19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Çözüm karşıtlığının çelişkileri

Çözüme karşı olmak, barışa, kardeşliğe ve refah içinde mutlu yaşamaya karşı olmak anlamına geleceğinden, çözüm karşıtları, açıkça buna karşı olduklarını açıklayamazken, sonuçta barışın değil, bölünmenin ortaya çıkacağını ileri sürmekte, çözüm sürecinin TC’yi aciz duruma düşürdüğü, Türklüğün elden gideceği gibi şeyler söylemektedirler. Akil insanlar ve barış taraftarlarını da hain ilan etmekte, halkı bunların aleyhinde kışkırtarak hedef göstermektedirler. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve BDP’lilerin uzlaşmadan uzak, bol keseden keyfi isteklerini buna örnek göstermektedirler.

Oysa PKK ve sözünü ettiğiniz sırtını PKK’ya dayamış kesimler, Kürt kesimin tuzu kuru insanlarıdır. Bunlar sorunun çözülüp barışın gelmesini elbette ki samimiyetle istemezler. Ayrıca PKK yalnızca bu tuzu kuru Kürtlerin değil, herkesimden Türklerin de kullandığı bir örgüttür. Derin devletin, siyasilerin, egemen güçlerin PKK ile derin ilişkileri vardır. Ve asıl kaynakları, yatırımları ve patronları dışarıdadır. Bunlar için bu durum otuz yıldır alışılmış bir yaşam tarzıdır. Bu yüzden bunlar ne açılım, ne barış ne de başka bir çözümü kabul etmezler. Peki, soruyorum şimdi, bunlar barış istemez, bunlar tahrikçi ve uzlaşma temellerine dinamit koyuyor diye, açılıma, anlaşmaya ve barışa karşı çıkmak, bunların amacına hizmet etmek değil midir?

Çözüm karşıtlarının karşı çıkışlarına neden gösterdikleri bir başka konu da, Apo ve PKK’nın Kürt halkını temsil etmediği, Kürt halkının baskı altında olduğu görüşüdür ki, bu da elbette ki çok açık ve net bir gerçek olup, fırsat buldukça sıradan Kürt halkı da bunu sık sık dile getirmektedir. Aldıkları oy oranı da bunu göstermektedir.

Peki buna dayanarak, çözüme karşı çıkmak da ayrı bir çelişki değil midir? Bu tez dikkate alınarak bir çözüme gitmek gerekirse, yani çözümü Kürt halkının kendisiyle gerçekleştirmek istenirse, referanduma gitmek gerekmez mi? AKP’nin çözüm sürecini beğenmeyip karşı çıkıp, halka dayalı bir çözüm istiyorsanız, niye referandumu çözüm olarak gündeme getirmiyorsunuz?

Görüldüğü gibi aslında çözüm karşıtlarının bu her iki tespiti de çok doğrudur. Fakat, gündeme getirdikleri doğrular için doğru veya yanlış bir çözüm ortaya koymuyorlar. Mevcut savaş durumunun devamını yeğliyorlar. Oysa Kürt açılımının yapılamaması, bir çözüm üretilememesi, savaşın sürmesi, birinci tespitteki, savaş taraftarlarının ekmeğine yağ sürmüyor mu? Savaştan beslenenleri iyice semirtmek anlamına gelmiyor mu?

İkincisi, bizim barışa yol açacak her türlü çözümü, PKK ve BDP’nin kendilerini temsil etmediğini ileri süren ve Türkiye’de barış içinde birlikte yaşamak isteyen, Kürt Halkı için de, istememiz gerekmez mi? Savaştan beslenenler PKK ve BDP, bundan zarar görenler de, sıradan Kürt halkı değil mi? Yani çözüm sürecine karşı olmak, Karşı olduğunuzu söylediğiniz, Apo PKK ve BDP ile aynı kulvarda yol almak anlamına gelmiyor mu?

Bilindiği gibi ben 2009 Yılında, Anadolu halklarıyla (buna Türkler de dahil) TC. arasında bir barış projesi olabilir düşüncesiyle, açılımı sahiplenip, bir AKP projesi olduğu için, peşinen karşı çıkılmamasını istemiştim. Çünkü içinin boş olduğunu, barışın sağlanması ve ülkenin huzura kavuşması ve ileri adım atabilmesi için olumlu katkı sağlayacak, her kimin faydalı bir düşüncesi varsa açılımın içine koymasını, bu savaşın bitirilip, kan ve gözyaşının durmasını istemiştim.

Ama maalesef AKP nefretinin esiri olmuş, beyinlerin hiçbir olayı, hiçbir gelişmeyi bağımsız olarak yargılamalarına olanak yoktu. O günlerde yapılacak olan referandumda, değişecek anayasa maddelerinin kimsenin umurunda olmadığı, referandumun iktidar muhalefet çekişmesine döndüğü dikkate alınırsa, artık şimdilerde bağımsız bir düşünceden söz etmenin hiç olanağının kalmadığı anlaşılmaktadır.

Bu zihniyet açılımı savunduğum için beni AKP yandaşı olmakla suçlamışlardı. Çünkü nefret gözlerini kör etmiş ve bir akıl tutulması yaratmıştı ülkemizde. Bu yüzden AKP’ye karşı iseniz, geçmişte oğlunuz faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş bile olsa, Ergenekon’u sahipleneceksiniz. PKK ile savaşın ekonomik yükünü taşımanız bir tarafa, bu savaş oğlunuzun şehit olmasına neden olsa bile, Kürt açılımına veya AKP’den gelecek her türlü barış önerisine karşı çıkacaksınız.

12 Martta, 12 Eylülde idamla yargılanmış işkence görmüş ve yıllarca suçsuz yere hapis yarmış bile olsanız, Referandumda hayır diyeceksiniz. AKP’li birisi babanızla selamlaşmış ise, babanızla da selamı keseceksiniz. Bu tam bir akıl tutulmasıdır.

Tabii ki AKP’lilerin muhalefetten nefreti de, aynı gözü dönmüşlük içinde olup, bir çözüm getiriyorsa, bunu ülkenin sorunları çözülsün arzusundan çok, muhalefeti öfkeye sürüklemek, zora sokmak, efelenmek meydan okumak amaçlı getirdiğinden, artık ülkede bu nefret kutuplaşmasının dışında kalarak, insani, evrensel ve objektif değerlendirmeler yapma olanağı da kalmamıştır. Birbirlerinden ölümüne nefret eden insanların değil barışı yakalaması, hiçbir şeyi doğru algılaması dahi mümkün değildir. Olay geçmişte aynen böyle olmuş ve şimdi de aynen böyle olmaktadır.

Çünkü barış, anlaşmadır, uzlaşmadır, karşılıklı menfaatlerin gözetilmesi, tarafların birbirine güvenmesi ve güven vermesidir. Öyleyse restleşerek, efelenerek, dayatarak barış olmaz. Bizim başbakanımız, meydan okurcasına, rest çekercesine barış derken, muhalefetimiz ne dediğine, ne getirdiğine bakmadan peşinen ret eder. Kemik taraflar da liderlerini tasdik ederler.

Oysa barış, yüz yıl önceki dünyanın kurallarını savunmak, ya da kendi taraftarlarının gururunu okşayacak, hamasi arzularını dayatmak falan değildir. Bu ancak yeni savaş cepheleri yaratmak için yapılabilir. Barışın kendine has bir üslubu bir ortamı vardır, dünyada örnekleri vardır. Barışı faşizmden, yani kin ve nefretten uzakta bir yerlerde aramak lazımdır.

İki nefret gurubundan birisine dahil olmadan, bu tür değerlendirmeleri yapanlar ise, iki tarafın birden saldırdığı en savunmasız insanlar olduğu gibi, bunların kimseyi ikna etme olasılığı da yoktur. Ve biliyorsunuz bu yüzden, güncel politik yazılar yazmaktan vazgeçmiştim. Çünkü kemikleşmiş derecede taraflı ve birbirine karşı nefret yüklü insanları tarafsızlıkla bir yerlere getirmek mümkün olmadığı gibi, onların hedefi haline de geliyorsunuz.

Kemikleşmiş kutuplaşma: sıradan halkın dışında kalan, aydın dediğimiz dinci, milliyetçi, ulusalcı seçkin elitin, hemen tamamına yakınını kapsadığından, kutuplardan birinin yanında yer almıyorsanız, yazar olarak da yalnız kalıyorsunuz, okunmuyorsunuz, tehdit ediliyorsunuz. Yazı yazmanız ve yazılarınızın okunması da çok zorlaşıyor. Kitaplarınızı basacak yayınevleri, karşı düşüncelerden birisine ait olmadığınız için basmaya yanaşmıyor.

Oysa kemikleşmiş nefret gruplarından birisinin yanında olsanız, yazmanın ne kadar kolay olduğu ortadadır. Her gün yalnızca karşı tarafa söverek dünyanın en büyük yazarı muamelesi görmeniz de, büyük okuyucu kitlelerini arkanızdan sürüklemeniz de, kitaplarınızı bu görüşte bir yayınevine bastırmanız da, çocuk oyuncağıdır artık.

Bakın Türkiye medyasının önde gelen isimlerine, bir tane aklı başında, tarafsız, objektif yazı yazıp da öne çıkabileni var mı? En büyükler karşı tarafın her şeyine koşulsuz bir karşıtlık yakıştırarak, en çok söven ve yazılarında hakareti zirveye çıkaranlar, etik ve insani kuralları en çok ihlal edenlerdir. Bunlar hiç çekinmeden gümbür gümbür karşıya hakaret yağdırıp bir numara olurken, tarafsız ve objektif olarak, yanlışları dile getirmeye çalışanlar sanki suç işliyormuş gibi kısık bir sesle geri planda kalmaktadır.

Bence Türkiye’nin asıl sorunu buradadır. Tarafsız çağdaş ve bilimsel düşünen bir aydın yapısına sahip olamayışındadır. Militarizmden sıyrılmış, siyaset batağından kurtulmuş, olaylara akılcı ve objektif bakabilen bir sivil toplum örgütlenmesinden yoksun olmamızdır. Ve bu şartlanmış beyin yapısına sahip kesimlerin, tarafsız, akıl, bilim ve çağdaşlık eksenindekileri sindirmiş, susturmuş olmasıdır. Bu ülkede benim tek umudum, beyni kin ve nefretle şartlı aydınlarımızın beğenmediği, cehaletle suçlayıp aşağıladığı, olaylara olağan ve sağduyu ile yaklaşan, sıradan vatandaşlarımızdır.

nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 2 Haziran 2013 Pazar 10:13:06


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
saffet avcı IP: 176.240.243.xxx Tarih : 23.06.2013 15:17:39

 biz kürt halkı her zaman barışı iştemişizdir ama sizin gibi kışkırtmalı insanlar olunca malesef bu gerçekleşemiyor. siz ki göçmen türkler her zaman barışa karşı insanlarsınız gerçek bir türk bile barışı ister ama sizin gibi yazarlar oldukça malesef barşta olmuyor. ben kürdüm ben pkk yım hadi gel benı yakala nereye kadar yakalayıp nereye kadar suçlıycaksınız bizi. özgürlüğümüzü her zaman isteriz. unutmadık zilan katliamını ağrı isyanını dersim isyanını.