28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Sözcük Anlamlarında Evrimleşme - Kutsal Değerler

Kenthaber'deki benim yazı köşem Kültür/Sanat sayfasında; dolayısiyle aktüaliteye, güncel olaylara girmem gerekli değil. Ama, hâliyle, yazı esinlerini güncelden alıyor; bunların tarihsel kökenlerini yorumluyor, onun yanında terminolojik açıklamalar yapıyorum. Üstelik şu sıralarda gündem şahlandı; gündemin odağı da, hemen tüm yazılarımda dilime doladığım “kutsal değerler”in sömürülmesinin doğurduğu belâlar; ben bu takıntımdan kendim bıkmıştım; ama, bir türlü aklımdan çıkartmıyorlar ki; anlaşılan bu takıntım sürüp gidecek. Öncelikle, Danıştay’ın devrim şehidine Tanrıdan rahmet, yaralı yargıçlarımıza en çabuk şifalar diliyorum. Faillerinin Cumhuriyet Gazetesi idare bürosunu defalarca bombalamaya kalkanlarla aynı olduğu ortaya çıkan, hattâ Susurluk bağlantısından söz edilen bu olayın medyaya yansımasımdan tipik bir “kutsal değerler sömürüsü” kombinasyonu karşımıza çıkıyor; “Din, ulus, yurt sevgisi sloganları, bayrak, Atatürk amblemleri” bunların ağıza kaşık edilmesinin gerçek sonuçları umursanmadan, gırla gidiyor. Ama, işin içinde olanların en garibanının 2 milyon YTL.lık villaları, bir sürü sabıkaları var; kimisi çok ucuz tetikçi, kimisi bu cinayetleri işlerse Tanrının ona cennette en âlâ köşeyi tahsis edeceği şeklinde Tanrıya karşı iftiraya şartlandırılmış mecnun, meczup...

Ne yazık ki; önleyemedikleri suç işleme tutkularını kutsal değerleri kulanarak meşrulaştırma tekniğini kullananlar, kendi yapılarındaki ilkel yaratıkların da idolu haline geliyor; toplumda çarpıtılmış değerlere gönüllerini kaptıranlar, aklı önde tutan Metin Uca’nın yüzünün dağıtılması olayında olduğu gibi, Abdullah Çatlı canisini yüceltiyor; onun anısının fedaîsi olduğunu söyleyebiliyorlar.

Gündemdeki bir başka olay da, Türk politikasına yarım asırdan beri damgasını vurmuş simalardan Sayın Ecevit’in, belki de, bozuk sağlığına karşın adeta sürüne sürüne giderek hazır bulunduğu Cumhuriyet Danıştay şehidi, Danıştay Yargıcı Mustafa Yücel Özbilgin’in cenaze törenindeki üzüntü ve sarsıntısının tetiklediği beyin kanaması; ve, benim için en acısı da erdem simgesi olduğunu herkesin kabûl ettiği Ecevit’in, ölümle pençeleştiği bir anda, ağzı ve kalemi bozuk bir köşe yazarının, bu değer karmaşası içinde, onun anısı ile çok saldırgan bir uslûpla istihza ve beyin ölümünün daha yıllar önce gerçekleştiğini, zombi’ye benzediğini iddia etmesidir. Vicdan ölümü, daha doğumunda gerçekleştiği anlaşılan bu zatın kendisinin de şikâyetçi olduğu ve hiç bir başka yöneticinin ağzına almadığı derin devleti, kontrgerilla’yı ilk defa cesaretle Ecevitin dile getirdiğini unutuyor. 

İdaredeki beceriksizliğini, Kıbrıs harekâtındaki basiretsizliğini, ideoloji belirlemeki isabetsizliğini ve çapsızlığını ileri sürüyor; vefatı halinde bir sürü budaladan “Eco, Karaoğlan, Kıbrıs Fatihi” filân edebiyatı dinlemenin keyfini kaçıracağını söylüyor. Bu ülkede yönetime geçenin, artık, iki kaderi vardır, Aslanım! Ya, bağımsızlık ve ulusal onur ruhu ile hareket eder; senin deyiminle gerçekden çuvallarsın; aynen Ecevit’in Kıbrıs davasını “ulusal onur” konusu yapıp samimî ve yürekli bir biçimde aksiyona geçmesi; bir an ulusunun “karaoğlan”ı olması; ama akabinde, ortaya nereden çıktığı belli olmayan sabotörlerce adının “Karayılan’a çevirilmesi; ülkenin alt üst olması gibi. Daha ileri gidersen Allende’nin akıbetine uğrarsın; ülkeni Şili’de olduğu gibi av alanına döndürürsün (bizde de olmadı değil). Ya da ABD’nin dümen suyunda gidersin; o zaman vizyon sahibi olursun; ne var ki, bu her babayiğidin hazmedebileceği şey değildir; zaten bir süre sonra onun da kak’ı çıkar.

Evet, Ecevit pek çok şeyi beceremedi; demagojiyi beceremedi; küçük halkın gönlünü almak isterken bile çok dikkatli bir üslûp kullandı; bunca ikbâl mevkilerine geçtiği hâlde mülk edinmeyi beceremedi; bir ara, beni de çok üzen ve şaşırtan, iktidarın kıvrak demogoglar elinde kalmaması azmi ile onların yöntemini kullanmaya kalkışıp, ağıza sakız edilen “Güneş Motel” pazarlığı ile yaptığı milletvekili transferlerini yüzüne gözüne bulaştırdı; ama, bu milletvekillerinden mahkûmiyet yemiş birinin, daha sonra bir televizyon programında, kendisinden beklediği manevî desteği refüze ederek, işledikleri günahları takbih etme açık yürekliliğini gösterdi.

Zamanın Avrupa Komisyonu Başkanı Emile Nòel’in, Ortak Pazar üyeliği için başvurma önerisine karşı “Onlar ortak, biz Pazar” diyerek reddetme basiretsizliğini gösterdiğini, dolayısile Avrupa trenini kaçırdığımızı iddia edenler de var(üstelik o sıralarda çok yakınınında olanlar arasında). Kıbrıs yüzünden abluka altına alındığımız sırada, gerçekden ülkeye Noèl gelmiş; ama gerçekden böyle bir teklif mi yapmış olması olası mı? Yoksa: “Evet, application zamanınız geldi; ancak sizi kabûle hiç niyetleri yok; bunu da bilesiniz” mi demiş? Acaba, sizin aklınız hangisine yatıyor; hele, aradan 30 yıl kadar sonra, manzaranın, gerçekden, “onların Üye, bizim Pazar olduğunun”
gözler önünde olduğu bugün?

Politikacıların ideolojik sloganları, artık gerçekden geçerliği kalmamış, işlemeyen propoganda araçlarıdır. Eski makalelerimden birinde Atatürkün doktrinlere nasıl baktığına değinmiştim. Ecevit’in, bence yoksulların himayesini ifade eden solcu kimliğinin ulusalcılığına dönüşmesi ise nasıl eleştiri konusu olur; anlayamıyorum; insan odaklı bir fikrî yaklaşım ulusal onura engel midir; ya da ulus yararına (başarılı ya da başarısız) çaba gösterme diğer insanlara (ötekine) karşı mutlaka düşmanlık mı gerektirir?
Humanist anlayış sahiplerinin en yakın çevresine yüz çevirmesi mi gerekir? “Yunanlı kardeşim” şiirini yazan Ecevit’in Kıbrıs harekâtı yapmasına zamanında şaşanlar çok olmuştu; bu ağzı bozuk hazret hâlâ aynı kafada mıdır?

Ecevit hiç bir şey yapamamışsa “adam gibi adam”, “uygar insan” örneği sergilemiştir; bu örneğe gereksinimi olan çok insanımız vardır. Vicdanımı yok saymaktansa, bu ağzı bozuğun “budalalık” ittihamını kabûle hazırım. Koma halindeki bu DEVLET ADAMI o çirkef uslûplu eleştirileri hiç hak etmemiştir.

Sen o kadar yıldır, politika yazıları yazıyorsun; aktif siyasete soyun da, Türkiyede, kendi iradenle, Devlet adamlığı, yöneticilik nasıl yapılırmış göster bakalım. Başkasından aldığın reçeteleri, kendi karizmanın, kendi vizyon gücünün eseri olduğunu iddia etmek cinliğine sapmadan...

Kutsal değerlerin allak bullak edildiği bu ortamda, Ecevidin anısının, kalbinde bir “erdemlik anıtı” olarak yerleştiğine inanan budalalardanım ben.
Yayın Tarihi : 24 Mayıs 2006 Çarşamba 12:59:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?