20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

2B Dosyası (4)

4-DEVLET HEP ÇÜRÜK HALKADIR.

Devlet hepimizin devleti. Öyleyse, işgalciden yana mı olacağız devletten yana mı? Elbette ki devletten yana olacağız, derken: ülke gerçeklerini ve devlet yapılanmanızı da gözden kaçırmamamız gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü Türkiye cumhuriyeti Devleti’nin yerleşim alanlarının hemen hemen yarısının tapusuz alanlar üzerinde bulunduğu ve tarımsal üretimin yarısının buralardan sağlandığı bir gerçektir.

Yani şu anda dağıtılacak 2B miktarı sizi yanıltmasın. Daha önceden de hemen her seçim döneminde tapu vaat veya dağıtımıyla geldi Türkiye buralara.

“Peki dağıtıla dağıtıla bunun sonu nereye varacak” diyorsanız, bunun sorumlusu suçladığınız sıradan halk değil, savunduğunuz devlettir. Hatta bir genelleme olarak söyleyebilirim ki, Türkiye’de olumsuz giden her durumda, her işte halkın sorumluluğu hemen hiç yok denecek kadar az olup, çürük halka hep devlettir.

Tüm alanları denetlemesi düzenlemesi gereken devlet, kendi denetimsiz, düzensiz, despot ve dayatmacı, hantal, ağır bir yüktür vatandaşın sırtında. Devletler vatandaşlarını sırtına alıp taşısın diye kurulursa da, az gelişmiş toplumlarda maalesef vatandaş devleti sırtında taşımaktadır.

Eğer bunlar işgalci olarak düşünülürse devletin vatandaşlarının önceden tapu alan yarısı yasal işgalci, tapuyu henüz alamayan öteki yarısı da yasadışı işgalci durumuna düşer. Çünkü ülkemizde tapulu alanların da nasıl ve hangi koşullardaki işgallerden sonra tapulu hale geldiği, sosyal ve tarihsel boyutu derin bir araştırma konusudur.

Ve yine işgalci olarak görülen insanlar, işgal ettikleri varsayılan yerlerden çıkarılsalar bu onlardan daha çok, TC Devletini ayıplı bir duruma düşürür. Türkiye, halkının yarıdan çoğunu evsiz arazisiz bırakarak, ölüme terk eden bir ülke konumuna düşer.

Ya da vatandaşlarının yarıdan çoğunun aç sefil, evsiz yurtsuz kalıp, sokaklarda yatıp kalktığı bir devlet pozisyonuna düşer. Tarımsal üretiminin yarıdan çoğunu da kaybeder.

Ayrıca işgal olarak görülen olayın şekli, boyutu ve şu anda üzerinde işgalci olarak görülen insana gelinceye dek geçirdiği aşamalar da bilimsel olarak incelenecek olursa, en büyük suçun devlette olduğu görülür.

Örneğin gecekondu bölgelerinde devlet planlı projeli konut arsaları üretip paralı veya parasız vatandaşına konut arsaları üretmesi gerekirken, Devlet vatandaşın yüzyıllarca kullandığı toprağı arazi mafyasına, yakınına, yandaşına peşkeş çekmiştir.

Yani halkın olan alanları devlet işgal edip, gasp edip, yandaşları ve mafya marifetiyle buraları halka sattırmıştır. Halk öküzünü ineğini satıp, köydeki evini kağnısını satıp buraları yüksek bedellerle satın almıştır.

Yani aydınımızın basınımızın zannettiği gibi 2B’ler canı isteyenin canının istediği yeri çevirmesi ve buraları el senetleriyle satması değildir.

Şimdi tüm bu açıklamalardan sonra hala vatandaşı işgalci olarak düşünebilir misiniz? Yani işgalci dededen kalan toprağını işleyen vatandaş mıdır? Evini yerini öküzünü satarak bu toprağının kullanma hakkını satın alan ikinci el kişi midir?

Yoksa yüzlerce senedir vatandaşın kullanımındaki topraklara tapu vermeyerek, gasp edip keyfince istediğine dağıtan devlet midir? Ya da devlet, yandaş, mafya ve vatandaş zincirinde en son ve en masum halka vatandaş değil midir?

Niye devlet vatandaşının varını yoğunu arazi mafyasına yatırarak aldığı 300-500 metrekare alanda yaptığı gecekondu ile uğraşır da bunu kendisi planlayıp dağıtmaz. Aydınımız Ve basınımızın buna bir yanıtı var mıdır?

Devlet neden “Ey vatandaşım! Senin içtiğin tütünden, yediğin ekmekten, kullandığın sudan, otobüs biletinden ben vergi alıyorum. Askere alıyor, sınırlarımı sana bekletiyorum. Bu vatan toprağında senin de hakkın var. Bu hazine, bu boş alan senin de hazinen. Al sana 250 metrekare hazine arazisi. Korkmadan, suçluluk duygusuna kapılmadan, göğsünü gere gere gündüz kondur kondunu diyemez mi?

Bence diyemez. Neden mi diyemez? Düşünelim isterseniz şimdi, derse ne olur. Ama nedenine geçmeden önce soruyu yanıtlamak gerekirse yanıt: bu yapıdaki az gelişmiş bir Şark devleti böyle bir şey diyemez.

Çünkü derse, o zaman insan vatandaş sayılmıştır; ve vatandaşlık haklarına dayalı olarak hakkı olan bir şeyi almıştır. Bu yüzden de kimseye borçlu değil, suçlu değildir. Bunun için de kimseye tapması gerekmez.

Devlete tapar ya
Türk insanı!
Devlet de
Kötülük tanrısı gibi
Oynar ya şeytanı!
Devlet korkusuyla yaşar
Türk insanı.

Oysa bu tür kutsal devletlerde vatandaşın yaşama hakkı bile devletin ihsanıdır. Kendisi ise hiçbir şeydir. Devlete tapınmasını, köleleşmesini sağlamak için, suç işler gibi vereceksiniz verdiğinizi, eliniz her an boğazında olacak ki sizden korksun, çekinsin ve ipler hep elinizde olsun.

Temsil ettiğinden çıkarı
Suçlamalarla devlet
Kuşatıp insanların
Dört bir yandan etrafını
Suç sayar ya her davranışını
Bir suçlu gibi yaşar
Türk insanı.

Hatta insanların en doğal haklarını bile devletin ihsanı gibi veya rüşvetle vereceksiniz ki, devleti kutsallaştırsın, tapınsın. Devletten korksun çekinsin, karşı görüş ileri süremesin, devletin bekası için dua etsin.

Müslümanlığımız nasıl ki tanrı sevgisinden çok Tanrı korkusuna dayalı ise, vatandaşlığımız da, devlet sevgisinden çok devlet korkusuna dayanmaktadır.

Her iki durumda da devlet insanı aşağılamakta, insanlık haysiyeti, kutsal devletin pislikleri altında haysiyetsizliğe, şerefsizliğe dönüşmektedir.

Tüm bu aşağılık durumlara rağmen basın, yayın, sivil toplum örgütleri, bürokrasi ve aydınlar, bu insanları işgalci kabul ederek, buralardan atılmasını isterler. Bunu da kamu yararı, doğanın ve ormanların korunması gibi yüce duygularla yaptıklarını söylerler. Hatta bunların çoğunluğu 2B arazilerinde gökdelenlerle kaplı şehirlerin ve yüzlerce yıldır ekilip dikilen tarım topraklarının, ormanlarla kaplı olduğunu zannedenler bile vardır.
 

Yayın Tarihi : 21 Eylül 2011 Çarşamba 10:22:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?