18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Açılıma Yaklaşım ve Beklentiler (13)

13-SERMAYENİN AÇILIMA YAKLAŞIMI

Demokrasinin yerleşmediği ya da göstermelik kaldığı despot ve dayatmacı sistemlerde, yönetim seçimle gelen siyasilerde değil, egemen güçlerin elindedir. Egemen güçler, ordu, feodalite, sermaye ve bürokrasidir. Siyaset bunların üstünde gibi görünse de aslında bunlar siyasete egemendir. Siyaseti bunlar belirler ve bunların hizmetindedir.

Özellikle de bunların arasında özel ve gizli birliktelikler kuran, derin örgütler de varsa, siyasetin yapabileceği fazla bir şey yoktur. Çünkü özel ve derin ilişkilerin, çetesi, mafyası ve tetikçileri de vardır.

Fakat bu durum siyasetçi için, o kadar da kötü sayılmaz. Siyaset, egemen güçlere istediklerini verdikten sonra, ülkeyi istediği gibi yönetebilir, bütçeyi ve ihaleyi istediği gibi ayarlar, devleti istediği gibi soyabilir. Üstelik ülkenin gerçek yöneticisiymiş gibi hava da atabilir.

Şimdi egemen güçlerin egemenliği altındaki bu durumdan öncelikle kurtulmak isteyense sermayedir. Sonra da siyasettir. Aslında sistem her ne kadar bunlara hizmet etse de, istikrar yoktur. İstikrarsızlık en çok sermayeyi vurur, ama ötekiler istikrarı kaldıramazlar. Sermaye ile ötekilerin arasındaki çelişki buradadır.

Demokratik ülkelerde ise devleti halkın seçtiği insanlar yönetir. Yani en alttaki siyaset en üste çıkmıştır. Bu belki sermaye için bir kayıp gibi görünse de, demokratik sistemde feodalite ortadan kalkacak, ordu kışlasına çekilecek, bürokrasi itaat altına alınacak, bunların gizli ve kirli bağlantılarını sağlayan derin devlet ortadan kalkacak ve tek egemen güç olarak sermaye kalacaktır.

Bu yüzden belki de, sermaye kesiminde, öteden beri demokrasi ve AB yönündeki çabalar desteklendiği gibi, şu anda açılıma da en ılımlı ve en olumlu yaklaşım sermayeden gelmektedir. Aşağıdaki alıntıda sermayenin olaya bakışı ve değerlendirmelerine katılmamak doğrusu olanaksız.

Patronların açılım perspektifi
Karşılıklı hal hatırdan sonra masalardaki gündem ister istemez demokratikleşme çabalarına odaklandı. Özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin son basın toplantısındaki sözleri, satır satır analiz edildi. Bölünme kaygısını aşan ihanet senaryoları patron camiasında fazlasıyla abartılı bulundu. Hatta bir adım ileri gidenler ve Bahçeli'nin tutumunu, "Sorunun çözümüne karşıtlık" olarak yorumlayanlar da oldu.

"Varsayımlar üzerine siyasi refleks gösteriyor. Çözüm adına reçete sunamıyor. Yaklaşan parti kongresine ilişkin hesap yapıyor. Parti tabanını zinde kılma hedefini gözetiyor..." Bütün bu ifadeler de iş dünyasından Bahçeli ve ekibine yönelen diğer değerlendirme başlıkları idi.

CHP için, "Şimdilik mesafeli gibi görünse de ileri demokratik adımlardan kaçamayacak, ayak uyduracak" tezi ileri sürüldü. Sol ve sosyal demokrat bir partinin "birey hakları, özgürlük alanının genişletilmesi, farklı kimlik ve inanışların kendilerini ifade biçimine saygı politikalarına" karşı çıkmasının mümkün olmadığı vurgulandı. CHP'nin şu veya bu ölçüde sağlayacağı katkının, özellikle yerleşik devletçi direnişin kırılmasında etkin rol oynayacağı kayda geçirildi. Patronlardaki genel kanı CHP lideri Deniz Baykal'ın, geniş kitlelere tam anlatamadığı bugünkü duruşunu, sosyal demokrasi sınırları içinde esneteceği yönündeydi.

Tabii nihai olarak, demokratik açılımla birlikte DTP'nin, Türkiye'nin partisi olup olmayacağının test edileceği de dile getirildi. 1.10.09 Okan Müerrisoğlu sabah

Milliyet Gazetesindeki köşesinde Hasan Cemal’in “Demokrasiyle hukuk her şeyin başıdır” başlıklı yazısında, patronların konuya ilişkin görüşleri şöyledir.

Demokrasi ile hukuk her şeyin başıdır.

TÜSİAD Yönetimi Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Türkiye’de barış ve demokrasi açısından büyük önem taşıyan iki sorunun altını çizerken şöyle dedi: “Son toplantımızdan bu yana geçen süre içinde iki tarihi açılıma tanıklık ettik. Kürt açılımı ya da demokratik açılım adı verilen siyaset inisiyatifini yaklaşık iki aydır tartışıyoruz. Açılımın başarıya ulaşması halinde Türkiye’nin tarihine damgasını vurmuş önemli bir meselesini çözmüş olacağız. Daha da önemlisi, buna bağlı olarak ülkemizi çeyrek yüzyıldır acılara boğan terörizm belasından da kurtulacağız. Elbette bunu yürekten temenni ediyoruz. Ermenistan ile ilişkilerimizin normalleşmesi bizim için bölgesel barış ve entegrasyon açısından gayet doğal ki çok önemlidir.”

Mustafa Koç’la Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında dün yaptıkları konuşmaları izlerken yine aklıma takıldı.

TÜSİAD’ın iki yöneticisi de, yıllardır Türkiye’nin paçasından çeken, bir başka deyişle, istikrar içinde kalkınmasını önleyen bazı temel sorunlara işaret ettiler.Ve çözüm istediler.

Bu sorunların başlıcaları da, demokratikleşme, yargı reformu ve Kürt sorunu olup, AB üyeliği yolunda gösterilecek çabalar bunların hepsini kapsıyor. . Hasan Cemal 2 Ekim Cuma 2009 Milliyet

Görüldüğü gibi sermayeden tam bir destek vardır. Çünkü yazının başında da belirttiğim gibi sermaye istikrardan yanadır. İstikrarı ise demokrasi ve hukuk sistemi sağlayacaktır. Bu sistemde parasıyla satın aldığı haklar, demokratik sistemde patronlara yasal hak olarak gelecektir. Bir yere para yatırırken önünü görecek, uzun vadeli hesap yapabilecektir.

En önemlisi vergi yükü mükellef olan herkese dağılacak, devlet tutuğunu kaz gibi sürekli yolamayacaktır. Verdiği verginin hesabını soracak, dış ülke yatırımlarında, ihracatta devleti arkasında bulacaktır. Şu andaki vergi durumu ise hazin bulunmaktadır.

Bu da vergi ile demokrasi arasındaki ilişkidir. Vergi ödenmeyen bir ülkede demokrasi de serpilmez. İngiltere’de demokrasi vergi mükelleflerinin siyaset üzerinde denetim talebiyle doğdu ve gelişti. Vergi bir demokrasi kültürü öğesidir. Türkiye’nin demokratik saygınlığını zedeleyen bir araca dönüşmesi hazindir. TÜSİAD olarak yıllardan beri vergi idaresinin özerkleşmesi gereğini savunuyoruz”.

 

Yayın Tarihi : 15 Mart 2010 Pazartesi 11:35:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?