28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Sözcük Anlamlarında Evrimleşme-2-

4. Geçen makalemizde, zaman ve mekân içinde, daha doğrusu değişik toplum ve
kültürlerde kökeni bakımından aynı olan sözcüklerin yapısında olduğu kadar
anlamlarında da çeşitli derecelerde kaymalar olduğunu, hattâ ters değerlerde

yüklenimler olduğunu açıklayan bir girizgâh yapmıştık.
Bu madde de, Latincede, duygusal bir aşkı anlatan masum carus sözcüğünün
başına geleni anlatacağım. Meraklı okuyucularımız bilirler; Cara İtalyanca
sevgili demekdir; bunun İspanyolca karşılığı ise Querida'dır (eril'i querido

ki: sevmek anlamında querer 'kerer''den gelir); Fransızca, yakın dost
anlamındaki cher de aynı kökenden... Galler ve İrlanda dillerinde de, caru,
caraim sevmek, seviyorum anlamlarında. Ancak, bu sözcük Anglo-Sakson ve
bazı Slav dillerde yön değiştiriyor. Her hâlde duygusal sevgiyi de günâh
bulan Slavonik Kilise kuruwa sözcüğünü, zina yapan kadın (zaniye) yerine
kullanıyor. Polonyalılarda kurwa, Gotlarda hors, Eski Yukarı Alman dilinde
huora, Aşağı Alman dilinde hure, İsveççe hora, Danimarka dilinde hore zina
yapan adam (zani) anlamlarını almış; Izlandaca hora zaniye, horr zani
oluyor; Orta Çağlar İngilizcesinde ise doğrudan doğruya bayağı dilde fahişe
anlamına gelen hore oluyor. Sonradan bu kelimenin başına, belki de dudak
uzatılarak telâffuz edilmesi şeklindeki değişiklikden olacak 'w' harfi
getirilerek WHORE biçimine sokuluyor. Acaba, bu bizdeki (ağzıma daha doğrusu

kalemime almaya teeddüp ediyorum ama, şöyle yazayım) orospu sözcüğüne
kaynaklık etmiş olabilir mi? Bunu araştırmaya çalıştım; bir iz bulamadım.
Türkçede kullanılan bu sözcük bize Farsçadan geçmiş; Farsçada Hint-Avrupa
öbeğinden bir dil olduğuna göre bir ilişki bulunabilir. Bu kavramın
Yunancası porni ya da pornis'in de bununla bir ses benzerliği var; ama sanki

heceler, ses simgesi harfler ters yüz olmuş gibi. Anaolunun bazı
yörelerinde, örneğin iç Ege'de rospu diye kısaltma yaparlar (daha doğrusu
ilk heceyi uzatarak raaaspı diye telâffuz ederler). Bu sözcüğü daha
şirinleştirmek isteyenler rospik derler.
Edebiyatı ve sanatı da türetilmiş olan Porno kavramı da Yunanca pornis'den
gelir. Bakalım, bu sözcük gelecekde ne şekiller alacak?

5. Her dilde 'adam' kavramının argo ya da aşağılayıcı ya da bayağı olanını
karşılayan sözcükler vardır. Biz de en yaygın olanı herif'gibi bunun diğer
dillerdeki karşılıkları da (ör. İngilizlerdeki chap, Amerikan
İngilizcesindeki guy, Fransızca compère) bazı benzetmeler, çarpıtmalar
sonucundaki evrimleşme ile kullanıma ve sözlüklere girmiştir.
Herif, Hirfet (Sanat, kazanç) gibi masum ve onurlu bir kavramdan türemedir.
Keşfi ve kullanımı bir sanat eseri kabûl edilebilecek Arapça harf (Acemcesi,

Farsçacı herf) ile de ilişkisi olabilir. Harflere bazı gizli anlamlar
vererek, özellikle bazı kutsal metinlerin bazı gizlenmiş mesajlarının
şifresi gibi kullanılmasını kutsal bir sanat haline getiren hurufîlik de
bildiğiniz gibi İslâmda bir mezhebe dönüşmüştür. Tahrif kelimesi de harf'den

türemiş olup harflerin sırasını değiştirmek, genel kullanımda bir şeyin
anlamını saptırmak, bozmak demektir. Arapça telâffuzu ile harif de iş ya da
sanat ortağı, arkadaşı demektir. Anlaşılan, aslında eğlenceye, hovardalığa
çıkan gençlerin, ailelerini 'harif'imle bir iş buluşmasına' gidiyorum
bahanesi ile atlatmaya kalkmaları, bu durumun da zamanla keşfedilmesi ve
ailelerinin müstehzî ve aşağılayıcı bir tonda 'Gene harifle mi çıkıyorsun?'
diye soruşturmaları üzerine harif önce eğlence arkadaşı, sonra da ailelerin
çocuklarını yoldan çıkaran sorumsuz başıboşlara duydukları tepki ile
aşşağılık adam anlamına gelmeye başlamış. Hani, Osmanlı Sarayının başına
dert açanlardan zevk düşkünü Şair Nedim'in SA'DÂBAD hakkındaki şiirindeki şu

dize gibi: "Çıkıyoruz Cum'a namazına diye izn alıp maderden, gidelim servi
revanım, yürü Sa'dâbad"e... Anlaşılan, Nedim de harif'i tahrif edenler
arasındaymış.
Fakat, bazen bu sözcüğü çok samimî dostlarımız için (külhanî'de olduğu gibi)

şirin göstererek de kullanabiliyoruz.
İngilizlerin, her yılın 5.Kasımında büyük bir coşku ile kutladıkları "Guy
Fawkes" festivalinin ünü bakımından guy kavramı hakkında da küçük bir bilgi
verelim. İngiltere tarihinde en büyük vatan haini olarak bilinen ve
1570-1606 yılları arasında yaşamış olan Guy Fawkes katolikliği seçtiğinden
ve İngil-teredeki katoliklere karşı gösterilen baskıya tepki olarak
İspanyolların Hollandadaki birliğinde asker olarak görev yapmış, 1604'de
yurduna dönerek Barut Komplosu - Gun Powder Plot olarak adlandırılan olaya
karışmış, Westminster Sarayındaki Parlamento'yu havaya uçurmaya karar
vermiş; ancak 4.Kasımda bu suikast planı öğrenilince yakalanmış, işkence
görmüş, 31.Kasım.1606'da sarayın önünde asılmış. İngilizler bu olayı
demokrasilerine karşı en büyük tehlikenin atlatılmış olması bakımından büyük

bir keyifle havaî fişek gösterileri ileve Guy Fawkes'un kuklasını yakarak
her yıl kutluyorlar.
Böylece özel bir isim olan Guy (aslında to guide- Fr. Guider: rehberlik
etmek kökünden geliyor; guide'ın eski formu; İng. gay, Fr. Güi okunuyor )
kötülükle, mel'anetle birilikde anılır olmuş; ama ona verilen herif anlamı
Amerikan ingilizcesinde yerleşmiş. Bizde olduğu gibi bu kavram yumuşatılarak

adamcağız yerine de kullanılıyor.
İngilizlerde aynı anlamı taşıyan chap var; bu da tüccar demek olan
chapman'in kısaltılmışı; chap, ucuz olarak bildiğimiz cheap'in başkalaşmış
bir hâli; başlangıçda (yazılışındaki bir çok değişiklikler yanında) takas,
fiyat, satın alma, seyyar satıcı, pazarlık, çekişe çekişe pazarlık gibi
anlamlara gelen bu sözlük işini bilen, anasının gözü gibi soylu davranmayan
kişilere yakıştırılmış.

6. Genellikle yüceliği, kutsallığı ya da insanlığın ortak kültürleri ile
ilgisi olan kavramların ya da doğası değişmeyen ya da kökeni belli bir
coğrafyaya ait bazı maddelerin ve eşyanın isimleri pek evrimleşme göstermez.

Türkçemizde Yaradan anlamındaki Tanrı sözcüğünün, Orta Asyadaki Türkî
aslımızdaki Tengri, Dengri formlarından ve ondan öte Miladdan binlerce yıl
önceki Sümerce Dingir sözcüğünden kökenini aldığını hep biliriz.
Her yerde sabah kahvaltılarında içilen, İngilizlerin five o'clock tea
geleneği ile ikindi kahvaltılarına taşınan çay bütün Dünyada, önemsiz
telâffuz farkları ile sadece iki sözcükle anlatılır: Çay ve Te... Her iki
sözcük de aslında Çincedir. Bunun nedeni çay'ın anavatanının Çin olması,
fakat bu ülkede çok geniş bir alana yayılmasıdır. Bu çok geniş ülkede halk
kalabalıklarının çeşitli dialektleri hatta dilleri olması da doğaldır. Çay
Kuzey Çinde Mandarin Çincesi'de verilmiş bir addır; Te ise Çay'ın Güney
Doğudaki Güney Çin Denizi kıyısındaki Guangdong bölgesinde konuşulan,
bölgenin başkenti olan Guangzhou (Kanton)'a izafetle Kanton Çincesi denilen
dildeki adıdır. Çinle karadan ilişkisi olan diğer uluslar, İran ve
kuzeydoğudan deniz komşuısu olan Japonlar Çay'ı; Çine, Asyayı güneyden
dolaşarak Guangzhou eyaletinden ulaşan Avrupalı denizciler ile bu bölgeye
yakın yaşayan Malaylılar ise Te'yi öğrenmişlerdir. Mandarin Çincesinde
kullanılan Çay yöreye göre Ça ya da Tsa olarak değişir. Karadenizli bazı
yurttalarımız gibi Slav ve Kafkasyalı ulusların çoğu tsay biçiminde telâffuz

ederler; Rusça, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Yunanca ve çoğu
Avrupa dillerinde te'nin değişik sayılacak ama (ti, teh, tea gibi) birbirine

çok yakın telâffuz edilen biçimleri kullanılıyor. Asyaya yaptığı maceralı
geziler, romans yazarı Piza'lı Rustichello (Rusticiano)'nun Il Milione adlı
eserinde masalsı bir uslûpla, Batıya tanıtılmış olan Venedikli Marco Polo
(ondan önce de babası Niccolò, amcası Maffeo) yönetiminde çok eskiden
(1200'lerde) Çin'in doğusuna kadar ulaşan ticaret heyetlerinin ülkesi
İtalyada ise cià (ça) sözcüğü de kullanılmış tè de kullanılmış...

7. Bir de bazı etnik gruplara verilen isimlerin yer ve zaman bakımından
uğradıkları başkalaşım'a örnek verelim:
Her ülkede yarattıkları kendilerine özgü müzik ve şenlik ortamı gibi
Türkiyeye de İstanbul Sulukule âlemleri, Edirne Kakava (Kazan) Bayramı ile
damgalarını vuran (benim de lirik müzik hakkında hazırlamakda olduğum bir
çalışmada biraz daha fazla bilgi vermeyi düşündüğüm)çingeneler için şimdi bu

isim pek kullanılmıyor ama özellikle büyüklerimiz kıbtî deyimi kullanırlar.
Bu deyim, belki de pejoratif olarak da kullanılan çingene'nin yerini öfemik
(kibarca ifade) olarak alıyordu. Osmanlıda Çingenelerin parasal
yükümlülüklerini izleyen mir-i Kıptiyan (Çingeneler beyi) adında bir görevli

vardı. İngilizcede de bunun karşılığı aynı kökden gelme gypsy ya da
gipsy'dir ki: çingenelerin Batı aleminde bu kavmin ilk zuhurunda Mısırdan
geldiklerinin sanılması sonucu verilen galat bir isimdir. Yunanlıların
Aigiptos dedikleri Mısır'ın halkına da verdikleri Aigiptios (gyptos) adı,
Latince'ye Aegyptianus olarak geçmiş, Batı dillerinde de ufak bazı yazım
değişikliklerinden sonra egyptian (İng.), égyptien (Fr.), Agypter(Alm.) gibi

şekiller almış. Bir süre çingenelerin, Görkemli Mısır Uygarlığının ve
Devletinin binlerce yıl önce çöküşünden sonra koptik adı verilen,
kendilerine Ortodoks Hristiyanlık benimsettirilen yerli halkı arasından
diaspora'ya çıkan grup olduğu zannedilmiş; oysa zenci asıllı olan
koptiklerin, XI. Yüzyılda Hindistandan çıkarak önce İrana, XIV ve XV.
Asırlardan itibaren de Avrupanın çeşitli ülkelerine, daha sonra zamanla tüm
dünyaya yayılan, koyu esmer olmakla beraber, düz saçlı, Ariyen simalı
çingenelerle bir ırkî benzerliği de yoktur (Çingenelerin M.S.420'de
Hindistanı terkedip İrana göç eden Lurilerle ilişkisi olduğu da iddia
edilmiş). Bu yanlışlığın nedeni olarak, çingenelerin Hristiyan topluluklarda

kabûl görebilmek için kendilerini Ortodoks Koptik olarak tanıttıklarını
ileri sürenler de var. Ne varki, koptik karşılığı olan gypsy İngilizcede
kalmış; diğer uluslar ve kültürler, ör. bizde çingân (çingene), zingarka
(Rus.), Atzingani- Atzinganoi (Yun.- Yunancada kıpti karşılığı gifti de
kullanılıyor), Adsincani (Gürcü), zingaro (dişili zingara- İt. İtalyanlar
cingali, diyorlar, Doğu ile dah yakın bağlar kurmuş Venedikliler cingano adı

verirler), ciganu (Romence) cigany-czigany (Mac.), çingân (Çekce) tzigane-
gitane (Fr.), zigeuner(in - Alm.), jitano (a- İsp.) gene hepsi aynı kökden
gelen fakat bohem, gezginci grup anlamına da getirdikleri sözcükler
kullanmışlar. Birbirine benzeyen bu adların kökü açıkca bilinmiyor; ancak,
Eski Hind Sanskritçesinde Saindhava denilen şimdi de Pakistan'ın bir eyaleti

olan Sind'den gelme oldukları kabûl edilerek Sende ya da Sinde adını
yakıştıranlar da var. Bence: İran'a ilk göç ettiklerinde, bu duruma itibarla

kendilerine Farsça Sindliler anlamına Sindîgân (ya da kestirmeden Sindgân)
denmiş olması ve yukarki isim dizisindeki evrimleşmeye bakarsak, her kültür
grubunun, yanlış anlamaları ve zaman içindeki telâffuz kaymalarını da göz
önüne alarak, kendi dil özeliklerine göre Sindîgân'ı yeniden şekillendirmiş
olmalarını büyük olasılık kabûl etmek gerek. Dil özelliklerine örnek vermek
gerekirse: bazı dillerde s harfi dil dişe vurularak ya da dil ucu dişlerin
arasından çıkarılarak verilir ya da ts telâffuz edilir; ts sesinin olmadığı
dillerde bu ç'ye dönüşür; ç sesine yabancı olan Fransızlar çigan'a ( Türkçe
telâffuzu ile) jitan demişler; İspanyaya Fransa yolundan gelen bu isim,
İspanyollarda j sesi olmadığı, bunun yerine ve ince seslilerin önündeki g
harfini sert h olarak okudukları için hitano (hitana-dişil) olmuş çıkmış.
Sindgân'a en fazla benzeyen de, biz Oğuz Türklerinin de kabûl ettiği
Çingân'dır. Biz bu topluluğa, daha çok, fal bakan, bohçacılık yapan, maşa,
sepet satan, kalaycılık yapan eşine ticaret aracılığı eden hanımlarından
muhatap olduğumuz için bu ismin müennes yâni dişil formu (çingene) ile
seslenmişiz; tümünün adı çingene olarak kalmış.

8. Başka bir maddeye geçiyoruz; fakat (kabak tadı verdin diyeceksiniz) gene
çingenelerle ve onlara farklı özelliklerine göre verilen isimlerle ilgili...
Bilirsiniz, Çingeneler kendilerine Roman ismini yakıştırırlar. Erkeğine Rom,

kadınına Romni, dilleri-ne de Romani derlermiş. Bunu biz, en fazla müsamaha
ile karşılaştıkları ve kültürü de Latin kültürünün bir parçası olan
Romanya'da kalmış olmanın kendilerince kazandırdığı bir itibarın övüncü gibi

algılardık. Oysa, bu isimle, Hâlâ Hindistanda var olan alçak düzeyde bir
kastın Sanskritçe adı Domba'dan gelirmiş. Hindu dilinde domb (eril), domni
(dişil), Pencap dilinde dûm imiş. Siyah anlamında Kalo, Karaçi, Kalderus,
Gürcülerin İspanyadaki uzantısı olan Basklarda çingeneler için verilen
Cascarots, Sanskritçe insan anlamına gelen Domba ve manuşa (manus) adları
başka açılardan inceleme konusu yapılacaklar.
Bizde, çeşitli özelliklerine göre esmer vatandaş, mutrip (şarkı okuyan,
çalgıcı), elekçi, gurbet, pırpır, abdal yakıştırılmış adları vardır.
İspanya ve Latin Amerika'yı kapsayan Hispanik müzik ve dansın çıkış noktası
olmuş Flamenko aslın-da Andalusya (Endülüs) çingenelerine verilen addır.
İspanyada buluşmuş çok çeşitli kültürlerin bir zevk armonisi olan bu bu
danslı müziğin sentezini yapanlar Endülüs çingeneleri olduğu için onların
ismi bu sanata verilmiştir. Lirik Müzik hakkındaki çalışmamda daha geniş
şekilde açıklama yapacağım Flamenko'nun etimolojik kökeni belirsiz...
kimisi, Hristiyan baskısından kaçmak için dinî şarkılarını ve ritüellerini
gizli yerlerde icra eden Sefarad Yahudilerinin buraya katılanları "senin
grubundan çiftçi" anlamında kullandıklaı arapça fellah minküm deyimine,
kimisi de benzer deyimi "topraksız çiftçi" anlamındaki fellah menkü'yü
doğrudan çingenelere atfediyor.
Bu yoldaki açıklamalara, özellikle Endülüsde arapların soykırımına
girişildiği bir tarihde, yahudilerin Arapça tabir kullanmalarının hem
sakıncalı hem inançları bakımından kabûlü mümkün olmaması bakımından akla
yakın gelmiyor. Ben bu sözcüğü ansiklopedilerden tarayarak araştırdım;
flamenko değil, fakat bunun dişili olan flamenka ile karşılaştım. Fransanın
güneyindeki Provence eyaletinde trubadur denilen, güney Fransada olduğu gibi

kuzey İtalya ve İspanyada dolaşarak destanlar anlatarak geçinen gezici
ozanların XI.-XV. Yüzyıllar boyunca yaygınlaştırdığı romans türü Provensal
edebiyatın ürünlerinden, 8000 dizelik uzun öykü Flamenka adında evli, fakat
havaî, ahlakî değerleri tanımayan, sorumsuz bir kadının, açıkgöz geçinen
kocasını hünerbazlıkla aldattığını anlatır; belki zarif bir trubadur, aynı
mizaç yapısındaki çingene kadınlara, benzetme yolu ile bu sıfatı vermiş
olabilir. Latin dillerinde kadınlı, erkekli bir gruptan söz edilirken eril
olarak çoğul yapıldığı için (Flamenkos gibi) flamenka isminin flamenko
yakıştırmasına dönüşmüş olabileceği olasılığı aklıma geliyor.
Yayın Tarihi : 30 Ocak 2006 Pazartesi 12:24:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?