Dünya çapında gelmiş geçmiş en önemli tarihi şahsiyetlerin en başında veya en azından ilk beşi içinde sayılabileceğine inandığım Büyük İskender’in büyüklüğü bütün tarihçiler tarafından kabul edilmekteyse de, genelde büyüklüğü askeri başarılarında aranmaktadır.
Oysa İskender’i asıl büyük yapan, Asya Seferinin ganimet amaçlı askeri fetihlerden çok, bir bilim ve kültür seferi, bir coğrafi keşifler seferi olmasıdır ki; bu da, bu seferi dünya tarihinde tek ve benzersiz bir sefer konumuna getirmektedir.
Alanın büyüklüğü, dünyanın en yüksek dağları ve en geçilmez çölleri gibi büyük engellerin zorluğu ve zamanın kısalığı dikkate alındığında olay tam anlamıyla, imkansızın başarılmasıdır.
İskender’in Asya Seferi yukarıda da belirttiğim gibi fetih ve ganimet amaçlı, önüne geleni yakıp yıkıp geçen bir sefer değil; bilim, kültür ve keşif amaçları, askeri amaçlarının önüne geçen bir seferdir.
İşte İskender’i büyük yapan en önemli özelliği de bence bunlardır. Çünkü ne İskender’e kadar ve ne de İskender’den sonra bir daha böyle bir sefer yapılmadığını düşünüyorum.
Örneğin Amerika’da keşiflerde bulunan ve kaşif sayılan Kortez ve Pizzaro’nun keşifleri bile İskender’in savaşla birlikte yürüttü keşiflerden çok daha kanlı olmuştur diye düşünüyorum. Kaldı ki bunlar oralara savaşa değil keşfe gittikleri halde, buraların servetini zorla alıp, halkını köleleştirirken, İskender bunlardan 1700 sene önce, tüm insanlığı ortak kültürel özelliklerinden hareketle, Makedon-Pers tarzında bir kültürde birleştirmeyi amaçlamıştır.
İskender kaşif ve bilim adamları arasında öyle bir görev dağılımı yapmıştır ki, sanki onları bir otomasyona bağlamıştır. Bir yandan bilim adamları bir bitkiyi, bir hayvanı incelerken kaşifler de doğayı ve daha öteleri keşfe çıkar. İskender bir yandan savaş veya yol planları yapar, bir yandan da, orduda duruma uygun düzenlemeler yaparken, öte yandan bilim adamları ve kaşiflerin raporlarını okuyarak onları yeni hedeflere yöneltir.
Akşam yemeklerinde elçileri kabul eder, müzik ve temsiller düzenler, masasındaki Yunan filozoflar ve Hintli Brahmanlarla sohbet eder, boş kaldıkça Homeros okurdu. Çünkü İskender’in özel mahiyetinde, kendisini koruyan ve hizmet edenlerden çok, filezof, şair, yazar, tarihçi, resim, müzik ve tiyotro sanatçılarından oluşan bir grup vardı.
Savaş anındaki acımasız ve saldırgan haline rağmen savaş sonrası insaf ve merhametiyle tanınmaktadır. İssos ve Gavgamela’da iki kez yendiği Pers İmparatoru Darius’un ölüsüyle karşılaştığında, hemen pelerinini çıkararak, onun üstüne örtmüş, cenazeyi annesine teslim etmiş ve törenle Persepolis’teki kralların yanına gömülmesini sağlamıştır.
Bu ve buna benzer duygusal, dinsel, cinsel alanlarda aşırılıklara varan arzuları ihtirasları, kahinlere olan inançlarını, maceraperest ve kaşif yanlarını, özgüven ve cesaretini annesi Olimpiya’dan aldığı söylenmektedir. Zekası, çalışkanlığı, kararlılığı, organizasyon ve şavaşçı özelliklerini ise babası Filip’ten aldığı ileri sürülen Büyük İskender, Tanrılara saygıda da kusursuzdur.
Fethettiği ülkelerin Tanrılarına, örf, adet ve yaşam tarzlarına özenle saygı gösterdiği gibi, askeri ve mali konular dışında, bu ülkelerin yönetimini de yerlilere bırakıyordu. Yunan Tanrıları kadar gittiği ülkelerin tanrılarına da saygı gösteriyor ve kurbanlar sunuyordu.
Çünkü kendisinin de Tanrısal vasıflar taşıdığına inanıyor ve kendini Herkül’ün yerine koyuyordu. Belki de bu yüzden dünyada yapamayacağı hiçbir şey olmadığına inanacak kadar çok güçlü bir özgüveni vardı.
Ve sanıyorum bu düşünceleri hem Yunanistan’daki Delphi Kehanet ocağındaki kahinler ve hem de Mısır’da Ammon Kehanet ocağındaki kahinler tarafından desteklenmiş olmalı.
![]() |
İskender adına şehir kurup, anıt mezar yaptırdığı atı Bukefalos’un üstünde savaşırken |
Bilmem Büyük İskender’in savaşçılığını anlatmaya gerek var mı? On yıl boyunca önüne gelen herkesi yenerek sürekli savaşarak ilerleyen, defalarca yaralanarak, vücudunun hemen her tarafında savaş yaraları taşıyan, ölüm tehlikeleri atlatan ve bir gördüğü yeri, birkaç istisna dışında bir daha göremeden sürekli yeni yerlere ilerleyen bir insan.
Cesaretini, 35.000 kişilik ordusuyla, istediği anda bir milyonluk bir ordu çıkarabilecek olan Perslere saldırmasında görmek olanaklıdır. Asya seferine çıkmadan bu durum kendisine hatırlatıldığında, “Perslerin büyük orduları varsa, benim de deham var” demiştir. Ve gerçekten de dehası, cesareti ve yönetimiyle yenilmez orduları yenmiş, geçilmez ölüm çöllerinden geçmiş ve aşılmaz dağları aşmıştır.
İskender’in hiçbir zaman için, bir yerde durup düşünüp, uzun boylu planlar yapacak kadar zamanı olmasa da, o yine de bu alanda en büyük hesap-kitap ve organizasyon otoritelerinin başında gelmektedir. İskender için bunları durup düşünmeye gerek yoktur. O bir yandan yol alırken, aynı anda planlarını ve organizasyonunu da yapar.
Bu yüzden, ‘Hızlı yaşayıp genç ölme’ tabiri de, sanırım en çok İskender’e yakışmaktadır. Çünkü on yılda yaya olarak zor gidilip gelinebilecek bir yolu, üstelik savaşalar yaparak ve büyük ordularla geçmiş, ele geçirilen yerlerin örgütlenmesi ve planlanması, ordunun yeniden yapılanması, yeni şehirlerin ve tapınakların inşası, sulama kanallarının yapımı, savaşta yerle bir edilen şehirlerin yeniden inşası, denizlerin ve karaların, buralardaki bitki ve canlıların keşfi için çoğu zaman oturup düşünecek zamanı olmamıştır.
Bu yüzden hızlı karar verme ve hemen uygulamaya koyarak işleri süratle sonuçlandırmak da en önemli özelliklerindendir.