19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

1923'ten 2008'e Cumhuriyetin Değerlendirilmesi (12)


B-YAŞAMA HAKKINA YÖNELEN TEHTİDLER

5-MİLLİYETÇİ TERÖR ÖRNEKLERİ

YİNE BÜYÜK ABİ ŞÜPHESİ

Malatya'da 18 Nisan günü Zirve Yayınevi'ne yapılan baskında Necati Aydın, Tilmann Geske ve Uğur Yüksel'in işkence yapılıp, boğazları kesilerek öldürülmesinin ardında yine 'büyük abi' şüphesi çıktı. 3 kişinin öldürüldüğü katliamın tutuklu sanıklarından Salih Gürler, bir ay sonra 18 Mayıs'ta kendi isteğiyle cezaevinde savcıya verdiği ek ifadesinde davanın bir numaralı sanığı Emre Günaydın'ın birileri tarafından kollanıp, yönlendirilmiş olabileceğini anlattı.

Bu ifadeler Hrant Dink Suikasti'ndeki gibi cinayetin ardından 'büyük abi' olabileceği şüphesini doğururken dosyaya giren ve biri cumhuriyet savcısına, biri özel harekatta görevli kadın polise ait çıkan birinin ise adresi askeri lojman olarak görünen 3 telefonla yapılan görüşmeler de dikkat çekti.

BIÇAKLADI, SERBEST KALDI

Yayınevine düzenlenen baskından 2 ay önce Emre Günaydın'ın kız arkadaşının yanında gördüğü bir kişiyi bıçakladığını, birlikte karakola götürüldüklerini ancak Günaydın hakkında bir işlem yapılmadığını iddia eden Gürler'in, Emre karakola girdi. Biz yolun karşısında durduk. Kapıda bir polisle görüştü. Çıkışta bize 'dosya kapandı adam beni tanımıyormuş' dedi.

Kendisinin polis müdürleri, amirleri ile oturup kalktığını, bunların arkadaşı olduğunu söylüyordu. Bir kısmı bize hava atar gibiydi. Ama bu bıçaklama olayında karakolda Emre'ye bir şey yapılmadığını görünce sanki söyledikleri doğru gibi diye düşündüm."

'ALDIM' DEMEDİ 'ALINDI' DEDİ

Yine Salih Gürler'in, Emre Günaydın'ın talimatıyla Zirve Yayınevi'nin basılması eyleminin önce 20 Nisan'da yapılmasının planlandığını anlatarak, "Emre '20 Nisan'daki eylem 19 Nisan'a alındı' dedi. Kendisi de bize 'Aldım' demedi. 'Alındı' dedi. Bu konuşma benim dikkatimi çekmişti" dediği iddia ediliyor.

Anlatımlarında Emre Günaydın'ı birilerinin yönlendirdiğini ima eden Gürler, ayrıca Günaydın'ın yurtta kaldığı dönemlerde ceplerinde 300 ila 350 YTL civarında paralar gördüğünü anlatarak "Kendisine 'baban sana 100 YTL harçlık veriyor. Bunlar nereden çıkıyor' diye sorduğumda bana 'gasp ediyorum' diyerek ayrıntı anlatmıyordu" dediği belirtiliyor.

Zanlıların telefon görüşmesi

Abuzer Yıldırım'ın görüştüğü cep telefonlarından birinin kayıtlarında ise Ankara Özel Harekât Dairesi'nde görevli kadın polis memurunun telefon numarasına rastlandı. Yıldırım'ın 8 Kasım 2006'da 2 kez kısa mesaj gönderdiği cep telefonu numarası, üzerine kayıtlı çıkan Cumhuriyet Savcısı hattı 5 yıldır Malatya'da yaşayan bir akrabasının kullandığını söyledi.

Bir numaralı abinin görüntüleri yok edildi 

Ersan ATAR / ANKARA
Emre Günaydın'ın hastane odasındaki kamera görüntüleri teknik yetersizlikten kopyalanamadı. Bunun üzerine delil görüntüleri imha edildi.. Bir numaralı abinin görüntüleri yok edildi

Malatya'daki Zirve Yayınevi'ne düzenlenen kanlı baskınla ilgili soruşturmada bir skandal ortaya çıktı. Üç kişinin öldüğü 18 Nisan'daki Zirve Yayınevi baskını davasının bir numaralı sanığı Emre Günaydın, balkondan kaçmaya çalışırken düşmüş ve yaralanmıştı. Günaydın bunun üzerine tedavi altına alındı. Malatya Başsavcılığı, bu süreçte Günaydın'ın hastanede gözlem altına alınmasını kararlaştırdı. Bunun için odasına kamera yerleştirildi. Amaç, Günaydın'ın soruşturmayla ilgili kimseyle görüşmemesiydi, görüşürse de bunun tespit edilmesiydi.

Dava dosyasına giren bir belgeye göre; Günaydın'ı izleyen hastane kayıtları Emniyet'e verildi. Emniyet ise "mevcut teknik imkânlarla" görüntüleri medya formatına kopyalayamadığı için delil olarak çekilen kaydı tamamen silme yoluna gitti. Malatya Emniyeti 6 Haziran 2007'de bu konu hakkında savcılığa bir yazıyla bilgi verdi. Cinayetin bir numaralı sanığının güvenlik kaydı görüntülerinin teknik nedenlerle silinmesi skandal olarak değerlendirildi.

Dosyaya yeni giren bir başka belge de "suçlanan askerin soruşturmada görevli olduğunu" ortaya çıkardı. Malatya Savcılığı yine 27 Nisan'da, Emre Günaydın'ın gözlem altına alındığı İnönü Üniversitesi'ne bir yazı yazdı.

ÜSTEĞMENİN ADI KARIŞTI

Bu yazıda, Günaydın'ın odasındaki görüntülerle ilgili polise gerekli talimatların verildiği, bu işlem için de emniyet yetkilileri ile soruşturmada görev alan Üsteğmen H.İ.'ye gerekli kolaylığın Üniversite Hastanesi'nce sağlanması isteniyordu.

H.İ.'nin ismi, davanın açılması aşamasında bu kez "suçlanan kişi" olarak ortaya çıktı. Emre Günaydın'ı iki asker ve bir öğretim üyesinin azmettirdiği iddiasını içeren ihbar mektubunda H.İ.'nin ismi geçiyordu. Askeri savcılık şimdi, cinayetle ilgili soruşturmada görev verilen H.İ.'nin olayın azmettiricisi olup olmadığını araştırıyor.

SAVCIYA SORUŞTURMA

Yayınevi baskını sanıklarıyla irtibat kurulan telefonun sahipleri, telefonları yakınlarına verdiklerini öne sürdüler. Adalet Bakanlığı bu haberler üzerine, Yıldırım'la görüşülen telefonun üzerine kayıtlı olduğu Kartal Cumhuriyet Savcısı hakkında inceleme başlattı. 
SABAH HABER 5.12.2007

Tabancalar çocuk oyuncağıymış

İçişleri Bakanı Atalay, Malatya katliamı sanıklarının üzerinden çıkan silah çerçevesinde polis üzerinde yoğunlaşan eleştirilerin haksız olduğunu belirtip, "Tabancalar çocuk oyuncağı. Hepsi savcılıkta" dedi. 
Sabah haber Aralık 2007
 
****

Görüldüğü gibi Malatya’da da, Trabzon’da uygulanan yöntemlerle, katillere devlet sahip çıkmaya çalışılmakta, devlet işbirliği yaptığı çeteleri aklayarak, sistemdeki pisliklerin sürdürülmesi için elinden geleni yapmaktadır.

Her zaman olduğu gibi çete reisi kamu görevlileri ile içli dışlı ve onların koruması altındadır. Kendilerini kurtaracak ifadeler ezberletilmekte, suç delilleri temizlenmektedir.

Kamu görevlilerinin istihbarat amacıyla bazı vatandaşlarla ilişki kurduğu ve bunları suça sürüklediği, sonra da bu suçların soruşturulmasında görevlendirilmekte olduğu, görevini suçları kapatma yönünde kullandığı görülmektedir.

Fakat bu yanlışların hesabı hiç sorulmamaktadır. Çünkü devlet bu pisliklerin içinden akıl ve bilim yoluyla, hukuk yoluyla çıkamayacağından, ya da çıkamayacak kadar battığından, bu kanallar kapatılmış; yalnızca tehdit, baskı ve yıldırma esaslı mafyavari lağım kanalı çalışmaktadır.

Eli kolu bağlı insanları “Bıçakla hatur hutur kestim” diye övünen katilin yaptığı vahşet, basit bir suç düzeyine indirgenmeye çalışılmakta, ülke güvenliğinin bir numaralı sorumlusu İçişleri Bakanı bile, “Tabancalar çocuk oyuncağı imiş” demektedir.

Bakan gerçekten samimi midir? Yoksa milleti ahmak yerine mi koymaktadır? Samimi ise bu denli saf mıdır, bu denli saf ise nasıl bakan olabilmiştir? Tabancaların çocuk oyuncağı olduğu olaydan kaç ay sonra aklına gelmiştir; neden olay anında tespit edilmemiştir?

Yoksa aslında edilmiş de, tabancalar değiştirilmiş midir? Ya da tabancanın nasıl olduğunun ne önemi vardır? İnsanın elini ayağını bağlayıp da boğazını kalleşçe kesmekten daha ilkel ve daha vahşi bir öldürme biçimi mi vardır?

Gerçek silahla öldürse bundan daha iyi değil midir? Tabanca ile öldürmesi milletin, devletin ve Türklüğün üzerinde bundan daha fazla mı lekedir? Öyleyse bakan ne demek istemektedir? Aklı başında herkes bilmektedir ki, böyle bir söz, ancak pisliği örtmek için söylenebilir.

Buyurun ve iyice bakın şimdi, yukarıdaki olayın, Hırant Dink olayından, Trabzon’daki öldürülen Papaz olayından, Mardin’ de öldürülen Kürt vatandaşın yaşadıklarından bir farkı var mı?

Cumhuriyet temizlikten yana mı, pislikten yana mı? Devlet mağdurdan yana mı, katilden yana mı? Rejim mi önemli insan mı önemli? Rejim ne kadar güçlü ve gücü ne denli adaletsiz ve karşısında insan ne kadar çaresiz.

Devlet olayı araştırmak çözmek mi istiyor, kapatmak mı istiyor. Devlet milliyetçi mafyanın devleti mi, milletin kendisinin devleti mi? Ve devletin bakanı kimin tarafı… Ve bakan millete neden yan bakıyor?

Atatürk’ün cumhuriyeti bu mudur? Atatürk döneminde bir bakan, suçluyu korumak ve olayların üstünü örtmek anlamına gelen davranışlar sergileyebilir ve böyle saçma sözler söyleyebilir mi?

Diyelim ki, etnik milliyetçi ve Müslüman kimliğiniz, insani kimliğinizi gölgede bıraktığından, Türk ve Müslüman olmayanlara ölüm parolasıyla hareket ediyorsunuz.

Ama bunlar göstermelik olup, milliyetçilerin öldürdüğü asıl çoğunluk, Türk ve Müslümanların gerçek değerleri ve gerçekten insan gibi insan olanlarıdır.

Onlar Abdi İpekçiler, Bahriye Üçoklar, Çetin Emeçler, Uğur Mumcular ve benzeri binlerce yurtsever insan ki, tek bir tanesi milyonlarca mafya milliyetçisine bedel.

Yayın Tarihi : 17 Kasım 2008 Pazartesi 12:04:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
cemail Yenigün IP: 85.108.169.xxx Tarih : 20.11.2008 00:44:06

Hocam Merhaba (12)'ci yazınızı okudum ama çok araştırmacı gazeteci gibi yazmışsınız. Benim algılama sistemim dışında. Ama (11)'nci yazınızdaki B-YAŞAMA HAKKINA YÖNELEN TEHTİDLER 4-MİLLİYETÇİ TERÖR yazınızdaki gerçekleri çok iyi algıladığımı söyleyebilirim. Sanki bir şiir, sanki bir destan yazmışsınız. Sizi tekrar kutluyorum. Saygılarımla. Allaha Emanet Olun