4-KÜRTLER AZINLIK MI, DEVLETİN KURUCU UNSURU MU?
TC’nin kuruluşunu ve uluslararasında bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlayan Lozan Barış Antlaşmasına göre, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler azınlık olarak kabul edilmiş olup, Anadolu’daki Müslüman gruplar, azınlık sayılmamıştır. Süryaniler ise Kurtuluş Savaşında Müslüman gruplarla birlikte Atatürk’ün yanında yer aldığından, azınlık statüsünü reddetmiştir.
Yani Atatürk, Kurtuluş Savaşı öncesinde Kürtlerin ve Anadolu’daki tüm halkların varlığını tanıyarak; kurulacak Türkiye Cumhuriyetinde kurucu unsur olacaklarını ve kendilerine kurulacak ortak devletin müşterek sahipliğini vaat ederek, ya da bu anlama gelecek davranışlar sergileyerek, onların desteğini almış ve Kurtuluş Savaşı, bu birlik ve dayanışma anlayışla kazanılmıştır.
Bir başka deyişle, Atatürk’ün kardeş milletler dediği Misak-ı Milli sınırları içindeki Müslüman halklar, kurtuluş savaşına davet edilirken, etnik unsur (yani Türklük, Kürtlük, Lazlık vs.) söz konusu değil, Türkiyelilik (yani ortak vatan) söz konusuydu. Bu konuda Kürtler için teminat sayılabilecek bazı demeç ve belgelerde Kürtlerin Kültürlerini geliştirebilmelerinden söz edilmekteydi.
Çünkü bu insanlarla, etnik yapının dışında kalan pek çok ortak alan vardı. Türkiye herkesin vatanıydı, din, tarih ve kültür de ortaktı. Hemen her halkın yaşadığı coğrafyadaki başka halklarla evlilik yoluyla oluşmuş akrabalık bağları vardı. Binlerce yıldır birlikte yaşamanın yarattığı bir yakınlık, bir bütünleşme söz konusuydu.
Yani Kurtuluş Savaşına Atatürk’ün arkasında katılan Anadolu halkları: Osmanlı dağılırken; Balkan ve Arap ulusları gibi, Ermeniler gibi, ayrılıkçı bir hareket izlemek yerine merkezi devletin yanında kalmayı benimsemişlerdir. Bunu yaparken de en azından, Osmanlıda geçerli olan, yani kullanmakta oldukları mevcut hakların daha geriye götürülemeyeceğini, hatta kendi destekleriyle kurulacak ortak devlette bunun daha da ileri götürüleceğini düşünmüşlerdir.
Osmanlının temel yasası ise, imparatorluk bünyesinde herkesin diline, dinine ve etnik yapısına saygı gösterilmesi, kimsenin kimliğini değiştirmeye zorlanmaması esasına dayanmaktadır. Bu anlayışın, kendi ortak sahibi olduğu TC’de geri götürülerek asimilasyon benzeri örtülü dayatmalara dönüşmesi, elbette ki insani ve ahlaki de değildir. Halkların devlete güven ve desteğini yitirmesi ve devletin itibarının zedelenmesiyle kalmayıp, olay bir sorunlar sarmalına dönüşerek TC’nin ayak bağı olmuştur.
Çünkü Anadolu halkları, çoğunluk olan Türklerle her yönden ortak bir paydaları olduğunu ve her yönden kardeş olduklarını düşünerek, ama kimliklerini de açıkça ortaya koyarak Atatürk’e destek olmuşlardı. Erzurum ve Sivas kongrelerinde ve birinci TBMM’de Anadolu’nun değişik bölgelerinden gelen temsilciler, kimliklerini Kürt, Laz, Arnavut, Çerkez, Arap vs. biçimde açıkça ortaya koymuşlar ve ortak kararlar alarak, ortak bir mücadele vermiş ve savaşta başarıya ulaşmışlardır.
Görüldüğü gibi kimliklerin kabul edilmesi, yıkık Osmanlıda ve halkların bağımsızlığı için pek çok dış ajan ve destekçinin bulunduğu bir dönemde bile, vatanın bölünmesine, Anadolu insanının parçalanıp birbirine düşman güçler haline gelmesine yetmediği gibi, birleşmeye, bütünleşmeye neden olmuştur.
Bu öylesi bir birleşme ve bütünleşme ki, adeta küllerinden yeniden doğmak gibidir. Birinci Dünya Savaşı galiplerinin dayatmalarının reddedilmesidir. TBMM de Anadolu insanının ortaya koyduğu iradenin, en zor koşullarda mucizevi biçimde gerçekleşmesidir.
Yine 1961 Anayasasının yürürlükte kaldığı dönemlerde, sağlanan hak ve özgürlükler ve hoş görülü ortamda da, Kürt sorunu hiç yok gibidir. Çünkü 1950’lerden 1970’lere dek, Kürtler üzerinde bir baskı yoktur. Resmi dil Türkçe olsa da Kürtçeyi rahatça kullanabilmekte ve hatta TRT Van radyosu yanılmıyorsam o zamanlar Kürtçe şarkılar da çalıyordu. Ve 1965 Genel Nüfus Sayımında devlet, anadillerini serbestçe belirtmelerini istenmekle, Kürtçenin Türkiye’de yaşayan etnik bir grubun anadili olduğunu resmen kabul etmektedir.
Unutulmamalıdır ki, Anadolu insanı çok zor koşullarda, yoksulluk ve acılar içinde, çileli bir hayat geçirmektedir. Anadolu bir çilehane gibidir. Ama tüm bu zorluklara katlanan ve ayrımsız birliktelik için her şeye razı olan Anadolu insanı, kimliğinden asla vazgeçmemektedir. Kimliğinin önüne engeller konulduğu anda, ayrılık dahil her yolu düşünmektedir. Ve hiçbir biçimde kimliğinden taviz vermeyeceği de bilinmelidir. Eğer Kürtler kimliğinden taviz verecek bir yapıda olsalardı, binlerce yıldır kimlik özelliklerini koruyarak bugünlere gelemezler, tarih sahnesinden silinip giderlerdi.
Bu yüzden bölücülük, Kürt sorununu gündeme getirip çözmeye çalışmak değil, aksine sorunu görmezlikten gelerek, örtülü asimilasyon politikaları uygulamaktır. Yani yirmi birinci yüzyılda, başka kimliklere kendi kimliğini dayatmaktır asıl bölücülük. Ama böylesi bir davranış ahlaki ve insani değildir. Kimseye de bir fayda sağlamaz. Ülke bu sorunla birlikte yaşayarak bir adım ileri gidemez.
Türkiye cumhuriyeti kurulurken lozan anlaşmasında türkler masaya ne getirdi ne aldı araştırması yapılsa kürlerin hangi konumda olduğu daha iyi anlaşılır Hatta Atatürk kürtler için kuzey ırakta devlet kurulmasını öngörmüş ama nedense arapla daha önce anlaşan ingiliz ve avrupalı eğer kürtleri türklerden ayırmak yoluna gitselerdi bu günkü iran suriye ürdün ırakın büyük bir çoğunluğunda yaşayan kürtleride azınlık olarak saymak gerekecekti buda avrupa için o zaman tehlikeli idi osmanlıya dahil olan kürtler araplardan farklı olarak türklerle en yakın akrabalık ilişkisine giren halktır ama uyanık ingiliz kürtler ortadoğuda büyük bir devlet kurup sonrada yakın akrabaları olan türklerle birleşir korkusu ile petrol sahalarını kendi sömürgeleri olan arplara bırakmak gayesi ile tüm ortadoğuda azınlık değil o ülkelerin vatandaşı olarak işlenmesini istemişler hatta bunu ismet inönü hükümetine zorla kabul ettirmişlerdir yani 100 yıl önce kürdü ortadan kaldırmak isteyen ingilizdir avrupalıdır o zaman araplar işlerini görüyordu o zaman zorla birleştirdiğini şimdi zorla ayırmaya uğraşıyor bizi adeta hayvan sürüsü gibi görüyorlar isterlerse birleştiriyor büyük bir sürü haline getirip amaçlarında kullanıyor sürüyü idaret etmek zorlaşırsa bölüp birkaç sürü haline getiriyorlar eğer kürtler birilerine düşman olacaksa önce ingilize ve avrupalıya düşman olmalıdır türk milletinin amcı hiç bir zaman kürdün kökünü kazımak değildi olsaydı biz anadoludan çok millet kazıdık elbet bizden olmasalardı onlarıda kazırdık şimdi düşmanla işbirliği yapıp ermenilerin rumun intikamını almak istiyenlere soysuzlara uymaları ermeninin rumun davasını kendi davası olarak görüp bayrak açıyorlarsa onlarında sonu aynı olur türkün kabul etmediği hiç bir devlet ortadoğuda kurulamaz türkün kabul etmediği hiç bir millet bu çoğrafyada yaşayamaz