18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Bajgiran’dan geri dönüş

Türkmenistan’a gitmek için sabah saat 8.00’de otelden çıkarak, bir taksi ile şehir dışındaki Miraç Terminaline gittim. Taksici terminale girmedi. “Otobüsü bırak taksiyle git. Otobüs seni Küçan’ın girişinde bırakır. Bajgiran taksilerinin yanına gitmek için, bir daha taksi tutman gerekir” dedi.

Öbür taksici de hemen sırt çantamı alıp arabasının bagajına attı. Dur, nereye, kaç para demeye kalmadı. Zaten üç kişi arabada bekliyordu. Ben de binince hareket ettik. Şoför Türkçe biliyordu. Zaten Kuçen hep Türkmen’dir demişlerdi. Ama öteki üç kişi Kürt’tü. Ve sanki anlatsam anlayacaklarmış gibi, bana Abdullah Öcalan’ı soruyorlardı. Meşhet’ten Kuçan 120 km civarındaydı ve saat onda Kuçan’a geldik.

Küçan Bajgiran arasında arazi İran geneline pek uymuyordu. Dağlık bir arazide sürekli yükselerek yol alıyorduk. İran Türkmenistan arasında uzanan Kopet Dağlarında orman ve ağaç yoktu; ama bahar olduğu için otlar ve kır çiçekleri bu eksikliği şimdilik kapatıyordu. Bajgiran’a yaklaşınca bir tır kuyruğu başladı. Gümrük kapısından itibaren kilometrelerce tır kuyruğu vardı.

Gümrüğe kilometreler kala tır kuyruğu başladı

İran gümrüğünden normal yürüme temposunda geçtim. Pasaportu uzattığım her yetkili bakıp bir ileri gönderdi ve sonunda damgalanıp eşya kontrol noktasına geldim. Buradaki görevli de, eşyalarıma bakmadan geç dedi. Saat 12.30 gibi Türkmenistan gümrüğüne çeçtim. Burada da üç beş kişi vardı. Türkmenistan’a hemen geçeceğiz diye düşünmüştüm.

Oysa burada işlem yapılmıyordu. Görevli askerlere sordum “Memurlar yemekteler” dedi. Hani insanın beynine aniden bir tokmak vurulur, ya da yoldan geçerken başına saksı düşer, şok olur ya, aynen öyle oldum. “Hani bu kadarı da bırakın Afrika’yı, taş devrinde bile olamaz” dedim. Hiç gümrük kapanır mı? Örneğin gece gelenler ne yapacak burada.

Antalya’da böyle bir şey düşünün. Pasaport kontrolü yapan polisler yemeğe gitse, öyle sanıyorum ki, özellikle de bu mevsimde, iki saatte gelen yolcu havaalanına sığmaz. Nitekim İran gümrüğü çalışıyor devamlı bu tarafa ellerinde beş altı büyük paketle, altın dişli Türkmen kadınları geçiyordu.

Gezinin ta en başından beri Türkmenistan’la ilgili korku ve kaygılar içindeydim. İnternette en az yüz sayfa buraya gelip gidenlerin, burada çalışanların, buradan evlenen nişanlananların, anı ve yorumlarını okumuştum. Hiç kimse iyidir demiyordu. Ne Suudi Arabistan ne de Afrika’da buradan daha kötü bir yönetim olamayacağını yazıyorlardı. Ama ben her şeye rağmen Anav, Ürgenç ve Merv’i görmek için ve yine diğer Türk Cumhuriyetlerine geçmek için, her türlü riski göze alarak buraya girmeye çalışıyordum.

Şeneren’den Küçan’a

Nihayet bir buçuk mu, iki miydi saate bakmadım, yemekten döndüler. Salon bavul ticareti yapan Türkmen kadınlarla dolmuştu. Görevli polis onların işlemlerini yapıyordu. Yanımda bir İranlı küplere biniyor, “Ulan hiç mi Allah’ınız insafınız yok, üç gündür bekliyorum” diyordu. Ama polis duymayacak biçimde söylüyordu.

Türkmen kadınlar ve onlara arka çıkan iki de Türkmen delikanlı, sanki yapılan iş çok doğru ve haklıymış gibi, hemen savunmaya geçerek adama hücum ettiler.

Adam “Ulan insafsızlar, on metre öteden İran gümrüğünden geçtiniz… Hiç ayrım gördünüz mü? Hem İran’dan besleniyorsunuz ve hem de İranlıya olmadık eziyeti yapıyorsunuz. İran bir ay sınırını kapasa açınızdan ölürsünüz” deyince; Türkmen kadınlar: hep bir ağızdan “Allah verir bize, ölmeyiz, İran vermez Allah verir bize” dediler. Ve olayı polise de duyurdular. Polis adamı çağırıp, “Ver pasaportunu” dedi ve alıp, yana attı. Adam bir şeyler anlatmaya çalıştıysa da bağırarak “Geç otur” dedi.

Demek ki bir devlet vatandaşını ne kadar ezer ve işkence ederse vatandaş devlete daha çok sarılıyor ve tapıyor. Çünkü ezilen insanı kazanmak çok kolaydı. Geçişte üstünlük sağladım diyorsun, benim devletim bana kolaylık sağladı diye göklere çıkıyorlar. Ama onlara bunu hissettirmek için yabancıya işkence etmek gerekiyordu. Yoksa zavallı Türkmen, pohpohlandığını nasıl anlayacaktı.

Kopet dağları

Yanıma burada üç yıldır çalışan Ankaralı bir genç geldi. “Bu ne iştir” dedim. “Burası böyledir” dedi. Ben kaç senedir burada çalışmama ve oturma hakkıma rağmen, sabahtan beri bekliyorum. Bu kadınların arkası kesilmez. Bunlar bavul ticareti yapıyor. Oysa biz iki kişiydik sabah” dedi.

“Peki polise söyleseniz” dedim. “Olmaz, kural bu” dedi. Yoksa polis pasaporta bir işaret koyar bir daha hiç giremezsin” dedi. Aslında şu anda da yabancı olarak dört veya beş kişiydik. Ama polis yerimizden kalksak bize bağırıyordu: “Geçin oturun, Türkmen vatandaşların işlemleri bitmeden yabancıların işlemi yapılmayacak” diye.

Yani diyorum ki, taş devrini mumla aratan bir sistem vardı. Belki de beş yabancının işlemi bitmeden bunlar tatile girecekti. Bu arada saatlerdir tuvalete gitmemiştim. Tuvalet kontrolden sonraydı. Güvenlikteki askere söyledim. “Pasaportun damgalanmadan tuvalete geçemezsin” dedi.

“Peki ne olacak. İşlem bitmezse ne yapacağız.” Asker “Bilmem, kural bu” dedi. İran’ın tuvaletlerine gitmek içinse, bir devletten bir devlete yeniden giriş ve çıkış yapmak gerekiyordu. Tam bir rezalet. Yani donuna yap gibi bir şey.

Hani derler ya Çin işkencesi, bunlarınkisi en büyük işkence. Bütün dünyada böyle yerlerde ya kuyruğa girilir ya numara alınır. Yabancılar ayrı alınacaksa onlar için de bir kontrol görevlisi konur. Yani bunlar insan değil. Komünizm bunları robotlaştırmış. Bunların yeniden gerçek anlamda, duyan algılayan, duygulara ve düşünceye sahip hale gelebilmesi için birkaç nesil geçmesi gerek diye düşündüm. Yani bir insanın tuvalet ihtiyacı olabileceği bile hesaba katılmıyor.

Neyse altın dişli bavul taciri Türkmen kadınlar bir ara bitince, polis benden önceki iki yabancının pasaportlarını alıp bir göz attıktan sonra, yan tarafa atıp, geçin oturun diye azarladı. Adamlar büyük bir kabahat işlemiş gibi, başlarını eğerek polisi selamlayıp oturdular.

Sonra da benim pasaportumu aldı. Vize aradı. “Vize yok” dedi. Ben “Hususi, pasaport, bakın yazıyor. “Spesial Passport, buna vize gerekmiyor” dedim. Tekrar bilgisayara pasaport no vs girdi, uğraştı; pasaportu alıp içeri gitti. Geri dönüp yeni giren Türkmen kadınların işlemlerini yapmaya devam etti. Bir süre sonra bir polis beni kapalı gişeyi açarak çağırdı. “Senin vizen yok, giremezsin” dedi.

Ben özel pasaporta Türkmenistan’ın vize uygulamadığını, dünyanın her yerine bu pasaportla gittiğimi anlattım. “Sen ne iş yapıyorsun. Gazeteci misin, siyasetçi misin neden verdiler bu pasaportu sana” dedi; ben de Türkiye’de üst derecelerdeki devlet memurlarına verildiğini söyledim. Tekrar içeri gitti.

Bajgiran yolunda bir köy

Yine okuduğum Türkmenistan anılarında rüşvetle yapılmayacak iş yoktur diyorlardı. Hani bir pundunu bulsam elli yüz dolar neyse verecektim. Ama alenen de olmazdı. Üstelik bu konuda çok da yeteneksizdim.

Bu arada adam tekrar geldi. Benim pasaportun fotokopisi vardı elinde. Onu görünce umutlandım. “Ama geleceğini bize bildirmemişsin alamayız” dedi. “Ya sizin dışişleri bakanlığına ya da bizim elçiliğe şu tarihte şu kadar gün kalacağım diye bildirmen gerekiyordu” dedi.

“Bakın ben 66 yaşındayım. Beş bin kilometre yol gelmişim. Bir çare bulun” dedim. “Olmaz” dedi. “Peki, ne olacak şimdi” dedim; “Geçip oturacaksın” dedi. Yani al pasaportunu git demedi. Pasaportumu elime geri verip gitti. Alıp pasaportu oturdum.

Sanıyorum bir şey bekliyordu ama ben yol yöntem bilmiyorum. On beş dakika sonra tekrar çağırıp da “Ver bakalım pasaportunu deyince” doğrusu çok sevinmiştim. Ama pasaportun sayfalarını tek tek çevirip kontrol ettikten sonra “Sen geri dönüyorsun, vizen yok” diye pasaportu geri verdi.

Dört saat kadar önce çıkış yaptığım İran’a yeniden giriş yaptım. Tüm üzüntüme rağmen İran gümrüğüne girince, cehennemden çıkıp cennete girmiş kadar kendimi rahat hissettim. Bütün işlemlerim sekiz dakikada bitti. Aramaya bile gerek görmediler. Tuvalete gidip dışarı çıktım.

Küçan

Bir taksici Kuçan’a kırk dolar istedi. Üç dört saat önce altı Humeyniye, yani dört dolar bile değil” geldim dedim ve yürüdüm. Bir başkası yirmi dolar istedi. Fazla taksi yoktu. Ona “On dolar veririm” dedim; “Tamam, ama misafir alırım” dedi. “Al” dedim. Yani altı Humeyniye (6000 tümene) geldiğim yolu 16 Humeyni vererek geri dönüyordum.

Kuçan’a vardığımızda Gorgan tarafından gelen bir otobüs hareket etmek üzereydi. İşaret ettim durdu. Otobüs doluydu. Hostes koltuğuna muavinle oturduk. Meşhet 120 kilometre ve ücret sadece iki Humeyniydi. Ama otobüsten indiğim terminalden, otele yine on Humeyni istedilerse de beş verdim.

Yani bunları yazıyorum ki fiyatların bir dengesi akla uygun bir tarafı olmadığı anlaşılsın diye. Fakat ne var ki, İran’da fiyatların fahişi bile pahalı sayılacak kadar yüksek değildi.

Meşhet

İnternette Türkmenistan ile ilgili olarak sitelerde açılmış forumlara yazılmış bazı anıları aşağıya aynen alıyorum. Aslında ben bunlardan çok okumuş olmama rağmen yine de bu ülkeye girmek istiyordum. Çünkü benim gezi amacım, Türklerin veya Türk tarihinin yaşandığı coğrafyayı gezmekti. Fakat rüşvet konusundaki beceriksizliğim yüzünden gümrükten geri döndüm. Oysa adamlar benden açıkça rüşvet istemişler. Ama ben bunu aylar sonra Moskova’da bir Azeri’den öğrendim.

İşte dost ve kardeş bildiğimiz Türkmenistan ile ilgili görüşlerden birkaçı.

Barış (misafir), 05/01/2012 14:39
Aman! allahım kaderimde varsa bir daha o topraklara gitmeyi nasip etme, hayatımda en çok hafızamdan silmek istediğim dönemim türkmenistan'da geçirdiğim günlerdi. Dinleri imanları para, rüşvet günlük hayatın rutini, polisler yamyam, zaten polis olmak için parayı verip düdüğü çalman yeter.. Polisin derdi haftalık türk deport etme kotasını doldurma, rezalet ve perişanlık anlatmakla yetmez.

nuri (misafir), 11/08/2010 21:16
illet bi ülke polis sorunu çok büyük en ufak bir durumda polis hemen deport ederim diyor deport yani yurt dışı etmek demek deport olursan türkmenistana 5 yıl giremezssin polis deportu rüşvet kozu olarak özellikle türklere karşı kullanıyor kimseye türkmenistanı tavsiye etmiyorum bu ülkeye gitmeyin

çetin (misafir), 09/04/2010 13:41
turkmenıstan cok kotu ben herhafta ordayım gıtmenızı tavsıye etmıyorum deport yemek heran mumkun

şener (misafir), 23/05/2011 02:57
türrmenistana iyi diyenin....* adamların dini imanı para yalan polis padişahın askeri konuşma hakkın yok onların insanları gibi koyun olacaksan problem yok. türkleri sevmiyorlar

007 (misafir), 16/10/2011 13:19
3 yıl orada yaşadım çok güzel bir ülke ama polisleri çok rüşvetçi kız arkadaşınızı iyi seçin bazı kızlar polisle anlaşmalı çalışıyorlar türk konsolosluğu sizinle ilgilenmiyor bir iranlı amerikalı yada ingilize çıt diyemiyorlar ona göre dikkat edin 2 yıllık iş var ben yine gidiyorum 500 usd verince sıradan bir türkmen polis olabiliyor. o kadar basit bir ülke yani...

safturk (misafir), 25/10/2011 20:24
bir türk için hele hele bir türk erkeği için gidilebilecek en tehlikeli ülke suudi arabaistana gidin daha iyi buradaki yamyam polisler sizi yolunacak kaz gözüyle görürüler her zaman deport en büyük silahlarıdır akılnızda gitmek falan varsa derhal siliniz kafanızdan türkmenler türklerden nefret ederler ermenileri daha çok severler bu konuda her türlü iddiasına girebilirim.
 

Yayın Tarihi : 16 Aralık 2012 Pazar 11:49:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?