18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Devlet ve Açılıma Bakış (7)

7- CHP’NİN YAKLAŞIMI

Bu ülkede Kürt açılımının en yakınında kimler olmalıdır. Kürt açılımı en çok kime yakışır. Halk ile devlet arasındaki böylesi bir sorun en çok hangi siyasi görüşe yakındır. Böyle bir açılımı en iyi kim başlatıp, başarıyla yürütebilir derseniz, işte bu sorularınızın en uygun yanıtları CHP’nin Doğu ve demokratikleşme raporlarında bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan CHP, bu anlayış ve “çok yönlü strateji” çerçevesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanmakta olan sorunların topyekun çözümüne, “terörün bitirilmesine, sosyo-ekonomik gelişmenin sağlanmasına, Kürt sorununun çözümlenmesine” öncülük etmeyi sosyal demokrat kimliğinin ertelenemez bir temel sorumluluk alanı olarak görmektedir.

Doğu ve Güneydoğu adlı bu rapor ağırlıklı olarak sorunların sosyal ve ekonomik boyutlarını irdelemek ve onunla sınırlı çerçevede, sorunların çözümüne yönelik öneriler oluşturmak amacı ile hazırlanmıştır. Konunun Demokratikleşme ve Yerinden Yönetim ile ilgili bölümleri ise, ağırlıklı olarak, Demokratikleşme ve İnsan Hakları Raporu’nda ele alınmıştır.

Zaten gerçekten de, sosyal demokratlık da böyle bir şeydir. Ama CHP bugün bu kavramlardan kopmuşsa, yirmi yıl önce hazırlattığı bu raporları saklamaya çalışıyorsa, artık sosyal demokratlıktan da vazgeçmiş demektir. Ve şu anda CHP açılımı Türkiye’yi Sevr’e götürmek için açılan bir yol, açılım taraftarlarını da bölücü, hain ve yabancılarla işbirlikçiliğe kadar götürmüştür.

CHP sol ve sosyal demokratlıktan koptuktan sonra, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin de karşısında yer alan tahakküm politikaları uyguladığından, halkla da hiçbir ilişkisi kalmamış olup tamamen halktan kopuk bir partidir. Oy aldığı taban da normal sıradan halka dair en küçük bir belirti yoktur.

CHP’nin oy aldığı taban, kendisini aydın, elit gibi tanımlarla tanımlayan ve halka tepeden bakan, halkı dışlayan ve aşağılayan bir yaklaşımın temsilcileri olup, onlara göre halk cahil, bilinçsiz, bir kilo pirince, bir torba kömüre kandırılmış, göbeğini kaşıyan adamlardır.

CHP bu seçkin elitin oylarını alırken bile, halka dönük, sosyal demokrat program ve projelerle değil, rejim üzerinden yazdığı korku ve gözdağı senaryolarıyla almaktadır.

Halka dönük olarak ise hiçbir eylemi, hiçbir söylemi ve projesi yoktur. 1970’li yılların Ecevit döneminde halka indirilen, halkla kucaklaştırılan CHP, Deniz Baykal yönetiminde yine bu alt tabakaların partisi olmaktan kurtarılarak, sosyal demokrat fonksiyonlarından koparılarak Aristokrat geleneğine dönmüştür.

Bu yüzden şu anda bu partimizin normal sıradan halk dediğimiz kesimlerle hiçbir alakası yoktur. Onun için ne doğudaki halkın devlet ile yaşadığı sorunlar, ne işsizlik ve geçim sıkıntısı içindeki fakirler, ne her gün girdilerdeki fiyat artışlarına rağmen beş senedir buğdayın fiyatı değişmediğinden çiftçiliği bırakan köylüler (Osmanlı tabiriyle çiftbozanlar) CHP’yi ilgilendirmemektedir.

Ne gecekondu halkının imar sorunları, ne orman köylüsünün toprağına devletin el koyması, ne de yumurtanın eskiden bir bardak çay parası yaparken, şimdi girdileri sürekli yükseldiği halde yarım bardak çay parası etmemesi, ne de küresel ekonomik krizden etkilenen, iflas eden, hatta intihar eden esnaf ve sanatkâr CHP’nin umurunda değildir.

Tabii ki CHP de, bu halk tabakalarının umurunda ve gündemlerinde değildir. Bunların hiçbirisi CHP’ye oy vermemektedir. Her ne kadar bunların birbirlerini anlamadığı ileri sürülse de, bence taraflar birbirini çok iyi anlamaktadır. Herkesin sorunu da, bu soruna karşılık çözümü de bellidir. Örneğin sorun Kürt vatandaşın devletle kimlik sorunudur, CHP’nin çözüm önerisi, laiklik ve rejimdir. Gecekondudaki vatandaşın imar, sorununa, çiftçinin, açın, yoksulun ve işsizin sorunlarına da CHP’de tek çözüm laiklik ve rejimdir. Ne var ki CHP’nin çözüm olarak sunduğu bu argümanlar, bu sorunları çözecek bir anahtar değildir.

Sonuçta tarafların sorunlarıyla çözümleri örtüşmediğinden, CHP halkın partisi olamamakta ve yalnızca geçim derdi olmayan sabit gelirli elitin oylarıyla yetinmektedir. Bunların da büyük çoğunluğu CHP ile kendileri arasındaki tezadı keşfetmiş olsa da, CHP’nin yirmi seneye yaklaşan Deniz Baykal döneminde şeriat senaryolarıyla aşırı derecede korkutulmuş olmalarından ve şeriatı getireceğine inandırıldıkları AKP karşıtlığından dolayı CHP’yi terk edememektedirler.

Olaya takım tutar gibi yaklaşan ve eski geleneksel parti yaklaşımları, ya da dönek pozisyonuna düşmemek için Deniz Baykal’a katlanan, seçkin elitin dışındaki sıradan halk da artık CHP’ye ters düşmeye başlamıştır. Bunların, partinin açılım karşıtlığını tasvip etmedikleri, SETA’nın araştırmalarında açıkça görülmektedir.

Kürt Açılımı veya Demokratik Açılım gündeme geldikten sonra CHP ve MHP’nin takındığı tutum, tabanları tarafından aynı ölçüde benimsenmiş değil. Deneklerin büyük çoğunluğu açılımın ‘bölücülük’ olarak nitelenmesine karşı çıkıyor. Kamuoyunun yüzde 64’ü CHP’nin Kürt açılımına yaklaşımını ‘olumsuz’, yüzde 16’sı ise olumlu buluyor. MHP’nin hükümetin açılım politikasına ilişkin tutumunu olumsuz bulanların oranı da yüzde 62, olumlu görenlerin yüzde 16’da kalıyor. DTP’nin tavrını destekleyenlerin oranı ise yüzde 35 gibi küçümsenmeyecek bir rakama ulaşıyor.”

CHP’nin her konuyu Sevr ile ilişkilendirmesi, her konuda kendisi gibi düşünmeyen herkes için bölücü ve vatan haini suçlamalarını çok ucuz kullanma alışkanlığı, eskiden kendi savunduğu sosyal demokrat projelerin uygulanmasına bile karşı çıkması, kendisini hırçın, uzlaşmaz, kıskanç ve kötü niyetli, sosyal demokratım diye takiye yapan, faşist bir parti konumuna düşürmektedir. Eskiden kendi savunduğu görüş ve düşüncelerle, çelişkiye düşürmektedir.

Bu yüzden AKP’nin görüşme isteğine yanaşmamaktadır. Çünkü AKP böyle bir görüşmede, onun eski raporlarını açılıma temel almak için ortaya serecektir. Ama Baykal bu raporları siteden silmiş ve görüşmeden kaçmak için bahaneler yaratmaktadır. Görüşmenin kameralar karşısında yapılmasını istemektedir. Yani ciddi bir görüşme yerine, Kürt açılımını sulandırıp, şova dönüştürmenin peşindedir.

Baykal'a son çağrı

Başbakan Erdoğan'la Baykal buluşması "kameralı mı kamerasız mı olacak?" tartışmasından çok daha öte bir anlam taşıyor. Taşıyor çünkü bu buluşmada, Türkiye'nin "muhafazakâr demokrat" ve "sosyal demokrat" iki siyasi akımının Cumhuriyet tarihinin en temel sorunu, Kürt sorunu hakkında ne düşündükleri ortaya çıkacak. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve arkadaşlarının bu yüzleşmeden kaçma şansları yok.

……Bir süre önce o rapora demokratik ruhu katan ve 1988'den itibaren Baykal'ın yakınında olan deneyimli bir siyasetçiyle konuştum.
Önce bugüne ilişkin bir tespit yaptı:

"Böylesi önemli bir konuda sosyal demokrat siyasetin öncülüğü alması, ülkenin en temel meselesi olan problemin çözümcüsü olması en doğal olanıdır. Ancak bu konuda belki de en çok hayal kırıklığı yaratan CHP Genel Başkanı Sayın Baykal'ın ve parti üst yönetiminin, edilgin bir tutum sergileyen yaklaşımı oldu. Bunu sosyal demokratlar hak etmiyor."

…."Eğer sosyal demokratlar, o günlerde cesaretle karar altına aldıkları bu raporun gereklerini yerine getirmiş ve devamında da yenileşme iddialarını kararlılıkla savunmuş olsalardı, ülkemiz onca acıyı ve kaybı yaşamazdı. Bunda bizim sorumluluğumuz çok büyük.

Deneyimli siyasetçi burada bir an duruyor ve şunu söylüyor:
…."Yapmak bir yana, bu raporun özünde yer alan değerlendirmelere ve tespitlere aykırı birçok politikayı ve söylemi tercih ettiler. Acemi ve yanlış politikalarla, sosyal demokrat siyaseti ülkenin bu coğrafyasından sildiler. Bu soruna ilişkin politika üretmeyi, bırakarak, bölge insanına yabancılaştılar. Böylece, bu coğrafyada yaşayan halk kitleleri bu yanlış politikalar nedeniyle, daha önceleri korunaklı bir liman gördükleri, sosyal demokrat siyasetten uzaklaştılar. Ve bölgede, şiddet ve popülizm yegâne etkili araçlar oldu."

…Bakalım eski dostun çağrısına Baykal nasıl cevap verecek.
M.Övür 18.9.09 Sabah
 

Yayın Tarihi : 11 Nisan 2010 Pazar 11:33:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?