17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Bakü’ye Yolculuk

Gence otogarına gelince, açıkçası hayal kırıklığına uğradım. Çok izbe bir yer olan otogarda kimse yoktu. Yola çıkacak iki otobüs ile birkaç minibüs, otogardan ana caddeye çıkan yol ağzında bekliyordu. O koskoca 300 bin nüfuslu güzelim Gence’nin otogarı, Anadolu’da orta boy bir kasaba otogarından farksızdı.

Baku’ya gidecek otobüs, üstünde Sönmez Turizm yazan çok eski bir otobüstü ve sabaha doğru saat 02.30’da kalkacaktı. Baku’ya gidecek başka araba da olmayınca mecburen bilet aldım.

Feyzamir’e “Git evine” dediysem de saat 11.00’e dek otogarda benimle bekledi. 11.00’de “Boşuna bekleme, evine git. Ben yatar uyurum dedim” Ve gerçekten boş koltuklara uzanıp uyumaya da çalıştım, ama ne mümkün.

Çünkü çok eski bir 302 mersedesti otobüs ve sanıyorum aküsünde de sorunu vardı. Lambaların sürekli yanık kalması ve akünün bunu sağlaması için otobüs sürekli çalışıyordu. Kapılar da açık tutulduğundan gürültü, egzoz kokusu, mazot kokusu oldukça rahatsız ediyordu. Onun için uyumak olanaksızdı.

İnip otogarda dolaşayım deseniz otogarda açık bir yer yok ve karanlıktı. Bir tuvalet aradım görünürde yoktu. Muavine sordum, karşıdaki çok ilkel bir kulübenin tuvalet olduğunu fakat kapalı olduğunu söyledi.

Yan tarafta büyük bir çay bahçesi vardı. Onun tuvaletini kullanabilir miyim dedim, onun tuvaleti de iki gözmüş ve onlar da artık kapatıyormuş. Çaresiz otogarın tuvaletine gidip, karanlıkta boşluğa boşaltmak zorunda kaldım. Kafkaslarda tuvaletin çok önemli bir sorun olduğunu Gürcistan’dan sonra Azerbaycan’da da görüyordum.

Gürültü ve gaz kokusu geldiği için muavine orta kapının kapatılmasını söylediysem de “Kapatamayız; ortayı kapatırsak müşteri gideceğimizi bilemez” diyordu.

Bunun üzerine “Kontağı kapatın” dedim. Kapattılar, fakat on dakika sonra yeniden çalıştırdılar. “Ne oldu niye çalıştırdınız” dedim; “Lambaların yanması için akünün dolması gerek” dedi.

Biraz koltukta yatarak, biraz inip aşağıda dolaşarak ve otobüsçülerle tartışarak zaman geçip gitti ve gece sabah 02.00’de Baku’ya hareket ettik. Fakat tüm bu olumsuzlukların yanında, yol ücretleri oldukça ucuzdu. Beş saat sürecek bir yolculuğun bedeli beş manat idi.

Gece yolculuğunda dışarıda doğru dürüst hiçbir şey görünmüyordu. Otobüste 10-15 kadar yolcu vardı. Bu yüzden yanım boş olup, bazen kıvrılıp yatarak, bazen oturarak sabahı ettim. Bu arada biraz da uyumuşum. Saat 05.00’te uyanıp da etrafıma baktığım zaman, kendimi yanlışlıkla Sina Çölüne gelmiş gibi hissettim. Alaca karanlıkta bomboş uzanıp giden topraklarda, ağaç taş, ekim dikim ve canlıya benzer hiçbir şey görünmüyordu.

Baku çevresinde çöl.

Hani Türkiye’de iken, buraları gezen birisi bana Baku’nun çölde kurulmuş bir şehir olduğunu söylese inanamazdım. Doğrusu coğrafyacılığımdan da utandım. Neydi buralar. Bu hangi bitki örtüsü? Bozkır değil, denizsel değil, karasal değil. Akdeniz ikliminin makisi değil, tropikal değil. Tuzlu toprak mı, çöl mü? Doğrusu anlayamadım.

Fuar çevresinde yeşillendirme çalışmalarına rağmen çöl egemen

Aynı boşluk ve cansız topraklarda ilerlerken yer yer küçük yerleşim ve köylerin çevresinde tek tük ağaççıklar görünüyordu. Saat 06.00’ya doğru Hazar, ufukta parlak sıcak renklerin altında, açık ve sönük bir mavilik olarak belirdi.

Baku girişinde ve varoşlarında da gerek düz ovalar gerekse dağlar bitki örtüsünden ve hatta canlıdan yoksun tam bir çöl görünümündeydi. 29 Mayıs Sabahı, Baku otogarına vardığımızda saat 07.00’yi biraz geçmişti.

Önümde oturan bir genç, Türkiye’den geldiğimi öğrenince yakın ilgi gösterdi. Nereye gittiğimi ve nerede kalacağımı sordu. “Ankara otelinde kalacağım” dedim.

Adının Şemsi olduğunu söyleyen genç, “Tarif ettiğim yerde böyle bir otel hatırlamıyorum. Fakat benim evim müsait, bende kalabilirsin” diyerek yalnız yaşadığını ve evini anlattı.

“Ben otele gitmem daha iyi olur. Sen oteli bulmama yardımcı olursan memnun olurum” dedim. “Tamam, zaten ben de o bölgede oturuyorum. 28’e (metro) biner gideriz” dedi.

Şemsinin yanında iki kişi daha vardı ve onlar Baku’dan başka bir yere gideceklerdi. Cep telefonuyla sürekli bir yerleri arayıp paradan söz ediyorlardı. Otogarda bir süre onlarla dolaştıktan sonra, onlardan ayrılıp, garajdan metroya (28’e) giden otobüse bindik. Kısa sürede metroya vardık. Metro, Paris’teki ikinci kat metrolar gibi derin, eski fakat görkemliydi. Çok da kalabalıktı.

Baku avtowağzalında (otogarında) iyi yolculuklar dileği (uğurlu yol)

28 Mayıs Parkının yanında metrodan inerek Ankara Otelini aramaya başladık. Gürcistan’dan gelirken, Samsun Baku arasında ticaret yaptığını ve ikinci eşinin Azerbaycanlı olduğunu söyleyen birisi tavsiye etmişti Ankara otelini. Fakat tarif ettiği yerlerde dolaştık, aradık, böyle bir oteli, ne bilen ne de gören çıkmadı.

Şemsi ısrarla yine kendisinde kalmamı istedi. Ben otel diye ısrar edince, “Otele gecede en az 20 Manat vereceksin. Üç günde 60 Manat eder. Otele 60 Manat vereceğine bana 30 manat ver istediğin kadar kal. Evin anahtarını vereyim istediğin zaman gir çık. Kirayı denkleştiremedim. Bana da iyilik etmiş olursun” dedi.

Baku

Bunun üzerine şemsiye 40 Manat vererek iki gün kalmayı kabul ettim. Çünkü Kafkaslarda kalınabilecek otellerin 80-100 dolar olduğunu ve ucuz otellerin ise çok berbat olduğunu artık anlamış olduğumu, evin bunlara göre çok iyi olacağını düşünüyordum.

Ev merkezde Azatlık Meydanına bir km. kadardı. Hemen eve gidip eşyaları koyduktan sonra Baku’yu gezmek istiyordum. Yürüyerek eve vardık. Eve, cadde boyunca uzanan yüksek bir duvarın ortasındaki koca kapıdan giriliyordu.

Ve girince de, kendinizi duvarın arkasına gizlenmiş bir gece kondu sokağında buluyordunuz. Belki de buraya sokak değil de, birbirine bitişik 8-10 evin bulunduğu bir avlu demek daha doğruydu.

Avlunun içindeki evler

Ev de hiç de hayal ettiğim gibi değildi. Yıkık dökük eski bir bekar evi. Girişte hol gibi, salon gibi bir yerin arkasında pencere ile bölünmüş bir oda, sağında küçük bir mutfak ve mutfaktan girilen bir duş-tuvalet vardı. Ve bunları kullanmak çok zor görünüyordu.

Fakat artık yapılacak bir şey kalmamıştı. Akşama kadar otel arayarak bir günü heba etmem olanaksızdı. Üstelik parasını da vermiştim, geri istemek olmazdı. Bu yüzden eşyaları koyup hemen dışarı çıktım.
 

Yayın Tarihi : 17 Şubat 2012 Cuma 00:10:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 17.02.2012 17:11:24

 gence otagara gelince hayal kirikligina ugradim bu hayal kirikligini ötöbüslerin cok olmayisi canliligin olmayisi biri iki otobüsün eski olusundan vs. olumsuzluklardan yöne hayal kirikliginizivs. anlatmissiniz

Buna benzer avrupanin büyük bir sehrinin otagrina bir gün gittim hayal kirikligina bende ugradim  pek bir canlilik yok tek tük otöbüsler var teknik olarak otobüsler gayet bakimli temiz otobüslerin bir icikar biri girer diye düsünmüstüm acab neden böyle diye bir düsündüm herkezin özel arabasi var kazancinla benzin parasi var ucaklar vizir vizir bir kac kurus ötobüse göre pahali ama bu pirinc  su kaldirir lafi gibi tren seyahtlerine gelince hizlisi var normali biletide ksey uygunu var her hlde bunca secenek imkan varken otobüs garinin böyle olusu normal dedim hayal degil gercek bu dedim Genc otogarinla bu avrupdki sehrin otogarini ben böyle  kasilastirdim  

istanbul esenler otogarida aklima geldi otobüsler güzelmi güzel yoculuk aninda rahatmi rahat servis varmi  var yolcuda var otogara otöbüsle giris te varmi var yav allahini sever sen daracik darcik yol yikik dökük bakimsiz garajmi desem degil dükkanmi desem degil bilmece gibi bir daldik bir ciktik ensonundaher otobüs kendi yazihanesinin yani gitmeye calisiyor o kadar dar düzesiz bir karmasiliga girdik bir ötobüs cikmaya calisiyor bir otobüs park etmeye calisiyor nuh allah bizim otobülerdeki yerine ulasamiyor yolcular migirdaniyor biri ac kapiyi ben burda inicem diyor söför olmaz yasak diyor yv ne oluordememk elde degil birde bu otogar esk idegil yeni saylir bunun planini yapanada yaptiranada ne denir herhalde aferin cok güzel olmus denmez ama ne gencede sizin ugradigiz hayal kirikligi bu nede benim avrupani o sehrindeki otogrindaki hayal kirrikligma benziyor yav bu istanbuldaki otogar bu zamanda nasil bir hayal kiriklina benziyor buyrun burdan yakin


battalgazi bayboğa IP: 78.188.214.xxx Tarih : 8.10.2012 23:45:28

Avtovagzalda 10 manat'a oldukça rahat ve gayet fiyatına göre konforlu çalışanları da oldukça cana yakın ve yardımsever olan bir otel var.keşke birilerine sorsa idiniz otobüsten inince.Diyeceksiniz ki 'sen Bakü^ye ilk gittiğinde nerde kaldın?'Ben de 70 manat'a şehir merkezinde çok kötü bir otelde kalmıştım maalesef.