20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Çanakkale Savaşları (III)


KUTUPLAŞMA VE AVRUPANIN İKİYE BÖLÜNMESİ

Nitekim gruplaşmalar da önceki yazımda açıklanan esaslar doğrultusunda gerçekleşmiştir. Savaşın bir tarafında sanayileşmiş olup, sanayisi için gerekli hammadde ve pazar sıkıntısı fazla olmayan İngiltere, Fransa gibi batılı ülkelerle, Rusya gibi Sibirya ve Orta Asya’yı sömürgeleştirmeye çalışan, sanayileşme yolundaki ülkeler vardır.

Öteki tarafta Almanya, İtalya gibi sanayileşmiş fakat: Avrupa’da önemli bir güç haline gelmesi ancak 1870’lerde birliğini sağlamasıyla mümkün olan ve bu yüzden de zamanında sömürge paylaşımına katılamamış devletlerle, Avrupa’nın klasik imparatorlukları vardır ki, bunların Avrupa’da sömürge politikası izlemesinin imkânsızlığı bir yana, milliyetçilik hareketleri sonuncu ayakta duracak halleri bile kalmamıştır.

Bunlardan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu zaten varlığını, Almanya’ya dayanarak sürdürmekte olup, ondan ayrı bir politika izlemesi olanaksızdı. Osmanlının ise sömürecek toprakları olsa bile, sanayisi olmadığından bir sömürge politikası izleme olanağı zaten yoktu. Kapitülasyonlar ve 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşmalarının, sömürgeci ülkelere sağladığı haklar doğrultusunda, yarı sömürge gibiydi. Yani onların hammadde kaynağı ve açık pazarı durumundaydı.

Sömürge imparatorlukları karşısında güçten düşmüş ve dayanacak yer arayan bu klasik tipteki imparatorluklardan Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, tereddütsüz Almanya’nın yanında yer alırken, Osmanlı ise: itilaf devletlerinin yanında yer almak istemiştir. Fakat İtilaf Devletleri Osmanlıyı yanlarına kabul etmeyince, Osmanlı kendini sanki Almanya’nın yanında yer almak zorunda hissetmiştir.

Gerçi batılı devletlerin Osmanlıyı kabul etmemesinde, Osmanlı karşıtı Rus, Rum ve Ermeni grupların İtilaf Devletleri arasında yer almasından başka; İttihatçıların Almanya’da eğitim görmüş olmaları, Alman hayranlığı ve buna bağlı olarak 1880’lerden beri Almanya ile sıkı ilişkiler kurulması gibi nedenler de vardır. Ve bu nedenler batının reddetmesi kadar, Almanya’nın yanında yer almamızın da nedenleri olarak kabul edilebilir.

Aslında Almanya Balkan Savaşlarında hezimete uğrayan Osmanlıdan askeri anlamda pek bir şey beklememektedir. Ama Osmanlı hem sömürgelere giden yol üzerindedir ve hem de Rusya’yı müttefiklerinden ayırmaktadır. Yeni açılacak cephelerde İtilaf devletlerinin gücünün bölünmesine ve bazı cephelerde Osmanlının bunları oyalayabileceğini düşünmektedir.

Ayrıca Halifenin yayınlayacağı bir fetva ile, İtilaf devletlerinin sömürgelerindeki Müslüman halkı ayaklandırmayı amaçlamaktadır. Aslında savaş anında böyle bir fetva Müslümanları ayaklandırmaya yetmemiş de olsa, Almanya buna çok bel bağlamıştı. Sanılıyordu ki, böyle bir fetvayı duyan Müslüman Hintliler, Afganlar ve Afrika’daki Müslümanlar, İngiltere ve Fransa’ya karşı ayaklanacaklar ve Osmanlının kanatları altına koşup gelecekler.

Oysa İngiltere de bir karşı fetva yayınlayarak, savaşın bir İslam- Hıristiyan çatışması olmadığını, Halifenin de Hıristiyan ve emperyalist Almanya ile birlikte hareket ettiğini ve İslam’da kutsal olan yerlerin korunacağını belitmiş olup, dolaysıyla fetvadan beklenen sonuç alınamamıştır.

Alanı ve kaynakları sınırlı olan Almanya, geniş Osmanlı topraklarındaki doğal kaynaklardan faydalanmayı, böylece sanayisine hammadde sağlamayı da elbette ki düşünmüş olmalıdır.

Almanya Osmanlıya bu denli muhtaç ve askeri bakımdan da bu denli küçümsemesine, güçsüz görmesine rağmen, neden çiğneyip geçmemiş de, onu savaşa ikna etmeye çalışmıştır derseniz; bu belki de mümkündür. Ve hatta sanıyorum Almanların o günkü dünyayı fethetmeye soyunmuş kadroları bundan emindir ama çiğneyip geçtikten sonra Anadolu’yu elde tutmak zordur. Çünkü Anadolu, oldukça engebeli bir coğrafi yapı sergilemesi nedeniyle, gerilla savaşına ve savunmaya çok elverişlidir. Bu yüzden güçlerinin büyük bir bölümünü burayı korumaya ayırmak zorunda kalacaktır. Oysa Osmanlı müttefik olduğu zaman hem kendi ülkesini savunacak ve hem de Osmanlı Ülkesi, Almanya’nın çıkarlarına hizmet edecekti.

İşte Almanya bazı İttihatçılardaki maceraperest, çılgın milliyetçiliği kullanarak, onlara kaybedilen topraklarını geri alabilme ve Turan hayalleri pompalayarak, onların beklentileri doğrultusunda vaatlerde bulunarak, Osmanlıyı bu büyük felaketin içine çekmeyi başardı.

Yayın Tarihi : 24 Mart 2008 Pazartesi 00:08:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?