25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Altın Portakala Teneke Kılıf (2)

2- KÜLTÜR BAKANINDAN KÜLTÜRE ŞAŞI BAKIŞ

Tarihi bir gerçek gibi, elimiz ayağımız adımız gibi, yalın bir gerçeğimizdir bizim: kültüre şaşı bakma geleneğimiz. Kültürümüzün, töremizin, şarklı özelliğimizin bir sonucudur da diyebiliriz. Kültüre Eleştirel Bakış adlı dosyamda ayrıntılı olarak işlediğim bu durumda, kurnazlık kültürümüz kadar eğitim sistemimizin de payı vardır.

Eğitimle araştırma, inceleme ve doğruyu bulma yetenekleri desteklenmediği gibi, aksine ezber metotlarıyla, bunların köreltilmesine çalışılmakta, dayatmalara ve şartlanmalara açık, biat kültürüne kullar yetiştirilmeye çalışıldığından, eğitimli kesimler hep birilerinin arkasına takılıp gitmektedir. Bu sistemle beyni köreltilmiş olduğundan, sağlıklı düşünememektedir. Kurnazların kirli çıkar düşüncelerinin peşine takılıp gitmektedir.

Bu yüzden de öteden beri sanatı ve sanatçıyı, hatta bilim insanlarını, esnafı, sanatkarı, çiftçiyi, bürokratı yaptığı işle değil, kılık kıyafeti, cinsel tercihleri ve siyasi görüşleriyle değerlendiririz.

Özellikle de söz konusu sanat olduğunda, sanatı ve sanatçıyı: sürekli pislik üreten, siyasi sistemlerin hamaset kavramlarına dayalı bir fasit dairenin içinde görmeye, sanatı oraya çekmeye ve pisliği bir yerinden sanata da bulaştırmaya çalışırız.

Kültüre ve sanata böylesine şaşı bakılmasa, tarih boyunca bu insanlarla yönetimler kavgalı olur muydu? 1535 yılında Bağdat’ta Fuzuli’ye maaş bağlanırken Sivas’ta Pir Sultan Abdal asılır mıydı?

Sanatıyla değerlendirilseydi, Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapında çok büyük bir şair olan Nazım Hikmet dışlanır mıydı? Nazım ki: Türkiye’yi, Anadolu insanını en doğal, en gerçekçi ve en güzel anlatan bir şair.

Vatan hainliği damgası vurularak dışlanıyor. Fakat hiçbir şiirinde, mısrasında veya hiçbir kelimesinde, Türkiye ve insanları aleyhine söylenmiş tek bir sözcük yok. O zaman gerçek hain Nazım mıdır; yoksa komünizm öcüsüyle yıllarca milletin oylarını alıp, onu çıkarları için tehdit olarak algılayanlar mı?

Yani eskiden beri süregelen bir geleneğimizdir, yazana, çizene, sanata ve sanatçıya karşı şaşı bakışımız. Fakat bu kez beni üzen taraf, bu güne dek buna benzer pek çok olayda doğru bir duruş sergileyen Kültür Bakanımızın da, bu yanlış bakışı benimsemesi olmuştur.

Oysa Sayın Kültür Bakanı Hırant Dink olayında, Orhan Pamuk olayında, Kürt açılımı ve referandumda lehte görüş belirten sanatçılara yapılan baskıların önlenmesinde objektif düşünceler sergileyebilmişti. Peki, şimdi ne değişti. Emir Kusturica soykırımı bu gün mü ret etti. Türkiye’ye bu ilk gelişi miydi?

Yoksa Bakanın önceki doğru davranışları, olayların doğruluğu yanlışlığı ile ilgili olmayıp da, partisinin siyasi çıkarlarıyla örtüştüğü için miydi? Aslında bu olayda Emir Kusturica olayın bahanesi olup, gerçekte rakip partinin belediye başkanı mı hedef seçilmişti? Bu davranış kendisine ve karşıya ne kazandırdı? Antalya ne kaybetti? Bakanın bence bunları oturup düşünmesi gerekir.

Bu saldırgan ve hastalıklı düşüncelerin daha kısa süre önce, referandumda ülkemizin en önde gelen ses sanatçılarından Sezen Aksu’ya baskı aracı olarak kullanıldığını biliyoruz.

Orhan Pamuk’un edebiyatçılığının, hala romanlarına göre değil bilmem kaç sene önce verdiği bir demece göre değerlendirildiği biliyoruz. Hülya Avşar’ın sinema sanatından çok, Kürt açılımındaki düşünceleriyle değerlendirildiğini biliyoruz.

Yaşar Kemal Nobel Edebiyat Ödülünü kazanamasın diye kulis yapıldığını biliyoruz. Ve sanki bunlar kolayca yetişiyormuş gibi, Türkiye’de bunlardan çokmuş gibi hiç düşünmeden ret edebiliyoruz.

Biliyorsunuz ülkemizin en büyük ses sanatçıları da bir zamanlar bu şaşı kültür bakışının kurbanı olmuştu. Paşalarımız onların erkekliğine sonsuz derecede bir önem verdiğinden, kadın kıyafetiyle sahneye çıkmasını yasaklamıştı. Oysa içine girmeye çalıştığımız AB’de pek çok ülkenin bakan, başbakan veya başkanı eşcinsel olduğunu açıkça söyleyerek propaganda yapmakta ve halk ona güveniyorsa onun cinsel tercihini dikkate almamaktadır. Bizde ise sanatçılar ve hatta genelde insanlar, her zaman için kılık kıyafetine, cinsel ve siyasal tercihlerine göre değerlendirildiğinden, hiçbir zaman için, doğru bir değerlendirmeye ulaşılamamaktadır.

Kültüre Eleştirel Bakış adlı dosyamda, olayın cinsel boyutunu şöyle dile getirmişim.

CİNSELLİK
VE YÜLENT’İN ERKEKLİĞİ

l.
Devletimiz, paşalarımız
Liderlerimiz, büyüklerimiz
Hep milletimizi düşünür
Gece gündüz!
Erkek gelen erkek
Kız gelen kadın gidecek
Değişiklik istemez yönetenlerimiz.

Zaten kadın haklarının
Kısıtlı olduğu bir ülkede
Birde erkekler kadınlığa özenirse
Elbet yasak konulacak dönmeliğe.
Bu yüzden derdimiz
Başımızdan aşkın Yülent’le
Ne olur Tanrım, bari bir de
Kadınlar erkekliğe özenmese!

ll.

Erkek doğmuşsa Yülent
Erkek kalacaktı.
Yönetenlerimiz öyle karar aldı
Yülent’in bedeniyle ilgili
Karar yetkisi olamazdı.
Bedeninden devlet sorumluydu
Vatandaş bedenini
İstediği gibi kullanamazdı.

Milletin bedeni ve cinsiyeti
Ahlakı namusu, inançları
Başörtüsü, beyni, düşüncesi
Devletin koruması altındaydı.
Alınırsa bunlar devletin elinden
O zaman devlet ne iş yapacaktı?

Derinden götürdüğü gizli işleri
Faili meçhulleri, yolsuzlukları
Yaşanan lüksü, israfı
Hortumları, hırsızlıkları
Nasıl kapatacaktı?
Yani devlet, işsiz mi kalacaktı?

lll.

Devletimiz için en uygun
En makul, en kolayı
Ve işlerin en önemli olanı
Vatandaşın namusu
Beyninin şartlandırılması
Ve giyim-kuşamı olmalıydı.

Atkılı elbisesi
Kot pantolonu
Saçı, sakalı, bıyığı
Türbanı, eşarbı, yazması
Cinsiyeti ve yatak odası
Devletin devletlik alanı olmalı
Millet hep bunlarla oyalanmalı
Beyinler gerçeklere kapatılmalıydı.

lV.

Bu yüzden Yülent Yersoy
Erkek kalmak zorundaydı.
Belli ki 12 Eylül 80’e göre
Onun tüm erdemleri
Sesi, sanatı, ülkeye katkısı
Erkek kalmasından
Daha önemli olamazdı.

Önemli değildi onun
Hiçbir özelliği.
Yasalara saygısı
Doğa ve insan sevgisi…
Dürüstlüğü, diploması…

İsterse ülkeye
Zarar bile verebilirdi.
Yasalara karşı gelebilirdi
Çete kurabilir
Mafyaya katılabilirdi.
Ama sakın ola ki
Erkeklikten geri dönmemeliydi.
Çünkü ülkemize
Onun erkekliği gerekliydi.

Erkek olsun da yeter ki
İsterse okumasın cahil kalsın
İsterse üç- beş kadınla evlensin.
Hırsız, katil, çapkın olsun
Haramla beslensin.
Ama yeter ki kadın olmasın.
Erkek bir devlet
Ve erkek bir milletin erkekliğine
Halel getirmesin.

V.

Milli davamızdır
Yülent’in erkekliği
Önemli değildir milyonların
Açlığı, sefaleti, cehaleti.
Güvenliğe kimsenin güvenmediği
Yargının işleyip işlemediği
İhalelerin mafyaya devredildiği.

Önemli olan Seki Süren’in eteği
Yülent Yersoy’un cinsiyeti.

Tabu sayarken
Türk kültürü cinselliği
Çıkıyor aslında ortaya
Türk insanı ve devletinin
Gerçekte cinsellikten başka
Hiç bir şey düşünmediği.
 

Yayın Tarihi : 21 Ekim 2010 Perşembe 12:36:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?