı oldu. Eğitim, icra, beste çalışmalarından da hiç geri durmadı. 1933’de hemen tüm aydınların başına gelenle o da karşılaştı: casusluk ve devrim karşıtlığı suçlaması ile tutuklandı. Delil bulunamadığı için üç ay sonra tahliye edildi. 1938’de kocası Nadir’in tutuklanmasının hemen ardından, 17.Martta tekrar gözaltına alındı. Musavat Partisi ile sürekli ilişkisi olduğu ithamı ile beş hafta boyunca dokuz kez sorgulandı; suçlu bulundu.

Nigâr Şiklinskaya

Cezaevinde hücre arkadaşı (daha önce idam edilmiş devlet adamı Sultan Mecid Efendiyev’in eşi) Ziver Efendiyeva’nın sonradan vereceği bilgilere göre, Sibirya sürgününü göze alımş olan Gayibova müzik etkinliklerini sürdüreceğini umarken 19.Ekim.1938’de 15 dakikalık nihaî bir oturumda idama mahkûm edilip Baku dışında bir alanda kurşuna dizildi. Kızı Alanga Sultanova’nın 1956’da talebi ile, okuyucularımızın da tahmin edecekleri üzere, davası yeniden görülüp tüm suçlarından aklandı.

Belki konu dışı gibi görünecek ama Hatice Gayibova’nın görümcesi, çeşitli diller bilen Nigâr Hüseyn Efendi kızı Şiklinskaya’nın da I. Dünya Savaşında, Batı Cephesinde ilk Âzerî hemşire olarak hizmet edip “Kızıl Haç Hastenesini kuran ve örgütleyen, yoksul Rus Engelli yurttaşları için halkı “Kızıl Haç” topluluğuna davet eden “Rus Engelli Kişi” gazetesinin yayınlanmasına âmil olan, Savaş boyunca kocası Âzerî albay Ali-Aga Şiklinski ile şiirsel üslupta mektuplaşan bir aydın olduğunu eklemeyi yararlı gördüm.

Berdy Kerbabayev

Berdy Kerbabayev imzası ile

Rus gönüllülerinin Türkî topluluklara edebiyat formasyonu kazandırma etkinlikleri içinde en başarılı öğrenci olduğuna işaret ettiğimiz Türkmen Berdy Kerbabayev Türkmenistan’da Tecen Rayon’unda Kuki Zeren köyünde doğdu. Buhara Medresesinde İslamî eğitim almış; Türkistan nüfusunun % 2-3’lük okuryazarları arasında idi. Ülkesinin tarihini, Arapça, Farsça dillerini biliyordu. Tecen ayaklanması başladığında 22 yaşında idi. Basmaçi harekete dahil İslamcı bir Bey’in kâtipliğini yapmış ise de 1920’lerin başında aidiyet değiştirip Bolşeviklere sadakat göstermiştir (Onun biyografisini yazan Sovyet metinlerinde bu dönemi yer almamaktadır). 1927-28 yıllarında Leningrad Üniversitesinde Doğu bilimleri aldı.

Yazdığı ilk şiir 1927’de “Kadın’ın İç Dünyası” olmuştur. Elbette o dönemin Türkmenistan’ında bu şiir, çok dar bir aydın çevresi dışında fazla okunup dinlenmemiştir. Ancak, zaman içinde antik destanlar gibi kulaktan kulağa yayılmıştır. 1928’deki “Törelerin Kurbanı Tutsak Kız”da da geçmişin hâlâ etkisini yitirmemiş bağnaz geleneklerine karşı Sovyet kural ve ahlâkiyatını savunur.

Bu ozandan itibaren Türkmenistan’da sıradan aile yaşamı ve sade bir Türkmen kızın öyküsü yazılmaya başladı. Kerbabayev, kadının hayatının kendisine ait olduğunu sürekli vurguladı. “Ailar” adındaki şiirinde, geçmişteki Türkmen kadınının yaşamı hakkında sadece söylentileri işitmiş kolektif çiftlik traktör sürücüsü kadını anlatır. O sevdiği adamla evlenmiştir. Kocasının ölümünü haber aldığında Sovyet Ordusuna gönüllü yazılır. Bir kısa romanındaki başka cazibeli bir kadın karakteri gene kolektif çiftlik çalışanı romana adını veren “Ay Sultan”dır (1949). “Beyaz Altın (pamuk tarımı kastediliyor) ülkesinden Ay Sultan” yaratıcı çalışmaları ile bir iş kahramanıdır. Bu eser 1951 SSCB Devlet Ödülü kazandı.

Kerbabayev’in 1930’da yazmaya başladığı “Kararlı Adım” romanının başkarakteri genç bir Türkmen Artık Babali’dir. Roman Karakurum Çölünde Tecen Vahasında yaşayan Türkmenlerin 1916’da Çarın memurlarına ve yerel derebeylere karşı ayaklanmaları ile başlar. Romanın ikinci bölümü Devrimin ilk yıllarında Türkmenistan’daki yaşama aittir. Bizzat yaşadığı köy hayatının gözlemlerine dayanan bu eserinde can çekişmekte olan feodalizmden sosyalist rejime geçişi, romanında yarattığı etkili karakterlerle hikâye eder. Kerbabayev gene de Stalin’in 1933 paranoid tasfiye çılgınlığından nasibini almış; tutuklanmıştır (Sovyetlerin son dönemlerindeki onun hakkında övgü dolu biyografileri bu olayla ilgili kayıtları da mahcubiyetten es geçmektedirler). “Karalı Adım” romanının ilk cildi 1940’da; diğer iki cildi 1947’de yayınlandı. Bir yıl sonra SSCB Devlet Ödülü aldı. Batı Türkistan’da inşasına tanık olduğu Türkmenistan’ın Nebit Dag (Petrol Dağı) köyünde aralarında uzun zaman yaşadığı ve bir çölü petrol ve doğal gaz üretimi ve petro-kimya endüstrisi merkezi haline getirmedeki hizmetleri ile gurur duyduğu Türkmen petrol işçilerinin öyküsü olan başyapıtı “Nebit Dag” 1959’da neşredildi. Nebit Dağ süratle gelişerek Türkistan’ın “Balkan İli”nin başkenti olarak “Balkanabad” adını alacaktır. Çeşitli türde diğer eserleri arasında 1941’de itibaren Nazilere direnişin kısa romanı “Kurban Durdi”si (1942); Kolhoz yaşamını anlatan “Kardeşler ve Mahdumkuli” tiyatro oyunu (1943); Seçkin bir Türkmen devrimcisi ve devlet adamı “Gaygısız Atabey”i anlatan “Mucizevî Doğum” adındaki tarihî romanı (1965) bulunmaktadır.

Bu güçlü roman yazımları onu şiirle ilgilenmekten alakoymadı. 1960’larda yoğun biçimde lirik şiir ile uğraştı. Tüm şiirleri “Beklenmedik Durum” adı altında kitaplaştırılarak 1966’da Rus dilinde yayınlandı. Puşkin, Tolstoy, Gorky gibi ünlü Rus müelliflerini Türkmen diline çevirmesi de büyük hizmetleri arasındadır. 1942-50 arasında Türkmenistan Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmıştı.

1969’da, 75. Doğum günü armağanı olarak Sovyet Hükûmeti Kerbabayev’i “Sosyalist İş Kahramanı” unvanı ile ödüllendirdi. Üç defa Lenin nişanı, başka çeşitli nişanlar, madalyalar, 1970’de Mahdumkuli Ödülü aldı.

1974’deki vefatına yakın bir tarihde yazdığı “Kuzey Güneşi” adındaki allegorik hikâyede, yoksul genç bir çiftçinin Bolşevik arkadaşlarının desteği ile bir Kızıl süvari birliği komutanı olması odağında Ekim Devrimi zuhurunun ve ideallerinin uzak bir taşra Türkmen kasabası hayatına yansıması irdeleniyordu. Sovyet ideallerine aşırı bağlılığından olacak, kendisinden çok daha ilerdeki kuşaktan olup babası “burjuva ulusalcılığı” suçlamasından 1938’de idam edilmiş Kırgız Cengiz Aytmatov’un uluslararası ününü elde edememiş, dış dünyada tanınamamış olsa da yurttaşları Türkmenlerin “Berdy Yaşuli-Berdy Hoca” dedikleri Kerbabayev Sovyet çok uluslu edebiyatının doruğuna çıkmış bir yazardır.

Yuri Sergeyeviç Rytkev

Yuri Segeyeviç Rytkev imzası ile

Rus adı almışsa da aslen, Sibirya’nın, Pasifik Okyanusuna bakan en doğu sahilindeki Ohots Denizinin Çuki Yarımadasında yerleşik farklı dili olan Tatar soyundan yerli bir halk olan Çuki’li bir avcı aileden, Berinng Boğazının Sibirya yakasındaki Uylen köyünde, 8.Mart. 1930’de dünyaya gelen, büyük babası Şaman dininden olan Rytkev hem Rusça hem anadili Çukice eserler vermiş, Çuki edebiyatının babası sayılan bir yazardır.

Ancak, tanıtımına geçmeden önce, nasıl bir doğal cevher olduğunu vurgulamak için, ait olduğu topluluğun sosyal ve kültürel gelişimine göz atmamız yerinde olur. Ruslar Çukilerle ilk kez 1643’de Kolima Irmağına, 1645’de Anadir Irmağına ulaştıklarında temasa gelmişler; fakat Çukilerin haşin savaşçılar olması, o coğrafyanın görünürde fazla ekonomik cazibesi bulunmaması 50 yıl yakınlaşmayı engelledi. Ruslar, Kamçatka Yarımadasındaki etkinliklerine engel oluşturduklarını görünce 1700’ler boyunca Çukileri ve Koryakları acımasızca ezerek o asrın ortasında dize getirdiler. Böylece Çuki alanı Rusların Doğudaki ana ticaret hattı oldu. Çuki bölgesinde 1920’lere kadar dört Ortodoks okulundan başka okul yoktu. 1927’de sadece 72 okuryazar Çuki vardı. 1932’de Çukiler Latin alfabesini kabul ettiler ama Sovyetlerin zoru ile 1937’de Kiril alfabesi onun yerini aldı. Çuki nüfusunun dörtte üçü hâlâ Ren geyiği ile geçinen göçer iken 1939’da % 95 sahil Çukisi kollektivize oldu. Buna karşın Ren geyiklerinin % 90’ı tüm nüfusun % 11’ini oluşturan “kulak” denilen çiftlik sahiplerinin özel malı idi.

Böyle bir toplumda dünyaya gelen yazarımıza ailesi doğumunda Çuki dilinde “bilinmeyen” anlamına gelen “Rytkev” adını vermişti. Çukiler genelde soyadları kullanmazlar. Sovyet kurumları Çuki adlarını bilmediklerinden ona kimlik verme zorluğu karşısında adını soyadı gibi kullanmış ilk ve baba adlarını gemide tayfalık yapaken örendiği, takdir ettiği bir Rus jeologundan almıştı. Uylen’de yedi yıllık ilkokulu bitirdikten sonra Kuzey Halkları Enstitüsüne yazılma isteği yaşının küçük olması gerekçesi ile reddedilince öğrenimini Leningrad’da sürdürmeye karar verdi. Fakat parasızlıktan yıllarca o kente gitme olanağını bulamadı. Para kazanmak için jeolojik araştırma yapan bir gemide tayfalık, hayvanları tuzağa düşürme, tahmil tahliye işçiliği gibi tuhaf işler yaptıktan sonra Anadir’e gitti ve bir meslek okuluna girdi. 1947’de Anadir bölgesinin dergisi “Sovyet Çukotka”da ilk şiir ve öyküleri yayınlanmaya başladı. Leningraddan o havalinin dilleri ile ilgili araştırma yapmaya gelmiş bilim adamı Pyotr Skorik ile karşılaştı. Genç yazarları keşfetme gibi bir misyonu da olan Skorik onu Leningrad’a götürdü. Rytkev 1949-54 yılları arasında Leningrad Üniversitesinde edebiyat öğrenimi yaptı. “Genç Leningrad” dergisinde yazıları göründüğünde 20’sini henüz biraz aşmıştı. Hemen ardından “Genç Dünya”, “Uzak Doğu”, “Gençlik” adlı dergilerin yazı kadrolarına katıldı. 1953’de “Sahilimizin Halkı” adında Rusca ilk öykü kitabı yayınlandı. Bu kitap A.Smolyana tarafından Çuki diline çevrildi. Rytkev daha öğrenci iken Puşkin, Tolstoy, Gorky ve bazı çağdaş yazarları Çuki diline çevirmişti. İçinden çıktığı kapalı toplumun yarattığı kasvetten olacak, başlarda Çuki şifahî kültür ve edebiyatını aşağılamıştı. Hattâ, bunu hissettirdiği ilk eserlerini hâlâ affetmeyen yurttaşları vardır. Fakat, sonra bu tavrından tümüyle geri dönmüş Çuki kültürünü göklere çıkarmıştı. Üniversiteden mezun olunca, gene Ohots Denizi kıyılarındaki Magadan Oblastı’na giderek “Magadankaya Pravda” gazetesinin muhabirliğini aldı. Çok geçmeden neşrettiği “Bir Kişinin Adı”, “Çukotkan-Çukotya Bilgesi” adlı küçük öyküler koleksiyonları ile ünü Sovyetler Birliğinin dışına da taştı. Keza, “Küçük Tavşanlar Vadisinde” eseri kendisinden beklentileri güçlendirdi. Tekrar Leningrad’a dönerek geri kalan yaşamında tümüyle oranın yerleşiği oldu. 1967’de Komünist Partiye üye oldu. Yoğun bir şekilde, iyi niyet elçisi olarak Dünya gezilerine başladı. Çok akıcı İngilizce konuşan Rytkev Amerikan Üniversitelerinden söyleşi davetleri alıyordu. Bir süre BM UNESCO örgütünde de hizmet gördü. Bir çocuğun karakter oluşumunu ilginç şekilde izleten otobiyografik “Kar’ın Eridiği Zaman” trilojisi özellikle çok sevilmiştir. “En Güzel Gemiler”, “Eşiğe Dayanmış Ayaz” romanları; “Nunivak”, “Mavi Tilkiler”, “Veket ve Agnes” gibi öyküleri; “Kuzey Işıklarının Halkı” küçük öyküler kolleksiyonu eserlerinden sonra, aşağıda özet ve açıklamasını yapacağımız “Kutup Sisi İçinde Görülen Rüya” özellikle eleştirmenleri ilgisi çekti. 1985’de besteci Eduard Artemyev onun şiirlerini “Arzın Sıcaklığı” adı ile müziğe uyarlamıştır.

Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra Rusya’da onun eserleri (1991’de “Gençliğe Yolculuk” dışında) yayınlanmaz oldu. Garip bir tecellidir, kendini zor durumda hisseden Rytkev’in ABD’ye göç etmeyi düşündüğü söylenir. Cengiz Aytmatov’un delâletiyle tanıştırıldığı İsviçreli yayıncı Lucien Leitess ile eserlerinin Almanca yayınlanması ve yazın ajanslığını üstlenmek üzere sözleşme imzaladı. Keza, Rytkev’in eserleri Fransa, Finlandiya, Hollanda, İtalya, Almanya, İspanya, Japonya ve ve diğer ülkelerde de tanıtıldı. XXI. Yüzyıla girilirken Çukotka Valiliğini de eline alan ünlü petrol baronu, iş adamı Roman Abramoviç, sadece Çukotka dâhilinde olmak üzere bir kısım Rytkev’in eserlerinin yayınını destekledi. Bunların ilki onun yeni kitabı “Unutulmuşluğun Aynası” idi. İngilizceye çok az eseri çevrilmiştir. Bunlardan orijinali 1970’de yayınlanan “Kutup Sisi İçinde Görülen Rüya” 2005’de bu dile tercüme edildi. Adı gene St. Petersburg’a dönmüş olan Leningrad’da, kemik iliği kanseri (myeloma) ile uzun süre mücadeleden sonra 14.Mayıs.2008’de vefat etti. Komoroskoye Kabristanına eşinin yanına gömüldü.

Yeni evli bir Çuki çifti Güneşin doğuşunu seyrediyor – Nikolay Getmen’ın eseri

Kutup Sisi İçinde Görülen Rüya Çukotka yarımadasının Kutup Denizi sahillerinin, özelliklere oraya alışık olmayan beyaz insanları ruhsal bunalım ve umutsuzluğa sürükleyen coğrafî vahşetini anlatır. Başkahramanı da bu buz tutmuş denizlerde macera arayan beyaz bir denizcidir. Romanın başında 1910’da ABD’de, Ontario’da tanıtılan John MacLennan Rus Arktic Okyanusunda maceraya baş koymuş idealist ve her koşula uyum yeteneği olan bir gençtir. Sibirya’nın en uç Kuzeydoğu sahilinde buzullarla dolu denizde boğuşurken kendini sakatlar. Yerli Çuki avcıları onu köpek çekili kızakla Rus Anadir kasabasının en yakın hastanesine taşırlar. İhtiyar bilde Orvo ona barınak sağlar. Romanın geri kalan kurgusu, Rytkev’in, içinde yoğrularak ilk elden deneyim ve bilgi kazandığı o coğrafyanın ve Ren geyiği derilerinden çadırlar içinde barınan, balık yağı lambaları ile aydınlanan, ayrıca aşiret gelenekleri ile Çarlık Rusya’sı emperyalist gücünün arasında sıkışıp travma yaşayan yerlilerinin koşullarından ve şefkat gösterdikleri fakat dilini bilmedikleri yabancı konukları ile sorunlarından doğan serüvenlerdir. Geyik terbiyecisi İlmoç ile arkadaşlık ederek Çukaların hayatını paylaşmak durumunda kalan John onların geleceği hakkında kaygılara kapılır. Roman Rus Ekim Devriminin homurtularının duyulması ile sona erer. Rytkev’in düz yazıya olan olağanüstü hakimiyeti Jack London’un “Bir Ateş Yakmak” öyküsü ile kıyaslanabilecek bir başyapıt ortaya çıkarmıştır.

Yayın Tarihi : 15 Mart 2013 Cuma 18:12:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Nazmi Öner IP: 178.233.80.xxx Tarih : 21.03.2013 09:42:47

SayınTörün.
Ocak 2013 ten itibaren yazılarınızı tam takip edememiştim. Türkiye’ye dönünce sırasıyla okumaya başladım ve yeni bitirdim. Tüm samimiyetimle belirtmek isterim ki, çok sürükleyici bir roman gibiydi. Bir ders kitabı, bir kaynak yapıt olmasının ötesinde, bir ibretler abidesi gibi. Yani yazarların yazdıkları ve edebi kişilikleri bir yana, hayatları, yaşam tarzları, devlet ve toplumsal çatışmalar, siyasi baskılar gerçekten insanlığın ders alması ve devlet fert ilişkilerinin sorgulanması açısından çok önemli insan hakları raporu gibi. Özellikle Sovyet edebiyatında bu baskılar olmasa çok daha büyük yazarlar, sanatçılar ortaya çıkabilirdi, sanat özgür olsa, farklı boyutlar kazanabilirdi diye düşünmeme neden oluyor. Edebiyat Tarihine bu çok önemli katkılarınızdan dolayı sizi kutluyorum. Sovyet ve Rus edebiyatından sonra sıranın kime geleceğini merakla bekliyorum. Selamlar. Kolay gelsin.