19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Sözcük Anlamlarında Evrimleşme-1

Anlambilim (Semantik) Encyclopaedia Britannica’nın tanımına göre: sözcüklerin ve diğer ifade aracı simgelerin, insanların çevreleri ve birbirleri ile ilişkilerinde nasıl tepki verdiklerini gösteren bir öğreti ve eğitim disiplinidir. Bu bilimin kurucusu sayılan (Polonya asıllı ABD yurttaşı) Alfred Korzybski ve izleyicileri filozoflar insanların bu tepki biçimlerinin araştırılarak düşüncelerin kuşakdan kuşağa akta-rılması yeteneğini geliştirmeyi amaçlayan bir dilbilim felsefesi oluşturmuşlardır.

Bu makaleden amacımız semantiğin açıklanması değil; bazı sözcüklerdeki rastlantısal ya da doğal ev-rimleşme örneklerini vermek biçiminde eğlenceli olacağını umduğumuz bir çalışma yapılmasıdır.
Sözcüklerin anlamlarında, zaman içinde çeşitli etki ve rastlantılarla, kaymalar olabilir; daha ileri gide-rek anlamları tümüyle değişebilir; yanlış anlamalar ya da dilbilgisi ve yazı farkları ile aynı sözcük de-ğişik dillerde farklı anlamlara gelebilir; daha önceki kullanımına göre tam tersi anlam da kazanabilir; onurlu bir kavramı ifade ediyorsa tam tersi pejoratif (yermeli, aşağılayıcı) bir anlam da yüklenebilir.
Özetle, Darwin kuramındaki canlı türlerin evrimi gibi, toplumsal ve sözcüksel evrim de söz konusu olabilir (salt gelişim anlamında değil başkalaşım anlamında da).

Örneğin: Şövalye (Fransızca Chevalier), bildiğiniz üzere, Osmanlıda ve öteki Doğu ülkelerinde sipa-hi karşılığı olan toprağa bağlı olmayan, özgür atlı savaşçı olup, günümüzde de bazı Avrupa ülkelerin-de onursal bir ünvandır. Çok önemli bir kamu hizmeti verenlere Kral tarafından bu paye törenle tanı-nırdı. Napoléon’un 1802’de ihdas ettiği Légion d’honneur şövalyeliği Fransanın en onurlu nişanıdır. Fransa cumhurbaşkanı Légion’un birinci şövalyesidir.

Şövalye’nin öteki Latin dillerindeki karşılığı ise, İtalyancada Cavaliere, İspanyolcada Caballero’dur (Kabalyero okunur, hatta, bir zamanlar İspanyada kurulmuş Yunan ticaret kolonilerinin etkisiyle ola-cak, İspanyolcada ‘b’ harfi ‘b’ ile ‘v’ sesi arasında telâffuz edilir. Aslında bir Germanik kavim olan Franklardaki ‘ş’ sesinin egemenliği Fransızcada da muhafaza edildiği için diğer Latin dillerindeki ‘K’ sesleri bu dilde ‘Ş’ye çevrilmiştir (Carlo’nun, Carlos’un Charles-Şarl olması gibi...) Biz Türkler de Batı kültürüne Fransa kapısından girdiğimiz için bazı sözcük ve kavramların Fransızca formlarını ilti-zam etmişiz. Konumuz olan Şövalye sözlük anlamı ile ‘ata binen’dir’; at ise Fransızcada ‘cheval’, İtal-yanca ‘cavallo’, İspanyolca ‘caballo’dur ki bunun kökeni Latince caballus’tur. Ne var ki bu sözcük normal at değil, bizim hergele dediğimiz ihtiyar ve uyuz at’tır. Normal at Latince equus idi. Roma-daki süvari sınıfına yani sipahilere equites derlerdi. Şimdi de biniciliğe equitism deniyor. Peki nasıl oldu da, hergele anlı şanlı at’a dönüştü? Galya’da, İspanyada fetihler yapan Roma ordusunun paralı askerlerin çoğu (lejyonerler) dünyanın her yerinde olduğu gibi ipten kazıkdan kurtulma külhanî adam-lar olduğu için argo kullanıyorlar; bizim külhanîlerin köpeğe it demesi gibi, Galyalı ya da İberik seyise “Tımar et şu hergeleyi-caballus’u’ demişler, o zavallılar da caballus’u normal at bellemişler, kendi dillerine göre de ayrıca değişime uğratmışlar.

Belki hayırlı bir gelişime de yol açılmış, equus adı, Peter Shaffer’in ünlü tiyatro eserinde olduğu gibi küheylân karşılığı ile daha onurlu bir anlam kazanmış, modern zoolojide, toynaklı hayvanların oluş-turduğu equus’lar (equidae) familyası klasifikasyona girmiş yani bu isim toynaklıların genel adı ol-muş, bu ailenin alt türleri bu isme referansla adlandırılmışlar (equus caballus- at, equus zebra- zebra gibi).
Ancak, sonuç olarak şövalye’yi orijinal anlamı ile çevirecek olursak hergeleye binen dememiz ge-rekecektir.

2. İkinci örneği Diktatör ve İmparator sözcüklerinden verebiliriz. Diktatör; zamanımızda Anayasa ve hukuk dışı iktidar kullanan kişidir yani bir tür yönetim gasıp’ı ya da yetkilerini aşarak bir devleti des-potça yöneten bir zorbadır. İmparator ise: çok geniş bir coğrafî alanda kendi etnik grubu dışındaki topluluklara da egemen olan bir monarkdır, tek yöneticidir. Imperium (İmparatorluk) en yüksek ha-kimiyet, emretme gücüdür. Ancak bu sözcüklerin, kavram olarak başlangıçdaki anlam kapsamları farklı ve birbirine ters sayılırdı. Diktatörlük, Roma Cumhuriyetinde, Devletin karşılaştığı güç durum-ların olabildiğince kısa zamanda üstesinden gelinebilmesi için kişilik gücüne, dirayetine güvenilen bir kişiye geçici olarak verilen tek başına tam yönetim yetkisi idi; Diktator Roma toluluğunun (Common-wealth) tek başına emirnameler çıkarabilen, savaşa kararverebilen olaganüstü bir başkanı idi ve çok onurlu bir unvandı. Daha önceleri resmî adı magister populi – halkın başkanı idi. Özellikle askerî yet-kisi öne çıkıyordu. Bazen Q.Fabius Maximus ile Minicius’un birlikde yönetimi gibi ortak diktatör-lükler de görüldü; Sezar (orijinali Caesar – Kaysar okunur), Sulla ve Pompeus’un triumvirası (üç adamla yönetim) da buna bir örnekdir. Sezar ’ın çok güçlü kişiliği ve askerî başarıları ile öne çıkması-nın rakiplerini kıskandırması yanında, ülkeyi, gayrımenkûl suiistimâllerine, kambiotorlara (murabaha-cılara- tefecilere) karşı ödünsüz davranarak, onlardan tasfiye yönünde yönetmeye kalkmasının (içlerin-de evlâtlığı Brutus da olmak üzere) kambiotorları gizlice yönlendiren senatörler arasında yarattığı öfke sonucu bilinen fesat olayı ile katledilmesi ve yetkilerini aşan bir gasıp olduğu, senatoya saygısızlığı iddialarının ortaya atılışı, uzun bir süre sonra Augustus adı ile yerini alacak ve bir çağa bu adı verecek olan yeğeni Octavius’u, onun akıbetinden ders alarak ihtiyatlı olmaya ve kendisine ‘Yüce Diktator’ di-ye hitabedenlere, mütevazı görünerek “Bana Diktator demeyin, sadece ‘İmparator’ deyin”diye tembi-hatta bulunmaya sevketmiştir. İmparator sözcüğü o tarihde, her hangi bir âmir ya da kumandan yerine kullanılıyordu; örneğin bir er onbaşısına ya da bir resmî kurumdaki memur servis şefine “imparato-rum” derdi; yani görece bir emir verme yetkisine sahip herkese imparator deniyordu. Ama, ne zamanki Augustus’a “İmparator” denmeye başlandı, başka hiç kimse için bu ünvan kullanılmaya cesaret edile-medi; dolayısiyle İmparator dorukdaki anlamını kazandı. Çağımızda bu unvanı siyasal egemenlikle ilgisi olmayan bazı bazı nüfuz, güç ve itibar sahiplerine yakıştırma uygulamaları vardır: bazı holding patronları Medya İmparatoru, Çelik İmparatoru v.b. gibi anılmakda, bir futbol teknik direktörüne gö-nül verenler ona İmparator demektedirler.

3. Bazı Batı dillerindeki ortaçağlara ait tarihî yazıları okurken Araplar ya da genel olarak Arap olsun Türk olsun Müslümanlar karşılığı Saracen adı kullanıldığını gördüm. Tarih terminolojisinde bu ad hâlâ çağımızda yer alıyor. İsa sonrası 3.yüzyıldan başlayarak bazı Hristiyan tarihçiler, Sina Yarımada-sındaki bir arap kabilesini Saracens (Yunanca Sarakenoi) diye anıyorlar. Daha sonraki yüzyıllarda bu ad tüm Arap kabilelerini kapsamına aldı; Hilâfet’in kuruluşundan sonra da Bizanslılar, Arap olsun, Türk olsun, tüm Müslüman uyruklulara bu ismi verdi. Kökeninin merak edip Etimoloji Sözlüğüne baktım. Malûm, Arapların Yunân dedikleri İonya ile Arabistan arasında tacirler gidip gelirlerdi. Do-ğallıkla hepsi yabancı dil bilmez, yabancı ellerde bugünkü argo deyimle Tarzanca anlaşmaya çalışır-lardı. Gurbete gelmiş Arap tacire Yunanlı muhatabı hâl diliyle nereli olduğunu, hangi ülkeden geldi-ğini sorar; Arap da “Mineşşark- Doğudan” yanıtı verir; Yunanlının tereddüdü karşısında “Şark ! Şark! Şark!” diye tekrarlayarak Arapça Doğu adını muhatabına tanıtmaya çalışırdı. E, Rumcadan bilirsiniz, Yunancada ‘Ş’, ‘C’, ‘Ç’, ‘J’ sesleri ve bazı ince sesler yoktur. Parantez içinde bir anımı nakledeyim:
Ben çocukken, rahmetli babam, Ramazan aylarında bana Karagöz oynatırdı. Karagözün öykülerinden biri hastalığı ile ilgili idi. Şiddetle ateşlenmesi üzerine mahallenin ünlü hekimi Rum Kiryos Apostoli-dis’i çağırır; hekim Karagözü kemâl-i dikkatle muayene eder; “Zsok ateslenmissin, ma yok muhim bir sey; simdi verezeyim sana bir surup; sabah, aksam o surup izezeksin.” Yani Yunan dili çok ses fukara-sı... İyonyalı tacir de Arabın ‘Şark’ lâfını ‘Sarak’ olarak telâffuz ediyor; İki sessiz harfi de yan yana getiremiyor. Arkadaşları: “Neredenmiş bu adam?”diye Arap hakkında bilgi isteyince “Sarakinos – yani Şarklı” yanıtı veriyor; böylece Sarakinos’un çoğulu Sarakenoi adı, ola ki, önce o Arabın bağlı ol-duğu kabilenin tüm mensuplarına veriliyor, daha sonra da bildiğiniz anlam kapsamı kazanıyor; ‘os’ eki Latincede yerini ‘us’ ekine bırakıyor, ‘Saracenus- Sarakenus’ oluyor; diğer Latin dillerinde ‘c’ k değil de ‘s’ ya da ‘ç’ okunuyor; Fransızlar, bildiğiniz gibi, Yunanca ve Latince isimlerdeki ekleri kaldırıyor-lar; ‘Saracen – Sarasen’ adı tarih terminolojisine giriyor.

Şimdilik sağlıcakla kalın,

Bu sitenin izleyicilerinden de benzer örneklerle katılım beklerim.

Yayın Tarihi : 27 Ocak 2006 Cuma 13:59:41
Güncelleme :27 Ocak 2006 Cuma 14:08:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?