19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Atatürkçülük

Atatürkçülük tanımları da, Kemalizm tanımlarına benzer ikilemler içermektedir. Prof. İsmet Giritli'ye göre; "Atatürkçülük bir taraftan akıl ve bilim eksenine, diğer taraftan ise millî egemenlik ilkesine ve açık toplum temeline dayandığı için, teokrasi, faşizm ve komünizmden farklı olarak dogmatik ve totaliter değil, faydacı ve demokratik bir ideolojidir."

Yukarıdaki tanımda Prof. İsmet Giritli Atatürkçülüğü bir ideoloji olarak kabul ederken, Uğur Mumcu aşağıdaki tanımında, fikir ve İlkeler olarak tanımlamakta ve Atatürkçülükle Kemalizm’i bir bütün olarak algılamaktadır.

“Atatürkçülük (Kemalizm); Türk Milleti'nin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve ilmin rehberliğinde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacıyla temel esasları yine Atatürk tarafından belirtilen devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel müesseselerine ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere Atatürkçülük denir. “

Burada da Kemalizm’de olduğu gibi, Atatürkçülük için de, ideoloji mi, düşünce mi, dünya görüşü mü; gibi farklı anlayışlar vardır. Ve bence bunlardan da önemelisi, Atatürkçülüğü bağımsız düşünenler hemen hiç yok gibi olup, Kemalizm’le birlikte düşünülmektedir. Oysa Kemalizm bölümünde de belirttiğim gibi, Kemalizm Atatürkçülüğe ulaşma aracıydı.

Benim kendi düşüncelerime en yakın bulduğum tanım ise, Yekta Güngör Özden’in tanımıdır. Y. G. Özden’e göre: "Atatürkçülük, bir anlayıştır, bir yaşam biçimi, bir dünya görüşüdür. Bir dogma olmayıp, Türkiye'mize özgü, kendini sürekli yenileyen bir öğretidir."

Görüldüğü gibi bu tanımda Atatürkçülük hem bir ideoloji olarak kabul edilmiyor ve hem de Kemalizm’den soyutlanmıştır. Atatürk’ün düşünceleri de bu yöndedir ve eserinin bir doktrin veya ideoloji olarak algılanmasına karşıdır.

"Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı'ı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülat önünde, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telakkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğim iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkar etmek olur. Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilim rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar."

Kemalizm bu yönüyle, çağın dışında veya çok gerisinde kalmış toplulukları kısa sürede çağa, zamana taşıyan çok önemli ve evrensel boyut kazanmış bir sistem de olsa, o yine de bir araçtır. Amaç çağı yakalayıp, çağı yaşatacak ortamı hazırlamaktır.

Benim düşünceme göre de, Kemalizm görevini 1938’lerde tamamlamıştı. Yani içinde çağın yaşanabileceği bir binanın inşasını tamamlamıştı. Çağdaş bir devletin kurum ve kuralları konularak, büyük ölçüde yerleşmişti. Artık çağdaş bir devlette çağdaş bir yaşamın, yani Atatürkçülüğün uygulamaya konularak, dayatmalar dönemine son verilmesi gerekiyordu.

Hani biraz da göç gide gide düzelir düşüncesiyle, bir on yıl daha geçse bile, en geç 1950’lerde TC modern çağdaş, Atatürkçü yaşam tarzının hüküm sürdüğü bir devlet haline gelebilirdi.

Çünkü Kemalizm, halka faydalı olanı, halka rağmen, halk adına, halka dayatmaktır. Kemalizm’in amacı, bir daha dayatmaların gündeme gelmeyeceği, dayatmasız bir sisteme ulaşmaktır. Atatürkçülük işte bu hedefteki, dayatmasız demokratik, çağdaş sistemin adıdır. Yani Kemalizm, Atatürkçülüğün inşa aşamasıdır. Hedef tüm halkları içine alacak, barış, refah ve mutluluk içinde yaşatacak, çağdaş bir yapı kurmaktır. Bu yapıyı inşa aşaması Kemalizm, bu çağdaş yapıda, milli iradeye dayalı, çağdaş yaşamanın kuralları ise Atatürkçülüktür.

Onun için, inşa aşamasında bina kimseyi korumadı demek saçmadır. İnşaat bitmeden, ruhsat almadan girilen bina gecekondudur. Kemalizm inşaat, Atatürkçülük ise o binanın ruhsatı ve binada oturmanın kurallarıdır.

Olaya bu biçimde bakıldığı zaman, maalesef Atatürkçülüğe, Atatürk’ün sağlığında ulaşılamamıştır. Atatürk’ün çok istemesine ve iki kez de denemesine rağmen, bina tamamlanmadığı için başarılı olamamıştır. Sanıyorum bina 1938’lerde tamamlanmıştı. Binada çağdaş yaşamın kuralları da büyük ölçüde ortaya çıkmıştı. Ama Atatürk’ün ömrü vefa etmedi ve arkasından gelen İkinci Dünya Savaşı, uygulamanın 1946’ya kadar ertelenmesine neden oldu.

1946 Genel seçimleri, Atatürkçülüğün ilk uygulaması ve aynı zamanda da en kötü uygulamasıydı. Hile ve kurnazlık içeren seçim kurallarıyla bir dayatmaydı, ama Kemalimle de ilgisi yoktu. Çünkü Kemalizm iyi, doğru ve faydalı olanı dayatmaktı. Ayrıca Atatürkçülüğe geçildiyse, yani inşaat bitmiş binada oturmaya geçilmişse artık Kemalizm’in süresi dolmuş olup, bir daha hiçbir şey halka dayatılamayacaktı. Çünkü Kemalizm’de amaç milli iradeye dayalı, dayatmasız bir sistemi dayatmaktı. Bir başka deyişle, inşaat yönetmeliğinin yerini kat mülkiyeti kanunu alması gerekiyordu.

Onun için Atatürkçülüğün gerçeğe yakın ilk uygulaması 1950 Genel Seçimlerinde gerçekleşti diyebiliriz. Demokrasi ve halkı da kapsayan Atatürkçülüğe en yakın uygulamasının ise 1974 Genel seçimlerinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz diye düşünüyorum.

Bu iki genel seçim dışında Atatürkçülük bulmak belki kırıntılar halinde falan mümkünse de, daha ziyade dayatmalar ön planda olmuştur. DP bir süre sonra kendini halka dayatmaya kalktı. Ordu kendi egemenliğini milli irade diye DP’ye dayattı. AP hep 60 Anayasasıyla uğraştı. Bu anayasayla ben kendimi halka dayatamıyorum, bana dar millete bol geliyor diye, 12 Mart 1970’te anayasayı budattı, 12 Eylül’de anayasayı rafa kaldırarak, halkı demir kafese kapattırdı.

Fakat maalesef TC, tarihi boyunca hiç Atatürkçülüğü bırakın gerçek biçimde yaşamayı, gerçeğe yakın olarak bile yaşayamadı. Gerçi 1950’den günümüze artık sistemin adı Atatürkçülüktü. Zaten Kemalizm sözünün yerine Atatürkçülüğün kullanılmaya başlaması da bu 1950’li yıllara rastlıyordu. Yani bir bakıma Kemalizm’in bittiği kabul edilmişti. Fakat ne var ki, Atatürkçülük zor zanaattı. Demokrasiyle, halkla uğraşmak, çağa uygun davranmak zordu.

Oysa gücü eline geçirenin isteklerini dayatması çok kolaydı. Çünkü yöneten en modern Amerikan silahlarıyla donatılmışken, halk zaten demir kafeste hapisti. Akla, bilime ve çağa dayalı seçim kampanyaları yürütmek çok zordu. Çünkü böyle bir sistemde din sömürüsü yapamazsınız, halk dalkavukluğu yapamazsınız, ilkel zihniyetlere çağı ve bilimi savunamazsınız. Onun için çok partili dönemde Atatürkçülük, siyasilerin çıkarlarını dayatmak olarak uygulandığından, Atatürkçülük Türkiye’de hiç yaşama geçirilemedi.

O zaman Kemalizm mi devam etti derseniz, asla… Kemalizm yukarıda belirttiğim gibi 1938’lerde tamamlandı. Haydi diyelim ki, kör topal 1950’lere dek devam etse de, 1950’den sonrasında Kemalizm yoktur.

Çünkü Kemalizm dayatmadır, ama çıkarını dayatmak ya da çağa ters ve çağın gerisini dayatmak değildir. Yine Kemalizm, milli iradeyi dayatmaktır, milli iradeye dayatma değildir. Aklı bilimi dayatmaktır. Eğer 1950 sonrasında yapılan işlerde, yönetimlerde, aklı, bilimi ve çağı bulabiliyorsanız, Atatürkçülük uygulamada demektir. Bulamıyor ve hatta akla, bilime ve çağa ters uygulamalar buluyorsanız, orada Atatürkçülükten söz edilemez.

Bütün bu tanım ve açıklamalardan sonra sanıyorum Atatürkçülük kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Zaten Atatürkçülük sanıldığı gibi öyle çok uzun, anlaşılması zor ve karmaşık bir kavram değildir. Hatta bana göre Atatürkçülük üç sözcükten ibarettir. Akıl, bilim ve çağdaşlık.

Doğaldır ki, bunun temeli ve atmosferi de önemlidir. Çünkü Akla bilime dayalı çağdaş faşist sistemler, çağdaş savaş araçları vs de olabilir. Bunun için Atatürkçülüğün temelinde insan ve insanlık sevgisi vardır. Ve Atatürkçülük evrensel ve etik değerlere saygılıdır. Atmosferi kapsayıcı, kucaklayıcı bir barış atmosferidir.

Toplamak gerekirse bana göre Atatürkçülük: insan temelinde, evrensel ve etik değerlere saygılı, kapsayıcı, kucaklayıcı ve barışçı, akıl ve bilime dayalı çağdaş bir yaşam biçimidir.

Kemalizm ise, TC’nin bebeklik ve çocukluk döneminin elbisesidir. TC’yi bugün bu elbiseye sokmak olanaksızdır. Bugünün TC’si bu elbiseye sığmaz.

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 3 Nisan 2013 Çarşamba 10:30:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?