29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

1923'ten 2008'e Cumhuriyetin Değerlendirilmesi (8)


B-YAŞAMA HAKKINA YÖNELEN TEHTİDLER

1-GÜVENLİK GÜÇLERİ

Görüldüğü gibi yaşama hakkını tehlikeye sokan en büyük tehdit devletten gelmektedir. Üstelik devlet olmanın, olmazsa olmaz şartı yaşama hakkını güvence altına almak olduğu halde.

Çünkü devlet kendi güvenliğini her şeyin üstünde görmekte ve bu durumu, kendini kutsallaştırıp tabulaştıran eğitim sistemi ile büyük bir çoğunluğa kabul ettirmiş vaziyettedir.

Vatandaşın güvenliği ise, “Canım feda olsun devletime” dir. Neden canım feda olsun devletime sorusunun yanıtı ise çok çetrefillidir. Çok tehlikelidir. Bu soruyu soran hainlikle bile suçlanabilir.

Çünkü devlet, insanların canını kendisi için feda etmesini gerektirecek hiç bir şey yapmamıştır. On milyon insan çöpten beslenmektedir. 20 milyonu yaşamakla yaşamamak arasında gelip gitmektedir.

Can güvenliği yok, sokaklar tehlikelidir. Her taraftan pislik ve çete fışkırmaktadır ve yargı buralarda iş görememektedir. Her şey yapanın yanına kar kalmaktadır. O yüzden devlet kutsal kalmak zorundadır ki, sorgulanamasın, suçlanmasın.

Devlet tehdidinin bir başka biçimi de, güvenliği sağlamaktan sorumlu kurumlardan gelen tehdittir. Bunların başında da polisin vatandaşa karşı tutumu gelmektedir.

Polisin yetkileri ülkemizde çağdaş ülkelerdekinden çok daha geniş olup, sürekli de genişletilmesi istenir. Oysa güvenlik bir yetki meselesi değil, tarafların birbirine güvenmesidir. İngiltere’de yakın dönemlere dek polis silah bile taşımadan, çopla vaziyeti idare etmiştir.

Ayrıca polisin tavrı da çok serttir. Avrupa’da en küçük olayda bile hemen polis imdadınıza yetişir. Ve vatandaşa hizmet etmekten büyük bir keyif alır, güler yüzlüdür.

Bizim polislerimiz ise, aynı vatandaşımız gibi, asık suratlı, mutsuz ve karamsar bir görüntü sergilemektedir. Ve sonuç hiç de iç açıcı değildir.

Polis müdahalesiyle 2 yılda 34 kişi öldü
Güngör KARAKUŞ-Yeliz SAĞLIK/SABAH

Baran Tursun'un vurulmasıyla polisin aşırı şiddet kullanması yeniden gündemde. SABAH'ın araştırmasına göre; geçtiğimiz 2 yıl içinde 34 kişi polis müdahalesiyle yaşamını yitirdi.

Blanço yüksek İstanbul Avcılar'da beş gün önce bir kişinin polisin tekmesiyle ölümü, önceki gün de İzmir'de "Dur" ihtarına uymayan Baran Tursun'un açılan ateş sonucu ensesinden vurularak beyin ölümünün gerçekleşmesi üzerine SABAH ekibinin yaptığı araştırmada son iki yılda 34 kişinin polisin müdahalesiyle öldüğü ortaya çıktı. Ölenlerden 8'i polis takibinde, 16'sı polis cinneti ya da polisle çıkan tartışmada, 3'ü polisin yaptığı suçüstünde, 2'si suçlu takip eden polisin kurşununun hedef şaşırmasında, 2'si maganda polisin kurşununda, 3'ü de gözaltında hayatını kaybetti.

OLAYLARDAN BAZILARI

* 9 Ağustos 2006: Üniversite öğrencisi Volkan Polat, Avcılar'da iki grup arasında yaşanan kavgadan sonra, olay yerinden kaçmaya çalışırken kendisini kovalayan sivil polislerin kurşununa hedef oldu. Polat'ın, kendisini kovalayan polisleri karşı gruptan sandığı ve arkadaşını cep telefonundan arayıp "Beni kovalıyorlar, ateş ediyorlar" dediği belirtildi.

* 27 Ağustos 2006: Balıkesir'de polisin kontrolünde alkollü çıkınca kaçmaya çalışan Halil Bulut, araca açılan ateş sonucu öldü. Resmi açıklamada, polislerin arabanın tekerleklerine ateş açtığı ancak, Bulut'un göğsünden vurulduğu bildirildi.

* 3 Ekim 2006: Adana Ceyhan'da "dur" ihtarına uymayan Murat Kasap, öldürüldü. Yakınları, Kasap'ın ehliyeti olmadığı için kaçtığını, yanındaki arkadaşının polislere, "Ben onu size getiririm, ateş etmeyin" demesine rağmen polislerin ateş açtığını öne sürdü.

Olaya polis açısından bakıldığında ise, olay daha da vahim ve çok daha acıdır. Aynı süre içinde 122 polis intihar etmiştir. Polisin üstündeki devlet, amir ve halk baskısı dayanılır gibi değildir. Bu koşullarda polisin ruh sağlığını koruması ve çağdaş bir görev anlayışı sergilemesi olanaksızdır.

Polislerin çoğunluğu lise mezunu olup, dar bir çevreden gelmektedir. Liseyi bitirdiği ilçe veya ilinin geleneksel yapısı içindedir. Üniversite ise eğitimin ötesinde, değişik bir çevre, muhafazakârlığı hafifletme ve daha evrensel bir düşünce alışkanlığı kazanmak demektir.

Ayrıca polisin işini zorlaştıran faktörlerin başında, halkın da büyük bir bunalım içinde bulunması gelmektedir. Halk devletin kendisini sürüye saymasının dışında, ekonomik sosyal ve kültürel baskılar altındadır.

Geleceğinden, hatta yarınından emin değildir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de politikacılar, egemen güçler sık sık komplo senaryoları yazarak, halka gözdağı vermektedir.

İşte bu koşullarda halktan da sağduyulu, polisin işini kolaylaştıracak bir davranış sergilemesi beklenemez.

Halkın adeta bu saralı durumunu “Gazete” adlı kitabımdan bir alıntıyla açıklayabiliriz.

“Gazeteyi bir şiir kitabı haline getirmem üç ay sürdü. Üç ay sonrasının gazetesine baktığımda ise, gördüm ki, Türkiye’de hiçbir şey değişmemişti.

14 Aralık’ın manşet haberi “sitede linç” ile 13 Mart’ın manşeti “Arabasını almak için, uçak mühendisini diri diri gömdüler” haberlerini yan yana koysanız, farklı neler yazabilirsiniz ki. Her ikisinde de kin nefret ve öfkeyle yüklü bir gözü dönmüşlük sarmış toplumu ve herkes öfkesini, kinini, nefretini kusacak yer arıyor.

Adeta, Osmanlıdaki yeniçeri isyanlarını başlatan “Urun ha!” komutunu bekliyor herkes. Komut gelince de niye, niçin ve kime vurduğunu düşünmek, linç gerçekleştikten sonra aklına geliyor insanların.

İşte yukarıdaki her iki olayda da ve hatta her günkü olaylarda da aynı vahşet, aynı cehalet, aynı dehşet ve canilerin teşvikçisi işlemeyen bir adalet.

SİTEDE LİNÇ

Yaşıyorsa toplum böylesine karanlık
Ve böylesi umutsuz bir geceyi
Her türden uyuşturucuyu, içkiyi
Ve her türden pisliği
İçinde toplamış bir mide gibi
İçindeki kini, intikamı, öfkeyi
Gecenin bir yerlerinde
Kusacak bir yer arar gibi
Saldırıp, boşalttı Serdar’ın üstüne
Tüm safrayı, içinde biriktirdiği.” 

“Gazete”den


122 POLİS İNTİHAR ETTİ

Bu olayların faili 2 polis işlediği cinayetlerin ardından intihar etti. Olayların faili oldukları iddiasıyla 14 polis tutuklanırken, 6'sı gözaltındaki ölümlerle ilgili olmak üzere 11 polis hakkında da soruşturma açıldı. İçişleri Bakanlığı'nın 2007 yılının başında yaptığı araştırmaya göre de son 5 yılda 122 polis intihar ederken, 40 polis ise çatışmada şehit oldu.

869 polis memuru psikolojik tedavi gördü. Çeşitli suçlara karışan bin 294 emniyet mensubu meslekten ihraç edilirken, 328 polis istifa etti. Yapılan başka bir araştırmada polislerin yoğun mesaiden şikâyetçi olduğu belirlenirken, polisin adli birimlerde 15, karakollarda ise ortalama günde 12 saat çalıştığı kaydedildi.

Üniformanın verdiği ciddiyet nedeniyle psikolojik destek almaktan kaçındığı belirlenen polislerin, ayrıca sürekli olarak suç ve suçlularla uğraşmanın verdiği bunalımla da depresyona sürüklendiği ifade edildi. Sabah haber”

Görüldüğü gibi olayın polis tarafı da, halk tarafı da aynı zorluklarla karşı karşıya bulunmaktadır. Devlet ise çağdaş bir düzenlemeden, çağdaş bir yönetim sergilemekten uzak, oturmuş ense yapmakta olup, sonuçta da ne vatandaşın can güvenliği var, ne de güvenlikçinin. 

Yayın Tarihi : 1 Kasım 2008 Cumartesi 12:10:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
izzet kütükoğlu IP: 81.213.228.xxx Tarih : 4.11.2008 18:17:18

Sayın Öner, bir ülkede devletin yapılanması sağlıklı değil ise, bu düzeninde sağlıksız işlemesine neden olacaktır. Sağlıksız bir devlet yapılanması, sağlıksız işleyen bir düzen, böyle bir ülkede sağlıklı, düzgün bir şeyler aramak beyhudedir. Uzatmanın gereği ve faydası yoktur! Resmin bütününe bakmak gerek... Sistem kusurludur, bu haliyle işlemediği son derece açıktır. İlerde sistemden anlayan birilerini bulmak mümkün olur ise belki daha mükemmel bir sistem kurgulama imkanına kavuşabiliriz. Ancak, Benim cumhuriyetim iyidir, ben cumhuriyetime laf söyletmem diyen zihniyet var oldukça, bu pek mümkün görülmüyor! Daha mükemmel bir cumhuriyet idalimdir. Saygılarımla