13
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

Çağdaş Yargı Sistemlerinden Yararlanılmalıdır

Yargı siyasallaştı, yargı bağımsız değil, yargının yükü ağır, geciken adalet, adalet değildir, yargıç vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışıp kaldı, yargı can çekişiyor, yargı keyfi, yargı güven vermiyor deniliyor.

Yargının yükünü hafifletmek için, ihtiyacı karşılayacak oranlarda kadroları sağlamak kadar, yükün hafifletilmesi için başka önlemler de alınmalıdır. Şu anda başı ağrıyan hastanın, aspirin yazdırmak için tıp fakültesi hastanesine başvurması gibi, çok basit anlaşmazlıklar veya kurumlar arası veya kurumsal ilişkilerdeki, kurum içinde çözülebilecek konular dahil her şey yargıya gelmektedir.

Yeni anayasada, basit mesleki ve kurumsal sorunların, kendi içinde çözümüne olanak sağlayacak bir sistem getirilebilir. Avustralya’da böyle bir sistemle meslek içi ilişkilerdeki anlaşmazlık ve sorunların büyük çoğunluğunun, bu biçimde çözülerek, yargının önünü tıkamadığını duymuştum. Gidilip araştırılıp, bunlardan faydalanılabilir. Ya da bizdeki örgüt içi disiplin kurulları, basit hukuk mahkemeleri şekline dönüştürülebilir. O zaman eminim ki, her yüz sorundan doksanı, kurum içinde çözülecek, belki on tanesi genel yargıya yansıyacaktır.

En önemli sorunlardan birisi de yargıda keyfiliğe son vererek, yargının en çok güvenilen kurum haline getirilmesi gerekir. Bunun için de anayasanın genellik ve eşitlik prensibine harfiyen uyulması sağlanmalıdır.

Örneğin 27 Haziran günü bir gazetede aynı suçtan (hırsızlıktan) yargılanan üç kişinin aynı gün sonuçlanan yargılama sonucunda birisinin bir yıldan fazla, birisinin altı aydan az ceza alırken birisinin berat ettiği belirtiliyor. Bu durum nedir, şimdi durup düşünün. Yargıcın kanaat farkı mı dersiniz, keyfiyet mi dersiniz, anayasanın genellik ve eşitlik prensibini kimsenin takmadığını mı düşünürsünüz?

Geçmişte böyle bir öğretmen boykotunda da, herkes aynı amaç için aynı koşullarda aynı boykotu yaptığı halde, boykota katılan öğretmenlere her il ve ilçede farklı cezalar verilmişti.

1998-99 yıllarında, Avustralya’da kaldığım süre içinde SBS kanalında her hafta, gerçek bir yargılamanın banttan yayınını birkaç ay süreyle izlemiştim. Bizden oldukça farklı olduğu için, orada yaşayanlara sordum.

İngiliz yargı sisteminde yargıcın karar aşamasında iki ana faktöre göre karar verdiğini söylediler. Birincisi, normal bir insan, yargılamaya esas olan bu olay karşısında nasıl davranırdı; sorusunun mantıklı yanıtına bakılır. Bu olayı hukukun dar kalıplarından çıkarıp, insana uyarlamak, olaya insani bir boyut kazandırmak gibi geldi bana.

İkinci faktör ise, böyle bir olayda daha önce nasıl bir karar verilmiştir. Bu sorunun yanıtını bulmak için yargıç, gerekirse 500 sene önceye kadar bile gidebilir ki; bu durum yargıda birlik, genellik ve eşitlik prensibinin tam karşılığıdır.

Bizim yargılamaların temelini oluşturan binlerce yasa yönetmelik ve tüzüklerin, yasamayı adaleti sağlama noktasına yaklaştırmak şöyle dursun, dar hukuksal kalıplar içinde boğup, gerçeklerden, yani hak ve adaletten uzaklaştırdığı bile söylenebilir. İngiliz milletler topluluğu ve ABD de uygulanan bu hukuk sistemindeki jüri sistemi de, yargıya halkın katılması, olayın demokratik ve sivil boyutudur diye düşünüyorum.

Sonuç olarak yargının yeni anayasada alacağı biçim ya Türkiye’nin gelecekte yolunu açacak, ya da tamamen kapatacaktır. Toplumların, gelişmesi, ileri gitmesi sanıldığı gibi ne para pul meselesi, ne de eğitim kültür meselesidir. Toplumu ileri taşıyacak olan da, yerinde saydıracak olan da yargısının bunlardan hangisine yatkın olduğudur. Çünkü hukuk bağlayıcıdır. Sizi geleceğe de, geçmişe de bağlayan yargıdır.

Onun için yargının tam anlamıyla bağımsızlığının sağlanmasının yanında, demokratikleştirilmesi, sivilleştirilmesi ve İngiliz yargı sistemi dahil, çağdaş yargı sistemleri incelenerek, bunlardan da yararlanması gerekir diye düşünüyorum.

 

Yayın Tarihi : 13 Temmuz 2009 Pazartesi 13:14:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
İzzet Kütükoğlu IP: 78.166.64.xxx Tarih : 15.07.2009 20:34:36

 Ertuğrul gazi, Oğul; " Bilesin ki, geciken adalet adalet değildir." demiş... Felsefesi bu olan osmanlı imparatorluğu etnik din ve kültürlere rağmen altı yüz ayakta durabilmiş. Bizim cumhuriyette durum nedir?

Kemal Sunal filimlerinin birinde, Türk hukuku  hali ortaya konuyor desem herkes o filmi anımsar. Sözün özü adalet bizde geç tecelli ediyor. peki geç tecelli etmesi doğru tecelli etmesini sağlıyor mu? tartışılır.

Geciken adalet neden adalet olmaz?

Çünkü, adaletin geç işlediği bir toplumda hukuksuzluk kol gezer!  Şahsi düşüncem, adaletin hızlı işlemesi, doğru işlemesinden daha iyidir. Bunu şöyle izah edebilirim: Basit bir tartışma esnasında bir hakaret, bir küfrün cezasını hukuk bir celsede verecek olsa, kimse bana hakaret küfür etti diye adam öldürmez... Ama bizim hukuk böylesine basit bir davayı bile aylar, yıllar sürdürüyor. Böyle oluncada, Basit suçlar için yargıya gitmiyor... Basit suçların cezasını kendi kesmeye kalkıyor! vatandaş cezayı kendi vermeye kalkınca, basit suçlar cinayet suçu olarak yargının önüne geliyor! Halbuki, suç basit bir suç ilen yargı doğru veya yanlış kararını hızlı bir şekilde vermiş olsa tartışma bitecek, cinayet davasına dönüşmesi önlenmiş olacaktır. Saygılarımla.