24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Burdur'da Yeni Bir Antik Kent

Aslında burası, çok eski bir antik kent, ama bu güne dek fark edilmemiş ve Burdur kültür envanterinde de yer almamış. Hatta bugüne dek herhangi bir kitap ve yayında da rastlayamadığım için, yeni bir antik kent başlığını kullandım Seydiköy Asar’ı için.

Varlığının farkına yeni varılan bu eski kentin, adının ne olabileceğini düşündüğüm zaman da, yüzergezer bir isim olarak Kretepolis aklıma geldi.

Pisidya kentleri arasında sayılan, fakat her hangi bir yer ile kesin olarak ilişkilendirilemeyen (lokalize edilemeyen) Kretepolis’in (Kreto Polis) İncirhan civarında olduğu tahmin ediliyordu. Çünkü Erdman, George Bean ile Mehmet Özsait gibi tarihçiler Kretepolis’sin, İncirhan ya da yakınlarında bir yer olabileceğini, büyük bir olasılıkla da Hanın Batısındaki Sivritepe’nin Kretepolis olmasının muhtemel olduğunu belirtiyorlardı.

Kiepert Kretepolis için Ariassos’u düşünürken, A.Schoenborn ise Bademağacı’nın Kretepolis olması gerektiğini ileri sürüyordu. Georges Radet’e göre ise Kretepolis aslında Kremna olup, Yunanca olan Kretepolis sözcüğü, yerli dili Pisidçede Kremna şekline dönüşmüştür.

Fakat Yusuf Erkan’ın “Zamanın Ötesinden Burdur” adlı kitabında, Stephen Mitchel’in 1993 yılı Pisidia yüzey araştırmalarında, İncirhan civarında bir antik kent kalıntısına rastlanamadığı için, Kretepolis’in Yüreğil Köyüne lokalize edilmiş olduğunu görünce, aklıma: “Peki, İncirhan civarındaki kalıntılar hangi kente ait olabilir” sorusu takıldı. Çünkü İncirhan’ın ve önündeki hamam ile çeşmenin, büyük düzgün blok taşları, oralarda Roma’yı yaşamış bir kentin varlığını adeta haykırır gibiydi.

Derken, Seydiköy Asar’ındaki kalıntıları hatırladım. Çünkü İncirhan civarı ve özellikle de, Kuzeyindeki Seydiköy Asar’ı benim çocukluğumda davar güttüğüm ve bu nedenle her gün üzerinde dolaştığım yerlerdi. Fakat sanırım, Stephen Mitchel Asar’ı görmemiş olmalı.

Yarım asır önceye dönüp biraz düşününce, Asar’daki harabeler canlandı beynimde ve davarları yönetmek için attığım taşların çoğunun kırılmış seramik parçaları olduğunu anımsadım. Biraz daha etraflı düşününce, Dormalan dediğimiz bu bölgedeki tüm tarlalardan da yıllarca seramik parçaları çıktığına ve buralardan hazineler çıkabileceğine dair söylentiler aklıma geldi.
 
 

Seydiköy Asar ve Doğusunda doğalgaz boru hattı çalışması


Bu çocukluk anılarını birleştirdiğim zaman da, akropolü Asar’ın tepesinde bulunan, Güneyde İncirhan ve Roma Hamamına, Batıda Sivritepe’ye, Doğu ve Kuzeyde tüm Dormalan Ovasına yayılan, Güney doğusunda Kocadağ eteklerine tırmanan büyük bir kent oluştu kafamda ve hemen ertesi gün Antalya’dan yola çıkıp, bu kenti aramaya gittim.

Önce Kızılkaya yolundan Ürkütlü’ ye geçerek, orada Komama’yı aradım. Fakat maalesef Roma’nın bu muhteşem kolonisinden, ışık inancının merkezi, kutlu kadın ana halkının dergah devletinden, ovanın doğusundaki tepede birkaç kaya oyuğu ve Şerefönü’nde birkaç kazı çukurundan başka hiçbir iz kalmamıştı.

Orada tesadüfen karşılaştığım bir çobana çevrede bir harabe olup olmadığını sordum. Her tarafta davar güttüğünü ve tüm bölgeyi tanıdığını, fakat önemli bir harabe kalıntısına rastlamadığını söyledi. En belirgin kalıntı olarak aşağıdaki resimde görülen iki kaya oyuğunu gösterdi. Şerefönü’nde ise, yere inen merdivenler olduğuna dair bir söylenceden bahsetti. Bir de ovanın ortalarında bir yerde bir hamam kalıntısından söz etti.

 

Ana kayaya oyulmuş mezar odaları

Gerisi yerinden taşınıp, başka bir yerlerde kullanılmış taşlar falan. Fakat antik kentin yeri, aşağıdaki resimde de görüldüğü gibi, dümdüz ova. Üstelik ova o kadar temizdi ki, bırakın seramik veya harabe kalıntısını, orada size bir köpek saldırsa, neredeyse yerden alıp atabileceğiniz bir taş parçası bulmak bile çok zordu.

 

Bir zamanlar Roma kolonisi Komama’nın bulunduğu Ürkütlü Ovası

Ürkütlü’den yola devam ederek Stephen Mitchel’in Yüreğil’e yerleştirdiği Kretepolis’i görmeye gittim. Köyün girişinde rastladığım köylülere çevrelerinde eski bir kent kalıntısı, bir harabe falan olup olmadığını sordum. Olumlu bir yanıt alamadım. Sonra köylülerden birisi kendi cep telefonundan muhtarı arayarak “Al konuş amca, varsa muhtar bilir” diye telefonunu elime tutuşturdu.

Muhtara, emekli öğretmen ve kenthaber.com’un köşe yazarı olduğumu ve Kretepolis antik kentini araştırdığımı söyledim. Kendisi de emekli öğretmen olan muhtar: İlkokul ve mezarlığın yanında birkaç toplama taşın dışında fazla bir şey olmadığını söyledi.

Doğrusu hayal kırıklığına uğramıştım. Çünkü bunlar İlkçağ’da Pisidya’nın önemli kentleriydi. Örneğin Komama Devrent geçidi üzerinde önemli bir Roma sömürgesi ve dinler çatışmasının merkeziydi. Hatta Osmanlıda bile Baba Tekeli ya da Şahkulu isyanı diye adlandırılan isyan bu bölgeden başlamıştı. Ama bu güne kalan hiçbir şey yoktu.

Fakat hayal ettiğim hiçbir şeyi bulamasam da Ürkütlü-Yüreğil arasında davarlarını kuyudan çektiği su ile sulayan bir çoban, eski çobanlık anılarımı canlandırdı. Sanki aradığım buymuş gibi, inip arabadan yanlarına gittim. Onların resimlerini çektim. O çoban da, çevrede ayakta kalmış bir ören yeri görmediğini söyledi.

 

Kuyudan teneke ile su çekip, davarlarını sulayan çoban

Tabii ki önce “Çobanla Komama, ne alaka” diye düşünüyor insan. Fakat sonra da diyorum ki, bu çobanın yaptığı işin, Komama’lı çobanların yaptığından ne farkı var? O da Kuyudan çektiği su ile davarlarını suluyor olmalıydı. Tek fark, beton yalaklar taş, teneke kova ise seramik olmalı diye düşünüyorum.

Yayın Tarihi : 19 Aralık 2010 Pazar 00:54:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?