19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Devlet ve Açılıma Bakış (3)

3-YAKLAŞIMIN SAHİBİ OLARAK AK PARTİNİN YAKLAŞIMI

Hükümet büyük umutlarla açılımı başlattı. Toplumun her kesiminden aklıselim sahibi, Türkiye’nin kan ve gözyaşı denizinde, nefret okyanusunda boğulmasını istemeyen, barış içinde kardeşçe mutlu yaşamasını hayal eden, tüm insanlar açılıma umutla yaklaşmıştır.

Açılım iç savaşın, ekonomik krizin, sosyal ilişkilerde yozlaşma, kirlenme, şiddet ve dehşet görüntülerinin yarattığı, zifiri karanlık bir ortama yayılan şafak parlaklığı gibi sevinçle karşılandı. Şimdi tek korku, şafaktan sabaha ilerlemek yerine, geceye dönülür mü endişesi.

Fakat açılımla kastedilen şeyler nelerdir. Açılımla Kürtlere özel olarak neler verilecek, verilenler toplumun geneline nasıl yansıyacak, merakla beklenmektedir. Ve zaten, iç savaştan beslenenler, siyasi varlığını AKP karşıtlığı ya da şehit cenazelerine bağlayanlar, açılıma açıkça karşı çıkmak yerine, açılımın içinin boş olduğunu ileri sürmektedirler.

Ama tahminler ya da olayın doğası gereği bu açılım, öncelikle bir demokrasi açılımı olacaktır. Zaten ülkede demokrasi olsaydı ne sorun olurdu ne de açılıma gerek kalırdı.

Verileceklerin içinde dil ile ilgili olanın dışında hepsi de hepimizi ilgilendiren bireysel haklar bazında bir açılım olacaktır. Dil de Kürtlere özgü değil, demokratik bir hak olarak Türkçe dışında bir dil konuşan herkes için geçerli olacaktır. Olmalıdır.

Dillerin yaşatılması, o kültürlerin yaşatılması anlamına gelir. Örneğin konuşanı 3000 yıl önce biten Sümeroloji, Sanskritçe üniversitelerde okunurken, Lazca bölümü neden olmasın. Hala konuşan gruplar var. Bu dilin yaşatılmasıyla bunlar bu kültürü, yazıya, edebiyat ve sanat alanına aktarabilir. Örneğin TRT otuzdan fazla yabancı dilde yayın yaparken TRT6 yayına girene dek bunların içinde Kürtçenin olmaması normal bir şey midir?

AKP şu anda ülkenin en büyük ve üstelik de iktidarda bulunan Kürt partisi durumundadır. Çünkü Kürt halkını temsil eden en fazla temsilci bu partimizde bulunmaktadır. Bu durum da boşuna değildir.

Çünkü AKP 2002 seçimlerinde, programında ve genel olarak tavır ve söylemlerinde Türklüğü fazla öne çıkarmadan, ya da etnik kimlik çağrıştıran alanları kaşımadan, daha çok ortak bir alan olarak, İslam’ı biraz dada öne çıkararak tek başına iktidar olmuştu.

Ve yine 22 Temmuz 2007 Milletvekilliği Genel Seçimlerinde de, Kürt Sorununu ilk kez kabul ve telaffuz etmiş bir parti olarak, sivil bir anayasa ve demokratikleşme vaatleriyle seçime gitti.

Kürtler AKP’nin bu vaatlerinden ve AB yolunda atılan adımlardan dolayı, AKP’nin Kürt sorununu çözecek bir donanıma sahip olduğunu düşünerek bu seçimlerde de bu partiye destek oldular. Ayrıca AKP’nin ulus fikrine yaklaşımı da farklıydı.

Şimdi, Kürt yurttaşların DTP ve AKP’yi tercih edip CHP ve MHP’ye yüz çevirmiş olmalarının bir anlamı olsa gerek… DTP, Cumhuriyet’in ulus fikrine itiraz ediyor. Ulusu aynı dili (Türkçe) konuşan ve kültürde benzeşmiş bir yurttaşlar topluluğu olmaya indirgeyen Cumhuriyet fikri DTP tarafından kabul görmüyor. Peki AKP? Anadolu’nun Müslüman kavimlerini Türkleştirmeyi hedefleyen bu asimilasyonist ulus/yurttaşlık anlayışına AKP ne diyor? AKP’nin bu anlayışa DTP gibi kökten itiraz etmediği açık. Ancak, tersi de doğru: AKP, Cumhuriyetin ulus fikrini kökten biçimde savunmuyor da. Ulusu, CHP ve MHP gibi “dilde ve kültürde kesinkes ortaklaşmış” bir cemaat olarak görmüyor AKP. “Tek devlet, tek millet, tek vatan” diye gürlediği zamanlarda dahi “tek dil” demekten uzak duruyor… Kürt yurttaşlar, en azından ‘bölgede’ meskun olanları, Cumhuriyetin ‘önerdiği’ ulus fikrine itiraz eden partilere meylediyorlar.”

İşte bu yaklaşımları nedeniyle, Temmuz 2007 Genel seçimlerinde de, yine en fazla Kürt milletvekili AKP saflarında parlamentoya katıldı.

Ama yerel seçimlerde AKP’nin Kürt oylarında gerileme gözlenmesi, bu partiye bağlanan umutların bir ölçüde boşa çıktığını göstermektedir. Ayrıca Kürtlerde umutları yeşerten bu vaatler aslında Türkiye’de yaşayan insanların tamamını kapsamaktadır. Yani gerek sivil ve çağdaş bir anayasa, gerekse demokratikleşme hepimizin hakkı ve sorunu, hepimizin kazancı ve eksikliği hepimizin kaybıdır.

Şimdi AKP bu güne dek Kürtlere karşı ortak nokta olarak kullandığı İslam şemsiyesinin üstüne daha geniş bir şemsiye olarak, demokrasi şemsiyesini açmaya karar vermiştir. Nedeni, ister oylarda gerileme, ister dış baskılardan, isterse içerde koşulların elverişli olmasından olsun, sonuç olarak bu ülkenin ve insanların yararına bir girişimdir. Kaldı ki bu projeyi ABD ve AB kaynaklı görerek ret edenlerin, kendilerinin bir projeleri de yoktur.

Başlangıçta çekingen ve mahcup bir proje gibi ortaya çıkan Kürt açılımı projesi, toplumda tartışıldıkça ve destek buldukça iddialı ve vazgeçilmez bir proje haline geldi. Projenin birinci derecede sahibi ve savunucusu olan R.Tayyib Erdoğan, projeye verdiği önemi ve izlenecek yöntemi şöyle açıklıyor.

Türk'e de Kürt'e de aşığım
Biz bu ülkeye sevdalıyız. Ben bu ülkenin Türküne de aşığım, Kürdüne de, Lazına da, Çerkezine de, Boşnağına da aşığım. Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı söylemekten asla kaçınmıyorum. Onun için tek millet, tek bayrak, tek vatan diyorum. Onun için de diyorum ki; kimse bu bereketli topraklara ayrılık tohumları atmaya gayret etmesin. Atacağınız o tohumlar bu topraklarda bereketlenmez, yeşermez, bunu böyle biliniz. Terör sorununu çözmemiz lazım. Bazıları konuşuyor. Bir yerlerde gazilerimizi yürütmüşler veya yürümüşler. Gazi kardeşlerimize sesleniyorum. Başınızı iki elinizin arasına alın, iyi düşünün. Bilesiniz ki, bu ay-yıldızlı bayrağa tabutların gelmesini istemiyoruz.”
 

Yayın Tarihi : 26 Mart 2010 Cuma 11:24:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?