14
Haziran
2024
Cuma
ANASAYFA

İmam Hatipler, Talibanlaşmanın ayak sesleri mi?

Daha bir yıl öncesi böyle bir soruyla karşılaşsam, çok ağır bir isnat ve tam bir komplo teorisi deyip geçerdim. 4+4+4 sisteminin de ilk gündeme geldiği günlerde doğrusu fazla karşısında tavır almamıştım. Temel eğitimin 12 yıla çıkarılması gerçekten çok güzel bir şeydi. Afrika’nın ilkel dediğimiz ülkelerinde bile temel eğitim bizden daha fazlaydı. Ve itiraf edeyim ki benim imam hatip takıntım falan da yoktu. İmam hatipleri de diğer meslek liseleri gibi gerekli görüyordum ve yine de gerçek İslam’a ve çağa uygun imamların yetiştirilmesi için gerekli görüyorum.

Ama ne zaman ki, yapılan her şeyin ne ülke ve ne de insanı ile bir ilgisi olmayıp, yapılanlar imam hatiplilerle devleti ele geçirme planının bir parçası olduğu açıktan açığa ortaya çıkınca; o zaman olayı ciddi olarak düşünündüm ve Taliban’ın ayak seslerini çok yakından algıladım.

Bu durumu çevremdeki insanlar daha en başından beri söylüyorlardı, ama bu bir öngörüden çok, karşıya duyulan külli bir ret duygusunun, yargıya sorguya dayanmayan peşin hükmü idi. Onlara göre ne yapılmış, nasıl olmuş önemli değildi, bunlar buydu işte.

Oysa ben her zaman içimde ince bir sızı gibi bir kuşku tohumu taşısam da, hiçbir zaman için, hiçbir kişi veya kuruma peşin hükümle yaklaşmadım. Ekonomide sağladığı başarıları, konut sorununun çözülmesini, yol çalışmalarını, AB ile müzakereleri başlatmasını hep taktirle karşılamıştım. Hatta başlangıçta bizi İran’a götüreceğine gerçekten inanıp karşı çıktığım halde, AB ile müzakereler başladıktan sonra, fikir değiştirmiştim. Çünkü Avrupa ile Taliban veya İran ne alaka değil mi?

Yani artık milli görüş gömleğini gerçekten çıkarmış olduklarına insanları inandırmak için, radikal dinci bir parti görünümünden de kurtulmak düşüncesiyle, radikal sağdan merkeze yol almışlar, hatta icraatlarında: merkezin soluna geçerek, Kürt sorununun çözümü, yerelleşme ve demokratikleşme, AB gibi sol söylemleri eyleme geçirmişlerdi. (Zaten Türkiye’nin siyasi geleneği budur. Sağ partiler sağ söylemlerle iktidar olur ama genelde, solun halkı kazanacak politikalarını uygular.)

Örneğin Erbakan’nı iktidara taşıyan adil düzen söylemi, Ecevit’in ak günler söyleminin, sonuçlar bakımından hemen hemen aynısıdır. Ama bence halka birilerinin hizmet etmesi için hangi söylemi kullandığı önemli değildi. Hatta pek çok yazımda dile getirdiğim gibi, Türkiye’deki siyasi partiler arasında hemen hemen hiç fark da yoktu. Çünkü Türkiye’de iktidar mücadelesi suyun başını ele geçirmek, yani ihaleyi elde etmek içindir. Türkiye’de siyaset ihale mekanizmasını ele geçirip, suyu kendi tarafına çevirmek için yapılır. Bunun dışında kalan her şey, kandırmacadır, yalandır, takiyedir.

Fakat bunlar yalandır takiyedir diye, her önümüze geleni geri çevirme lüksümüz de yoktur. Ortaya doğru bir şeyler konulduysa bunları desteklemesen bile karşı çıkmamak, eleştiriyi eksikliklerin tamamlanması yönünde kullanmak gerekir. Ben AKP’nin yolsuzluklarını, kadrolaşmasını, gelir dağılımındaki dengesizliklerini, çağdaş dünyaya yol alırken, radikal sağa umut vermekten vazgeçmediğini eleştirirken, yukarıda da belirttiğim gibi doğru bulduklarımı desteklemiştim. Özellikle bunlardan Kürt Açılımıyla ilgili koca bir kitap yazmış ve Kenthaber.com okuyucularıyla paylaşmıştım.

Açılımı hararetle savunmama rağmen kitabın pek çok yerinde de belirttiğim gibi, iktidarın samimiyetinden de hep kuşku duydum. O günlerde CHP’nin başında, Deniz Baykal gibi, AKP Başkanı “Senin adın Deniz” dese, kendi adını inkar edecek kadar karşıya şartlı birisi değil de, düşünerek karar veren birisi olsaydı; ve deseydi ki: “Sen açılım mı istiyorsun kardeşim? Onun malzemesi bizde hazır. Aç torbanı koyalım içine” diye, 1989, 1999 raporlarını ortaya koysaydı; acaba karşı taraf ne derdi? Bunu hala merak ediyorum, ama bu samimiyet testi yapılamadı.


Ben irademi, hiçbir partinin ipoteği altına almasına müsaade etmediğim için, her partiye tarafsız bakabiliyorum. Hiç kimse hakkında peşin yargılarım yok. Beni o günlerde eleştiren dostlarım, bugün AKP’nin yoldan çıktığını yazınca, “Şimdi geldin mi yanımıza“ deseler de, ben hiçbir zaman için kimsenin yanına falan gelmedim. Olayları izleyerek, olayların seyrine göre görüş ve düşüncelerimi yazıyorum. O gün, AB’ye yolcuğu, demokratikleşme vesaireyi savunmuş olmaktan da asla pişman falan değilim. Düzelir ve düzgün bir şey ortaya koyarsa yine desteklerim.

Çünkü ben doğru yerde doğru olanı destekledim. Yok ben sana inanmam, sen ilerde Talibanlaşacaksın diye doğruya karşı çıkamazdım. Örneğin TC’nin bana göre en utanılası tarafı, hala bir cunta anayasasıyla yönetilmesiydi. Ben buna demir kafes diyorum. Bizi bağlayan bu demir kafesi kırıp dışına çıkamadan dünya ile bütünleşmemiz olanaksızdı. “Anayasa, Uzlaşma ve Paranoya” adlı kitabımı bu amaçla yazmış ve yine o yıllarda kenthaber.com okuyucularıyla paylaşmıştım.

Peki şu anda nasıl peşin hükümler verebiliyorsun derseniz, şu anda artık söylem değil, halka zorla dayatılmış bir eylem var. Ülkede tüm meslekler inkar edilerek, imamlık tek meslek kabul edilmiş ve İmam hatipler dayatılmıştır. Hem de imam yetiştirmek için değil, militan yetiştirmek için dayatılmıştır.

Askeri etkisiz kılıp, yargıyı ele geçirip, ülkenin bütün kurumlarına imam hatiplilerle yerleştikten sonra, şu anda yapılan imam hatip dayatması, bundan sonra ülkede imam hatip egemenliğini kesinleştirmek ve ebedileştirmek düşüncesinin ürünüdür. Bundan sonra imam hatip mezunu olmayan ne doktor ne hakim ne subay, ne polis ve ne de başka bir kişi devlette görev alamayacaktır. İş isteyen herkes imam hatipe gidecek ve giderek tüm okulların imam hatip okuluna dönüşmesi sağlanacaktır.

Bunun böyle olacağını biz zaten biliyorduk da, sen kabul etmiyordun diyenlere de, yine itirazım var. Çünkü böyle bir şey olmayacak. Evet gidişat ve tutulan yol böyledir. Ama her şey bu yönde olsa da bunu gerçekleştiremeyecekler.

Bunu kim engelleyecek, ordu da gitti diyorsanız, iyi ki gitti diyorum. Aman ordu bizi bir daha hiç kurtarmasın. Ordu bizi kendi alanı olan, dışarıdan gelecek saldırılardan kurtarsın. Ordunun engellemelerinin ürünü zaten bunlar. Zaten tarihimiz ve yönetim geleneğimiz kışlayla caminin mücadelesidir. Ve bu ülke ileri bir adım atacaksa, ordunun da, caminin de denetiminden çıkıp, milletin denetimine girmesi gerekmektedir.

Ve ben bunu seçkin elitimizin beğenmediği halkımızın ve hem de AKP’ye oy veren dinci değil, ama gerçekten dindar ve sağduyulu vatandaşlarımızın yapacağına ve Türkiye’nin Talibanlaşmasına izin vermeyeceğine inanıyor.

Eğer Türkiye’de halkın önüne aklı başında bir merkez partisi, veya merkez sol bir parti çıkarılırsa, bu halk verdiği oyları geri almasını da bilir. Fakat maalesef şu anda Türkiye’de böyle bir parti henüz yok. CHP kendi içinde bütünlüğünü sağlayarak toparlanamadı. Halkın kafasında Deniz Baykal döneminden kalma, hiçbir şey ortaya koymadan her şeye karşı çıkan, devletçi, statükocu bir kavgacılık algılaması var. Bunu silmek, hele de parti içi çalkantılar devam ederken çok zor.

Bu yüzden ya vakit geçmeden mevcut partiler kendisine bir çeki düzen vermeli, ya da halkı iktidar yapacak, demokrasiyi özümsemiş, çağdaş, Türk insanına inanan, güvenen ve inançlarına saygılı, yeni bir parti kurulmalıdır.
 

Yayın Tarihi : 27 Eylül 2012 Perşembe 00:07:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.241.149.xxx Tarih : 28.09.2012 15:17:16

Beklentilerimle düş kırıklıklarımı içeren Adan Zye benim düşüncelerimi ve hissiyatımı taşıyan bir yazı. Her şeyden önce insicamlı bir muhalefetin olmaması umutlarımızı iyice kırıyor. Toplumsal tutarsızlıklar; çok çeşitliliğin sosyal zenginliğe değil düşmanlığa evrilmesi galiba Türkiyenin kaderi. Marjinal bir entellektüel zümre ve akademisyenler dışında zerre kadar uygar dünyaya yönelik kıyaslamalar yapılmıyor; uygar yönetim usûlleri hakkında taban bilinçlendirilmiyor; meydan yükünü tutma tutkusundaki  demagog yöneticilere kalıyor.


Abdo Hakgetire IP: 88.234.37.xxx Tarih : 28.09.2012 03:06:18

Süper bir yazı..Hep taliban korkusu toplumumuzda var.Çünkü haklı olarak var;ancak eğer  bir kesim Talibanlaşırsa önce bu hükümet i ve yandaşlarını hedef olarak seçer.Aşırı dinci örgütler Türkiye'deki  Müslümanlığı beğenmez.Hele akp nin Müslümanlığını hiç beğenmez..Taliban önce burka giysilerini ister.Burkayı bizim akplilere giydirir mi giydirmez mi bilemem...Bence ülkemizde iki  tehlike var.1-Cehalet(eğitimsizlik) 2-Fakirlik -yoksulluk..Ne yazık ki bu iki gösterge bu ülkeyi karanlığa götürebilir.