4
Mayıs
2025
Pazar
ANASAYFA

Çanakkale Savaşları (VI)


SAVAŞI DEVLETLER İLAN EDER AMA MİLLETLER SAVAŞIR

“Devlet ne olursa olsun, totaliter veya demokratik;
sosyalist veya kapitalist,
havlayan bir köpekten başka bir şey değildir.”

NİETZSCHE

Devletler insan öğüten değirmenler gibidir. Birbirlerine karşı silahlanır, horozlanır, savaş çıkarır ama savaşı halklar yapar. Fatura her zaman millete çıkar. Devletler hep hacıyatmazlar gibi ayakta kalır. İki taraftan da, en verimli çağında, yaşamının ilkbaharında milyonlarca insan ölür. Oysa devletler kaybetse bile, sınırları biraz küçülebilir ama aynı lüksü ve aynı keyfiyeti sürdürür; yönetenler hep suyun üstünde kalır. Çünkü devlet yöneten demektir.

Evet savaşları devletler açar ama, savaşı hep halklar ve milletler yapar. Çünkü devlet keyfiyettir. Devlet eziyettir, çılgınlıktır ve yönetenlerin sidik yarışıdır. Devlet tanrı rolünü oynar ve kendini dayatır.

Devletin insana, halka ve millete hizmet için kurulduğu söylense de, doğrusu devlet bunlara tam da karşıt bir kurumdur. Bu saydıklarımızdan yalnızca hizmet alır ve aslında herkes ve her şey devlet içindir. Devletler hem acımasız işkenceci ve hem de yalancıdır ve hep yalan söyler. Komplo teorileri kurar ve halklara devamlı tuzaklar kurar. İşkenceyi inkar eder. Yapmadığı ve yapamayacağı vaatlerde bulunur. Örneğin herkese iki anahtar vereceğim diye gelip, mevcut anahtarları da toplar gider.

Savaşların tek ve yegane sebebi devletlerdir. Devletler olmasa, savaşlar da olmaz. Devletler olmasa asalaklar da olmaz. İnsan emeği savaşlarda çarçur edilmez, hortuma talana gitmez, insanlar kazancının yarısını, başka bir insanı öldürmek için kullanmaz. Verilen emeğin, üretilen değerin ve milli gelirlerin yarısı savaşlara ve savunma bütçelerine gitmez.

Peki, “devletsiz bir dünya olur mu” derseniz, bunun cevabı şu an için biraz zordur. Çünkü şu andaki dünya, cilalı taş devrinden bu yana, devletler biçimlendirmesiyle süregelmektedir. Fakat bir şey sürekli kötüye gidiyorsa ve sürekli insanlığın aleyhine işliyorsa, eskiden beri böyle gelmiştir diye sineye çekilemez. Yeni alternatifler aranması, geliştirilmesi ve kötü düzenin daha insani olanıyla değiştirilmesi gerekir.

Unutulmamalıdır ki şu anda dünya, devletler sayesinde kendi yarattığı bir barut fıçısının üstünde oturmaktadır. Ve devletler her gün bunu biraz daha beslemek büyütmek için tüm aklını, olanaklarını ve teknolojiyi sonuna dek kullanmaktadır. Kuyruk- kanat, halka- eklem bacak hiçbir farkı olmayan insanları, ayırmak ve ayrı devletler halinde yaşatmak uğruna, şu anda dünyayı birkaç kez yok edebilecek bir silah varlığına ulaşılmıştır. Ve hala da tüm devletler bir birine karşı kullanmak için bu canavarı besleyip durmaktadır. Fakat canavar her an için denetiminizden çıkabilir. Bu bazıları için şanlı şerefli, bazıları için heyecanlı olabilir, bazıları da bundan çıkar sağlayabilir. Ama yaratılan her canavar, bir gün gelir yaratıcısını da yer. Çünkü bu canavarın doğasının gereğidir.

Devletlerin varlığı için harcanan mesainin ve masrafın milyonda biri, devletsiz bir dünya düşüncesi için ayrılsa, eminim bu günkü devletli sistemden binlerce kat daha güzel, faydalı ve insani sistemler bulunabilir. Savaş ve savunma bütçeleri insanlığın refahı için kullanılabilir.

İşte Birinci Dünya Savaşı devletler sisteminin, tam da böylesi bir devletler keyfiyeti, devletler çılgınlığı ve yönetenler arasında bir sidik yarışıdır. Yoksa Yeni Zelandalı John ile Konyalı Yunus’un Çanakkale’de karşılaşması milyonda bir olasılık bile değildir. Devlet olmasa Enver Paşa değil doksan bin Anadolu gencini çöpe atar gibi Kafkas cephesinde karlara gömüp gelmek, tek bir canı bile bu denli rahatlıkla gözden çıkaramaz, feda edemezdi. Çünkü Kafkas Cephesi faciası, tamamen Enver Paşa’nın akla, bilime ve askerliğe ters kişisel ihtiraslarının ürünü bir felakettir. Oradaki görevli komutan Hasan İzzet Paşa’yı dinlese, değil doksan bin kayıp, savaşı kazanması dahi mümkündür.

“Enver'in bu çalımlı hareketlerinden ürken ve onun ordunun hiçbir ihtiyacını sağlamaya önem vermeden "Ya settar!" diye saldırıya geçmesinden kuşkuya düşen 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa da 18 Aralık'ta "Ben bu hareketleri yürütmeye kendimde kuvvet ve güven görmemekteyim" diyerek istifa etmişti. Bir gün sonra da Enver Paşa, 3. Ordu Komutanlığı'nı üzerine aldı (19 Aralık).”

Enver Ziya Karal (Osmanlı Tarihi)

Fakat devletler ve onu yönetenler, ellerinde bulundurdukları devlet olma yetkisine dayanarak, keyfine göre sağa sola savaş açar dururlar. Ama savaşı halk yapar. Çünkü halk devletin umurunda olmasa da, devlet halkın umurunda olmak zorundadır. Yani halklar devletlere tapar. Allah’a tapmakta özgür de olsanız, devlete tapmak zorunludur. Devlet kendini dayatır çünkü.

Ayrıca savaş kararını alanlar geri plandadır, yönetim mevkiindedir. Oysa ülke sizin ülkeniz, sizin yaşadığınız yerdir. Yani Enver’ler veya padişahlar veya sadrazamlar ya da yabancılar; savaşı kim ne amaçla açarsa açsın, ne denli keyfi ve gereksiz olursa olsun, Çanakkale veya Adana; Erzurum veya Konya ne kadar devletin toprağı olursa olsun, orası asıl halkın oturduğu yerdir, halkın toprağıdır. Halkın tarlasıdır, evi yurdu ve yaşama alanıdır. Mecburdur savunmaya, mecburdur her zorluğa katlanmaya. Devletin ise bunlar umurunda değildir. Devlete göre vatandaş zaten bunun için vardır. Ülke ve insanları üzerine sürekli kumar oynanmak devletin en doğal hakkıdır.

Yani ne Kafkas Cephesinde ölen doksan bin insan Enver’in umurundadır, ne de Çanakkale’de ölen 250 bin Anzak Churchill’in umurundadır. Almanya içinse zaten insanın değeri bir mermi kadardır. İnsanları öldürmek için mermiden ucuz bir yöntem varsa eğer, bu değer mermiden de azdır.

İşte bu yüzden, Enver Paşa’nın önünü çektiği 20 milyonluk Osmanlı Devleti, 450 milyon nüfuslu İngiltere ile sidik yarıştırmaya kalkınca, en verimli ve en iyi yetişmiş milyonlarca genç insanını kaybetmiştir.

Futbolcuları, sanatçıları, üniversite öğrencileri ve hatta bazı liselerin tüm son sınıf öğrencileri Çanakkale’de can vermiştir. Örneğin Galatasaray’ın 23 futbolcusu şehit olmuş, takım kuramamıştır. Tıp fakültesinin doktor olacak gençleri savaşta ölmüştür. Osmanlının yerinde kurulan TC. Devleti bu insanların yokluğunu, sıkıntısını en acı biçimde çekmiş ve altmışlı yıllara dek hep dışarıdan yetişmiş eleman getirtmek zorunda kalmıştır.

Savaşın galibi ise yoktur. Herkes kaybetmiştir. Savaşın yegane galibi yine savaş olup, ileriki yıllarda yine önüne gelene saldırmaya başlamış ve nihayet rövanş 1939–1945 yılları arasında yapılmış olup, şükürler olsun ki, bu kez yöneticilerimiz, bu sidik yarışına katılmamıştır. Ama her savaşta olduğu gibi yine galip gelen savaştır. Kaybeden ise insanlık.

SAVAŞLARIN KAZANÇLARI VE KAYIPLARI

En ilkelinden en gelişmişine
İnsanoğlunun bu güne dek birbirine karşı
Yaptığı savaşların tümünde
Kazandığı zaferlerin toplam başarısı
Gururu, mutluluğu, sevinci, coşkusu
Kazancı, getirisi ve tüm olumlu yanlarını
Koyun terazinin bir kefesine.

……………….

Geride bıraktıkları, sevgilileri, yetimleri
Şarapnelleri, can çekişen ölüm sahnelerini
Yaşlı ana babaları, dulları, kardeşleri
Yüz yıldan öteye kurulmuşken yaşam hayalleri
Yirmili yılların başında biten ömürleri.
Umutları, tutkuları, hevesleri, düşleri
Koyun öbür kefeye genç ölüleri
Ateşin düştüğü yerde için için yanan yürekleri
Onların hüznü, mutsuzluğu ve üzüntüsünü
Koyun öbür kefeye ölümü.

Bombalanan kentleri, limanları, yanan ormanı
Toprağın bilmem kaç karış altında vurulan
İlgisiz, bilgisiz, habersiz köstebeği, yılanı
Bunları da koyun ikinci kefeye
Radyasyona takılan balıkları, kuşları, ağaçları.

Ve bunca kötülüğü yapmak için harcanan
Aş için, iş için, güzel şeyler için harcanabilecek parayı
Koyun ikinci kefeye isterseniz bunların sadece yarısını
Yarısını bile kaldıramaz, kıpırdatamaz yerinden
Hatta koysanız karşısına Dünya’yı, Ay’ı, yıldızları.

İstediğiniz ölçüde
Alan, hacim, desibel vurun ölçüye
Volt, inç, kilobayt, kilometre
İsterseniz bar cinsinde
Vurun ölçüye, koyun tartıya, koyun teraziye
Toz duman olur zaferleriniz
Olamaz acıların karşısında bir tüy bile.

“Dünya Yaşanası Bir Yer Değil” den.

Yayın Tarihi : 4 Nisan 2008 Cuma 00:31:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?