8
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Asar’ın Altında Uzanan Mağaralar

Seydiköy Asar çevresinin en önemli özelliklerinden birisi de altında örümcek ağı gibi birbirine girmiş ve kilometrelerce uzanan mağaraların galeri ve geçitlerinin bulunmasıdır.

Bunlardan Asar’ın batısında bulunan, Yarasa Mağarası, Burdur Kültür envanterine Seferyitiği Mağarası olarak girmiş bulunmaktadır. Söylencelere göre mağaranın adı, bir orduya katılarak, sefere çıkmak için yola çıkan bir askerin, bu mağaraya düşüp kaybolması ile ilgilidir.

Asker mağarada yolunu kaybedip, uzun süre dışarı çıkamamış ve tekrar dışarı çıktığı zamansa sefer bitmiş olduğundan, bu askere seferyitiği denilmiş olup, mağara da bu adla anılmıştır.

Fakat bizim çocukluğumuz bu mağara ile ilgili, buna Benzer sayısız söylenceleri dinleyerek geçtiğinden bunların bazılarını aktarmak istiyorum. Tabii ki bu söylenceler, o günün köy koşullarında mağaraya girilip gezilemediğinden, öncelikle bilinmeyene duyulan büyük bir gizem ve korku içermekteydi.

Bunların en önemlisi mağaranın içinde büyük bir gürültünün olmasıydı. Bunun da nedeni olarak, içinden büyük bir çayın çağlayarak aktığı ve çayın öte yakasında altın yığınlarının olduğu biçimindeydi.

Altınlara ne oldu bilemiyoruz, ama çayın artık akmadığı biliniyor. Fakat bu durum burada eskiden de bir çayın olmadığı anlamına gelmiyor. Çünkü bu söylencelerin gündemde bulunduğu 1950’li yıllarda bu mağaranın alt tarafında Sinap denilen bölgede İncirdere Gölü vardı. Mağaranın içinden akan bu çayın, bu gölü beslemesi akla yatkındır.

Fakat sonradan göl kurutulduğu gibi, bir bütünlük oluşturan İncirdere, Kestel ve Bucak ovalarının her yerinde yapılan sayısız su sondajlarıyla mağaranın içindeki suların çekilmiş olması da kesindir.

Çünkü aynı örnek İnsuyu Mağarasında da yaşanmıştır. Yani turizme açıldığı zaman, İnsuyu Mağarasının ağzından çok miktarda su akarken, Çine ovasında açılan sondaj kuyularından sonra, önce akan su kesilmiş, sonra da mağaradaki gölcükler kurumuştur.

Bu yüzden Seferyitiği Mağarasından artık su sesleri duyulmasa da, yarasaların sesleri duyulmaya devam etmektedir. Çünkü mağara önemli bir yarasa topluluğunu barındırmaktadır.

Bölgeyi iyi tanıyan, Çoban Süleyman Yavuz.


Süleyman Yavuz’un anlattıkları

Süleyman Yavuz Seydiköy’de Çiftçilik ve çobanlık yapan, bölgeyi çok iyi tanıyan ve bu söylencelerle büyüyen birisi. Tabii ki korku ve ürküntü kadar, içini kemiren merak da hiç bitmemiş olduğundan, mağaraya inip gezen birisi.

Bunlar çocukluklarında çok merak ettikleri bu mağarayı, ileriki yıllarda, dört kişi karpit lambası ile mağaraya girerek ve kaybolmamak için geçtikleri yerleri işaretleyerek, mağaranın içinde 16 saat dolaşmışlar.

Onun anlatımına göre mağarada çok büyük galeriler olup her galeriden değişik yönlere giden üç beş tane geçit bulunmaktadır. Bunlar her galeride bulunan bu geçitlerden, yalnızca birini seçerek yollarına devam etmek suretiyle dolaşıyorlar. Ve gittikleri yönün, Asarın Kuzeyinden, dağarcık köyünün arkasından (Batısından) Çebiş Köyüne doğru uzandığını tahmin ediyor.

Süleyman Yavuz dönüşlerinde Doğuya yönelerek de bir süre dolaştıklarını ve Mustafa Pınarının altlarında, taşların işlenmiş olduğunu, burada insanların yaşamış olabileceği izlenimini edindiklerini söyledi.

Asardan Kerkezlik, Onaç Barajı ve Sivri’nin görünüşü


Kerkezlik’teki mağara

Asarın Batısındaki Seferyitiği Mağarasından başka, bu kez de Asar’ın Doğusunda, Seydiköy’ün yaslandığı tepenin üstündeki Kerkezlik denilen düzlükte, yeni bir mağara daha bulunmuştur. Kerkezlik resim 2’de soldaki tarlaların sonunda olup, bunun sağında ve tepenin eteğinde Seydiköy bulunmaktadır.

Taş ve çalıların arasında tesadüfen bulunan bir oyuktan, bazı köy gençleri aşağıya iple sallanıp inerek, mağara içindeki geniş galeride dolaşmışlar, fakat uzun boylu bir araştırma yapamamışlardır. Olayın duyulması üzerine mağara girişi jandarma tarafından kapatılmıştır. Gençler bu mağarada da yaşam izleri tahmin ettiklerini söylemektedir.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, Asar’ın üstü bir yerleşim için ne denli ideal bir yer ise, altı da karstik bir cennet olup, saklanmaya uygun, harika bir sığınaktır.

Neden ve niçin saklanmak derseniz; bu bölge Anadolu Işık topluluklarının yaşadığı, gizli inanç merkezlerinden birisidir. Bu gün Alevi kültürünün kökenleri, Hz. Ali’nin yaşadığı dönemin bin yıl gerisinde, Komama’da aranmaktadır. Komama Asar’a 25-30 kilometredir.

Erdoğan Çınar, Aleviliğin Kökleri adlı yazısında Işık insanlarını şöyle tanımlıyor.

Işık insanları; İnsanı, tanrıyı onda görecek kadar yüceleştirmişler,Tanrıyı insanın içinde bulacak kadar kendilerine yakınlaştırıp sadeleştirmişler, öbür dünya yalanı ve korkusuyla insanı tahakküm altına almak yerine sevgiyi yaşamın merkezine koymuşlar ve olgun insan olmayı üstün amaç haline getirmişlerdi. Paylaşımcı ve eşitlikçiydiler. Cinsiyet ayırımı bilmedikleri bir kavramdı. Kendi özgürlüklerine düşkün oldukları kadar başkalarının esaretine de karşıydılar. Köleci toplum zihniyeti ile devamlı savaş halinde oldular. Yaşadıkları çağların çok ötesinde evrensel değerlere sahiptiler. Her hangi bir dinin kalıplarına sığmayacak kadar akılcı ve - bugünün değerleriyle ölçüldüğünde bile ileri derecede uygardılar.”

Bölgede önceleri Hıristiyanlar inançlarını gizleyip saklanmışlar, fakat Hıristiyanlık güçlenip yayılınca da, Anadolu’nun gizem dinlerini hedef almış ve farklı dinlere işkence uygulanmış olup; işkenceye hedef olanlar saklanacak delik aramıştır. Ayrıca MS. Dördüncü yüzyılda Hıristiyanların burada toplu katliamlar yaptığı bilinmektedir. Yine Erdoğan Çınar’ın aynı yazısında, Hıristiyan zulmü şöyle anlatılmaktadır.

Pisidya’da ya da Anadolu’nun herhangi bir yerinde, Hıristiyan konsilinin emirleri doğrultusunda eski inançlarından dönmeyenler yada onlara yardım ve yataklık edenler,tespit edilip yakalandıklarında, Shapivan konsili kararlarında tarif edildiği üzere diz arkalarında bulunan bağ kirişlerinin ikisi de kesilerek sakat edilmeye başlandılar, Hıristiyan kilisesi sakat bıraktıkları bu kişileri, toplum içinde kolayca seçilip ayırt edilebilsinler diye üzerinde tilki işareti bulunan kızgın demirle, alınlarından dağlanıp, damgalandılar. …
Hıristiyan mezalimi daha inancına karar verememiş çocuklara kadar uzandı, Mezghneanların çocukları ellerinden alındı, Hıristiyan Manastırlarda Yeni İsa dininin kuralları içinde rehabilite edildiler.(Shapivan Konsili VIX veXIX no’lu kanunlar)
Pisidya kısa zamanda yuvaları dağıtılmış çocuklarından olmuş, ayaklarını arkalarından çeke çeke yürüyen sakat, kızgın demirle alınlarından dağlanmış insanlarla doldu. Pisidyalılar yine de inançlarından vaz geçmediler
."

İşte bu olaylar yeraltı mağara ve sığınaklarının ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır diye düşünüyorum.
 

Yayın Tarihi : 5 Ocak 2011 Çarşamba 11:53:09
Güncelleme :6 Ocak 2011 Perşembe 13:30:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 5.01.2011 16:57:38

taa oralarda bir magaralar var varda millet olarak söylentiden söylentiye laftan lafa dededen dedeye ondan ona bundan su"na öyleymis böyleymis icinde su varmis yokmus bitmis kurumus asker girmis cikana kadar savas bitmis mis mis mislide misli kulaga hos gelen mantiga uygun gelen eski den elektrigin  teknigin yok oldugu o zamanlardaki insanlarin bir araya gelip o ona bu buna anlata anlata gelen muhabbetlerin eklenerek kaliplasarak bu zamandaki birleserek anlatimi olmus buna ragmen güzel olmus eksik olan taraf ilmi bilgili arastirilmacali da biraz olsaydi eklenseydi cok cok iyi olurdu bir magaraya bir aletle girselerdi dogusunu batisini veya su vardi yoktu daha iyi bilirler di bizde hem öyle hem böyle bilgilenmis olurduk  tek tarafli masalimsi  hikayemsi tarflarimiz acaba daha kuvvetlimi genelliklede geneldede böyle konularda sonunda  altin vardir ve halada oradadir bulana helal olsun bunu duyanlarda altina hücüm tarih fiskiran yerleri delik desik ederler bundada biz yine onlara kizariz kizmakta akli aksiz herkez kendi karar versin