27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Güncel Politik Yazıları Bırakacağım

Değerli okuyucularım. Üç seneyi aşkın bir süredir bu köşede, genellikle güncel politika ile ilgili yazılar yazıyorum. Cumhuriyet değerlendirmeleri, cumhuriyet mitingleri, laiklik türban tartışmaları, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2007 Genel Seçimleri diyerek başladığım yazılar, sonra Türkiye gündemine göre milliyetçilik, yerel seçimler, anayasa tartışmaları ve Kürt Açılımıyla sürüp gitti.

Zaman zaman araya “Dünyanın Birliği” bir çeşni gibi girdiyse de, güncel politikadan pek fazla sıra gelmedi ve bu yazılar da sık sık güncel politikayla kesildi.

Şimdi bir karar verdim ve güncel politikadan çekiliyorum. Ya da mümkün olduğunca uzak durmaya çalışacağım. Gerçi siyaset, yeryüzünün en büyük bataklığıdır. Ne kadar kaçsanız, bir yerinizden yakalar, çeker içine sizi. Bu yüzden belki bazen zorunlu olarak yine kendimi onun içinde bulacağım. Fakat bu batağa kolay kolay ve istekli dalmayacağım.

Neden kaçıyorsun Türkiye ve dünyanın sorunlarının tartışma alanından, diye sorarsanız; maalesef bu alan bir tartışma alanı değil. Bir kavga, bir kargaşa ve bir karalama alanı. Bu meydan seviyeli bir siyaset meydanı değil. Hiçbir kimse, iyinin, doğrunun ve güzelin peşinde değil. Siyaset dediğin bizde ve benzer ülkelerde safi kir. Kin ve nefret yüklü, sevgisiz. Safi çıkar, safi kavga, birbirine karşı çıkma, gönül açıcı ve aydınlık bir zemin değil.

Ülke gündemine günde yüz olay düşse, doksanı iç açıcı değil. Gündemde ne yazık ki, yasamanın, yürütmenin ve yargının keyfi dayatmaları sergilenir. Camisiyle, kışlasıyla bütün kurumlara siyasetin kiri bir biçimde bulaşmış herkes bir biçimde bu batağın içindedir.

“Ne güzel. İnsanlar ülke sorunlarına duyarsız değil” diyebilirsiniz. Fakat tartışmalar tarafsız değil. Akıl ve bilime uygun değil, bakışlar objektif değil. Tartışmalar insani ve etik değil. Karşıdan geliyorsa eğer, herkes her şeye karşı çıkabilir.

Eskiden at gözlüğü ile tek pencereden bakma modası bile bugün değişmiştir. Şimdi düşüncenin geldiği yöne göre pencereler kapanmakta veya açılmakta, insanlara ve fikirlere, karşıtlık ve taraftarlık durumuna göre, kapalı perdelerin arkasından bakılmaktadır.

Siyasetin insana ve olaylara bakışı ise safi çıkar, safi taraftar ve oy avcılığına dayalı. Kim ki bir şey söylese, bir düşünce belirtse, aklının köşesinden bile geçmemektedir düşüncesinin ülkeye ne getireceği. Söyleminin nedeni ülke ve insanı değildir; bu belli. Ülke için söylendiği öne sürülen her söz ve her proje, aslında karşıyı yıpratmak, taraftarlarını kemikleştirmek kargaşa ortamını körüklemek için söylenmektedir.

Siyasi tartışmalar seviyesiz, evinsiz içeriksiz. Yenge çekişmesi, ağız dalaşı ve geyik muhabbetinden daha anlamlı değil. Bırakın evrenseli, bir kabile milliyetçiliğinden ileri değil. Herkes nerede durduğunun, hele de niçin orada olduğunun bilincinde değil. Özellikle de aydın ve elit geçinen kesimler için siyaset bindiği gemiden ibarettir. Sıradan halk arada bir gemi değiştirse de, bunlara göre gemi değiştirmek dönekliktir.

Ama batıya yol alan bir gemiye “Batı Gemisine” bindikleri halde, örneğin diyelim ki, biletleri Londra içinse, gemi Kızıl Denizi geçmiş Hint Okyanusunda Doğuya yol almaktadır, ama bunlar hala batıya gittiklerini sanmaktadır.

Doğunun tarihi mistik ve nostaljik havasının özlemi içindekilerin gemisi ise Cebeli Tarık’tan çıkmak üzeredir. Fakat bizim sağcılar, solcular, dinciler, ulusalcılar ve milliyetçiler için, bindikleri gemi değişmedikçe, geminin yönü önemli değildir. Gemiyi terk eden kaybetmiştir. Tekkeyi bekleyen bir gün çorbayı içecektir.

Bu anlamsız, asılsız, samimiyetsiz, sahte siyaset dünyasında daha fazla kalarak, ruhumu karartmak ve bunları yazarak okurun ruhunu da karartmak yerine bu alandan çekilmeyi ve zorunlu kalmadıkça girmemeyi kararlaştırdım.

Bundan sonra bu köşede, edebiyat, sanat, tarih, anı, gezi ve benzeri yazılar yazacağım. Daha doğrusu dünya, insan ve yaşama ait, vermek istediğim mesajları, bunların içine saklayacağım. Politik alemin sahte siyasi söylemleri yerine, duygu ve düşünceleri ön plana çıkaramaya çalışacağım.

Yalnız ‘Dünyanın Birliği’ benim ömür boyu sürecek mücadele alanım olduğu için, her zaman bir yerlerinden bu konuya gireceğim ve bu fikri sonuna dek savunacağım.

Yeni hedeflerimi açıklayan bu yazıda olduğu gibi, düşüncelerimi her zaman, beni okuyanlarla paylaşacağım.


nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 27 Temmuz 2010 Salı 00:23:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüenç IP: 88.236.81.xxx Tarih : 29.07.2010 16:55:30

Saygıdeğer Hocam. Aramıza hoş geldiniz. Gerçi politik konulara ve olaylara hümanist açıdan bakan olgun ve değerli yazılarınızı çok özleyeceğiz. Ne var ki, gazete, TV, internet ortamında politik konulara değinen yüzlerce, belki de bine yaklaşan köşe yazarı enflasyonu yaşıyoruz. Arabın yalellisi gibi aynı  konuları yazanlardan, birbirlerini destekleyen veya birbirlerine zıt fikirlerle çatanlardan artık gına geldi. Ben de az okurun ilgisini çekse de ısrarla mimarlık ve güzel sanat konularında yazmaya direniyorum. Bazen bıkkınlık geliyor ve son yazılarımda olduğu gibi 'sade suya tirit' yazılar da yazabiliyorum. Sizin bundan sonraki yazılarınızda da bizlere ışık tutacağınıza eminim.


Nazmi Öner IP: 83.66.150.xxx Tarih : 30.07.2010 15:07:24

Sayın Törün ve Sayın Ergüvenç.Gösterdiğiniz destek ve güvene çok teşekkür ederim. Tarih, edebiyat, mimari ve güzel sanatlar alanında, çok güzel yazılarını okuduğum siz değerli yazarlarımızın güven ve desteğini, umarım boşa çıkarmam. Saygılarımla.


teoman törün IP: 88.241.144.xxx Tarih : 28.07.2010 17:10:01

Hocam, tamamen duygularınızı paylaşıyorum. Ben de, Dünyanın şimdiki hâline (bilemiyorum bir süre mi) havlu atıyorum. 

Bilirsiniz, İngilizler herkese düşüncelerini ifade etme fırsatı tanırlar. Bu amaçla Lonrada Hyde Park denilen alanda bir serbest kürsü kurulmuştur. Ben de ilk kez daha lise 1. sınıfda (sizin gibi) çok olgun ve bilgili bir hocamızdan öğrenmiştim. Esprili bir şekide, oradaki atmosferi anlatmıştı. Bir İngiliz yurttaşının parkda hazır bulunan Başbakanı vatan hainliği ile itham etmesine kimsenin ses çıkarmadığı örneğini vermişti. Ben de o parkda benzer görünümlerle karşılaştığım gibi bir TV röportajında kaba saba  bir işçinin Hanedan fertlerine dümdüz gittiğine tanık oldum. Ancak, üye olduğum yabancı konukları toplayan bir klûpde, tanıtıcı broşürde yayınlanan kayıtlara göre siyasal ve dinsel tartışmalar kesinlikle yasaklanmıştı. Sonradan bir vesile ile yapılan bir genel üye toplantısında klüp yöneticisi bunun açıklamasını yaptı: "Önceden forme edilmiş farklı düşüncelerin sahipleri bir araya gelirse artık mantık değil, takıntılar konuşur ve tartışmanın seyri illojik bir tırmmaya, tehlikeli bri mecraya gider" diye.