19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Devlet suç imalat fabrikasıdır

Devlet önce vatandaşın tüm yaşama alanlarına tuzaklar ve yasaklar koyar. Ormanımda dolaşma, hazine arazime girme, 2B’lerime gecekondunu kondurma, yönetene yan gözle bakma, hiç bir hak ve özgürlük isteme, yetmedi devlete tapınmada kusur etme vs…

Ama devlet benim dediği şeyleri, denetlemez, bakmaz, hatta el altından mafya eliyle halka pazarlar. Vatandaş kondusunu kondurunca burası benimdi diye, vatandaşın başına çöker. Çöküş o çöküştür, vatandaşın ümüğünü sıkmış, vatandaşın hayatını eline geçirmiştir. Vatandaş artık devlete esirdir, köledir.

Devlet vatandaşın tapulu arazisini işgal edip hiç bir bedel ödemeden burayı ormana çıkardım deyip, kendi tarlasını işleyen vatandaşı orman işgalcisi olarak mahkemeye verir. Devletle ilgili davaların değişmez galibi ise hep devlettir.

Bürokraside insandan taraf tu kaka olup, bürokrat hep devletten yanadır. Çünkü o milletin değil, devletin memuru bürokratıdır. Parasını milletin vergilerinden değil de, devletin darphanesinden aldığını sanır. Milletin vergisi, milletin kendine baskı ve zulüm olarak döner.

Seçim zamanı yol su elektrik verdiği gecekonduyu, seçimden sonra işgalcisin der, ruhsatın yok der, yıkmaya gider. Vatandaşı sürekli baskı altında ve avucunun içinde tutmak için, kondusunu yıkmaz ise, vergi veya eciri misil olarak avantasını almaya devam eder.

Genlerinde ana babasının genlerinden daha fazla yer etmiş bir devlet gen ve geleneği olan Türk insanı için elbette ki bu söylediklerim akıl ötesi gibi gelebilir. Haşa kutsal devlet nasıl eleştirilir?

Ama bu devlete tapıcılar bir de şöyle düşünsünler. Neden hukuk sisteminde hep devlete karşı suçlar vardır. Neden bunların cezaları çok ağırdır. Vatandaş gibi devletin ayakları altında ezilen, dolgu malzemesi olarak görülen sıradan bir varlığın devlete karşı suç işleme olanağı ne kadardır?

Aslında devlet devasa bir güç olup, devletin vatandaşa karşı suçları dağlar kadardır. Her istediğini keyfince yapan ve vatandaşı karınca sayıp üstünde dolaşan devletin vatandaşa karşı suçu yasalarda, niye söz konusu değildir? Niye bunun özel mahkemesi yoktur.

Oysa devletin vatandaşa karşı suç işlemesi tamamen bir keyfiyet ve çok kolaydır. Ve aslında devletler her gün insanlar aleyhinde, haklarını gasp anlamında, özgürlüklerini yok sayma anlamında, haksız cezalandırma anlamında yüzlerce suç işler. Öyleyse devletin vatandaşa karşı işlediği suçlar diye hukukta bir başlık var mıdır? Varsa hiç uygulanmış mıdır? Uygulandıysa böylesi birkaç kere ağırlaştırılmış müebbet hapis artı bilmem kaç yıl hapis alanlar var mıdır?

Aslan ile farenin hukukunda korunması gereken aslan mıdır, yoksa fare mi olmalıdır. Devlet insan hukukunda da esasen korunması gereken devlet değil insandır.

Örneğin üç gün boyunca Maraş’ta satırlarla kesilen yüzlerce insanı kestiren katil devlet bir ceza gördü mü? Sivas’ta yakarak öldürdüğü insanların hesabını sordu mu? Bunları devlet işlemedi mi? Katili devlet değil mi? Ama devlet bu insanları öldürtüp sorumlusunu başka insanlara yükleyip ve failleri kasıtlı olarak bulamayıp zaman aşımıyla geçiştirir.

Ama kendisini eleştirdiği için, hiç suçsuz bir gazeteciyi veya sanatçıyı ortadan kaldırmak için uyduruk bir suçla ve gece yarısı baskınıyla evinden alıp bir kapattı mı, beş sene suçunun ne olduğunu bile öğrenemeden içerde kalır.

Peki devletin bu masum insanları, masum yaşamları cehenneme çevirmesinin, insanlara yaşamı zehir etmesinin, insana karşı işlenen devlet suçları diye bir başlığı var mıdır? Devleti yargılayan özel mahkemeler var mıdır? Yargılanıp ceza alanı var mıdır?

Hiç araştırmayın böyle bir şey yoktur. Çünkü devletin vatandaşla uğraşacak ne zamanı vardır, ne de buna gerek vardır. İstediğini istediği biçimde dayatır. Çünkü devlet dediğiniz anayasalarda sınırları çizilmiş bir kurumdur. Ve anayasalar hep devletleri koruyacak ve millet üzerinde istediği gibi davranacak biçimde yapılmıştır. Aslında devletin vatandaşına zulmü anayasal görevidir.

Örneğin TC Devleti, rejim temelli bir devlet olup, birinci maddesi “TC Devleti bir cumhuriyettir” diye yazar. Cumhuriyetimiz ise maalesef, demokrasi dışındaki her tür rejimi kucaklar. Hepsine açıktır. Demokrasiden nefret etse de, diğer hepsine aşıktır. Cumhuriyetimiz özellikle de faşizme bayılır.

Yetmedi yasalar rejimin korunması adına her şeyi suç sayar. Onun için de hükümetler rejimi korumak adına, muhalif ve sevmediği her vatandaşı rejimi yıkmayı aklından geçirdi diye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılar.

Oysa Almanya Anayasası gibi, bizim anayasamızın da birinci maddesinde “İnsan onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür.” denilse, devletin güvenliği bahanesiyle, insanlar esir ve köle muamelesi görmezdi.

Bir başka deyişle demokratik ülkelerde devlet, halkı korumak ve saygı göstermekle yükümlüyken, despot ve dayatmacı, zorba devletlerde, halk devleti korumak, tapınmak ve başının üstünde taşımak zorundadır. Her şeyin başı sonu devlettir. Her şey devlette başlar devlette biter. Devlet ise yönetenin keyfiyetidir.

Harçlık gerektiğinde benzine zam yapar, beş kuruşluk el kadar kağıdı yüz liraya satar, devletler vatandaşlarını istediği gibi keser, biçer soyar ve kimse ona hesap soramaz; çünkü maalesef devletler bir de bağımsızdır.

Ve ilginçtir ki, kurbanları da bu bağımsızlığı savunur. Oysa devletlerin bağımsızlığı kendi vatandaşına karşı baskı ve zulümde bağımsızlık anlamına gelir. Devlerin bağımsızlığı, kendi vatandaşlarını istediği gibi soyup soğana çevirmektir.

Ama insanları devletlerinin bağımsızlıkları değil bağımlılıkları kurtarır. Devletiniz neresinden uluslararası bir kuruma bağlıysa, vatandaşın bağımsızlığı orada ve tam da o noktadadır.

Örneğin bağımsız TC’nin tüm baskı ve zulmünden, keyfi ve haksız yargılamalarından sığındığımız güvendiğimiz ve iyi ki var dediğimiz kurum Avrupa İnsan Hakları mahkemesi değil midir? Peki Türkiye bundan da bağımsız iken suçsuz günahsız insanlar, zalim devletin zulmü altında inim inim inlemiyor muydu? Ya da şu anda, çoğu suçsuz günahsız müebbet hapis cezası alan bu insanlar, TC tam bağımsız olsa bir daha dışarı çıkabilir miydi? Oysa şimdi bütün ümitler AB İnsan Hakları Mahkemesinde değil mi?

Gerçi şimdi de hala TC Devleti, vatandaşları için yine bir baskı, dayatma ve zulüm aracıdır. ÇünküAB Mahkemesine varana dek sizi iç hukukla sizi beş on sene oyalayıp hapis edebilir. Ama verdiği akıl dışı taraflı bağımsız yargı kararları, Avrupa insan hakları mahkemesinden geri dönmektedir.

TC’nin rakibi sindirip muhalefetsiz diktatörlük düşlerine dayalı, taraflı ama bağımsız mahkemelerinin verdiği insanlık dışı, yüz karası kararlarını AB yüzüne vurmaktadır.

Ama ilginçtir ki, bu cezalara çarptırılan TC vatandaşları, bu mahkemelere muhtaç oluncaya dek TC’nin bağımsızlığı adına bunlara da karşı çıkmaktadır. TC’nin verdiği ezberci ve şartlanmalara müsait eğitim sistemi ve 7 yaşında başlayan ideoloji aşıları, TC insanını böylesi kendisine karşı devlet baskı, zülüm, soygun ve pisliğinde kendi tarafında değil de devletin tarafında yer almasını sağlamaktadır.

Yani Türkiye insanı katiline tapan kurbanı oynuyor. Çünkü devletin kendisine ait ve kendi yanında olduğunu sanıyor.

Oysa devlet ihale demektir. İhale yolsuzluk, hırsızlık soygun demektir. Devlet olmak halkı soymaksa, halk olmak soyulmaktır. Aslında suçlu soyandır, hırsızdır, yani devlettir. Ama yavuz hırsız ev sahibini bastırır diye de bir ata sözümüz vardır. Bu yüzden hırsıza hırsız demek suçtur. Yani hırsız devletinizi hırsızlıkla, yolsuzlukla, baskı ve tahakkümle suçlamaya kalkarsanız, siz suçlu olursunuz. Çünkü hırsızlık, yolsuzluk, baskı ve tahakküm devletlerin asli görevi ve varlık nedenidir.

Tüm bunlardan sonra hala devletçiyseniz al sana 27 Mayıs yargılamaları, al sana 12 Mart yargılamaları ve al sana devlet… İşte Susurluk ve işte o kirli devlet… İşte Maraş, işte Sivas ve işte o katil devlet… Alsana 12 Eylül yargılamaları ve al sana Ergenekon yargılamaları ve al sana hukuk devleti. Al sana hukuk komedisi…

Türkiye’de devletin tam karşılığı Susurluk’tur. Türklerde devlet hep baskı ve zulümdür. Bu yüzden en çok devlet kurup yıkan millettir, bu yüzden 45 başbakanı asılan başka bir devlet yoktur. Ama 45 daha assanız durum değişmemekte ve sorun çözülememektedir.

Çünkü TC anayasasına göre, insanlar kul köle bile olamayacak kadar alanı daraltılmış, karıncalardır. Devlet ise, her alanın sahibi, yönetenlerin keyfiyeti, çiftliği, insana zulüm ve eziyettir. Şu anda bizi TC’ye karşı koruyan tek alan, devletin uluslar arası kurumlara bağımlı olduğu alanlardır.

Ve gelişmişlik oranlarına göre değişmekle beraber, dünyadaki tüm devletlerin bağımsızlığı, kendi vatandaşlarının bağımsızlığına vurulmuş bir bağımlılık zinciridir. Bu yüzden dünyadaki bağımsız devletler sistemine son verilerek, insanlığın tek bir merkezden yönetilmesi en güzel, en doğru ve en insani bir durum iken, devletler vatandaşlarını baskı ve zulüm altında tutmak ve savaşları sürdürmek için buna yanaşmazken, devlete tapan insanlar da bunu desteklemektedir.

Bilmem devlet kazığından hiç kurtulamayan ve her zaman her iktidar ve düşüncede devlet kazığı yiyen devletçiler için bu bir ders olabilecek midir? Hala devletin tam bağımsızlığını mı, yoksa insanın devlete karşı bağımsızlığını mı savunacaklardır?

Yoksa onlar hala devleti, onu yönetenden ayrı tutarak, aklamaya mı kalkışacak? Devleti bir çekmecede kilitli bir yasa veya anayasaya indirgeyerek, suçları yine yönetenlerde mi arayacak? Devlet temiz, yöneten kirli mi diyecekler?

Oysa yönetene yetkiyi veren devlet ve her yöneten yetkisini devletten alıyor. Ama bizim devletçilere göre hala suçlu yöneten ve devlet masum olabilir.

nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 31 Ağustos 2013 Cumartesi 10:51:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?