4-SİYASİ PARTİLER, SEÇİM YASASI VE PARLAMENTO
Halk kendisini yönetecek olan insanları, siyasi partiler vasıtasıyla yönetim mevkilerine getirir. Siyasi partilerin program ve vaatleri doğrultusunda tercihlerini belirleyebilir. Bu yüzden seçimlerden beklenen sonuçların elde edilebilmesi, büyük ölçüde siyasi partilerin, egemenliği kullanabilmesine, samimiyetine, ciddiyetine ve iyi niyetine bağlıdır denilebilir.
Bir ülkede, bir yönetimde demokrasi ararken ilk incelenecek kurumlardan birisidir siyasi partiler. Önce kuruluşunda, kendi iç işleyişinde ve yönetim anlayışında demokrasi aranmalı sonra da uygulamasına bakılmalıdır.
Örneğin partiler sudan sebeplerle kapatılabiliyor ya da kuruluş aşamasında bazı egemen güçlerin onayını almak zorunda kalıyorsa, seçilen bir siyasi parti programını gerçekleştirecek bir özgürlük ve egemenlikten yoksunsa ve parti içinde demokrasi de işlemiyorsa, partinin vaatleri kandırmaca, uygulamaları göz boyamadır.
Siyasi partilerimize bu açıdan bakıldığında; gerek oluşumu ve halk adına özgürce bir yetki kullanımı; gerekse adayların belirlenmesi konusunda, çok partili yaşama geçişten bu yana, fazla bir yol alındığı söylenebilir mi bilemiyorum. Parti kapatmalar ve darbeler ortada. Siyasi partiler yasası ortada. Genel başkan dikdatoryası kesin. Adayların ön seçimle belirlenmesi tamamen göstermelik ve hatta yok denilecek derecede az.
Şimdi bu durumda, Atatürk’ün adayları belirlemesi ile, bugünkü bir parti genel başkanının adayları belirlemesi açısından, demokrasi adına bir gelişme var mıdır? Oysa Atatürk’te sistem kuruluş aşamasında olduğundan bir zorunluluk olduğu gibi, aday seçiminde de ülke yararı ön plandadır.
Peki bugünkü genel başkanların aday seçiminde de, ülke yararı mı geçerlidir, yoksa parti yararı, bölgesinden getireceği oy miktarı ve genel başkana bağlılığı mı ön plandadır. Partiye yapılacak yüklü bir bağışla da milletvekili olmak mümkün müdür?
Seçim yasaları açısından da durumun pek de parlak olduğu söylenemez. Önceki yazımda da belirttiğim gibi, seçim sistemlerindeki değişim ve gelişimler, millet iradesinin parlamentoda mümkün olan en üst düzeyde gerçekleşmesinden çok, gerçekleşmemesi yönünde girişimler olarak ortaya çıkmıştır. Egemen güçlerin iradesi parlamentoya daha çok yansımıştır denilebilir. Özellikle yüksek barajlı sistemler, demokrasinin temel ilkelerinden genel katılım ilkesini de geçersiz ve işlevsiz kılmaktadır. Çünkü sayınız bu yüksek barajı aşacak miktarda değilse, oylarınız boşa gidecek demektir.
Seçimlerde tercih sisteminden vazgeçilmiş olması, siyasi partiler yasasındaki genel başkan diktatörlüğüne destek çıkılması anlamına da gelmektedir. Çünkü mevcut siyasi partiler yasasına göre, halkın kendini yönetecek insanları seçme olanağı yoktur. Parti genel başkanının seçtiği kişileri onaylama hakkı vardır. Genel başkanların liste belirlemelerindeki temel etmen ise, adayların genel başkana yakınlığına, para ve oy getirisine ve hepsinden önemlisi, genel başkana tapınmasındaki kulluk derecesine bağlıdır. Yani halk kendi vekillerini değil, siyasi partiyi seçmekte olup, genel başkan tercihi yapmakta ve genel başkanların kullarını seçmektedir.
Oysa en azından tercih sistemi olsa ve karma listeler yapılabilse, bu durum en azından “Kara cahil ile bir profesörün oyu nasıl bir olabilir” diye itiraz edenlere bir yanıt oluşturacak ve hem de listeler delinebilecektir. Listelerin delinmesi demekse, demokrasi yönünde yol almak demektir. Ya ön seçimleri gündeme getirecektir ya da genel başkanları aday belirlemede, kendine kulluğun ötesinde özellikler aramaya yöneltecektir. Parlamentonun kalitesi yükselecektir.
Gerçek cumhuriyetlerde, tüm yetkilerin kaynağı halk ve halkın da temsil yeri parlamento olduğuna göre, devlette yetki kullanan herkes, kullandığı yetkiyi parlamentodan almaktadır. Yasaları belirlemekte, görevlendirmeleri yapmaktadır. Bu yüzden gerek cumhuriyet, gerekse demokrasi açısından parlamento sistemin hem kalbi ve hem de beyni demektir.
İşte bunun içindir ki; bir ülkede parlamentoların oluşum esasları, üyelerinin kalitesi ve özellikle de çalışma tarzı, o ülkede ki demokrasi hakkında en iyi ve en doğru bilgiyi verir.
Şimdi de parlamentomuza bu açıdan bakacak olursak, yukarda bahsettiğim, siyasi partiler yasasının genel başkan sultasına dayalı biçimde işlemesi ve seçim kanununun, hem yüksek barajlı olması ve hem de seçmenin listeler üzerinde, tercih ve düzenleme yapma yetkisinin olmaması yüzünden, milli iradenin parlamentoya yansıma oranında önemli bir gelişme olduğunu söylemek zordur.
O yüzden “Böyle bir parlamento, demokratik bir işleyiş gösterebilir mi” diye sormayacağım. Çünkü görüldüğü gibi sistemde genel başkanın isteği dışında, neredeyse bir özel hayatınız bile olamaz.
Bu durumda parlamentonun Atatürk dönemine göre geliştiği söylenebilir mi? Elbette bina olarak çok gelişmiştir; koltukları ceylan derisidir, parlamenterlerin özel odası, sekreteri, arabası, danışmanları ve bunların maaşları, yollukları yandaşlarıyla birlikte sağlık giderleri çok gelişmiş ve hatta bugünkü bir parlamenterin gideri belki de Atatürk dönemindeki tüm parlamento giderlerine yaklaşmış olabilir.
Ama parlamentonun kalitesini ve işleyişini o günkü kadar kaliteli buluyor musunuz? Tek parti iktidarına rağmen üyeler o günkü kadar ciddi ve içerikli fikirler ortaya koyabilmekte midir? En önemlisi de ülke ve halk o günkü kadar parlamentonun umurunda mıdır?
Öyleyse neden böyledir. Neden demokrasimiz bir ileri iki geridir. Neden demokrasi cumhuriyetin en temel öğesi olması gerekirken, en iğreti duran öğesidir.
Bence TC’nin üzerinde demokrasinin iğreti durması ve yerleşememesinde en önemli nedenlerden birincisi, demokrasinin yeterince tanınıp, bilinmemesi ve bu yüzden de yeterince sahip çıkılmamasıyla da ilgilidir diye düşünüyorum.
Gerçekten Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 99’u demokrasinin ne olduğunu bilmiyoruz. Tabii ki, aslında herkesin tanım anlamında iyi kötü bir demokrasi bilgisi mutlaka vardır. Ama demokrasi bir bilgi, bir tanım değil, bir yaşam biçimidir ve yaşamadan öğrenilemez. Oysa şu ana kadar, yaşanan biçimi ile demokrasi hiçbir zaman için, cumhuriyetimizin içinde yüzde yirmileri bulmamıştır.
AB kriterleri demokrasimiz için altın değerinde kazanımlardır. Fakat cumhuriyetimiz gerçek anlamda ve samimi olarak demokrasiyi kucaklamaya yeterince açık olmadığından, anayasamızda demokrasiye karşıt durumların çokluğundan ve toplumun demokrasiyi tanımayışından ve hatta demokrasinin insanlara yanlış tanıtılmasından dolayı, kriterlerin benimsenmesi ve demokrasimizin bir parçası haline gelmesi zaman alacaktır diye düşünüyorum.