6
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

Çözümün dış unsurları

Türkiye’de şu anda Kürt sorunu için bir çözüm süreci başlatıldı ve tüm karşı çıkışlara karşın işlemektedir. Süreç ilerledikçe gerilim yükselmekte, taraflar kemikleşmekte ve olay çözümden çıkıp, düğüme dönüşmekte, kan davası haline gelmektedir.

Fakat kemikleşen taraflar şunu bilmelidir ki, faşizm açısından her şeyin fazlasıyla hazır olduğu bir ülkede, bu durum çok tehlikelidir. Amaç gerçekten vatan millet ve bütünlük ise, herkes duygularını biraz daha frenleyerek, biraz da aklını dinlemeli ve çok dikkatli olmalı, karşı tarafa duyduğu kinin, kendisine daha fazla zarar verebileceğini iyi hesaplamalıdır.

Duyguları bırakıp bir tarafa, aklıma başvurduğum zaman, benim kafamda oluşan sorular şunlardır.

1-Çözümün başarı şansı var mıdır, varsa ne kadardır? Silahlar susturulup barış sağlansa, yaşama şansı neye bağlı ve ne kadardır? Çözümün iç ve dış unsurları nelerdir?

2-Çözüme karşılık tepedeki tarafların birbirlerine verecekleri ve alacakları neler olacak ve halkın bundan çıkarı ne kadardır?

3-Federasyon, konfederasyon ve yeni Osmanlıcılık, taraflardan kimin yararına ve kimin zararınadır. Buna kimler neden gerek duymaktadır?

4-Başkanlık sistemiyle ne amaçlanmaktadır. AKP Vahdettin’in yetkilerine sahip, meşruti bir padişahlığa razı mıdır? Yoksa Fatih gibi, Yavuz gibi mutlak bir padişahlık mı istemektedir.

5- Yoksa en iyisi, bu çok değişik ve tehlikeli alternatifleri de barındıran çözüm yoluna çıkmaktansa, durup yerimizde beklemek, mevcut durumu muhafaza etmek daha mı iyidir?

Şimdi bakalım isterseniz, çözümün başarı şansı var mıdır? 2009’da ve önceki yazılarımda da belirttiğim gibi elbette ki geride kalan 30 yılda olduğu gibi bugün de çözüm mümkündür. Ama benim bu konuda tek ve vazgeçilmez koşulum, sağlıklı bir çözüm için, tam bir siyasi mutabakat veya en azından iktidar ana muhalefet mutabakatı lazımdır. Otuz yıldır bu sağlanamadığı için sorun çözülememektedir. Şimdi de maalesef, böyle bir mutabakat yoktur. Üstelik bu kez iktidar muhalefetin kredisini de geri çevirmiştir.

Evet, mutabakat yoktur, ama iktidarın güvendiği daha büyük bir destek olmalı ki, bu kez bence sorun çözülebilir. Fakat mutabakatsız çözüm bizi nereye götürür, ne kadar kabul görür bilemiyorum. Çözülebilir diyorum, çünkü sorunun sahipleri çözüm konusunda anlaşmıştır. Kimdir sorunun sahipleri derseniz, TC’den kaynaklı sorunların sahibi iktidar, Kürt halkından kaynaklı sorunların içerdeki patronu Apo ve dışarıdaki sahibi ABD ve ulusal sermaye anlaşmıştır.

Yani aslında sorunu besleyen, sahiplenen ve tetikleyen gerçek güç PKK olup, onun da patronu ABD’dir. ABD’nin mücadelesi ise, kendisi kadar tüm küresel sermayeyi de temsil etmektedir. Çünkü bu örgütün bugüne dek TC’deki başarısı, kuzey Irak’taki Kürt oluşumu, ileri hedef olarak Suriye ve İran Kürdistan’ı hep ABD’nin planladığı hedeflerdir. Kürtler bu hedefleri AB ve ABD’den aldıkları desteklerle sağlamış olup, gelecekleri de bunlara bağlı olduğundan, karşı çıkmaları olanaksızdır.

Ayrıca sistem iki taraflı çalışmaktadır. Yani ABD çıkarları her ne kadar TC’nin çıkarlarıyla çatışsa da, Kürt ulusalcıların çıkarlarıyla çakışmaktadır. Sanıyorum şimdi ABD üç çıkarı bir araya topladı. Çıkarlar kucaklaştı. Yani iktidar, PKK ve ABD’nin çıkarlarının birleştiği bir nokta bulundu. Bu yüzden sorunun çözülebileceğini düşünüyorum.

Konuyu biraz açmak gerekirse, bugün artık ulusalcıların Sevr sendromu geçerli değildir. Örneğin İtalyanlara gelin Sevr’de payınıza düşen toprakları alın desek, yüzüne bakmazlar. Çünkü onlar kendi topraklarında fakir güneyi sırtlarından atmak istemektedir. Ve Sevr’de kendileri için ayrılan TC topraklarını, yabancı sermaye olarak sömürmeleri için hiçbir engel bulunmayıp, bu çok daha avantajlıdır. Yani zaten dünyanın her yeri sermayenin sömürgesidir.

ABD’ye göre küresel sermaye için, dünyada fethi gerçekleşmeyen birkaç kale kalmıştır ki, bunların başında Kuzey Kore ve İran vardır. Kuzey Kore, her an için pimi çekilebilecek bir bomba iken, İran’ın aynı duruma gelmesini beklemek aptallık olur. Üstelik tüm Ortadoğu petrollerine çeşitli bahanelerle sahip olmuşken İran’ın dışarıda kalması ABD ve uluslararası sermayeye bir tehdit olarak görülmektedir. İran ise nefsi müdafaada kararlıdır.

Dünyayı yöneten başlıca güçlerin bu biçimde düşünmesi, 21. yüzyılın farklı bir yüzyıl olduğunu da göstermektedir. Bilindiği ve bizim ulusalcıların saplanıp kaldığı gibi 20. yüzyıl, milliyetçiliğin şaha kalkıp, milli devletlerin (ulus devletlerin) egemen olduğu bir yüzyıldı. O zamanlar ulusal bağımsızlık en büyük değerdi.

Bu gün ise devletlerin gelişebilmesi, çağı izleyebilmesi için, kendine özgü ve kendi belirlediği ulusal politikalarından çok, gerçekleştirebildiği uluslar arası bağlantılara, işbirliği ve anlaşmalara bağlıdır. Bunun için ise bir şeyler almak için bir şeyler vermek ve işbirliğini engellememek gerekmektedir. Bu durum her ne kadar güçlüden yana dönen bir çark da olsa, direnen, dışında kalan dünyadan kopmakta ve baskılar ve ambargolarla aç ve ilaçsız bırakılmakta, daha da olmazsa zorla işgal edilmektedir. 21. yüzyılın kanunu budur, yani kurt kanunudur.

Bu elbette ki, iyi ve insani bir şey değildir. Ama siz bunu kabul edersiniz veya etmezsiniz, dünyanın gerçeği budur. Eğer çok büyük bir engel çıkmaz ise, ABD bu yıl içinde veya en geç 2014 başlarında İran’a saldırmayı kafasına koymuştur. Bunun için de önce İran’ın elini ayağını kesmek gerekmektedir. Afganistan Pakistan ayaklarıysa İran’ın, elleri Suriye ve Lübnan’dır. Önce ellerinin kesilmesi uygun görülmüştür. Çünkü saldırı noktası bu taraftadır.

Aslında ABD Müslüman kardeşlere güvenemediği için, olayı bu noktaya getirmeden, Esat’ı kazanıp, İran’dan koparıp, Türkiye’ye yanaştırarak çözmek istediyse de, bu formül tutmamış ve Esad’ı devirmenin de sanıldığı kadar kolay olmadığı anlaşılmıştır.

Şimdi Esad’ı devirmek için, dünyanın en büyük ordularından birisi olan Türk ordusunun bile baş edemediği, savaşın içinden gelen ve gerilla tekniğini en iyi uygulayan PKK’ya Suriye’de ihtiyaç vardır. Yani biz çözüm istesek de, istemesek de, PKK güçlerinin büyük bir bölümünün Suriye’ye nakledilmesi gerekmektedir. İşte bunun için PKK Türkiye’den çekilecek ve çözüm gerçekleşecek diye düşünüyorum.

Silahlı mücadelenin bitmesi kesin çözümü sağlar mı? Ve çözümün kalıcılığı nelere bağlıdır, derseniz: bu soruların yanıtları da halklardan çok ABD ve PKK’ya bağlı olacaktır. Benim şahsi kanaatim, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi siyasi mücadele adı altında meydanlarda sorun taze tutulmaya çalışılacaktır. Silahlar sussa da, silahlı teröristlerin bir kısmı mevzileri elde tutmak için bırakılacak, bunlar barış süresini uykuda (pasif) geçirecektir. İran Savaşında Türkiye’nin ABD’ye sağlayacağı destek de süreyi belirleyecektir. ABD bu kez Irak Savaşında olduğu gibi, ters bir tezkere ile de karşılaşmamak için, PKK silahını elinde bulunduracaktır diye düşünüyorum.

Oysa bu sorun iktidar muhalefet anlaşması veya referandumla çözülse bu olumsuzlukların hiç birisi olmayacağı gibi, çözüm daha kesin ve kalıcı olacaktır. Böyle bir çözümde Türkiye’nin dışarıdan karıştırılmasına, emperyalizmim amaçları doğrultusunda kullanılmasına da olanak kalmayacaktır.

Savaşın çıkması bu kadar kesin mi, derseniz, bence kesin. Çünkü bu patroitlerin Suriye’ye karşı olmadığı gibi Türkiye’nin korunmasıyla da ilgili olmadığı çok açıktır. Patroitler, İran savaşında ABD üslerini koruyacak biçimde konuçlandırılmıştır. Üslerdeki radarları koruyacak ve bu radarlar İran’dan Avrupa’ya atılan bir füzeyi, ABD ve AB askeri yetkililerine gösterince, füze Avrupa’ya ulaşmadan, İran veya Türkiye üzerinde etkisiz hale getirilecek.

İkincisi bugüne dek dünyaya rest çeken ve BM kararlarını bile uygulamayan İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi, savaşın kesinliği kadar, bu savaşta ABD’nin, bir ayağı İsrail olacaksa, öteki ayağının Türkiye olacağını da göstermektedir. ABD ayak basacağı basamakları güven altına almak için bunlara baskı yaparak barıştırmıştır.

Üçüncü neden, ABD’nin bu savaşta müttefik olarak, olmaz ise üs olarak kullanacağı Türkiye coğrafyasının, terörden temizlenmesi ve güvenli hale gelmesi ve yukarda belirttiğim diğer nedenlerden dolayı, Kürt sorununun çözülmesi için PKK’yı çekmek istemesi de savaşın kesin çıkacağını göstermektedir. Bu suretle Türkiye’yi yanına almak ve yanında tutmak için de, PKK kozunu elinde tutmuş olacaktır.

Fakat bu ABD ve Kürtler açısından ne denli kazançlı bir savaş olsa da, Türkiye için ABD’nin yanında İran’a karşı savaşmak, uzun vadede tarihi bir hata olacak, ikinci bir Enver vakası olacaktır diye düşünüyorum.


nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 20 Mayıs 2013 Pazartesi 10:46:44
Güncelleme :22 Mayıs 2013 Çarşamba 09:22:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 20.05.2013 13:41:37

kürt sorunu simdiki zamanda memleketimde altin devrini yasiyor ölüm yok yasam hakki cok 30 yillik ugrasta bir cözüm yok ama yasamlarda zittirik sebeblerle ölen cok  bir taraftan ölenlere  terörist dendi bir taraftan ölenlere sehit dendi ortak nokta ölenlerin hepsi insan dendi bu ölenlerden sag kalanlar teselli aradi kah iyi kah kötü arkalarindan konusarak  bos bir teslli oldugunu sanirim anladik bunu ici bir basaka cözüm aradik  aramaya calisiyoruz buda en güzel siyaset buda cözüm getirimi bilinmez getirmese bile isterse bir otuz yil daha  sürsün habire siyaset yapilsin ölüm olmasin yasam hakki yok olmasin her ugrasan ister secmen ister secilen olsun ama evinde olsun isinde olsun her secimde secileni secmen begenmedi ötekini secsin devri alem dönsünde dönsün usul ve kaideler cercevesinde cözüm aramaya devam arayan bulsa ne yazar bulmasa ne yazar  bazen bulmaklarda kar yerine zarar yazar kar zara insanlik icin ama ölümlerde insanlar icin ama ölmeninde sebebi insanca olmalimi olmali

 her seye maydonuz olma derler bu abd. her sey maydonoz oluyormu oluyor  ama bir maydonoz oldumuda bunu ille yiyeceksin demek anlami tasimiyor illede ye ama ye bazen insani getire biliyor iste bu duruma düsmemek icinde kafani kullan kendini kulandirma diye allah akil fikir vermis ama maalesef bizde islam aleminde  kullanilmaya karsi bir ic güdü var  inanc olarak kulluktanmi geliyor yada idare edenler yasalar bunami yönlendiriyor  diye düsünüyorum sahsi düsüncemdir tabiki

bir yerdede bazi memleketler de baslar o kadar hata yapiyorki buna o memlekette dur diyen güc yok disardan bir güce ihtiyac varmi var iste bu gücte varmi var o güc bazen gel olan buraya kabaca demiyor  gelirmisin buraya diyor önce izah ediyor otur oturmuyor kalk kalmiyor eee ama benden günah gitti diyor patlatiyor samari yaninada bir kac kisi aliyor buna güc katiyor tabiki güc katacak bu iste kayip olacak bu kaybinida zararinida kabahatliden alacak bazen hatasida olacak ne demis orhan gencebay hatasiz kul olmaz hadi ben biraz müzik dinliyeyim kafam dagilsin  olmayan sey dagilirmi demeyin lütfen kizarimda