25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Devlet ve Açılıma Bakış (8)

8- CHP’NİN KARŞI TAVRINA KARŞI YAKLAŞIMLAR

Yukarıda da belirttiğim gibi, bu açılımın en çok beklendiği parti ve açılıma en çok yakışacak parti CHP iken, hatta bu konuda yirmi yıl önceye uzanan hazırlıkları varken, CHP’nin şimdi açılıma karşı olması gerçekten düşündürücüdür.

Yine CHP’nin açılım karşıtlığı kadar, CHP tabanını oluşturan seçkin elitin, böyle bir açılımı CHP getirmiş olsaydı canla başla savunacakları ortadayken, şimdi teklif AKP’den geldi diye, canla başla ve peşinen ret etmeleri de, gerçekten, partinin tavrı kadar düşündürücüdür. Türkiye’deki aydın kavramının yeniden gözden geçirilmesini gerektirir diye düşünüyorum.

İşte bu tersliklerle ilgili olarak basında çıkan ve sorularımıza yanıt olabilecek bazı görüşler şöyle. 02.10.2009 Tarihli Taraf Gazetesinde Yasemin Çongar “Baykal kötü bir şaka gibi” diyor.

Baykal: “‘Eğer bu konuları çözemezsek, gelirler bizim adımıza çözerler’ anlamına gelen, bir cumhurbaşkanının ağzına yakışmayan bir yaklaşımı Gül’ün ağzından dinlerken yüreğim karardı.”  Meali açık değil mi?

Açıkça, “Kürt meselesini çözmeyin, savaşı bitirmeyin” diyen bir ana muhalefet lideri yok mu bu ülkenin? Hamurunda demokratlığın unu ve suyu bile olmayan, derin devletin önünde eğilip, toplumun geniş bir kesimini dışlayarak adeta bir bürokratik görev ifa edercesine siyaset yapan bu adam, aynı zamanda çağından da, dünyasından da bihaber bir “eski zaman komedyenini” andırmıyor mu bazen?

Böyle bir kafanın, Gül’ün tarif ettiği küreselleşmiş dünyayı ve o dünyada, kırılan kolların yen içinde kalmasına izin vermeyen bir şeffaflaşmanın, ulusal sınırları tanımayan bir evrensel hukukun egemen olduğunu anlaması mümkün mü?

Türkiye Kürt sorununun, terörün ve kendini bağlayan tüm sorunlarının çözümü için, demokratikleşme, çağdaşlaşma ve dünyadaki gerçek yerini alabilmesi için en büyük fırsatı yakalamışken, yani adı ağza alınamayan sorunlara devlet adına hükümetler sahip çıkmışken, Muhalefetin karşı çıkmasını Neşe Düzel, Tarhan Erdem’e soruyor. İşte eski bir CHP’li olarak Tarhan Erdem’in, 1989 da Deniz Baykal’ın kendisinin de görev aldığını söylediği bu rapora karşı çıkmasının nedenine verdiği yanıt.

Deniz Baykal, 1989’da hazırlanan Kürt raporunu benimsediğini söylüyor. Hatta kendisinin de bu raporu yazanlardan biri olduğu manasına gelen sözler ediyor. Oysa o rapor, Erdal İnönü’nün çalışmasının bir parçasıydı. Baykal ise o dönemde Erdal Bey’e karşıydı.

Kürt açılımına karşı çıkmak oy mu getirecek CHP’ye ve Baykal’a? Tarhan Erdem: ”Hayır. Baykal, ‘AK Partisi’ne karşı çıkarsam, AK Partisi’ne karşı olanlar beni tutar ve bana oy verir” diye düşünüyor. Mesela Baykal, başta TRT Şeş’e de karşıydı. Geçen ocakta TRT Şeş yayına başladı ve Baykal’ın bu süre zarfında hiç sesi çıkmadı. Göreceksiniz, Kürt açılımı konusunda da böyle olacak. Baykal’ın bu adımları engellemeye çalıştığı unutulacak. Üstelik Baykal, bu açılımları desteklemiş gibi davranacak. Baykal’ın siyaseti budur. O sadece atılacak adımları engellemeye çalışır. Onun meselesi AK Partisi’ne karşı olmak ve bu karşıtlıktan oy devşirmektir. Erdal İnönü zamanında böyle değildi. O, çok daha liberal ve özgürlükçüydü. Bugün CHP’nin temel sorunu parti içi demokrasinin hiç olmamasıdır. Baykal, karşı olmak adına yarın bambaşka şeyler de söyleyebilir. İnsanlar CHP’ye ya da Baykal’a oy vermiyor. İnsanlar AK Partisi’ne karşı oy veriyor.

Kişisel özgürlükler konusunda son derece serbest düşünenler, konu, siyasal özgürlüklere gelince muhafazakâr olurlar. Bunların önemli bir bölümü askerin darbe yapmasını kabul eder. Kişisel özgürlüklerde tutucu olan kesim ise siyasi açıdan özgürlükçüdür, müdahalelere karşıdır. Yani demokrasiye tamamen taraftardır.

Kürt meselesinde farklı bir sürece girdi. Bir kere Başbakan bu işin sonuna kadar arkasında duruyor. Bu açılımın başarısız olması ihtimali yok. Bu açılımdan geri dönüş yok. Bu açılım başarılı olacak. Bütün engellemelere rağmen Kürt sorunu çözüm yolunda ilerleyecek. Çok ciddi demokratik adımlar atılacak. Kürt sorunu tabii ki tamamen çözülmeyecek ama Kürt sorunu artık bugünkü gibi de olmayacak” diyor.

Gerek Tarhan Erdem’in yukarıdaki değerlendirmeleri, gerek ordu ve halk desteği, gerekse sorunun çözülerek, Türkiye’nin güvenli bir müttefik ve bölgesinde sorumluluk almaya hazır bir ülke haline gelmesi için dışardan gelen destekler, (baskılar da diyebiliriz) bu konuda daha geri gidilemeyeceğini ve sorunun büyük ölçüde çözüleceğini göstermektedir.

Ayrıca bu sorunun çözülmesiyle Türkiye’nin kendini üçüncü dünya ülkelerine bağlayan zincirlerini de kopararak, çağdaş ülkeler safına katılacağı da çok açık bir gerçektir.

Öyleyse Sayın Baykal neyin peşindedir. Bakış açısı üç günden öteye geçememekte midir? Açıkçası neye itiraz etmektedir. Görünen tek bir itirazı vardır; o da açılımın içi boş demektedir. Oysa açılımın içinin boş olması bir muhalefet partisi için sevindiricidir. Çünkü dolu getirse “Bunları bana dayatıyor” diyebilir. Aslında ve aklı başında bir muhalefet: “Bunun içini dolduracak çalışmalar bende hazır, gel içini doldurup, ülkenin dostluk, barış ve gelişme kapılarını açalım” demesi gerekir.

Hepsi biryana, ülke ve insan sevgisi olan, samimi bir insan, önce açılımı kabul eder, sonra hataları, eksikleri ve itirazlarını sıralar.

Neşe Düzel’in, Tarhan Erdenle yaptığı bu görüşmede elbette ki CHP’nin daha pek çok alanda öne çıkan çelişkileri ortaya konuluyor. Fakat burada çok önemli bir sezgiye de yer verilmiş. Deniliyor ki, bu halka sırtı dönük, çözümsüzlüğe kilitli, sosyal demokratlıkla hiç ilgisi olmayan kısır politika ve politikacılara karşı yeni bir alternatif doğacaktır.

Tarhan Erdem: ‘Kürt açılımı siyaseti sarsacak’ “Kürt açılımı, siyasi tabloyu tümüyle değiştirecek. Siyasi saflar yeniden oluşacak. AKP’nin karşısında, özgürlükçü, AB’yi savunan, güçlü, demokrat bir parti kurulacak.”

Ama bu durum bile Baykal’ı etkilememekte ve o yine bildiği yolda devam ederek açılımın karşısında dağ gibi durmaktadır.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, muhalefetin ‘Demokratik Açılım' eleştirilerini “Bölücülük” olarak nitelendiren Başbakan Erdoğan'a, “İktidara yönelik bölücülük suçlaması, milli vicdanda giderek daha yaygın yer tutuyor. Başbakan da bunun altında eziliyor” sözleriyle yanıt verdi.

CHP Genel Merkezi'ndeki bayramlaşma öncesinde basının karşısına çıkan Baykal, “İşsizlikle karşı karşıya kalmış vatandaşların acılarını paylaşıyorum. Ekonomik sıkıntıların yanı sıra Silivri Cezaevi'nde acılar çekmekte olan bu memleketin dürüst ve namuslu aydınlarını da selamlıyorum” dedi.

Nazi Almanya’sında Hitlerin halkı Yahudi düşmanlığı üzerinden saralı, paranoyak bir hale getirerek, her şeye Yahudi düşmanlığı penceresinden bakıttığı gibi, CHP’de, tabanında yarattığı AKP karşıtlığı ile insanları, solun, sosyal demokratlığın, etik ve evrensel değerlerin, akıl bilim ve düşüncenin olmadığı faşist bir ortama alıp götürmüş gibidir sanki.

Darbeleri, darbe anayasalarını, içinde donuk ve dogmalaşmış bir laiklikten başka bir şey bulunmayan içi boş bir cumhuriyeti savunan, temel insan hakları ve demokrasiye, çağdaşlaşma projelerine karşı çıkan, halktan kopuk, dünyadan kopuk, devlete tapan militarist bir yapılanmaya faşistlikten başka bir ad bulmak pek de olanaklı görülmemektedir.

Çünkü faşizmin panzehiri demokrasidir. Laiklik ise faşizme engel değildir. Hem laik, hem faşist olabilirsiniz, ama hem demokrat hem faşist olmak olanaksızdır.
 

Yayın Tarihi : 15 Nisan 2010 Perşembe 19:57:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
remzi kayhan IP: 88.251.11.xxx Tarih : 24.04.2010 13:26:36

Sayın baykal şu anda Türkiyenin sgortasıdır.Sizin düşüncelerinizi aktaran takkeli ve takkesiz onrca yalaka ve yalama yazar çizer var.Yazınızı tesadüfen okudum hayretler içinde kaldım.sizinle yüz yüze bunu tartışmak  isterdim.